
Son yıllarda ciddi şekilde etkilerinin yaşandığı kuraklığa dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Bir yandan küresel iklim krizi, bir yandan verimli tarım arazilerinin azalması, öte yandan ise son yıllarda artan orman yangınlarıyla beraber yok olan doğamız. Sonuç kuraklık ile karşı karşıya bir dünya. Kuraklık artık çok uzak değil! Yanı başımızda ve her geçen gün etkilerini bariz bir şekilde hissediyoruz.” Dedi.
İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Yok olan doğal kaynaklarla beraber yaşanan iklim krizinin etkilerinin tüm dünyayı ciddi şekilde etkilediğini belirten İncefikir, “Hızla artan dünya nüfusu ile birlikte gıda ihtiyacı da her geçen gün artıyor. Artan nüfus ile birlikte artan enerji ihtiyacı ve onu karşılaşmak için aranan alternatif yollar derken, doğal kaynaklar da tükeniyor. Tüm bunlarla beraber yıpranan dünyamızda şimdi de küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız.
Artan küresel ısınmayla beraber, su kaynaklarının kıtlığı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması ile birlikte ciddi oranda azalma var. Küresel iklim kriziyle birlikte özellikle dengesiz mevsimlerin olması dikkat çekiyor. İşte ılık ve kurak geçen kış mevsimi, yazları dengesiz yağışlar, dolu, fırtınalar, kasırgalar vs. artık mevsimlerde de bir dengesizlik olmakta.” Diye konuştu.
Kuraklığın tüm canlılar için büyük bir tehdit olduğunu ve etkilerinin de her yıl artarak devam ettiğine değinen Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalarda bulundu,” Son 30-35 yıldır küresel iklim değişikliği konusunda bilim adamlarımız uyarıda bulunuyor. İlk olarak 1990’lar hep 2025’ler olarak tarihler veriliyordu ancak ne yazık ki son 10-15 yıldır ise çok daha erken olacağı söylendi ve öyle de oldu.
Hatta şimdi gelecekte diye bir terim kullanılmıyor. Her yaz mevsiminde işte ‘Yüzyılın sıcakları yaşandı. Tarihi sıcaklıklar olacak. Görülmemiş sıcaklar geliyor’ vb. açıklamaları görüyoruz. Yani gelecekte şöyle olacak, böyle olacak gibi açıklamalar yok. Her yıl yeni rekorlar, yeni sıcaklıklar, enteresan doğa olayları ile karşı karşıya bir dünya var karşımızda.
Şöyle bir de son yıllarda meydana gelen orman yangınlarını da söylersek gerçekten ciddi sorunlar dünyamızı bekliyor demek gerekiyor. Sonuçta doğanın yok olması, tüm canlıları ciddi şekilde etkileyecektir. Çünkü dünyamız bir, yaşam alanlarımızı bir. Yaşadığımız dünya bir. Yıpranan dünyamız, bizim de yaşamımızı yıpratır.
Son 5-6 yıldır görüyoruz. Küresel ısınmanın getirdiği sonuçların bariz bir şekilde yaşanmasıyla hepimiz yeni çözümler arayışına girmeye başladık. Ülkemizde de ciddi yaşanan meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması, zamansız yağan yağmurlar, fırtınalar, sel sonuçları doğurmaya başladı.
Bu değişimler tarımda da etkisini göstermeye başladı. Rekolte düşüşleri oluyor. Hatta bazı türlerin ise neredeyse yetiştirilememesiyle karşı karşıya kaldık. Ülkemizin, küresel ısınmanın muhtemel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok etkileneceğini tüm bilim insanları söylüyor.
Çok değiş şuan yaşadığımız yılı örnek verecek olursak, kış mevsimi kurak geçti. Zamansız zirai don oldu. İlkbaharda aşırı sıcaklar ile karşı karşıya kaldık. Derken narenciyede bazı türleri adeta yok etti. Ağaçlar kurudu. Sadece geride kalan kış mevsiminde yaşanan iklim değişimi dahi bu sezon özellikle meyvelerde rekolte düşüklüğüne neden oldu. Ve daha narenciyedeki etkiyi hasat zamanı göreceğiz.
Tüm insanlığa düşen tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, acilen çözüm üretmek. Bunun için kuraklık olmadan alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalar lazım.
Öncelikle mevcut doğamızı korumalı, tahrip olan yerler hemen yenilenmelidir. Kuraklıktan önceki dönemde alınacak tedbirler ve kuraklık yaşanırken atılacak adımlar ayrı ayrı planlanmalıdır. Yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak elimizdedir.
