TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#doktor

İLKHABER-Gazetesi - doktor haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, doktor haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Polen alerjisine dikkat: Uzmanlar uyarıyor! Haber

Polen alerjisine dikkat: Uzmanlar uyarıyor!

ANKA Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. İlker Özsararaç, mevsimsel alerjilerin en yaygınlarından birisi olan polen alerjisine dikkat çekti. Alerjik bünyeli kişiler için bahar aylarının sıkıntıları beraberinde getirdiğini söyleyen Dr. Özsaraç, “Polen türü alerjen yapısı bulunan maddeler vücuda girdiği anda bağışıklık sistemi bu maddeleri tehdit olarak algılar ve alerjiniz varsa vücut kimyasallar salarak semptomlara neden olur. Bunların yanında vücut polene karşı konjonktivit (göz nezlesi), nezle, ürtiker ve astım geliştirebilir. Hastalarda, özellikle sabah kalktıklarında ortaya çıkan hapşırma, burunda ve boğazda kaşıntı, burun tıkanıklığı ile burun akıntısı şikayetlerine rastlanıyor. Burunda, kaşıntı, akıntı, tıkanıklık, hapşırık, gözlerde kaşıntı, sulanma kızarıklık, şişlik görülebilir. Astımlı hastalarda atak başlayabilir, öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Ciltte kaşıntı olabilir. Hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün olmasa da, hastaların şikayetlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir takım tedaviler uygulanabilmektedir. Alerjenleri tespit edebilmek için kandan bazı tetkikler yapılabilmektedir veya bazı cilt, deri testleri yapılabilmektedir. Hekim tarafından yapılan fizik muayene ve tetkikler neticesinde en uygun tedavi protokolü hastalara uygulanacaktır” dedi. Polen alerjenlerinden korunmanın en önemli yolunun doğrudan oluşabilecek polen maruziyetini azaltmak olacağını belirten Dr. Özsaraç, bu konuda önerilerde bulunarak, “Polenler genellikle sabah saatlerinde havada uçuştuğu için mümkünse kapalı alanlarda kalınız. Çim biçmekten, polen mevsiminde parkta oturmaktan kaçınınız, ev ve arabada pencereleriniz kapalı tutunuz, gözleri korumak için güneş gözlüğünden yararlanınız, polenden arınmak için sık sık duş alıp, dışarı çıktığınızda maske takınız. Eğer hava sıcakken polen mevsiminde dışarıda çok vakit geçirmişsek akşam eve gidince hemen kıyafetleri çıkaralım, ayakkabıları da kapının dışında bırakalım, çünkü polenler bütün her yere yapışmaktadır ve duş almamız gerekiyor ki, polenler bütün vücudumuzdan çıksın” diye konuştu.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: Covid aşıları kalp hastalıkları ve pıhtı riskini azaltıyor Haber

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: Covid aşıları kalp hastalıkları ve pıhtı riskini azaltıyor

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı ve Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, "Milyarlarca insana uygulanan kovid aşıları bir sorun yaratsaydı, bu kadar geniş bir popülasyonda gözden kaçması mümkün değildi." açıklamasında bulundu. Üsküdar Üniversitesi'nden yapılan açıklamaya göre, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı ve Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, BMJ Journals'ta yayımlanan araştırmaya göre, koronavirüs aşısının, koronavirüs geçiren kişilerde kalp hastalıkları oluşma riskini azaltmasını değerlendirdi. Açıklamada görüşlerine yer verilen Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, günümüzde gençlerin iyi ve sağlıklı beslenmediğini ve hareketsiz kaldıklarını vurgulayarak, "Bütün bunlar gençlerde kalp krizi ve pıhtı gibi sorunları tetikleyebilir." ifadelerini kullandı. İnsanların normal zamanlarda da çevrelerinde olabilecek olguları Covid aşılarına bağlayabildiğini aktaran Uzbay, Covid-19'un nedeni olan virüsün de hastalığa ve pıhtıya neden olabileceğini ve aşılanarak korunmanın daha sağlık bir yaklaşım olduğunu belirtti. BMJ Journals'ta yayımlanan çalışmanın sonuçlarının aklı selim bilim insanlarının önerilerini doğruladığını ifade eden Uzbay, şunları kaydetti: "20 milyon kişinin bir yıl boyunca takip edildiği çalışmanın sonuçlarına göre aşıların bırakın neden olmayı, insanları kalp hastalıkları ve pıhtı riskinden koruduğunu gösteriyor. Çalışmadaki örneklem sayısı oldukça yüksektir ve çalışma bilimsel olarak aşıların böyle bir riski olmadığına önemli bir kanıt sunmaktadır. Aşılanmış ve aşılanmamış kişilerin karşılaştırılması da olabilir, ancak şart değil. Aşılar kalp hastalığı ve pıhtıya neden olsaydı bunu aşılanmış grubun içinde de ciddi bir artış olarak görürdük."

