TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Afgan göçü gelebilir

İçişleri Bakan Soylu, Orta Doğu’da terör ve şiddet kaynaklı göç meselesinin 21. yüzyıla yakışmayan bir hal aldığını söyledi ve Afganlıların sayısına dikkat çekti

Haber Giriş Tarihi: 25.04.2018 17:24
Haber Güncellenme Tarihi: 25.04.2018 17:24
Kaynak: Haber Merkezi
ilkhaber-gazetesi.com
Afgan göçü gelebilir


 

Serhat ŞANLI

 

 

ADANA (İLKHABER) – İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, düzensiz göçle mücadele adına atacakları en önemli adımların sınır güvenliğinin artırılması ve geri gönderme kapasitesini yükseltilmesi olacağını söyledi. Yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya olduklarını belirten Bakan Soylu; “Son aylarda özellikle Afganistan kökenli yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıyayız. 2018 yılındaki kaçak göçmenlerin içinde 29 bin 899 kişi Afganistan kökenlidir, bu sadece yakaladıklarımız. 2017 yılının tamamında Afgan kaçak göçmen sayısı 45 bin 259, geçen yıl geri gönderilenlerin oranı yüzde 29’dur.” dedi.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün Adana’da düzenlediği Stratejik Yönetim ve İstişare Konferansı kapsamında ‘Stratejik Önceliklerin Uygulanmasının ve Operasyonel İşbirliğinin Güçlendirilmesi’ programına katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Avrupa ülkelerinin mültecilere kayıtsız kaldığını söyledi.

Avrupa’da kaybolan mülteciler hakkında gerekli tedbirlerin alınmadığını belirten Bakan Soylu; “Dün bir gazetede ‘Diri diri yakın’ diye bir başlık vardı. Haberin konusundan bir ülkede aşırı sağ partili bir grup Afgan mülteci grubuna saldırıyor ve saldırırken de ‘Diri diri Yakın’ diyordu. Gazetenin aynı sayfasının başka bir köşesinde küçük bir haberin başlığında ise ‘Yalnız göçmen çocuklar Avrupa’da kayboluyor’ Bu haberde de Belçika’da geçen yıl refakatçisi olmayan 618 mülteci çocuğun kaybolduğu, özellikle bunlara musallat olan organ mafyasının veya çocuk tacizcilerinin kurbanı olduğundan endişe edildiği yazılıyordu. Üstelik habere göre bu kayıp çocuklar sayısında Avrupa’da 2017 yılında ciddi bir artış yaşanmıştır. Yani tedbir alınmıyor. Bilakis medeniyet medeniyet diye sürekli başımızda boza pişirenler, cephelerinde durum daha kötüye gidiyor” dedi.

Orta Doğu’daki terör ve şiddet kaynaklı göç meselesinin 21. yüzyıla yakışmayan bir hal aldığına değinen Bakan Soylu; “Bu girizgâhları yapmamdaki maksat, dünyanın karşı karşıya bulunduğu sorumluluğu ve bizim hem pozisyonumuzu, hem de onlardan farkımızı göstermek içindir. Hepinizin bildiği gibi Orta Doğu’daki terör ve şiddet kaynaklı göç meselesi maalesef 21. yüzyıla yakışmayan bir hal almıştır” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin Suriye ve Irak kaynaklı göç meselesinde yaklaşık 31 milyar dolar harcadığını ifade eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sözlerine şöyle devam etti;

“Fotoğrafı bizim açımızdan biraz özetlersek, göç güzergahında ı̇ki ayrı bölge ve tavır var. Birincisi Türkiye, ı̇kincisi de Türkiye'nin batısı. Türkiye, göçün kaynaklandığı yere doğrudan sınır komşusu. Hem göçe sebebiyet veren terör ve şiddet ortamıyla komşuyuz, hem de bu bölgeyle tarihsel ve ı̇nsani bağlarımız var.

Oraya akrabalık ı̇lişkileri kuruyoruz, soydaşlık ı̇lişkilerimiz var, dindaşlık ı̇lişkilerimiz var. Yani bu meselede esas itibariyle sapla samanı birbirinden ayırmak zorundayız. Göçün hem hedef ülkesiyiz, hem de aynı zamanda da transit ülkesi, geçiş ülkesiyiz.

