TBMM Başkanı Kurtulmuş: 50 Yıllık süreci güçlü bir geleceğe taşıyacağız

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplantısında, 50 yıldır süren sürecin Türkiye’yi farklı bir noktaya taşıdığını belirterek, tüm etnik ve inanç gruplarının birlikte güçlü bir gelecek inşa etmesi gerektiğini ifade etti.

Haber Giriş Tarihi: 24.09.2025 16:47
Haber Güncellenme Tarihi: 24.09.2025 16:47

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 12’nci toplantısında, düşünce kuruluşları temsilcileri dinlendi. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, toplantıda, komisyonun kısa süre içinde TBMM Genel Kurulu’na sağlam bir rapor sunacağı inancını dile getirdi. Kurtulmuş, toplumsal rızanın artırılmasının yalnızca komisyonun görevi olmadığını belirterek, katılımcılardan sürece katkı sunan görüşleri çevrelerinde paylaşmalarını istedi. 50 yıldır devam eden sürecin Türkiye’yi bugün farklı bir noktaya taşıdığına işaret eden Kurtulmuş, farklı etnik ve inanç gruplarının birlikte güçlü bir gelecek inşa etmesi gerektiğini vurguladı.

"Sürece yönelik çok yüksek destek var"

Komusyon'da konuşan Ankara Enstitüsü Başkanı Doç. Dr. Hatem Mete, yaşanan süreçte gelecekte riskler oluşturabilecek konulara değinerek, "Siyasi aktörlere ve siyasi partiye avantaj, dezavantaj sunmuyor. Bugüne kadar toplumsal hassasiyet oluşmadı. Henüz süreç seçmenin oy verme dinamiğinde, siyasi partilerin oy oranında etkili olmadı. Sürece yönelik çok yüksek destek var. Süreçle ilgili destek yüzde 60'ların altına düşmedi. Toplum meseleyi iktidarın meselesi olarak görmüyor. Toplum, bu meseleyi siyasetin uzun süredir ele alması gereken bir sosyal sorun olarak görüyor. Birçok dinamikle ilgili güven eksikliği var. Somut gelişmeler oldukça güven duygusu da inşa edilecek. Toplumsal hassasiyetin ayağımızı tökezletecek bir konuya dönüşmediğini görüyorum. Devlet, çözüm sürecinide Suriye'de silahsızlanma sürecinin başlamasını istiyor. Türkiye tezlerinde ısrarcı olabilir. Suriye'deki gelişmelerin Türkiye'deki çözümde ön şart olmaması gerekiyor. Yasal düzenlemenin kapsamı ve boyutu çok önemli olacak. Yapılacak düzenlemenin sadece PKK'nın silahsızlanması değil, toplumsal entegrasyon konusunu da ele alması gerekiyor" dedi. Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi (SAHAM) Koordinatörü Yüksel Genç ise, güven arttırıcı önlemler konusundaki düşüncelerini paylaştı. Genç, "Bölge insanının yüzde 65'i İnfaz Kanunu'nda değişiklik bekliyor. Terörle Mücadele Kanunu'nun kaldırılması yüzde 65 oranında. Hasta tutukluların bırakılmasını isteyenlerin oranı yüzde 68. Ceza süresi dolan tutuklukların serbest bırakılması yüzde 66. Kayyumun sonlandırılmasını isteyenlerin oranı yüzde 71.2. Siyasi af beklentisi yüzde 60'ın üzerinde. Kürtler için kendi içinde ana dilde eğitim olmazsa olmazdır. Ana dil için yasal ve anayasal güvence beklentisi var" diye konuştu.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, bölge şehirleri için stratejik tercihler yapılması gerektiğini belirterek, "Doğu Anadolu Bölgesi'nde tarımdaki iş gücünün toplum iş gücündeki payı artıyor. Tarımda verimlilik düşük. Sanayi, makine imalatı ilde varsa sanayinin diğer alanlara sıçraması mümkün. Potansiyel, eksiklik olduğunu görmek mümkün. Türkiye'de kültürel turizm bakımından gelişmiş yer Nevşehir. Yabancı turistin fazla gelmediği, çok fazla ziyaret etmediği görülüyor. Göbeklitepe'nin bulunması, Zeugma'nın ortaya çıkması hareketlilik oluşturuyor ama yabancı turist açısından artış yok. Turizmle ilgili faaliyet kollarında istihdam Van'da yüzde 1. Yeni rotalar saptanması gerekiyor. Van'a insanlar daha çok İran'dan geliyor. Asıl para harcayan turist Amerikalılar. Van'da 1.3 milyar dolar gelir oluşturmak mümkün. Turizm eko sistemini güçlendirmemiz gerekiyor. Yeni bir turizm anlayışı gerekiyor" şeklinde konuştu.