Kanser vakalarındaki artışın nedeni yaşam süresinin uzaması Haber

Kanser vakalarındaki artışın nedeni yaşam süresinin uzaması

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Üstün, ortalama yaşam süresinin uzaması nedeniyle daha çok kanser vakası görüldüğüne dikkat çekerek, toplumda en sık görülen kanser türünün erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda ise meme kanseri olduğunu belirtti. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Üstün, 1-7 Nisan Kanser Haftası vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı. Kanser hasta sayısının giderek arttığını vurgulayan Doç. Dr. Üstün bu artıştan genellikle çevresel faktörler veya kişilerin yaşam tarzlarının sorumlu tutulmasına rağmen, asıl artış nedeninin insan ömrünün uzaması olduğunu, bu nedenle herkesin kanserin eskiye göre daha çok görüldüğü şeklinde bir gözlemi bulunduğunu söyledi. Günümüzde en çok ölüme yol açan 2 hastalığın kanser ve kalp hastalıkları olduğunu belirten Doç. Dr. Üstün, “Kanser kelimesi yengeç anlamında olup, vücudun normal hücrelerinin yapı ve özelliklerini değiştirerek daha hızlı çoğalması ve ölümsüzlük özelliğini kazanmasıyla meydana gelmektedir. Kanser hücreleri organlarda ve vücutta arttıkça, normal hücreler görevlerini yerine getirememeye başlamaktadır. Bunun sonucunda iştahsızlık, kilo kaybı, enfeksiyon, kanama ve organ yetmezlikleri gelişmektedir” dedi. “En çok ölüme yol açan akciğer kanseri” Toplumda en sık görülen kanserin erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda ise meme kanseri olduğunu ifade eden Doç. Dr. Üstün, her 2 cinste de en çok öldüren kanser türünün 'akciğer kanseri' olduğunu; bununla birlikte kalın bağırsak, mide, pankreas, yumurtalık ve baş boyun kanserlerinin toplumda sık görülen diğer kanser türleri olduğunu ifade etti. Prostat kanserinin erkeklerde en çok görülen kanserlerden bir diğeri olduğunu ancak hormon zıttı tedaviyle hastalık kontrol altına alınabildiği için hastaların yaşam süresinin uzun olduğunu sözlerine ekleyen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Üstün, tıptaki gelişmelere paralel olarak kanser tedavisinde de ilerlemeler kaydedildiğine değinerek, “Hastalığın erken evrelerinde en etkili tedavi yöntemi ameliyattır. Yapılan ameliyat hastanın yaşam kalitesini ve süresini belirlemektedir. Meme kanserinde ameliyatta koltuk altı lenf bezlerinin alınması gerekebilmektedir. Koltuk altı lenf bezleri alındığında hastaların kol şişliği olabilmektedir. Ancak koltuk altı lenf bezi tutulumu yoksa bunların çıkarılmasına gerek yoktur. Meme kanserli hastaların koltuk altı lenf bezleri ameliyat sırasında değerlendirilerek tutulum yoksa bunların alınmaması uygun bir ameliyat yöntemidir. Ameliyattan sonra hastalığın tekrarlama riskini azaltmak için kemoterapi ve radyoterapi uygulanabilmektedir. Radyoterapi ışın tedavisi olarak bilinen tedavinin diğer adıdır. Kemoterapi ilaçları, hormon önleyici ilaçlar, akıllı ilaçlar, kemik güçlendirici ilaçlar, kemik iliğini uyarıcı ilaçlar kanser tedavisinde kullanılmaktadır” şeklinde konuştu. “Tedavi yöntemine kanser konseyi karar verir” Doç. Dr. Üstün, ileri evrelerde ise hastayı rahatlatmaya yönelik ameliyat yapılabileceğini, örneğin karaciğer metastazı olan kalın bağırsak kanseri olan hastada bağırsak tıkanıklığı olmasın diye ameliyat gerçekleştirilebileceğini, hastanın ömrünü daha rahat geçirebilmesi için kemoterapi ve radyoterapi verilebileceğini aktardı. Kanser hastalarının tedavi ve takibinin nasıl yapılacağına hastane bünyesindeki kanser konseylerinin karar verdiğini belirten Doç. Dr. Üstün, bu konseyde radyolog, patolog, nükleer tıp uzmanı, laboratuvar ekibi, hemşire, cerrah, medikal, onkolog ve radyasyon onkoloğunun yer aldığını anlattı. Tedaviye zamanında başlama, kan tetkiklerinin zamanında çıkması ve doktor tarafından değerlendirilmesi, radyoloji ve nükleer tıp görüntüleme tetkiklerinin zamanında yapılmasının uygun tedavi ve takip için gerekli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Üstün kemoterapi ve radyoterapi tedavilerinin konforlu ortamlarda alınmasının, hastaların tedaviye uyumlarını artırdığını dile getirdi. “Bitkisel tedavi doktora danışılmalı” Tedavi için alternatif yöntemlerden de bahseden Doç. Dr. Üstün, konuşmasına şöyle devam etti: “Hastalar tedavi sırasında veya tedavi bittikten sonra başta bitkisel kökenli olmak üzere birçok farklı ürün kullanmaktadır. Gerek hastalar gerekse hasta yakınları haklı olarak hastanın kanserden kurtulması için arayışa girmektedir. Hastaların varsa kullandıkları ürünler hakkında doktorlarını bilgilendirmeleri önemlidir. Hastaların ve hasta yakınlarının bu ürünleri kanserin gerçek tedavisi olarak görmek gibi bir yanlışlığa düşmemeleri gerekir.”

