TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

DEĞER: İSLAM COĞRAFYASI YENİDEN DİRİLECEKTİR

Türkiye Irak Dostluk Derneği eski Başkanı Mehmet Emin Değer, gazetemize nezaket ziyaretin bulundu ve gündeme ilişkin konuları söyleştik.

Haber Giriş Tarihi: 23.11.2014 12:00
Haber Güncellenme Tarihi: 23.11.2014 11:00
Kaynak: Haber Merkezi
ilkhaber-gazetesi.com
DEĞER: İSLAM COĞRAFYASI YENİDEN DİRİLECEKTİR

Bayram BULUT

ADANA (İLKHABER) Burada sorularımızı yanıtlayan Değer, Ortadoğu’daki yaşanan gelişmeler, çözüm süreci, IŞİD’in yapmış olduğu katliamlar, Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye ekonomisine etkisi, IŞİD’ın örgütlenme yapısı, Ekim olayları ve ülkede bulunan mülteci konularını anlattı. Değer IŞİD’in 750 kişiyle Musul’a girdiğini ve Musul’un 30 bin asker, 30 bin polisine rağmen orayı ele geçirdiğini aktardı. Bunun mantiken mümkün olmayan bir durum olduğunu da dile getiren Değer,  “Çatışmasız kansız bu şekilde düşürülmesi kolay bir şey değil. Büyük bir aklın, büyük bir organizasyonun, büyük bir desteğin ve alt yapısı daha önceden hazırlanmış büyük bir operasyonun adıdır bu.” dedi.

Türkiye Irak Dostluk Derneği eski Başkanı Mehmet Emin Değer,  İLKHABER aracılığıyla görüşlerini paylaşırken ilginç tespitlerde de bulundu.

B.B: Efendim röportajımıza çözüm sürecinden başlayalım isterseniz. Ülkenin ana gündem maddelerinden biri bu çözüm süreci. Şuan size göre ne aşamada, sizin konuyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

M.E.D: Şimdi tabi Türkiye’de Ak Parti iktidarı bana sorarsanız 2009’dan itibaren tam iktidar oldu diye düşünüyorum. O tarihe kadar siyasete birçok parti iktidarda oldu belki ama tam muktedir değildiler. Cumhurbaşkanı seçimlerinden tutun, partiyi kapatma davalarına kadar bir sürü içerde ve dışarıda hadiselerle boğuşmak zorunda kaldı. Hükümet 2009’dan sonra şu iradeyi ortaya koydu. Sayın Cumhurbaşkanı “Bu benim hayatıma dahi mal olsa bu problemi çözeceğim” diye bir iddia ile ortaya atıldı. Bu samimi bir iddiaydı benim kanaatime göre. Bunun yanında İmralı’da bulunan örgütün başındaki şahsiyet Abdullah Öcalan da bu doğrultuda iradesini ortaya koydu. Malumunuz olduğu gibi iki seneyi aşan bir çözüm süreci ve mütabakat vardı. Silahsızlanmaya giden bir yol vardı. Ta ki bu Kobani Hareketi ve IŞİD’in ortaya çıkma hadisesine kadar.  Aslında IŞİD dediğimiz olay; onların kısa sürede bu kadar büyüyüp gelişmesine herkesin şüpheyle bakmasına sebep oldu. Ben bu hadiselerden tahminen 20 gün önce Musul’daydım. Bizim bir amca zademiz 95 yaşında büyük bir aşiretin lideri Yunus Ağa vefat etmişti. Onun cenazesine, taziyesine gittim. Biliyorsunuz aşiretlerin bir ağırlığı var bir statüsü var. Resmi bir kurum olarak en güçlü sivil toplum kuruluşlarıdır aşiretler. Saddam döneminde ekonomik yardım dahi yapılıyordu aşiretlere. Orada fakirlere maddi destek sağlaması bakımından işaretlere ciddi katkıları oluyordu. Şuanda da var.  Onlar için İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir müsteşarlık var. Dolayısıyla o taziyede İçişleri Bakanlığı’ndan bir temsilciyi de gördüm. Resmi bir hüviyet kazanmış aşiretler ve aşiret liderlerinin resmi protokollerde de yerleri var. O açıdan aşiretler çok önemli. Maliki yönetiminin Sünnilere olan baskısı neticesinde tüm Sünni aşiretler ve Saddam döneminin akademisyenleri ve subayları dışarıdan ve içeriden Maliki yönetimine karşı bir tepki olsun diye bu oluşumun içine katkı koyup yer aldı.