“SINIRLARIMIZI KONTROL ALTINA ALMAKLA MÜKELLEFİZ”

Sınır geçişlerimizi, kara ve deniz ulaşımını kontrol altında tutmakla mükellefiz. Bunu yaparken de ı̇nsanların zarar görmemesini sağlayacağız. Aynı zamanda da terörü de dışarıda tutacağız.

İkinci bölge ı̇se göçe bakış açısından Batı. Avrupa Birliği ülkelerinin sınırındayız. Bizi geçerlerse AB ülkelerine ulaşmış olacaklar. O ülkeler ı̇se az önce saydığım sorumluluk alanlarından hiçbirisine sahip değil. Sınır komşusu değiller. Terörle sınır komşusu değiller. İstikrarsızlaştırmaya çalışılan ülkeler ile sınır komşusu değiller.

“TUZLARI KURU”

Kaçakçılık üreterek, uyuşturucuyu üreterek, başka bir yere nakletmeye çalışan ülkeler ve bölgeler ile aslında hedef ülke değiller.  Oralardan binlerce kilometre uzaktalar, akrabalık, tarihsel ve dini bağları yok. Hiçbir bağları yok. Yani en kibar ı̇fade ile ‘Tuzları kuru’.

Geçtiğimiz haftalarda Ukrayna'da uluslararası bir toplantıda göç konusunda bir ifade kullandım. Dedim ki; ‘Türkiye, göçü yönetmeyi, Batı ı̇se göçü önlemeyi tercih etmiştir’. İkisi arasındaki fark, ı̇şte az önce okuduğum ı̇ki gazete haberinde açıkça görülmektedir.

Şimdi şöyle sanıyorlar. Vekalet savaşları yaparız, ülkeleri idare ederiz. Fukaralaştırırız. Ve ya şöyle bir mühendislik ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. ‘İstikrarsızlaştırırız, sorunları onların sahasına yıkarız ve ondan sonra istediğimiz gibi idare ederiz. Sorun bize dokunmaz.’ Veya şöyle düşünüyorlar; ‘Ülkeler arası, milletler arası, devletlerarası, gelir dağılımındaki farklılıkların aslında bize faydası var’ diye düşünüyorlar.

Nerden faydası var? Yarın üretim maliyetlerinde sıkıştığımızda, her birini ucuz işçi olarak kullanır, topraklarını da istediğimiz gibi kendimize bir üretim mekanizması olarak değerlendiririz. Ama bunun böyle olmadığını 21. Yüzyılın acı ve çıplak gerçekleriyle herkes görmüştür. Maalesef değerleriyle övünen Batı daha fazla görmüştür.

Burada sadece eleştirisel bir yaklaşım yapıyor değiliz. Bir tespit yapıyoruz.  Akdeniz'de kurşunlanarak batırılan mülteci botları, bunları biliyoruz. Sınırlara çekilen elektrikli teller ve daha birçok mülteci dramı hikayesi. Hepimizin yaşadığı ciğerimize oturan ‘Aylan bebek’ hadisesi. İşte biraz önce bahsettiğim göçü önleme politikasının bir ürünüdür.

Ülke olarak göçü yönetme tercihini kullandıktan sonra, buna yönelik olarak, birçoğunuzun da şahitlik ettiği, görev aldığı çok önemli adımlar attık. Tabi bu adımların temel çizgisi, çağdaş ama bütüncül bir göç politikası ve etkin bir göç sistemi oluşturabilmekti. Bu sistemi kurarken de dikkat ettiğimiz asıl husus, ı̇nsan haklarının gözetilmesinin yanında güvenliğinin de doğru bir şekilde tesis edilebilmesini sağlamaktı.

Elbette ki ülke olarak geçmişten gelen, uzun bir göç yönetimi tecrübemiz mevcuttur. Ancak bu yeni dönemde daha uzun vadeli bir projeksiyon ortaya koyabilmek için öncelikle 2013 yılında ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’ çıkarttık. Aynı yıl Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü kurduk. Yine göç alanında faaliyet gösteren kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak üzere Göç Politikaları Genel Kurulu oluşturuldu ve çalışmalarına başladı.

