#Adnan Menderes

İLKHABER-Gazetesi - Adnan Menderes haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Adnan Menderes haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamının üzerinden 64 yıl geçti! Haber

Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamının üzerinden 64 yıl geçti!

1960 askeri darbesi sonrası Yassıada'daki yargılamalar sonucu idam edilen Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın vefatının üzerinden 64 yıl geçti. AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 1946'da çok partili hayata geçilmesinin ardından, 1950'de iktidara gelen Demokrat Partinin (DP) iktidarının 10. yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu Milli Birlik Komitesi, "DP'nin ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğünü" ileri sürerek, 27 Mayıs 1960'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Anayasa ve TBMM feshedildi, siyasi faaliyetler askıya alındı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes'in de aralarında bulunduğu bazı yetkililer gözaltına alındı. 14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada yargılamaları, 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi. Milli Birlik Komitesi'nin idam kararlarını 15 Eylül'de onaylamasının ardından 16 Eylül 1961'de İmralı Adası'ndaki cezaevine getirilen Polatkan ve Zorlu'nun cezaları sabaha karşı infaz edildi. 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü. Türk demokrasisi, 16-17 Eylül 1961 tarihlerinde en kara günlerinden birini yaşadı. 1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes ile arkadaşlarının idamının üzerinden 64 yıl geçti. 1931 SEÇİMLERİYLE SİYASET ARENASINA ÇIKTI Aydınlı çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930'da, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın bir kolunu organize ederek başladı. Partinin kendini feshetmesinden sonra CHP'ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili seçildi. İsmet İnönü ile "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüşmeleri sırasında görüş ayrılığına düşen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç edildi. Adnan Menderes, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celal Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti'yi kurdu. DP, 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde büyük bir başarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420 milletvekili çıkardı. CHP ise aynı seçimde yüzde 39,4 oy ile 63 milletvekili çıkarabildi. TBMM Başkanlığına Refik Koraltan, Cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celal Bayar seçilirken yeni hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kurularak 22 Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü, bu kabinede dışişleri bakanı oldu. Adnan Menderes'in 10 yıllık başbakanlığı döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. Birinci Menderes Hükümeti'nin ilk icraatı "fazla masraf olduğu" gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulaması kaldırıldı. Bu uygulamayla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri tekrar paralara basılmaya başlandı. Menderes Hükümeti, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini özgürlüklerin önünü açtı. Eğitim ve öğretim kurumlarından laiklik adına kaldırılan din eğitimi de Menderes döneminde, dördüncü sınıftan itibaren velinin isteğine bağlı olarak yeniden verilmeye başlandı. KORE'DEKİ BAŞARININ NATO ÜYELİĞİNDEKİ ETKİSİ Menderes Hükümeti tarafından, 25 Temmuz 1950'deki Bakanlar Kurulu toplantısında, Kore'ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verildi. Türk askerinin Kore'deki başarısı Türkiye'nin NATO'ya üye olmasında etkili oldu. Türkiye tarafından NATO'ya girmek için ilk başvuru 11 Mayıs 1950'de yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye kabul edildi. MENDERES'İN EKONOMİK KALKINMA ATILIMLARI Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoğun şekilde eleştiren Menderes, iktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes'in politikalarıyla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye'de, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düşürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teşvik edildi. Yabancı sermaye girişini teşvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT'lerin özel sektöre devri öngörüldü. Ülkede yeni sanayi tesisleri, 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü. 1954 GENEL SEÇİMLERİNDE İKİNCİ BÜYÜK ZAFER 2 Mayıs 1954'te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına rağmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek oranda gerçekleşti. DP, yüzde 56 oy oranıyla Cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu aldı ve Meclis'teki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93'ünü kazandı. DARBENİN AYAK SESLERİ: "6-7 EYLÜL OLAYLARI" Demokrat Parti'nin 1954'te kazandığı bu zaferin ardından, Kıbrıs'ta yaşanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye başlandı. Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 Ağustos 1955'te gerçekleştirilen Londra Konferansı'ndan, Türkiye'de yaşanan "6-7 Eylül olayları" nedeniyle bir sonuç alınamadı. "Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalandığı"na ilişkin haberlerle başlayan "6-7 Eylül olayları", sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi. Olaylar bastırılana kadar İstanbul'da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yağmalandı, yakıldı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. DÜŞEN UÇAKTAN YARA ALMADAN KURTULDU Kıbrıs konusunda 11 Şubat 1959'da imzalanan Londra ve Zürih anlaşmaları ile bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırıldı. Bu da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmen 16 Ağustos 1960'ta kurulmasını sağlayan sürecin en önemli adımı oldu. Bu süreçte Başbakan Menderes'in yanı sıra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu etkin rol üstlendi. 17 Şubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için İngiltere'ye giden Menderes'in uçağı, Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düştü. Menderes bu kazadan yara almadan kurtuldu. DP, 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,3'lük kayıpla yüzde 47,30 oy aldı. Menderes, seçimlerin ardından parti içinde öz eleştiriye giderek seçim sonuçlarını teşkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere bağladı. 27 MAYIS 1960 ASKERİ DARBESİ Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs 1960'ta yönetimi ele geçirdi. Darbeciler, TBMM ve Anayasa'yı feshetti ve siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, DP'li milletvekilleri, hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada'da hapsedildi. Menderes ve diğer DP üyeleri, bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. SANIKLARA SAVUNMA HAKKI TANINMADI Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar Yassıada Spor Salonu'nda görüldü. Celal Bayar'ın "1 numaralı" sanık olduğu davada, dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu. Türk halkı, "demokrasi getireceğini iddia ederek demokrasiyi yargılayan" davaları "Yassıada Saati" programıyla radyodan takip etti. Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiği de gündeme geldi. Darbecilerin, "Düşükler Yassıada'da" ismiyle sanıkları küçük düşürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi. Sanıkların Yassıada'ya gidişleri sırasında görüntü çekilmediği için Bayar ve Menderes'in yeniden motordan indirilerek adaya getirildikleri anlar bir kurmaca içinde çekildi. Bu süreçte Menderes başta olmak üzere hiçbir sanığa savunma hakkı tanınmadı. Davalarda, Hakim Salim Başol'un "Anlatın, buralara cevap verin" sözleri üzerine "Arz edeyim efendim" şeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes'in sözleri hep "Kısa kes" ifadeleriyle yarım bıraktırıldı. Beş ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini şu sözlerle anlattı: "Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkanı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor." YASSIADA YARGILAMALARI Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi. Tutuklular "vatana ihanet, Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP'nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında, 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Mahkemede, Menderes ve 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkum edilmesine karar verildi. Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. BEYAZ GÖMLEK GİYDİRİLDİ Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü. İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes'in dilinden "Allah milletimize zeval vermesin" cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi. SON SÖZÜ "DEVLETİM VE MİLLETİME EBEDİ SAADETLER DİLERİM" Menderes'in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, "Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..." oldu. Menderes, 17 Eylül'de saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi. "Yeter söz milletindir" diyerek çıktığı siyaset yolunda güçlü Türkiye hayalini, politikaları ve kalkınma atılımlarıyla gerçekleştirmeye çalışan Menderes ve arkadaşları "demokrasi şehidi" olarak tarihe geçti. Türkiye'nin önemli siyasi isimleri arasında yer alan Menderes, Türk halkının zihnine "milletin adamı" olarak kazındı. ELLERİNİN ÖNDEN BAĞLANMASINI İSTEDİ Asılsız iddialar gündeme getirilerek 6-7 Eylül olaylarından sorumlu tutulan Fatin Rüştü Zorlu, 1912'de İstanbul'da dünyaya geldi. Galatasaray Lisesi, Paris Siyasi İlimler Mektebi ve Cenevre Hukuk Fakültesi'nde okudu. 1932'de Siyaset Dairesi 2. Şubesinde Aday Meslek Memuru olarak göreve başlayan Zorlu, devlette çeşitli görevlerde yer aldı. 1952'de Kuzey Atlantik Paktı Paris Türkiye Daimi Temsilciliğine Büyükelçi Daimi Temsilci olarak atanan Zorlu, 1954'teki seçimlerde Demokrat Parti'den Çanakkale milletvekili seçildi ve 1957-1960 yılları arasında da Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Hakkındaki suçlamalar, Yassıada'daki diğer 19 davayla birleştirilerek idam cezasına çarptırıldı. Zorlu'nun cezası 16 Eylül 1961'de sabaha karşı infaz edildi. İdama büyük bir metanetle giden Zorlu, kendisine dini telkinde bulunan hocanın, Arapça kelimeleri telaffuzda düştüğü hataları düzeltti. Kolları arkadan bağlanan Zorlu, başsavcıya son bir ricada bulundu. Ellerinin önden bağlanmasını isteyen Zorlu'ya, bunun kanunen imkansızlığı anlatıldı. Zorlu'nun idamından önce ailesine mektup yazma istediği de başsavcı tarafından kısa olmak koşulu ile kabul edildi. Fatin Rüştü Zorlu, mektubunda, annesi Hatice Güzide Hanım, eşi Emel Hanım, kızı Sevin ve ağabeyi Büyükelçi Rıfkı Zorlu'ya şöyle seslendi: "Sevgili Anneciğim, Emelciğim, Sevinciğim ve Ağabeyciğim. Şimdi Cenabıhakk'ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah'ın takdiri böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah'ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allah'a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayata berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun." POLATKAN, 1946 SEÇİMLERİNDE MİLLETVEKİLİ SEÇİLDİ Genç yaşlarda başarıları ve çalışkanlığıyla çevresinin takdirini kazanan Hasan Polatkan, 1915'te Eskişehir'de dünyaya geldi. Hasan Polatkan, eğitim aldığı okulları birincilikle bitirdi. Okul yıllarında ticari, iktisadi konuları içeren yayınlara ilgi duyan Polatkan'ın Türkiye ekonomisi hakkındaki görüşlerinin netleşmesi de bu döneme denk geldi. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü'nü 1936'da bitiren Polatkan, mezuniyetinin hemen ardından Ziraat Bankası Müfettiş Yardımcısı olarak atandı. Polatkan, Ekim 1936'da askere gitti ve terhisi akabinde Ziraat Bankası'ndaki görevine döndü. Polatkan, Temmuz 1946'da yapılan seçimlerde Eskişehir'den Demokrat Parti adayı olarak milletvekili seçildi. Eskişehir'in Kırım Tatarlarından Seyit Çiftkurt'un kızı Mutahhare Hanım'la 1949 yılında evlendi. Evliliğinden Sema ve Nilgün adında iki kız çocuğu olan Polatkan'ın en büyük özelliklerinden biri de ailesine düşkünlüğüydü. Polatkan, Mayıs 1950 seçimlerinde yine Eskişehir'den Demokrat Parti milletvekili seçilirken, birinci Adnan Menderes hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev aldı. İstifa eden Halil Ayan'ın yerine Maliye Bakanlığına getirilen Polatkan, ikinci ve üçüncü Adnan Menderes hükümetlerinde de bu görevi yürüttü. Polatkan, Aralık 1955'te bu görevden istifa ederken, bir sene sonra Aralık 1956'da tekrar Maliye Bakanlığına getirildi. 