Uyku Apnesi, çok sayıda sağlık sorununa neden olabilir: Uzmanlar uyarıyor Haber

Uyku Apnesi, çok sayıda sağlık sorununa neden olabilir: Uzmanlar uyarıyor

Uyku apnesinin birçok hastalığın temel nedenlerinden biri olduğunu söyleyen Kulak Burun Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Yunus Karadavut, “Kuvvetli baş ağrısı, cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, kalp krizi, inme, depresyon gibi problemler uyku apnesinin neden olabileceği sıkıntılar arasındadır. Bunlar çok ciddi sorunlar olduğu için mutlaka böyle şikâyetleri olan kişilerin uyku apnesi yönünden testler yaptırması, uzman doktorları ziyaret etmesi gerekmektedir” dedi. Dünya Uyku Günü dolayısıyla, uyku apnesi hakkında bilgilendirmede bulunan Liv Hospital Samsun Kulak Burun Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Yunus Karadavut, hastalığın en önemli belirtisinin horlama olduğuna dikkat çekti. Opr. Dr. Karadavut, “Bazen yan odalarda uyuyanlar bile hastanın uyku apnesi durumunu anlayabilir. Kişinin uyurken solunumunun durmasını ise yanında yatan kişi fark eder. Uyku apnesi belirtilerinden bir diğeri ise gündüz uyuklama durumudur. Hasta gece boyunca bahsedilen uykuda nefesin durması, horlama gibi faktörler yüzünden uyku düzenini kaybeder. Hasta sabah kalktığında yorgun ve bitkin bir şekilde kalkacaktır. Kaliteli uyku olmadığı için de hasta gündüz uyuklama halindedir” diye konuştu. “İş ve okulda performans sorununa yol açar” Opr. Dr. Yunus Karadavut, uyku apnesinin sebep olduğu problemler hakkında şu bilgileri paylaştı: “Uyku apnesi yaşayan hasta; uykusunu yeterli ve düzenli alamadığı için sabah kalktığı zaman ciddi bitkinlik, yorgunluk hali yaşar. Hasta uykusunu tam alamaz, buna bağlı olarak sinirli olma, konsantre olamama durumlar da kendini gösterir. Ciddi baş ağrısı yakınmaları vardır, gece boyunca sık sık idrara çıkma söz konusudur. Uygunsuz yerlerde uyuma vardır, bu da hastanın iş ve okul performansını ciddi oranda azaltır.” “Tedavide yüksek hava basıncı uygulanabilir” Uyku apnesinde tedavi yollarına değinen Opr. Dr. Karadavut, “Uyku apnesi birçok hastalığın temel nedenlerinden biridir. Kuvvetli baş ağrısı, cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, kalp krizi, inme, depresyon gibi problemler uyku apnesinin neden olabileceği sıkıntılar arasındadır. Bunlar çok ciddi sorunlar olduğu için mutlaka böyle şikayetleri olan kişilerin uyku apnesi yönünden testler yaptırması, uzman doktorları ziyaret etmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, uyku apnesi tedavisi olmayan bir hastalık değildir. Yüksek derecede uyku apnesi için pozitif hava basıncı tedavisi uygulanmaktadır. Yukarıda bahsedilen belirtileri taşıyan kişilerin mutlaka kulak burun boğaz konusunda uzmanlaşmış kişilere görünmeleri gerekmektedir” ifadelerine yer verdi. “Bu hastalıklar uyku sorunlarına yol açıyor” Uyku sorunlarına yol açan hastalıklara dikkat çeken Opr. Dr. Karadavut, “Depresyon ve kaygı bozuklukları, astım ve akciğer hastalıkları, kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği, fibromiyalji, parkinson, MS, kas hastalıkları ve ALS gibi bazı hastalıklar farklı tiplerde uyku sorunlarına yol açabilmektedir. Bunun dışında, Covid-19 hastalarında uyku apne riski yüksek bulunan vakalarda klinik seyrin, düşük riskli gruba göre 2 kat daha ağır geçtiği gözlemlenmiştir. Uyku apne tanı ve tedavisinin daha etkin bir şekilde yapılmasıyla bu risklerin de azaltılabileceği kanısındayız” şeklinde konuştu. “Bu belirtilerde doktora başvurulması gerekiyor” Hastaların hangi belirtilerde doktora başvurulması gerektiğine de değinen Opr. Dr. Karadavut, “Uykuya dalmakta zorluk, nedensiz şekilde sık uyanma, sabah çok erken saatte uyanıp bir daha uyuyamama, gece en az 1 kez tuvalet ihtiyacıyla uyanma, uykuda terleme, uykuda sık pozisyon değiştirme veya sık hareket etme, sabah dinlenmemiş ve yorgun uyanma, gündüz yorgunluğu, gün içinde uyku ihtiyacı veya uyuklama, zihinsel aktivitelerde giderek bozulma, normal beslenmeye rağmen giderek kilo alma, sebepsiz mizaç bozuklukları, sinirlilik ve gerginlik gibi önemli problemler olduğunda mutlaka bir doktora başvurulmalıdır” diyerek sözlerini noktaladı.

