Dere yatakları daralıyor, tehlike büyüyor

Dere yataklarının daraltılması, taşkın alanlarının yok edilmesi ve plansız yapılaşmanın suyun doğal akışını engellediği, iklim değişikliğinin etkisiyle artan şiddetli yağışların ise şehirleri her geçen gün sel felaketine karşı daha savunmasız hâle getirdiği bildirildi.

Haber Giriş Tarihi: 03.12.2025 10:39
Haber Güncellenme Tarihi: 03.12.2025 10:39

Uzmanlar, derelerin yalnızca su taşıyan kanallar olmadığını, kendi yataklarında akma, kıyılarıyla birlikte var olma ve doğal döngülerini sürdürme haklarına sahip ekosistemler olduğunu vurguluyor. Ancak plansız yapılaşma ve yanlış müdahalelerin bu doğal hakları giderek yok ettiği belirtiliyor.

Meydana gelen sel felaketlerinin ana nedeninin yağış miktarı değil, dere yataklarının ve taşkın alanlarının daraltılması, doldurulması ve suyun akışının engellenmesi olduğunu ifade eden uzmanlar, “Türkiye genelinde son yıllarda pek çok dere yatağı hobi bahçelerine, konutlara, yollara ve ticari yapılara dönüştürüldü. Taşkın alanları yok edildiği için suyun genişleyebileceği doğal bölgeler de kaybedildi” diyor.

İklim değişikliğinin etkileriyle artan şiddetli yağışların, riskleri her geçen gün daha görünür hale getirdiğine dikkat çeken uzmanlar, “Bu konudaki çözüm, betonla kaplanmış derelerin doğaya uygun şekilde restore edilmesi, dere yatakları ve taşkın alanlarının etkin biçimde denetlenmesi ve kaçak yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemesinden geçiyor” ifadelerini kullanıyor.

“Dereleri hapsederek afetleri davet ediyoruz”

Ekoşehirler, Çevre ve İklim Değişikliği Araştırmaları Derneği Başkanı Oğuz Şahin de, doğal döngülere saygı gösterilmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Dereleri beton duvarlar arasına sıkıştırdığımızda aslında suyun nefesini kesiyoruz. Su yönünü bulamadığında ise yerleşim alanlarına doğru taşıyor ve bunun adına da ‘afet’ diyoruz. Biz dere yataklarını daraltmayıp suyun haklarını korursak, su da kentleri korur. Taşkın alanlarını geri kazanmak, denetimi güçlendirmek ve doğa temelli çözümleri hayata geçirmek artık bir seçenek değil zorunluluktur.”