B.B: IŞİD Musul’a nasıl girdi?

M.E.D: IŞİD öyle bir şey yaptı ki 750 kişiyle, 150 üstü açık arabayla çıktı ortaya. 1 Milyon 750 bin nüfuslu çevre alanları ile birlikte 3.5 milyon alanı kapsayan bir alanda, bir gün içinde 60 bin merkezi hükümetin silahlı gücünün Musul’da olmasına rağmen 30 bin polis, 30 bin askeri olmasına rağmen bir günde hepsini teslim aldı ve Musul düştü. Şuan bu mantıken mümkün değil. Çatışmasız kansız bu şekilde düşürülmesi kolay bir şey değil. Büyük bir aklın, büyük bir organizasyonun, büyük bir desteğin ve alt yapısı daha önceden hazırlanmış büyük bir operasyonun adıdır bu. Dolayısıyla şimdi Irak’ı 8 sene İran’la savaştıranlar. Hiç gereği yokken 8 sene Saddamlı Irak’ı, İran’la savaştıranlar, Saddamlı  Irak’ı Kuveyt’e sokup 19. vilayetini yedirtip sonra Kuveyt’ten çıkartanlar. “İran Büyük Şeytan Büyük Düşman” diye batı dünyası lanse ederken, bu sefer Saddamlı Irak Büyük Şeytan oldu ve Saddam’ı tavsiye ettiler. “Büyük Şeytan Büyük Düşman” diye takdim etikleri İran’ı, Irak’ı Maliki yönetimiyle Şii anlayışını hakim kılarak tamamen Iran’ı Maliki yönetimine altın tepsi ile hediye ettiler. Şimdi bu mantık mı?  Bunun hiçbir mantığı yok. Batının söylediği şey ile yapılanlar çok farklı şeyler.  Şimdi IŞİD’de Maliki yönetimine doğru Bağdat’ta doğru hareket ettiğinde ben o dönemde birçok akademisyen, profesörlerle yaptığım temaslar vardı. Rehinelerimiz vardı o dönemde. Onlar hakkında bilgilerde alıyordum. Mütevazide olsa katkılarımız oldu. Bunu Dışişleri Bakanlığımızla zaman zamanda paylaştım. Eski Türkiye Irak Dostluk Derneği Başkanlığını 11 sene yaptım. Oradaki eski dostlarımızla yapmış olduğumuz temaslar neticesinde bir takım bilgileri alıyorduk. Fakat birden bu IŞİD dediğimiz olay yönünü Irak’taki Kürdistan’a çevirdi. Biliyorsunuz Erbil’e 20 kilometre kala yolda durduruldular.  Durduruldu, birileri “dur” dedi. Sebep ne, çünkü Irak’taki Kürdistan’la, Türkiye Hükümeti Devleti hem siyasi, hem ekonomik ortak oldular. Onlar da dediler ki biz bu kadarına müsaade etmeyiz. Siz fazla Türkiye’nin kontrolüne girdiniz. Artık bizim kontrolümüze gireceksiniz, aksi takdirde IŞİD gibi bir şeyi sana musallat ederiz seni yok ederiz diye tehdit mesajları gönderdiler. IŞİD Türkiye kontrolüne hiç girmedi. Amerika ve batı dünyası Iraklılara şu mesajı veriyor. Zaten rahatsızlıkları vardı önceden petrol gemisini Amerika’da yakalayıp mahkemeye verdiler. Türkiye Barzani ve Maliki yönetimine karşı tavır alarak petrolünü satmaya ve Türkiye’deki paraları da bankada tutmaya karar vermişti. Buna dönük bir operasyondu. Bunun için IŞİD’i geri çevirdiler. Bu sefer Suriye’deki Kürt bölgesine musallat oldu. Bu isim İslam iddiasında şeklen gözüküyorken Filistin esaret altındayken, Kudüs her gün işgal edilirken buralara karşı IŞİD’in hiçbir tepkisi yok. Beşar Esat babasıyla birlikte 50 senedir Suriye’deki insanlara zulüm ederek iktidarını sürdürüyor. Kendi halkını öldürüyor, zulüm ediyor. IŞİD buna karşı da tepki koymuyor. Oradaki Kürtler ve bir takım mazlumlara yöneldiler. Şimdi bunların kime hizmet ettiği açık ve ortada.

