Deniz kenarına çıkıyoruz. Deniz som mavi, pırıl pırıl, dingin, yakamozlanıyor. Atlas bir yatak gibi üstünde hiçbir gemi, kayık, tekne yok. Martılar uçuyor, siliyor kanatlarını denizle; balıkları göremiyor!
Eşimle geziyoruz, tahtadan çit çekmişler kıyıya. Kıyı bıçakla kesilir gibi ayrılmış denizden. İnsanlar gelip geçiyor, oturmalık yerlerde dinleniyorlar. Biz de oturduk, çevreye bakınıyoruz; kimi koşuyor, kimi yürüyor; yanlarında arkadaşları, köpekleri, sevgilileri , çocukları, eşleri var…
“Lebi derya” yazmışlar bir yere; deniz dudağı anlamına geliyor, başka bir deyişle deniz kenarı/kıyısı. Bulmacalarda geçer çoğun bu söyleyiş.
Dinginlik veriyor doğa. Bahar güneşini sırtımızda duyumsuyoruz. Otlar yeni yeni kabarıyor. Görkemli güzelliklerini sunmaya hazırlanıyor. Birkaç gün sonra bütün ihtişamıyla görülecek…
Ama, Hatay, Pazarcık, Adana, Adıyaman, Malatya, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır’da (…) binalar yıkılmış, ölümlere neden olmuş. Üçüncü dördünce kez kırılmış fay. Hatay’da yeniden deprem olmuş, 6.4, 5.8 şiddetinde, ayakta kalan binalar yıkılmış, ölmüş canlılar... Yakınlarını yitirenler arıyorlar. Hiç değilse cesedini bulsaydık diyorlar, bir mezarı olurdu! Yok! Hepsini almış doğa, yapayalnız bırakmış kalanlarını.
Sağ kalanlar kaçıyorlar batıya doğru; sanki batıda deprem olmayacak! Bir yakının yanına, yahut bir otele yerleşiyorlar. Ne kadar sürecek bu? Belli değil.
Kızım, öğleden sonra Öğretmenevi’ne götürdü beni. Bir dostumla buluştuk; tokalaştık, sevindik. Yanındaki arkadaşlarıyla tanıştırdı. Biri Pozantı’da kaymakamlık yapmış, biri müzikçiydi.
Öğretmenevi kalabalık. Çay geldi içtik. Konuştuk çocukluk, gençlik yaşamlarımızdan. Öğretmen okulu sınavını nasıl kazandığımızı, okuduğumuzu, neler yaşadığımızı anlattık.
Gazetelerden biri vardı masada, Hatay depremini anlatıyordu. Depremin ölümlere neden olduğunu; kiminin soyunu tükettiğini, cesetlerin torbalara içinde iş makinelerinin kazdığı hendeklere konduğunu anlatıyordu. Ruhları gelse cesetlerin, kalıplarını bulabilir miydi? Böyle bir onulmaz olay insanları çok sarstı.
Akşam olmuştu, vedalaşıp ayrıldık…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
M.Demirel Babacanoğlu
Antalya’dayız-3
Deniz kenarına çıkıyoruz. Deniz som mavi, pırıl pırıl, dingin, yakamozlanıyor. Atlas bir yatak gibi üstünde hiçbir gemi, kayık, tekne yok. Martılar uçuyor, siliyor kanatlarını denizle; balıkları göremiyor!
Eşimle geziyoruz, tahtadan çit çekmişler kıyıya. Kıyı bıçakla kesilir gibi ayrılmış denizden. İnsanlar gelip geçiyor, oturmalık yerlerde dinleniyorlar. Biz de oturduk, çevreye bakınıyoruz; kimi koşuyor, kimi yürüyor; yanlarında arkadaşları, köpekleri, sevgilileri , çocukları, eşleri var…
“Lebi derya” yazmışlar bir yere; deniz dudağı anlamına geliyor, başka bir deyişle deniz kenarı/kıyısı. Bulmacalarda geçer çoğun bu söyleyiş.
Dinginlik veriyor doğa. Bahar güneşini sırtımızda duyumsuyoruz. Otlar yeni yeni kabarıyor. Görkemli güzelliklerini sunmaya hazırlanıyor. Birkaç gün sonra bütün ihtişamıyla görülecek…
Ama, Hatay, Pazarcık, Adana, Adıyaman, Malatya, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır’da (…) binalar yıkılmış, ölümlere neden olmuş. Üçüncü dördünce kez kırılmış fay. Hatay’da yeniden deprem olmuş, 6.4, 5.8 şiddetinde, ayakta kalan binalar yıkılmış, ölmüş canlılar... Yakınlarını yitirenler arıyorlar. Hiç değilse cesedini bulsaydık diyorlar, bir mezarı olurdu! Yok! Hepsini almış doğa, yapayalnız bırakmış kalanlarını.
Sağ kalanlar kaçıyorlar batıya doğru; sanki batıda deprem olmayacak! Bir yakının yanına, yahut bir otele yerleşiyorlar. Ne kadar sürecek bu? Belli değil.
Kızım, öğleden sonra Öğretmenevi’ne götürdü beni. Bir dostumla buluştuk; tokalaştık, sevindik. Yanındaki arkadaşlarıyla tanıştırdı. Biri Pozantı’da kaymakamlık yapmış, biri müzikçiydi.
Öğretmenevi kalabalık. Çay geldi içtik. Konuştuk çocukluk, gençlik yaşamlarımızdan. Öğretmen okulu sınavını nasıl kazandığımızı, okuduğumuzu, neler yaşadığımızı anlattık.
Gazetelerden biri vardı masada, Hatay depremini anlatıyordu. Depremin ölümlere neden olduğunu; kiminin soyunu tükettiğini, cesetlerin torbalara içinde iş makinelerinin kazdığı hendeklere konduğunu anlatıyordu. Ruhları gelse cesetlerin, kalıplarını bulabilir miydi? Böyle bir onulmaz olay insanları çok sarstı.
Akşam olmuştu, vedalaşıp ayrıldık…