“GÖÇ MESELESİ CİDDİ BİR MESELEDİR”

Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüz, aslında daha emekleme safhasındadır. Ama bir idari teşkilat olarak emekleme safhasındadır. Ancak göç meselesi bu coğrafyanın ciddi meselelerinden bir tanesidir. Buna yabancı değiliz. Hiç olmadık da. Bugün karşılıyor da değiliz. Burası Adana. Biliniz ki, etrafımızdaki coğrafyadan balkanlar dahil olmak üzere, aşağı, güney komşularımızdaki insanlar oradaki komşularımızdan buraya dahil olmak üzere, Kafkaslar dahil olmak üzere Çukurova’ya, Adana’ya gelmişler ve hayatlarını idame etmişlerdir.

Bizim coğrafyamız, bizim ülkemiz kapalı bir ülke değildir. Bizim diğer ülkelerden ve milletlerden farkımız budur.

Bir; medeniyetimiz, iki; tarihimiz, üç; aldığımız tarihsel benlik, dört; İslam’ın mensubu olmamız. Bizi böyle kapalı, içine kapanmış bir topluluk değil, tam tersi şöyle iki elini bütün merhametiyle, şefkatiyle ve bütün anlayışıyla beraber dini, inancı, kimliği, rengi ne olursa olsun herkesi mağdur, mazlum kapımıza gelmiş kim varsa kucaklamayı emreden bir anlayışın mensuplarıyız.

“ROLLERİ TARİH DAĞITIR”

Rolleri tarih dağıtır. Size bir rol verilmiş. Bu memleketin ve bu milletin en büyük asaletini temsil rolü verilmiş. Sınırımıza gelen peşmergeye nasıl 3 öğün yemek veririz de onları aç bırakmayız denilen bir milletin evlatlarıyız bizler. Sadece kendi topraklarımızda değil binlerce kilometre ötede bize inanan ve itimat edenlere sahip çıkan bir milletin torunlarıyız. İşte Afganistan’dayız.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü hali hazırda 81 ı̇l teşkilatının yanı sıra göç konusunda önem arz eden 36 ı̇lçemizde de teşkilatlanmasını tamamlamıştır. Son olarak 16 Mart 2018'de geçici koruma yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile geçici barınma merkezlerimiz de AFAD'dan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüze devredilmiştir.

Bu toplantının daha önceki ı̇ki toplantımızdan farkı da bu geçici barınma merkezlerinin yöneticisi arkadaşlarımızın da aramızda bulunmasıdır. Bu vesileyle kendilerine bu büyük aileye 'hoş geldiniz' diyoruz. Bu bir ı̇nsanlık hizmetidir, bir devlet hizmetidir. Dolayısıyla kurumlar değişir ama maksat baki kalır.

“TÜRKİYE’DE 3,5 MİLYONU SURİYELİ, TOPLAM 4.5 MİLYON CİVARINDA GÖÇMEN VAR”

İnanıyorum ki bu çatı altında arkadaşlarımız güzel hizmetlerine devam edeceklerdir. Bütün bu adımların neticesinde, bugün elimizde olan tablo şudur; ülkemizde yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli, 1 milyon civarında da değişik ülke ve yasal statülerden göçmen bulunmaktadır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 81 ı̇l teşkilatı, 36 ı̇lçe teşkilatı halihazırda faaliyettedir ve AFAD'dan devraldığımız arkadaşlarımızla birlikte yaklaşık 10 bin kişilik bir personel kapasitemiz mevcuttur. 228 bin Suriyelinin kaldığı 19 Geçici Barınma Merkezi, 2 Kabul Barınma Merkezi, 18 Geri Gönderme Merkezi, 1 Geçici Geri Gönderme Merkezi halen aktif olarak faaliyettedir.

Tabi en büyük avantajlarından birisi de, düzensiz göçle mücadele eden kolluk birimlerinin de Göç İdaresi Genel Müdürlüğüyle aynı bakanlık çatısı altında bulunmasıdır.