Uzman uyardı: Bakteriyel vajinal akıntı, kısırlığa yol açabilir Haber

Uzman uyardı: Bakteriyel vajinal akıntı, kısırlığa yol açabilir

VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, vajinal akıntı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Vajinal akıntının normal olduğunu, çünkü vajinanın doğal olarak ıslak olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Enfeksiyonları önlemek için de hafifçe asidik bir yapıdadır. Fizyolojik vajinal akıntı şeffaf kokusuz ve kadını rahatsız etmeyecek boyuttadır ve kaynağı rahim ağzı ve vajina girişindeki bezlerle birlikte vajen epitel döküntüleridir” diye konuştu. “Enfeksiyon varsa kötü koku olur” Vajina duvarından dökülen hücrelerin katılımıyla vajinada ıslaklığın sağlandığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Vajinal ıslaklık, sağlıklı cinsellik için gerekli bir durumdur. Akıntı, enfeksiyona bağlı bir durumsa renkli, kötü kokuludur. Pürülan, sarı, yeşil bol miktardaki akıntılar enfeksiyon akıntılarıdır ve tedavi gerektirir. Kaşıntı, yanma, sızı, şişlik ve ağrıya sebep olabilir'' ifadelerini kullandı. Vajinal akıntının renginin fizyolojik ya da patolojik olmasına göre değişeceğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Vajinanın asit seviyesi, hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları, cinsel uyarılma şeffaf akıntıya neden olur. Bu akıntı ile birlikte herhangi bir vajinal şikayet olmaz ve miktarı pedi dolduracak kadar değildir. Patolojik akıntılar koyu sarı, gri, yeşil, kesif beyaz, kahverengi veya kırmızı kanla karışık olabilir” şeklinde konuştu. Vajinal akıntı türleri Vajinal akıntı türlerini sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan; “Doğurganlık akıntısı: Reglinizden iki hafta önce olur ve çiğ yumurta beyazı gibi görünür. Islak ve kaygandır, kokmaz veya kaşınmaz. Kahverengi mukus: Bu, genelde reglinin başlamasına veya bitmesine işaret eder. Sadece bir günden uzun süredir vajinada beklediğinden rengi değişmiştir. Kalın, beyaz ve kalıp halinde akıntı: Bu genelde vajinal maya mantarı, diğer adıyla ‘kandidiaz’ enfeksiyonudur. Oldukça yaygındır, flora sistemindeki bakteri dengesizliğinden kaynaklanır. Diyabet, kemoterapi ve antibiyotik kullanımı sonucu oluşabilir. Kaşındırıcı akıntı: Genelde mantar enfeksiyonuna işaret eder. Beyaz süt kesiği gibidir, sıklıkla vajinada yanma, sızı ile birliktedir. Balık kokulu akıntı: Bu genelde bakteriyel vajinit denen bir enfeksiyona işaret eder. Kötü kokulu, köpüklü, yeşil/sarı/beyaz