Adana'nın gizemli müzesi: Kiliseden anıt mezara uzanan şaşırtıcı hikaye!
Adana'nın gizemli müzesi: Kiliseden anıt mezara uzanan şaşırtıcı hikaye!
Tanzimat Fermanı sonrası inşa edilen ve yıllarca unutulan bir Rum Kilisesi... Arkeoloji ve etnografya müzesi olarak birçok evrim geçirdi, şimdi Kuruköprü Anıt Müzesi olarak Adana'nın kültürel mirasını taşıyor. Peki bu tarihi bina neler gördü, nasıl bugüne geldi?
Oluşturulma Tarihi: 15 Nisan 2025, Salı 16:52
Güncellenme Tarihi: 15 Nisan 2025, Salı 17:02
Haber Merkezi
Adana'nın tam kalbinde, yüzyıllardır ayakta duran bir yapı sırlarını fısıldıyor. 1845'te bir Rum kilisesi olarak inşa edilen bu tarihi mekan, Adana Arkeoloji Müzesi'ne ev sahipliği yaptı, etnografya eserlerini ağırladı ve sonunda Kuruköprü Anıt Müzesi olarak yeniden doğdu.
İLK İNŞASI: TANZİMAT DÖNEMİNDE BİR RUM KİLİSESİ
1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı’da Gayrimüslim tebaaya eğitim, ibadet ve yerleşim alanlarında yeni haklar tanıdı. Bu yeni dönemle birlikte Anadolu’nun birçok kentinde kiliseler ve ibadethaneler inşa edildi. O yapılardan biri de Adana’da 1845 yılında Rum cemaati tarafından yaptırıldı. Kilisenin batı kapısında yer alan mermer kitabedeki Rumca yazıt, bu tarihin en net tanığı oldu.
KİLİSE, ARKEOLOJİ MİRASININ KORUYUCUSU OLDU
Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1924 yılında Adana’nın arkeolojik zenginliklerini koruma altına almak amacıyla Adana Eski Eserler Müzesi'nin kurulmasına karar verildi. İlk müze binası olarak Taş Köprü yakınlarındaki Cafer Ağa Medresesi seçildi. Ancak yapı zamanla kullanılamaz hale gelince, müzedeki eserler bu tarihi Rum Kilisesi’ne taşındı. Böylece ibadethane olarak inşa edilen bina, yeni bir kültürel işlev kazandı.
BİR MÜZENİN İKİ YÜZÜ: ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA
1937 yılına gelindiğinde, müze müdürlüğüne atanan A. Rıza Yalgan, Çukurova’nın zengin halk kültürünü yansıtmak amacıyla müzeye bir etnografya bölümü ekledi. Bu yenilikle birlikte müze, sadece arkeolojik eserleri değil, bölge halkının yaşam kültürünü de sergilemeye başladı. Aynı zamanda Yalgan’ın çabalarıyla Türkiye’nin ilk açık hava müzesi de bu yapıya entegre edildi.
KAPANMALAR, TAŞINMALAR, YENİDEN AÇILIŞLAR
1950’li yıllarda “Adana Müzesi” adıyla hizmet veren bina, 1972’de Arkeoloji Müzesi’nin başka bir yapıya taşınmasıyla müze deposuna dönüştü. 1983’teki kapsamlı restorasyonla yeniden “Etnografya Müzesi” olarak açıldı. Ancak zaman geçtikçe yapı yeniden yıprandı. 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan restorasyon süreci boyunca eserler, mevcut Arkeoloji Müzesi’ne taşındı.
BUGÜN: ADANA KURUKÖPRÜ ANIT MÜZESİ
2015 yılında tamamlanan restorasyonla birlikte, yapı “Adana Kuruköprü Anıt Müzesi” adıyla kapılarını yeniden ziyaretçilere açtı. Bir zamanlar Rum Ortodoks cemaatinin ibadethanesi olan bina, artık Adana’nın çok katmanlı tarihini anlatan bir müze olarak hizmet veriyor. Mimari detayları, yaşadığı dönüşümler ve ev sahipliği yaptığı binlerce eserle bu yapı, sadece bir müze değil, aynı zamanda Adana’nın hafızası olarak da öne çıkıyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Adana'nın gizemli müzesi: Kiliseden anıt mezara uzanan şaşırtıcı hikaye!