Yani, Göç İdaresi, jandarma ve sahil güvenlik ve emniyet. Dördü ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü yani beşi bir sistemin dönen çarkları gibi birbirleriyle uyumlu bir şekilde ve aynı amaca yönelik olarak gayret göstermektedir. Türkiye bu meseleyi bugün çok üst düzey bir şekilde yönetebilme kabiliyetine sahipse, bu beşinin aynı çatı altında olmasıdır.

2017’de yakalanan düzensiz göçmen sayısı 172 bin 745 olarak gerçekleşmiştir. 2018 için bu sayı halen 75 bin 284'tür. 2017'de yakalanan göçmen kaçakçısı ise 4 bin 641'dir, 2018 yılı için nisan ayı başına kadar bu sayı 1328 olmuştur.

YENİ BİR GÖÇ DALGASI

Son aylarda özellikle Afganistan kökenli yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıyayız. 2018 yılındaki kaçak göçmenlerin içinde 29 bin 899 kişi Afganistan kökenlidir, bu sadece yakaladıklarımız. 2017 yılının tamamında Afgan kaçak göçmen sayısı 45 bin 259, geçen yıl geri gönderilenlerin oranı yüzde 29’dur.

Bu yıl gelen Afgan kaçak göçmenlerin geri gönderme oranı toplamının yüzde 20’ler civarına gelmiştir. Şuana kadar 7 bin 100 Afgan göçmen geri gönderilmiştir. Bu hafta sonuna kadar da 10 bine tamamlayacağız.

Bu noktada gerek Afgan yetkililerle gerekse Pakistanlı yetkililerle üst düzeyde görüşmelerimiz devam etmektedir ve göçmenlerin ı̇adesi noktasında da karşılıklı mutabakatımız söz konusudur. Ayrıca, Ağrı ve Iğdır sınırına, sınır duvarı ve duvarın hemen yanında güvenlik yolu ı̇nşa ediyoruz. Bunun sebebi kaçakçılık, terör ve düzensiz göç. Üç temel nedeni var.

Toplam 144 kilometrelik projenin 76,5 kilometresinin montajı tamamlandı. Iğdır kısmında fiziki gerçekleşmemiz yüzde 95'leri aştı, Ağrı tarafında ı̇se yüzde 50 civarında. Ayrıca yine sınır güvenliği noktasında Suriye sınırımızda halihazırda valiliklerimiz tarafından 90 kilometre TOKİ ve Milli Savunma Bakanlığımız tarafından 778 kilometre modüler beton duvar tamamlanmıştır.

Ülkemizin kara yolu güzergâhlarının yanı sıra, Karadeniz, Akdeniz ve Ege üzerinde de ciddi denetimlerin ve kontrollerimiz söz konusudur.

Özellikle Sahil Güvenlik Komutanlığı ciddi bir performansı mevcuttur. Çünkü göçmen kaçakçıları çok değişik rotalar belirlemektedirler. Bir ara Karadeniz’de, bir ay kadar böyle bir girişimde bulundular. Ama aldığımız tedbirler ile bunu hemen kestik.

Düzensiz göçle mücadele eden kolluk kuvvetlerimizin aynı çatı altında olmasının ciddi avantajları var. Özellikle bunu üzerine Göçnet alt yapısıyla Emniyetin Polnet ve Jandarma Asayiş Bilgi Sistemi’ni entegre ederek önemli bir avantajı elde ettik.

18 Mart 2016’da imzalanan anlaşmayla düzensiz göçle ilgili önemli bir kazanım elde ettik. 2016 Şubat ayında Ege adalarında günlük ortalama geçiş 2 bin 55 kişiyken anlaşma sonrası Nisan ayında bu sayı önce 131'e, ilerleyen aylarda da 55-122 arası bir banda oturmuştur. Şuanda yıl ortalamamız 66’dır.

2017 ve 2018 için de bu seviyelerde devam etmektedir. 2023 hedefleri doğrultusunda göç alanında yapmamız gereken en önemli işlerden birisi de düzenli göçmen sayısını artırarak, özellikle nitelikli yabancıların ülkemize gelişleri konusunda her türlü kolaylaştırıcı adımın atılması sağlamaktır. Hali hazırda bu konuda yürüttüğümüz ‘Turkuaz Kart’ gibi projelerimiz var.