B.B: Beşar Esat ve IŞİD ortak çalışıyor diyebilir miyiz?

M.E.D: IŞİD ve Esat ortak çalışıyor diyemezsek de, şeklen onların muhafaza etmek adına hareket ediyor. Bir büyük akıl bunu organize ediyor.  IŞİD nasıl bir şey ki bu kadar kısa zamanda organize olup bu kadar eğitim sistemi ile askeri alanda bir örgütlenme içerisine giriyor. Aniden çıkıyor. Elkaide’den daha güçlü, Taliban’dan daha güçlü. Buda birikimi olan örgütleri tavsiye ediyor ve güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu normal değil birisi bu organizasyonda bütün radikal İslami guruplarda, radikal örgütlenmelerde CİA, Mossat’ın ve İngiliz istihbarat servislerinin bilgileri var. Bu tartışmasız böyledir. Bunun sebebi şudur. Amerika ve batı dünyası alan hakimiyetini çekmekle birlikte Irak ve bölgede etkisini kaybetmişti. Tekrar hakimiyetini IŞİD vasıtası ile tesis etmeye yönelik bir operasyondur. Amerika’da bu tartışmalar sürekli vardı. Dolayısıyla bununla tekrar bölgeye hükmet etmek. İsrail’in güvenliği, İsrail’in selameti adına İslam coğrafyasını  sürekli problemle boğuşturmadan başka bir şey değildir. Bunun yanında başka bir mesaj daha var. Avrupa’da Amerika’da da gün yok ki onlarca genç kız ve erkek İslamiyet’i seçiyor. Onlara, “Bakın Müslümanlar dediğiniz böyle bir şeydir. Kelle koparan kafa kesen vahşi canavar mahluklardır.” şeklinde gösteriliyor. Dolayısıyla ben bir televizyon programında dedim ki.  Ben IŞİD’in dininden değilim.

B.B: Türkiye dahil bir çok ülkeden gençler IŞİD’e katılıyor. Türkiye’den de gidenlerin olduğu birçok kaynak tarafından doğrulanıyor. Özellikle 15-18 yaş arasındaki gençler kandırılarak götürülüyor. Bu konu hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

M.E.D: Avrupa ülkelerinin birçoğunda özellikle İngiltere’den, Fıransa’dan Amerika’dan ve birçok Avrupa ülkesinden Müslüman olmayan bir takım gençlerin oradan IŞİD’e katıldıkları bilinen bir şey. Zaten görüyorsunuz konuşma sitillerini. İngilizce’yi anadilleri gibi konuşan gençler bu sistemin içinde. Bu masum bir örgütlenme biçimi değil. İhtiyaçtan doğan bir örgütlenme biçimi değildir. Bu siparişle ve belirli masraflara mahsup bir örgütlenme biçimidir. İslam’a, Müslümanlara, İslamiyet’e zarar veriyor. Bu örgütlenme zarar vericidir. Her kim organize ettiyse bunu İslam imajını kötü kullanmak adına İslam fobisini oluşturmak adına bu organizasyonlar yapıyor. Müslümanların büyük bir haykırışla bu tür oluşumlara tepki koyması, sesini çıkartması gerektiğini düşünüyorum. IŞİD, Taliban ve Elkaide gibi oluşumlara karşı olunmalı. Teslimiyetçi olmak veya dahili muharebeyi netice verecek hiçbir eylem, hiçbir yapılanmayı bu zamanda İslam asla müsaade etmez. Dolayısıyla söyleyecek fikri olan, söyleyecek haklılığı olan insanlar sözlerini meşru zeminlerde büyük bir mücadeleyle oluşturması lazım. Maalesef coğrafyamızdaki diktatöryal rejimlerin,  sistemlerin beslediği unsurlardır bunlar. Çünkü hukuksuzluğun, adaletsizliğin, gelir dağılımının yerlerde sürünmesi oradaki nimetlerin kaymağını bütün ülkeler yerken, yüzde 90’ların üzerindekilerin sefalete sürüklenmesi ekonomik diktatör rejimlerde bunlar mevcuttur. Onun için bir tepki var. Haksızlığa isyan var. İsyan eden gençlik var artık. Bunun varlığını bilen batı dünyası ve batı servisleri bunu kendi lehine çevirmek için kontrol altında tutabilmek için bu tür organizasyonları oluşturuyorlar.