akıntı: Genelde cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon ajanı olan Trichomonas belirtisidir. Yine bol mukuslu sarı renkli akıntılarda Gonore (bel soğukluğu) olabilir. Bu tür akıntıların kontrol ve tedavi edilmesi önemlidir” dedi. “Kısırlık sebebi olabilir” Vajinal akıntıya yol açan başka bir etkenin ise Chlamidyalar olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Bol akıntıya neden olur. Ayrıca tüplerde tıkanma yaratarak ilerleyen yıllarda kısırlık sebebi olabilir. Chlamidya, gonore, trichomonas,sifilis, HIV, genital Herpes cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasındadır. Bu nedenle partnerle birlikte tedavi edilmelidir. Vajinada tampon veya yabancı cisim unutulması durumunda da sarı renkli, kanlı, kötü kokulu akıntı olabilir” ifadelerine yer verdi. “Rahim ağzı yaraları da akıntı nedeni olabilir” Rahim ağzı yaralarında başlangıçta mukuslu olan akıntının, oluşan iltihabi duruma bağlı renk değiştirebileceğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Daha sonra içeriğinde ince kanamalar olabileceği gibi kanlı akıntı şekline de dönüşebilir. İlişki sonrası kanama ile birlikte olabilir. Rahim ağzı yarasına bağlı akıntılar ilaç tedavisiyle geçmez. Sadece yaranın dondurulması veya yakılması işlemiyle tedavi sonucunda düzelir” dedi. “İlk regl öncesinde sarıya çalan beyaz renkte akıntı olabilir” Bir genç kız henüz ilk reglini olmamışsa vajinal akıntının, regl olmak üzere olduğu anlamına gelebileceğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Henüz regl olmamış kızlarda yapışkan, sarıya çalan beyaz vajinal akıntı son derece normaldir. Vücudun ergenlik çağında değişmeye başlamasıyla bu akıntılar da başlar. Endişelenmeye gerek yoktur” şeklinde konuştu. Vajinal akıntı tedavisi Akıntı tedavisine başlamadan önce detaylı jinekolojik muayene, ultrason ve vajinal kültür analiziyle akıntının sebebinin tespit edildiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, şu bilgileri paylaştı: “Test sonucuna göre doktor hangi ilacı vereceğine ve antibiyotik gerekip gerekmediğine karar verir. Tedavi planlanırken akıntı nedenine göre partnere de tedavi verilebilir. Ayrıca vajinal tabletler ve kremler, ağızdan alınan ilaçlara eklenebilir. Tedaviden sonra kontrol analizleriyle hastalığın tam geçip geçmediği takip edilir. Günümüzde uygulanan vajinal ACP, PRP ve lazer uygulamaları tedaviye yanıt alınamayan ve tekrarlayan vajinal enfeksiyonlarda alternatif tedavi seçenekleridir.”