Düzensiz göçle mücadele adına önümüzdeki dönem atacağımız en önemli adımlar sınır güvenliğinin artırılması ve geri gönderme kapasitemizin yükseltilmesi olacaktır. Geri Gönderme Merkezi kapasitemiz de artışla ilgili çalışmalarımız de halen devam etmektedir. Hali hazırda 8 bin 276 olan Geri Gönderme Merkezi kapasitemizi önümüzdeki yıllarda 15 binin üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Hatta bu yılbaşında ortaya çıkan ve gösterdiğimiz ani refleks ve etkili müdahalelerle kontrol altına aldığımız ani gelişen Afganistan, Pakistan hatta kısmen de Irak kaynaklı düzensiz göç akının da yaptığımız gibi Düziçi Geçici Barınma Merkezi’ni, Geçici Geri Gönderme Merkezi’ne dönüştürerek ilave 4 bin kapasite oluşturduk. Ayrıca Iğdır’da da 10 içerisinde tamamlanacak olan geçici geri gönderme merkezi oluşturuyoruz.

Türkiye bu çabasının yanında maalesef Batıyı, Avrupa’yı o yere göğe sığdıramadıkları insani değerleriyle yanında görememiştir. Hatta diyebilirim ki Avrupa kamuoyu denilen kavramın varlığından hep birlikte şüphe eder hale geldik.

Türkiye şuana kadar Suriye ve Irak kaynaklı göç meselesinde yaklaşık 31 milyar dolar harcadı. AB’den bize söz verilen rakam 3+3 milyar Avro, hesaplara geçen 1 milyar 850 milyon Avrodur. Kızılay ve AFAD’a doğrudan geçen rakam bu. Oysa şuana kadar çoktan tüm projeler ile birlikte yapılmış ve bitirilmiş olması gerekiyordu. Göndermeseler de hiçbir şey fark etmez.

Öte yandan geri kabul anlaşmasına bakıyorsunuz. Türkiye bütün taahhütleri yerine getiriyor. Karada ve denizde büyük çaba ortaya koyuyor. Ama Avrupa Birliği vize ve serbestliği taahhüdünü yerine getirmemek için bin bir bahane ortaya koyuyor. Bizim buradan anladığımız şudur; Batı medeniyetleri menfaatleri söz konusu olduğunda, sözde değerlerini maalesef yok sayıyor. Ciddi bir samimiyet sorunları olduğunu hep beraber görüyoruz. Dolayısıyla dünyanın bunu görmesi, anlaması ve beklentilerini de, tavrını da buna göre ayarlaması lazım. Bizler öyle yapıyoruz.

Arada uluslararası temsilciler geliyor. Bize güzel sözler söylüyorlar. Sırtımızı sıvazlıyorlar. ‘Türkiye mülteciler konusunda çok özverili davranıyor’ diyorlar. Türkiye bu göç meselesindeki tavrını, batı ile olan ilişkilerde bir avantaj elde etmek için yapmıyor. Biz dünyada tek başına yaşıyor olsaydık bile bu meselede başka türlü davranmazdık.

Eğer bugün biz uyuşturucu ile beraber sınırlarımızda, ülkemizin içerisinde, sınırlarımızın dışına çıkma halinde büyük bir mücadele ortaya koymasak Avrupa başka bir terörizm ile karşı karşıyaydı.

Kendi menfaatlerine bu kadar büyük çabalar ortaya koyan bir ülkeye böyle bir hasmane tutumu elbette ki tarih kaydetmektedir. Ama hiç umurumuzda bile değil. Kişi başına milli geliriniz 3 bin dolardan 5 bin dolara geldiğiniz zaman hasmane tutumları daha fazla artar. 5 binden 11 bine geldiğinizde daha fazla artar. O zaman seçimlerinize müdahale etmeye çalışırlar. Hürriyetinize, özgürlüğünüze müdahale etmeye çalışırlar. Demokrasinize burun kıvırırlar. Bilin ki 20 bin dolara geldiğinizde hasmane tutumları daha fazla artacaktır.