B.B: Türkiye’nin Kobani politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

M.E.D: Türkiye’nin IŞİD’i desteklediği yalanını batı basını, özellikle Yahudi lobisi sürekli işleyerek Türkiye’yi zaafa düşürmek için ciddi manada tahribatlar yaptılar. Ama bizim çoğu aydınlarımız birazda hükümeti ne pahasına olursa olsun, Tayip Erdoğan düşmanlığı üzerinde oturtulan konuları da sürekli bilerek bilmeyerek işlemeye çalıştılar IŞİD olayı ile. Kesinlikle 11 sene Türkiye Irak Dostluk Derneği  Başkanlığı  yapan biri olarak, bölgeyi zan ediyorum, iyi tanıdığımı düşünüyorum. Türkiye’nin IŞİD’le hiçbir ilgisi olmamıştır. Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’nu desteklediği çok aşikardır. Onun sebebi Özgür Suriye Ordusu’nun, Özgür Suriye Ordusu olması değil. ÖSO’nun içinde o zaman IŞİD varsa onu bilemiyorum ama ÖSO’yu Türkiye açıktan destekledi. Amerika batı dünyası da başlangıçta bunu istedi yaptı. Destek verdi bu konuda. Daha sonrada yarı yolda bıraktı. Sebep Ortadoğu coğrafyasında bütün organizasyonları, bütün hareketleri, yani İslamsız olan bütün örgütlenmeleri İslamsız yapmaya çalıştılar. Kominizim, faşizm, sosyalizm dahi hiçbir oluşum İslamsız olamaz. Çünkü bütün dinlerin coğrafyasıdır bu coğrafya. Kaderin bir işaretidir ki, bütün Asya Kavimleri bütün dinlerin çıkış yeri bu coğrafyadır. Dinsiz bir oluşum asla toplum karşısında revaç görmez ve kabul edilmez. Dolayısıyla hangi oluşum olacaksa olsun İslami motiflere sahip olması lazım. Bir kısım bunu bildiği için yanlış yönlendirmeler yaparak bu terör örgütlerine İslami motif takarak yola koyuldular. Terörizmin dini olmaz. İnsanı kesen adamın dini olur mu? Bunun Sünni olması, Şii olması, Hıristiyan olması, Müslüman olması değiştirir mi? Terörist teröristtir, diktatör diktatördür. Diktatörün mezhebi olmaz.

B.B: Ortadoğu coğrafyasında, İslam coğrafyasında sürekli bir savaş püskürtmesi var. İslam ülkeleri birbirleri ile savaş halindeler, böylelikle İslam nüfusu kırılıyor. Ortadoğu’da bu savaşlar İslam nüfusunu kırmaya yönelik bir tutum olabilir mi?