Diyabet hastaları nasıl oruç tutmalı uzmanı açıkladı Haber

Diyabet hastaları nasıl oruç tutmalı uzmanı açıkladı

Medical Park Mersin Hastanesi'nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Leyla Batmaz, şeker hastalığının, sıklığı günden güne artan bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirtti. Diyabet tedavisinde medikal tedavinin yanı sıra sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin olduğu sağlıklı yaşam tarzının önem taşıdığını vurgulayan Batmaz, "Ramazan ayında insanların beslenme düzeni, uyku düzeni, sirkadiyen ritmi değişmektedir. Oruç tutarken uzun saatler aç ve susuz kalmanın yanında yüksek glisemik indeksli karbonhidrat içeriği fazla olan besinlerin olduğu sahur ve iftar yemekleri dikkati çekmektedir. Bireyler özellikle iftarda oruçlarını açtıklarında normalden daha büyük porsiyonlar tüketme eğilimindedir. Bu da hastaların şeker düzeylerinde yükselmelere neden olmaktadır" dedi. "Hastanın oruç tutmasının uygun olup olmadığı değerlendirilmeli" Diyabetik bireylerin oruç tutarken ani kan şekeri düşmeleri, kan şekeri yükselmeleri, şeker koması, tansiyon düşüklüğü, vücutta sıvı kayıpları ve pıhtılaşma bozuklukları gibi risklerle karşılaşabileceğini belirten Uzm. Dr. Batmaz, bu riskleri azaltmak için şeker hastalarının mutlaka doktor kontrolünün yapılması ve tedavisinin düzenlenmesi gerektiğini ifade etti. Batmaz, "Hastanın oruç tutmasının uygun olup olmadığı değerlendirilmeli, risk grubu belirlenmelidir. Düşük ve orta riskli hastalar, riskler anlatılarak ve tedavi düzenlemesi yapılarak yakın takip ile oruç tutabilir" diye konuştu. "Hasta gün içinde en az 3 kez kan şekeri ölçümü yapmalıdır" Sağlıklı ve dengeli beslenme ile yaşanabilecek olumsuzlukların engellenebileceğini dile getiren Batmaz, oruç tutarken beslenmede dikkat edilmesi gereken hususların diğer zamanlardan farklı olmadığına dikkat çekerek, "Günlük kalorinin yaklaşık olarak yüzde 40-50’si karbonhidratlardan, yüzde 30-35’i yağlardan, yüzde 20-30’u proteinlerden alınmalı. Günlük alınan kalorin öğünlere bölündüğünde ise yüzde 30-40’ı sahura, yüzde 40-50’si iftar, yüzde 20-30’u iftar sonrası atıştırma ve meyve öğününe ayrılmalıdır" ifadelerini kullandı. Aç kalma süresini azaltmak için sahurun mümkün olduğunca geç yenilmesini öneren Batmaz, şöyle konuştu: "İftar ve sahurda sıvı ihtiyacı için bol su, ayran, süt, maden suyu, şekersiz komposto tüketilmelidir. Hasta gün içinde en az 3 kez kan şekeri ölçümü yapmalıdır. Hipoglisemi riskini arttırmamak için yoğun egzersiz ve spor yapılmamalıdır. Şeker hastası birey eğer oruç tutuyorsa mutlaka yakın çevresinde birileri oruçlu olduğunu bilmelidir. Hipoglisemi durumuna karşı her zaman hastanın yanında şeker, meyve suyu, kuru üzüm ya da şekerli gıda bulunmalıdır."