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Dr. Kadir Temiz, Ortadoğu'da devlet dışı aktörlerden bahsederek, "Bence bu çözüm sürecinin ya da PKK'nın silah bırakmasının küresel ve bölgesel bazı eğilimleri takip ettiğini ve Türkiye'nin de bu küresel ve bölgesel trendlerinin bir parçası olduğunu, bu uygulamaya gayret ettiğini düşünüyorum. Şimdi bunların örneklerini vereceğim. Bugün Irak'ta yaptığımız birçok çalışmada, Irak siyasetinde üç temel eksende dönüşüm olduğunu söyleyebiliriz. İlk olarak merkezi hükümet, 2003 yılından bu yana istenen düzeyde bir Iraklılık ve Irak diniyle örtüşen bir egemenlik alanı elde edebilmiş değil. Bu ister istemez Irak devletinde bir bağımsızlık krizini sürekli zorluyor. Ve bu Irak devletini zorlayan ikinci bir sorun alanını ortaya çıkartıyor. Burada merkez dışı aktörlerin mezhep ve etnisitesiyle temelde ayrışması ve bunların üzerinden devşiren şiddet görevlileridir. İstisnasız bütün aktörler için bu iki durum geçerli. Daha geçtiğimiz ay Kerkük, Musul ve Erbil'de yaptığımız ziyaretlerde hemen hemen bütün aktörler ve sahada İran hükümeti dahil şiddet tekeli ne yazık ki merkezi devletin elinde değil ve merkezi otoritenin sağlayamadığı adalet, hukuk ve düzen, radikalizmin tetiklediği çeşitli örgütlere alan açan bir ortam, bir sosyoloji ortaya çıkartmaktadır. Bu çerçevede üçüncü eğilim ise özellikle son yıllarda gözlemlediğimiz; Irak'ta merkezle aidiyeti ve ilişkisi zayıf aşiretler dahil her türlü farklı grubun yeni bir ekonomi kalkınma modeliyle ikna çabası olan Irak Ekonomik Kalkınma Modeli ya da Türkiye-Irak ilişkilerini şekillendiren Kalkınma Yolu. Bu bağlamda özellikle Erbil ve Süleymaniye'de yaptığımız çalışmalarımızdan elde ettiğimiz veriler, bize Kuzey Irak'ta beklentilerin ötesinde olumlu bir modelin inşa edilebildiğini göstermektedir. Bu çerçevede PKK'nın kendini feshetmesi, silahları yakarak silah bırakmanın önünü açması sadece örgütün veya örgüt liderliğinin kısa vadeli çıkarlarıyla açıklanamaz. Bölgesel gelişmelerle birlikte biraz önce bahsettiğim Irak Merkezi Hükümeti ve Kuzey Irak'ta ortaya çıkan yeni bir modelin ortaya çıkardığı siyasal, ekonomik, hatta teknolojik ve sosyolojik gerçek; artık PKK gibi devlet dışı aktörlerin zaten talihsel varlıklarını ortadan kaldırmıştır. Irak'taki son gözlemlerimiz bize şunları gösteriyor. Bir; bölge çözüm sürecini destekliyor. Şubat ve altı ay sonra yaptığımız saha çalışmalarında bu trendin biraz daha zayıfladığını gözlemliyoruz ancak zaten burada Kürt çalışmaları araştırmacıları da bunu anketler üzerinden teyit ediyor. Ancak herkes zorluğun farkında. Ciddi bir güven bunalımı var. Sadece Türkiye'ye karşı değil, aynı zamanda Kürt siyaseti ve grupları arasında da ciddi gerilimler mevcut. Sahiplenme zayıf, herkesin bu sorunu başkasının sorunuymuş gibi konuşma eğilimi içinde olduğunu gözlemliyoruz" diye konuştu.

Suriye yönetiminin iç savaşın ortaya çıkardığı siyasal ve idari boşluğu hızlı bir şekilde inşa ettiğine işaret eden Temiz, "Suriye'nin farklı toplumsal kesimlerinin bu merkezileşme ve devlet kapasitesinin arttırılması politikalarına destek olması bekleniyor. Dolayısıyla hükümetlerin ve diğer etnik azınlıkların içinde bulunduğu grupların toplumsal muhataplarıyla yeni bir Suriye'nin geleceği için konuşması ve iletişime geçmesi önemli bir beklenti. İkinci bir dönüşüm ise kendini devletin bir parçası hissetmeyen grupların siyasi ve toplumsal aidiyet sorunudur. Şehir merkezlerinde birçok yerde bu aidiyet sorununu gözlemlemek mümkün. Bu aidiyet meselesinin nasıl kurulacağı da Suriye için ciddi bir politik konu olarak ortada duruyor. Son olarak bütün bunların ortaya çıkardığı güvenlik sorunu ve ekonomik kalkınmanın, yani Suriye'nin ekonomik sorunlarının bir an önce çözüme ihtiyacı var" şeklinde konuştu.