M.E.D: 500 senedir maalesef İslam Dünyası üretememiştir. 500 senedir yatıyor yani. 500 senedir ekonomide, ilimde, bilimde, teknolojide, sosyolojide sanatta bir üretim yapamamıştır. Üretememenin bedelini ödüyor İslam coğrafyası. Sadece bugünün meselesi değil bu. Hatta ben şöyle diyorum. Belki İstanbul’un fethine kadar giden bir gerileme dönemi yaşıyor İslam dünyası. Eskiden batı medeniyetini ayakta tutan fikirlerin kaynağı, bilimin kaynağı, icatların kaynağı İslam coğrafyasıyken, tamamen bu sefer tersine dönmüş İslam coğrafyası üretemez olmuş, medreseler görevini yapmamış. Bediu Zaman Saidi Nursi Şam’da 1911 yıllarında Hutbei Şamiye’de bir hutbe okuyor. 100 tane ulemanın olduğu ve 10 bin kişinin bulunduğu yerde, İslam’ın geri kalma sebeplerini anlatırken diyor ki, “1. Biz Taksim-ul Amal prensibine riayet etmedik. Yani vazife bölümüne, iş bölümüne riayet etmedik. Branşlaşmaya ehemmiyet vermedik. 2. İslam coğrafyasında siyasi ve içtimai hayatımızdan temiz kalpliliğin ve doğruluğun ölmesi.  3. İktisaden geri kalma. 4. Lüzumsuz iltilaflarımız.

B.B: Korkulan başka bir şey de var. İslam coğrafyasında şuan mezhepler savaşıyor. İnsanlar arasında Türk-Kürt, Alevi-Müslüman, Sünni- Şii diye bir kutuplaştırma oluşturuldu. Daha önce bunlar var mıydı?.

M.E.D: İslam coğrafyasında daha öncede bunlar vardı ve var olmaya devam ediyor. Yani bu hep vardı. Bu mezhebi taasup, hatta dini taasup doğru olan İslamiyet’i kavramadığımız sürece ki doğru İslamiyet tevhit dinidir, Allah birdir, Hz. Muhammet onun Rasul’üdür,  kitabımız vahiyle gelmiş Kur-an’ı Kerim’dir. Öldükten sonra hayat var. Cennet ve Cehennem vardır. Bütün peygamberleri iman etmiş Müslümanların ittifak konusu bu. Geri kalma sosyolojik hadiselerdeki teferruatlarla uğraşmanın zamanımı ki bu kavgalar yapılıyor. Allah’ımız bir, kıblemiz bir. Bunda ittifak etmiyorsun. 3 tane zayıf itilafa ittifak ediyorsun ve düşmanlık sebebi yapıyorsun. Bu mantıklı mı? Siz geri kalırsanız birileri sizinle oynar. Çünkü İslam coğrafyasının rahat olmamasının tekbir sebebi var. Oda enerji kaynaklarının üzerinde oturmasıdır. Sebep bu, batı dünyası için cazibesi bu. Amerika hangi şarttaki merhamet duyguları ile Iraklı insanları kurtarmaya dönük mü geldi. Bu tahribat ve perişaniyet zirvededir. Sonu gelmiştir. İslam coğrafyası yeniden dirilecektir. Yeniden inşa edilecektir. Ve bu inşada doğru İslamiyet bulunarak inşa edilecektir. Herkesin kendine göre şekil verdiği bir İslamiyet yerine Kur-an’dan ve HZ. Resullah’ın sünnetinden mülhem olan gerçek bir İslamiyet revaça girecek ve İslam dünyası bu problemi çözecektir. İttifak da edip dayanışma içerisinde olacaklardır. Bu çok uzun bir süre değildir. Asırlardan falan bahsetmiyorum yani 15, 20 sene sonra İslam dünyasının parlak geleceği olacağını söyleyebilirim. Kavgaların hepsi bitecek yerine yeni bir inşa hareketi yeni bir medeniyet tekrar inşa edilecek ve batı dünyasına da katkı sunacaktır bu inşa hareketine.

B.B: Bu hareketin içerisinde Türkiye’nin rolü ne olacak?