Bilinen bir gerçek, suya en çok gereksinim duyan sektör tarımdır. Tarıma harcanan suyun büyük bir bölümü de sulama tekniğindeki aksaklıklardan dolayı boşa gitmektedir. Çünkü modern sulamanın önemi daima anlatılırken, halen sulamada geleneksel yöntemler kullanılmaktadır. Bu yanlıştır. Artık modern sulamaya geçilmeli ve zorunlu hale getirilmelidir.
Öyle tarlaya su basarak, ya da suyu paralel hendeklerden akıtarak sulama işi çok eskilerde kaldı. Ama maalesef halen bunu yapanlar var. Bu durumda bitkiler suyun çok azını emmekte geri kalanı ise toprağa karışmaktadır. Bu uygulama birçok yerde suyun boşa gitmesine ve kirlenmesine yol açar. Bu, aynı zamanda toprağın aşınma, suyla dolma ve tuzlanması sonucunda verimini yitirmesine de neden olmaktadır.
Sulama tekniklerinden en verimli olanı yağmurlama ve damlatmalı sulama sistemidir. Yağmurlama veya damlatmalı sulama sistemi, su kullanımını yüzde 70 azaltırken, ürün miktarını ise yüzde 90 artırmaktadır. Ancak bu sistemlerden ülkemizde çok az faydalanılmaktadır.
Ülkemiz sahip olduğu iklim rejimi özellikleri ve çok dalgalı ve aktif topoğrafik yapısıyla Dünyanın arazi bozunumuna karşı hassasiyeti yüksek ve çölleşme riski taşıyan ülkeler arasında yer almaktadır. Yaklaşık 78 milyon hektarlık yüzey alanımızın 20 milyon hektarı kurak alanlardan; 31 milyon hektarı ise yarı-kurak alanlardan oluşmaktadır.
Türkiye’de arazi bozunumuna uzanan süreç sadece iklimsel olgular ile sınırlı değildir. Yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı, aşırı otlatma, ormansızlaştırma, endüstriyel aktiviteler ve şehirleşme ve bunlara bağlı kirlenme gibi unsurlar da Ülkemizdeki toprak kaynaklarımızın bozunumunu hızlandıran diğer önemli faktörlerdir.
Dünya nüfusu hızla artıyor ve 2050 yılında 9 milyara ulaşacağı öngörülür. Belki daha fazla artacaktır. Artan bu nüfusu beslemek için dünya gıda üretiminin paralel artması gerekiyor. Tüm dünya tarımda arazi tahribatının tersine çevrilmesinin öneminin her geçen gün arttığının farkında.
Modernleşme değimiz 21.yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında iklim değişikliği ve küresel ısınma geliyor. Bu değişim ile beraber başlıca arazi bozulum sebepleri olan çölleşme, su ve rüzgâr erozyonu, çoraklaşma arasında zincirleme bir reaksiyon süregelmektedir.
Aşırı, plansız ve bilinçsiz kullanım ve tüketim, doğal kaynakları tehdit eden hatta bozulma sürecinin sonrası sürdürülebilir gıda güvenliğinin tehlikeye sokan, çevresel ve yerel/uluslararası politik dengelerin olumsuz etkilemekte olan arazi tahribatı çağımızın en önemli sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çölleşme, arazi bozulumu ve kuraklık sorunları dikkate alınarak kalıcı çözümler bulunmalı ve hatta küresel olarak düşünülmeli ve acilen hayata geçirilmelidir. Sürdürülebilir arazi/toprak yönetimi, sürdürülebilir toprak ekosistem bağıntıları ve hizmetleri, arazi bozulumunun azaltılması/dengelenmesi, bozulmuş alanların geri kazanımı ile gelecek kuşaklar için arazi kaynaklarının güvence altına alınması son derece önemlidir.
Tüm dünyayı tehdit eden ve günümüzde etkileri giderek daha şiddetli bir şekilde hissedilen iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve tarımsal gıda üretiminin çevresel sürdürülebilirliğini güvence altına almak için küresel ve ulusal düzeylerde eylem planları hayata geçirilmelidir.
Unutmayın! Topraklar yenilenebilir kaynaklar değildir, bu yüzden toprakların korunması gıda güvenliği ve sürdürülebilir gelecek için büyük önem taşımaktadır. Kuraklık artık yanı başımızda ve çözümü de yine elimizde. Öneli olan geç kalmamak.”