Tanzimat Fermanı sonrası inşa edilen ve yıllarca unutulan bir Rum Kilisesi... Arkeoloji ve etnografya müzesi olarak birçok evrim geçirdi, şimdi Kuruköprü Anıt Müzesi olarak Adana'nın kültürel mirasını taşıyor. Peki bu tarihi bina neler gördü, nasıl bugüne geldi?
Oluşturulma Tarihi: 15 Nisan 2025, Salı 16:52
Güncellenme Tarihi: 15 Nisan 2025, Salı 17:02
Haber Merkezi
Adana'nın tam kalbinde, yüzyıllardır ayakta duran bir yapı sırlarını fısıldıyor. 1845'te bir Rum kilisesi olarak inşa edilen bu tarihi mekan, Adana Arkeoloji Müzesi'ne ev sahipliği yaptı, etnografya eserlerini ağırladı ve sonunda Kuruköprü Anıt Müzesi olarak yeniden doğdu.
İLK İNŞASI: TANZİMAT DÖNEMİNDE BİR RUM KİLİSESİ
1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı’da Gayrimüslim tebaaya eğitim, ibadet ve yerleşim alanlarında yeni haklar tanıdı. Bu yeni dönemle birlikte Anadolu’nun birçok kentinde kiliseler ve ibadethaneler inşa edildi. O yapılardan biri de Adana’da 1845 yılında Rum cemaati tarafından yaptırıldı. Kilisenin batı kapısında yer alan mermer kitabedeki Rumca yazıt, bu tarihin en net tanığı oldu.
KİLİSE, ARKEOLOJİ MİRASININ KORUYUCUSU OLDU
Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1924 yılında Adana’nın arkeolojik zenginliklerini koruma altına almak amacıyla Adana Eski Eserler Müzesi'nin kurulmasına karar verildi. İlk müze binası olarak Taş Köprü yakınlarındaki Cafer Ağa Medresesi seçildi. Ancak yapı zamanla kullanılamaz hale gelince, müzedeki eserler bu tarihi Rum Kilisesi’ne taşındı. Böylece ibadethane olarak inşa edilen bina, yeni bir kültürel işlev kazandı.
BİR MÜZENİN İKİ YÜZÜ: ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA
1937 yılına gelindiğinde, müze müdürlüğüne atanan A. Rıza Yalgan, Çukurova’nın zengin halk kültürünü yansıtmak amacıyla müzeye bir etnografya bölümü ekledi. Bu yenilikle birlikte müze, sadece arkeolojik eserleri değil, bölge halkının yaşam kültürünü de sergilemeye başladı. Aynı zamanda Yalgan’ın çabalarıyla Türkiye’nin ilk açık hava müzesi de bu yapıya entegre edildi.
KAPANMALAR, TAŞINMALAR, YENİDEN AÇILIŞLAR
1950’li yıllarda “Adana Müzesi” adıyla hizmet veren bina, 1972’de Arkeoloji Müzesi’nin başka bir yapıya taşınmasıyla müze deposuna dönüştü. 1983’teki kapsamlı restorasyonla yeniden “Etnografya Müzesi” olarak açıldı. Ancak zaman geçtikçe yapı yeniden yıprandı. 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan restorasyon süreci boyunca eserler, mevcut Arkeoloji Müzesi’ne taşındı.
BUGÜN: ADANA KURUKÖPRÜ ANIT MÜZESİ
2015 yılında tamamlanan restorasyonla birlikte, yapı “Adana Kuruköprü Anıt Müzesi” adıyla kapılarını yeniden ziyaretçilere açtı. Bir zamanlar Rum Ortodoks cemaatinin ibadethanesi olan bina, artık Adana’nın çok katmanlı tarihini anlatan bir müze olarak hizmet veriyor. Mimari detayları, yaşadığı dönüşümler ve ev sahipliği yaptığı binlerce eserle bu yapı, sadece bir müze değil, aynı zamanda Adana’nın hafızası olarak da öne çıkıyor.