M.E.D: Türkiye’nin önemli bir rolü her zaman olduğu gibi bundan sonrada olacaktır tabiî ki. Türkiye önemli bir ülkenin, coğrafyanın adıdır. İki tane unsur var. İslam’a bayraktarlık yapmış kahraman bir milletin evlatları olarak Arap dünyasına da 700 - 800 sene büyük bayraktarlık yaptı. İslam’a hizmet etti. Sonra Türk dünyası büyük hizmet etti. Kürtlerle birlikte hizmet ettiler. Ben şuna inanıyorum zaten, Selahattin Eyyubi çocuklarıyla torunlarıyla Fatih Sultan Mehmet’in torunları bir araya gelecek ve Arap kardeşleriyle de ittifak kurarak bu coğrafyayı nasıl bir iki asırdır cehenneme çevirdiyse batı dünyası, yeni inşa hareketiyle yeni bir barış adası ve parlak bir geleceğin adı olacak Türkiye. Bu sadece umut temenni değil inanıştır ve gerçekleşeceğini umut ediyoruz..

B.B: Batı dünyasından ya da Amerika’dan bize destek verecek birilerinin olduğuna inanıyor musunuz?

M.E.D: Zaten bakın arıza buradan geliyor. Sürekli batı dünyasından merhamet ve şefkat dilenmenin dönemi de bitecek. Ben oradan onların şefkatine muhtaç olmadan diriliş ve inşa hareketine başlanacağını düşünüyorum. Dolayısıyla onlara da katkı sunacaktır. Müsbet manada, yani biz efendim Hıristiyan’ı, Hıristiyan olduğu için Yahudi’ye, Yahudi olduğu için düşman olamayız. Semavi dindir bizim buna itirazımız yok. Biz Hz. İsa’yı peygamberimiz gibi severiz, HZ. Musa Aleyhi Selamı Peygamberimiz gibi severiz. Bizim de peygamberlerimizdir bunlar. Biz onlar gibi inkarcılıkla yola çıkmıyoruz ki. Doğru olan İslamiyet’i söylerken bunları kapsayacak şekilde söylüyoruz. Tabiî ki bunlar derin konular bunları ayrı ayrı söylerken bunu kast ediyorum. Barış süreci de devam edecek. Kürtlerle Türkler nasıl önemli parlak hadiselere imza attılarsa, tekrar yakın bir tarihte parlak bir geleceğe imza atacaklarına inanlardanım. Bugünkü hadiselere ve olaylara bakıp mecis olanlardan da değilim. Geçici bir arıza olarak görüyorum. Bu olaylar, geleceğin inşasının temelidir. Çünkü büyük musibetler büyük mükafatın mukaddemesidir. Yani başlangıcıdır diye inanıyorum. Allah’ın izniyle şuan Türkiye’de bu anlayışa hizmet edecek kadroları Ak Parti bünyesinde görüyorum. Ak Parti kadroların da bu meseleye öncülük edecek hal edecek bir anlayışın olduğunu görüyorum. Allah’ın izniyle önümüzdeki dönemde bu kadroların içinde bizde hizmet yapmayı bütün arzumuzla üstlenmek istiyoruz. Cenabı Allah nasip kısmet ederse  kalan ömrümüzü bölgemize memleketimize hizmet etmekle, milletin memleketin geleceği selameti adına ahdettim kendi adıma bir plan çizdim. Bundan sonrada bu hizmet için koşacağız inşallah.

B.B: Ortadoğu’daki gelişmeler Türkiye’nin ticaret hacmini sizce nasıl etkiledi?

M.E.D: Tabi ki zaman zaman etkisi oluyor. Komşu ülkelerimiz zengin olsa, refahı, huzuru yerinde olsa tabi alım gücü o şekilde yüksek olur ve bu coğrafyanın zenginleşmesi Türkiye’nin de zenginliği olur. Ben Halebi- Antep, Şam’ı- İstanbul, Bağdat’ı -Ankara, hatta Mekke’yi Medine’yi burasız düşünemem,  düşünmem de mümkün değil. Bütün bu coğrafyanın geleceği ekonomik refahın yükselmesi ile birlikte maddi ve manevi kalkınmasını sağlamakla birlikte refaha kavuşacaktır. Aksi takdirde olmaz. Ak Parti iktidarı döneminden önce ben Türkiye Irak Dostluk Derneği Başkanı iken bütün ticaret hacmimiz yüzde 3’tü. Bütün komşu ülkelerimizle, şuanda ise yüzde 40’larda dolaşıyor. Oysa gelişmiş ülkelerle komşu ülkeler arasındaki ticaret hacmi yüzde 80-85’lerde dolaşıyor. Bizim kat etmemiz gereken hala çok önemli mesafeler var. Bunun için çalışıyoruz, çabalıyoruz. İnşallah bu huzur ortamını oluşturduktan sonra bu coğrafyanın kalkınması ile birlikte Türkiye’de o nisbette kalkınıp büyüyecektir.