Kronik Böbrek Hastalığına Dikkat: Sıklık Artıyor, Farkındalık Azalıyor Haber

Kronik Böbrek Hastalığına Dikkat: Sıklık Artıyor, Farkındalık Azalıyor

Ülkemizde kronik böbrek hastalığı görülme sıklığının yüzde 15,7 olduğunu belirten Nefrolog Prof. Dr. Saime Paydaş “Bu nedenle böbrek hastalıklarının farkındalığı ise yüzde 2 düzeyindedir” dedi. Prof. Dr. Paydaş, genellikle bulgu vermeden tesadüfen fark edilen bu hastalığın erken teşhis edilebilmesi için tarama testleri yapılması gerektiğini söyledi. Acıbadem Adana Hastanesi Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Saime Paydaş, bu yıl 14 Mart’ta “Herkes İçin Böbrek Sağlığı, Bakıma adil erişimin ve optimal ilaç uygulamalarının geliştirilmesi” temasıyla kutlanacak Dünya Böbrek Günü vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı. Özellikle düşük gelirli ülkelerde kronik böbrek hastalarının yeterli tanı ve tedaviye ulaşamadığını belirten Prof. Dr. Paydaş “Tüm dünyada sağlığımız için böbreklerimizin öneminin farkındalığını artırmak, böbrek hastalığının sıklığını, şiddetini ve birlikte olduğu sağlık problemlerinin etkisini azaltmak için bu günü kutluyor, toplumda farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz” dedi. Kronik böbrek hastalığının bir halk sağlığı problemi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Paydaş, Dünyada 850 milyondan fazla kişinin kronik böbrek hastası olduğunu ve 2019 Dünya Hastalık Yükü raporuna göre 3 milyondan fazla ölümün bu sebepten kaynaklandığı bilgisini aktardı. Bu raporda ölüm risk faktörleri arasında kronik böbrek hastalığının 7. sırada yer aldığına dikkat çeken Prof. Dr. Paydaş, dünyadaki ölüm risk faktörlerini sırasıyla hipertansiyon, sigara, kan şekeri yüksekliği, hava kirliliği, artmış beden kitle indeksi, yüksek kolesterol, kronik böbrek hastalığı, alkol kullanımı ve fazla tuz tüketimi olarak sıraladı. Bu risk faktörlerinin kronik böbrek hastalığı nedeni veya ilerleyişini hızlandırıcı faktörler olduğunu ve kronik böbrek hastalığının, günümüzdeki durum aynı kalırsa 2040 yılında ölüm nedenleri listesinde 5. sıraya yükseleceğinin öngörüldüğünü anlattı. “Hipertansiyon hastalarının yüzde 50’sinde böbrek sorunu görülebilir” Kronik böbrek hastalığının tüm dünyada ekonomik bir yük olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Paydaş “Çünkü son dönem böbrek yetersizliğine ilerleyerek diyaliz ve böbrek nakli gerektirmesi ile ayrıca eşlik eden hastalıklar ve komplikasyonlar da kronik böbrek hastalığı ile ilişkili harcamaları artırmaktadır. Kronik böbrek hastalığı gelişme riski; yaklaşık olarak hipertansiyon hastalarında yüzde 50, diyabetiklerde yüzde 30, yüksek beden kitle indeksi olanlarda ise yüzde 25 kadardır. Ülkemizde kronik böbrek hastalığı görülme sıklığı yüzde 15,7 olarak bulunmuştur. Buna göre ülkemizde yaklaşık 9 milyon kronik böbrek hastası olduğu söylenebilir. Ancak böbrek hastalıklarının farkındalığı ise yüzde 2 düzeyindedir” diye konuştu. “Düzenli kontrol önemli” 2024 yılı Dünya Böbrek Günü temalarından birinin düşük olan kronik böbrek hastalığı farkındalığının tüm dünyada artırılması olduğuna işaret eden Prof. Dr. Paydaş şunları söyledi: “Toplumda kronik böbrek hastalığı için de tarama yapılmalıdır. Hiçbir şikayeti olmasa bile 1. basamakta genel değerlendirilme sırasında özellikle çocuklar dahil yaşa bakmaksızın herkesin kan basıncı kayıt edilmelidir. Anne ve bebek takibi iyi yapılmalıdır. Obezite ile mücadele edilmelidir. İdrar tetkiki ve tam kan sayımı, glukoz, BUN, kreatinin gibi temel tetkikler hastaları belirlemede önemli bilgiler verecektir. Hipertansiyonu olanların beşte biri, diyabetiklerin ise üçte birinde eşlik eden kronik böbrek hastalığı mevcuttur. Sağlıklı yaşam tarzı, risk faktörlerinin kontrolü ve anne çocuk sağlığını düzenli takibi sayesinde öncelikle hipertansiyon ve diyabet dolayısıyla da kronik böbrek hastalıklarının birçoğu önlenebilir.” “Genellikle tesadüfen ortaya çıkıyor” Prof. Dr. Paydaş, kronik böbrek hastalığının, çoğu zaman önemli klinik bulgu vermediğinden bir komplikasyon geliştiğinde veya başka bir nedenle yapılan tetkikler sırasında belirlendiğini vurgulayarak bu durumda etkin tedbir ve tedavilerin hastalara uygulanamadığına dikkat çekti. Hipertansiyon, diyabet, kardiyovasküler hastalık, böbrek taşı, ailede böbrek hastalığı öyküsü, otoimmün hastalıklar, akut böbrek hasarlanması öyküsü, prematüre bebek, komplike gebelikler, düşük sosyoekonomik durum, obezite ve yüksek LDL’nin kronik böbrek hastalığı için risk faktörleri olduğunu sözlerine ekledi.