Onların ne söylediği önemli değil. Bizim rehberimiz, yolumuz, güzergahımız bellidir. Bu yol ve güzergah içerisinde doğru anlayışı, adım attığımız andan itibaren dünyanın sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu gibi, onların kurallarıyla değil, 5’ten büyük olduğunu, aslında 5 gibi görmelerinden kaynaklanan problemlerin bugün dünyayı içinden çıkılamaz hale getirdiğini onlara anlatmakla ve göstermekle mükellefiz.

Mazlum ölümden kaçmış, sınır kapınıza gelmiş, biz bu kapıyı kapatamayız. Bizim kitabımızda böyle bir şey yazmıyor. O insanlar Ege’de, Karadeniz’de, Akdeniz’de botla ölüme gidiyor. Gittiğini bilmiyor. Ama biz biliyoruz. Biz bu sorumluluğumuzdan kaçamayız.

Göçü yönetiyoruz. Her cihetiyle yönetiyoruz. Hayatlarını idame ettirme, isterlerse geri gönderme, çalışma hayatına katılma, eğitim, sağlık, sosyal yaşama intibak etme, vesaire… Yaptığımız iş alalede bir devlet memuriyeti değildir. Maneviyatı olan bir iştir. Arkadaşlarıma güveniyorum. Sizlerin insanlığınıza ve vicdanınıza güveniyorum”

Adana’daki Suriye uyruklu yabancıların il nüfusuna oranının yüzde 9 olduğunu belirten Adana Valisi Mahmut Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü;

“Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün Stratejik Planında belirtildiği gibi; Anadolu toprakları, tarih boyunca birçok göç hareketinin merkezinde, bazen de geçiş yolu üzerinde yer almıştır.

Dolayısıyla medeniyetimizin bu coğrafyada ortaya çıkardığı bütün devletler, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar göç olgusuyla bir şekilde içli dışlı olmuşlar ve son olarak Türkiye Cumhuriyetimiz de aynı şekilde göçü yönetme sorumluluğuyla her zaman karşı karşıya kalmıştır.

Bu bağlamda Adana da, Türkiye’nin güneyinde, Ortadoğu ile Akdeniz’in birleştiği noktada, Doğu Akdeniz’in kapısı,  stratejik öneme sahip önemli bir ilimizdir.

Ülkemizde olduğu gibi ilimizde de, oldukça fazla yabancı göçmen bulunmaktadır. Adana’da ki verilere kısaca baktığımızda; Geçici Koruma Altına Alınan Suriyeli yabancıların sayısı yaklaşık 195 bindir.

Suriye uyruklu yabancıların il nüfusumuza oranı ise yaklaşık yüzde 9’dur. Irak, Afganistan ve İran uyruklu yabancıların toplam sayısı ise 4 bin civarındadır. Bu rakamlarda göstermektedir ki ilimiz ciddi anlamda bir yabancı göçmene ev sahipliği yapmaktadır. 

Bugün de Suriye’deki yangını söndürmek için tüm gücüyle gayret sarf eden tek devlet, tek millet biziz. Yine Sayın Bakanımız tarafından da vurgulandığı gibi; Ülkemiz, göç krizinin başından itibaren ortaya koyduğu irade ve uyguladığı politikalarla, göçü yönetme noktasında ciddi bir başarıya imza atmıştır.

Göçün hem ekonomik hem sosyal maliyetini deyim yerindeyse tek başına yüklenen ülkemiz, tarihinden gelen tecrübesini bu konuda etkin şekilde kullanmış ve komşusu olduğu coğrafyada yaşanan gelişmelere sadece maddi açıdan değil, insani açıdan da yaklaşarak, 21. yüzyılın medeniyet değerleri için tek başına bir yüz akı olmuştur”

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nce Adana'da düzenlenen 'Stratejik Yönetim ve İstişare Konferansı'na, Göç İdaresi il müdürlerinin yanı sıra, akademisyenler, bakanlık bürokratları ve Birleşmiş Milletler (BM) Mülteci Yüksek Komiserliği'nden temsilciler katıldı.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.