B.B. Ülkemizde sayıları her geçen gün artan mültecilerimiz var. Mültecilerin akıbeti ne olacak? Savaş bittikten sonra sizce ülkelerine dönecekler mi? Yoksa burada çalışma izni verilip tekrardan onlara yönelik çalışmalar mı yapılacak?

M.E.D:  Şimdi Suriye, Irak mümbit topraklar ve zengin ülkelerdir aslında. Yani eğer huzur ortamı, demokratik ve hukuk istemi insan hakları hakim olursa bu insanların bir kısmı giderek oraya yerleşme imkanları olacak. O açıdan burada kaldıkları sürece onlara insanlık görevimizi yapacağız. Asla onlardan rahatsız olmayacağız. Allah kimsenin başına vermesin. Bir ülke bir ülkeyle savaşabilir, askeri güçler kavga edebilir ama komşunun komşuya kimin kiminle ne adına savaştığını bilmediği bir ortamda bir iç savaş dediğimiz bu olayları Allah kimsenin başına vermesin. Komşu ülkelerdeki bütün Kürt’ü, Arap’ı bizim akrabalarımızdır. Dolayısıyla biz bunlara ev sahipliği yapmaktan gücenmeyeceğiz. Sonuna kadar ev sahipliği yapacağız. Yardımcı olmaya çalışacağız. Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanların Medine’deki kardeşlerini nasıl karşıladıysa bizde öyle ev sahipliği yapmalıyız.

B.B: 6-7 Ekim olaylarını nasıl değerlendireceksiniz?

M.E.D: 6-7 Ekim olayları hiçte iyi olmadı. Hoş olmadı, doğru değil yanlıştır. Ben bir televizyon programına katıldım.  2.5 saat bu konuları tartıştık. Kürtlerin bu şekilde olmadığını, kim Kürtlerin imajını Türkiye’ye ve dünyaya bu şekilde lanse ediyorsa Kürtlere düşmanlık yaptığını söyledim. Arkasından BDP ve Hüda Par İl Başkanlıklarını da Mardin’de ziyaret ettim. Dedim ki siz bu anlayışınızla riyakat ve münafık bir topluluk yetiştiriyorsunuz. Size alkış tutanlara öbür tarafta devlet kurumlarına yazılı ve sözlü ifadelerle bizi bunlardan kurtarın dedirtiyorsunuz. Kendinizden başkasına hayat hakkı tanımıyorsunuz. Benim ömrümün 45 yılı devletin demokrat olmayan anlayışıyla mücadeleyle geçti. Bir 45 yıllık ömrümüz daha yok ki PKK’nın Baas anlayışıyla mücadele edelim. Siz bu anlayışınızla 50 tane Kürdistan da kursanız, altın ve gümüşten de olsa böyle bir Kürdistan’da yaşamak istemem. Benim gibi milyonlarca kişi var yaşamak istemeyen. Varsa bugün bu iktidar 4-5 senede bütün alanları açtı. Dolayısıyla bunu malzeme yaparak mağazaları tahrip ederek, araçları yakarak, elektrik direklerini sökerek, kaldırım taşlarını yok ederek, insanları öldürerek bir yere varmanın mümkün olmadığını herkes görecek ve bilecek ve bilmek zorundadır. Sürekli insan hakları demokratik haklardan bahsederken demokratik olmayan yöntemler zorbalıklarla bu işi hal etmeye kalkanları tasvip etmemiz mümkün değil. Bir bütün olarak halka çağrımız şudur. Bu yanlışlıklara herkesin tepkisini koymasını istiyoruz.

B.B: Sorularımızı yanıtladığınız için size teşekkür ediyoruz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.