Kadınlar Gününde öldürülen doktor Feray Balkan'a ait son görüntüler ortaya çıktı Video Galeri

Kadınlar Gününde öldürülen doktor Feray Balkan'a ait son görüntüler ortaya çıktı

Adana'da ayrıldığı asker eşi tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde öldürülen doktor Feray Balkan'ın çocuklarıyla son görüntüleri ortaya çıkarken, katilin olay yerinden telefonla konuşarak soğukkanlı bir şekilde ayrıldığı görüldü. Olay, 8 Mart günü Çukurova ilçesine bağlı Güzelyalı Mahallesi 81156 sokakta bulunan Zakir Gergin apartmanında meydana geldi. İddiaya göre, Gaziantep Nizip Devlet Hastanesi'nde başhekim yardımcısı olan acil tıp uzmanı doktor Feray Balkan (39), Gaziantep'e kendisini ziyarete gelen annesi Eda'yı (65) evine bırakmak için kızı Asya (12) ve oğlu Aliş (4) ile birlikte Adana'ya geldi. Çocuklarıyla son görüntüsü ortaya çıktı Apartmana geldiği sırada Feray Balkan, 1 sene önce şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrıldığı astsubay eşi Seçkin E.'nin apartman çevresinde kendisini beklediğini fark etti. Feray Balkan'ın çocuklarıyla apartmana girdiği anlar güvenlik kameralarına yansıdı. Eski eşini vurduktan sonra soğukkanlı bir şekilde ayrıldı Eski karısı ve çocuklarının apartmandan girdiği gören Seçkin E. ise peşlerinden içeri girdi. Çocukları yukarı gönderen anne Balkan, eski eşi Seçkin E. ile konuşmaya başladı. Konuşmanın ardından asansöre yönelen Balkan, Seçkin E. tarafından sırtından ve kulağının arkasından vurularak olay yerinde hayatını kaybetti. Zanlı ise hiçbir şey olmamış gibi cep telefonuyla konuşarak olay yerinden ayrıldı. Çukurova araştırma ekipleri katili yakaladı Çukurova İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri olay yerinden kaçmaya çalışan Seçkin E.'yi tabancayla birlikte yakalayarak gözaltına aldı. Sağlık kontrolünün ardından adliyeye sevk edilen Seçkin E., çıkartıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.