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde Eskişehir'den dördüncü defa Demokrat Parti milletvekili seçilen Polatkan, askeri darbeye kadar bu görevini sürdürdü. DARBEYİ EŞİNDEN ÖĞRENDİ Hasan Polatkan, Başbakan Menderes'le 26 Mayıs 1960'ta Eskişehir'deki programlara katılırken, askeri darbenin yönetime el koyduğunu sabah saatlerinde eşi Mutahhare Polatkan'dan öğrendi. Menderes'le birlikte Kütahya'ya geçen Polatkan, burada ihtilal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Ankara Harp Okuluna sevk edildi. Polatkan, burada bir süre bekletildikten sonra diğer Demokrat Partililerle birlikte Yassıada'ya gönderildi. Ailesi ziyaretleri sırasında, bu süreçte işkenceye de maruz kalan Polatkan'ın elinin üzerinde sigara yanıkları olduğunu gördü. Yassıada'daki kötü muamelelere dayanamayan Polatkan'ın bir askere, "Bizi öldürecekseniz hemen öldürün ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum." feryadında bulunduğu ailesi tarafından dile getirildi. Polatkan, 14 Ekim 1960'ta başlayan duruşmalarda, "Ali İpar, Barbara, Ankara ve İstanbul Olayları, Anayasayı İhlal ile Vinileks" dosyalarından yargılandı. Uzun yargılamalar sonrası suçlu bulunan Polatkan, 15 Eylül 1961'de idam edileceğini öğrendi. YARGILANMASINA SEBEP OLAN KANUNUN ALTINDA İMZASI OLANLAR YARGILANMADI "CHP Mallarının Yasayla Hazineye Aktarılması Davası" sanıklarından Polatkan, son savunmasında, "CHP Mallarının Hazineye İadesi Kanunu"nun altında imzası olan ancak daha sonra Demokrat Parti'den istifa eden vekiller yerine kendisinin neden bu kanundan dolayı yargılandığını sorarak yargılamadaki usulsüzlüğe dikkati çekmişti. Polatkan, 2 Ağustos 1961 tarihli son savunmasında, Yassıada'da neden yargılandıklarının asıl sebebini şöyle açıklamıştı: "Diktaya gidiş vehmine ve isnadına delil olarak gösterilen CHP Mallarının Hazineye İadesi Kanunu'nu teklif eden, Meclis kürsüsünde müdafaasını yapan bazı mebuslar bugün bu davanın müsebbiplerinden olan CHP safında bulunduğu için suçlular arasında görünmüyor. 1950'den 28 Nisan 1960 tarihine kadar 10 yıl mebusluk yapan ve 27 Mayıs'tan bir ay önce istifa edenler de suçlular arasında değil. O halde itham edilmemizin, suçlu görülmemizin hakiki sebebini diktaya gidişe delil diye gösterilen bazı kanunları kabul etmek değil, 27 Mayıs 1960 günü Demokrat Parti iktidarının kadrosu veya hükümeti içinde bulunmuş olmamız teşkil ediyor." POLATKAN'IN SON SÖZLERİ 16 Eylül 1961'de sabaha karşı gerçekleşen infazdan önce yanına gelenler arasında bulunan hemşehrisi bir üsteğmenle konuşan Polatkan'ın son sözleri ise "Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum. Allah'a ve vicdanıma güveniyorum. Aynı sözleri anneme ve kardeşlerime de söyleyin." oldu. Darağacına getirilen Polatkan, sandalyenin üzerine çıkarılıp boynuna ilmek takıldığında ise "İp, gömleğimin üzerinde kalmasın" diyerek hayata gözlerini yumdu. 1990'DA İTİBARLARI İADE EDİLDİ TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen kanunla Menderes ve onunla idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 592 kişinin yargılandığı ve bu yargılamaların sonunda Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamına karar verilen Marmara'daki Yassıada ise darbenin 60. yıl dönümünde Demokrasi ve Özgürlükler Adası adıyla açıldı.

27 Mayıs Darbesi’nin Türkiye’ye etkileri: 65 yıl sonra unutulmayan tarih Haber

27 Mayıs Darbesi’nin Türkiye’ye etkileri: 65 yıl sonra unutulmayan tarih

27 Mayıs 1960, Türk siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak hafızalarda yer edinmeye devam ediyor. Bugün, 27 Mayıs Darbesi'nin üzerinden tam 65 yıl geçerken, Türkiye'nin demokrasi mücadelesinde bu olayın bıraktığı izler hala tartışılmaya devam ediyor. 27 Mayıs 1960'da gerçekleşen askeri darbe, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes'in görevlerinden uzaklaştırılması, Meclis’in feshedilmesi ve birçok siyasi figürün tutuklanmasıyla sonuçlanmıştı. Darbenin ardından Adnan Menderes ve arkadaşları idamla cezalandırılırken, Türkiye'nin siyasi yapısında uzun yıllar sürecek derin izler bırakılmıştı. 27 Mayıs 1960 Darbesi Ne Oldu? 27 Mayıs 1960, Türk demokrasi tarihinde ilk askeri darbe olarak kayda geçti. O dönemdeki hükümet, halkın seçtiği Başbakan Adnan Menderes liderliğindeki Adalet Partisi hükümetiydi. Ancak, bir grup askerin liderliğinde gerçekleşen bu darbe, dönemin hükümetini devirdi. Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve bakanlar tutuklandı, Yassıada'da yargılandılar. Darbenin sonunda Menderes ve arkadaşları idam edilerek Türk siyasetinde derin bir yara açıldı. Darbe Sonrası Gelişmeler Darbe sonrasında, Türkiye’nin yönetimini devralan Milli Birlik Komitesi, ülkede hızlı bir anayasa değişikliği gerçekleştirdi ve 1961 Anayasası kabul edildi. Ancak bu dönemde yapılan düzenlemeler, demokratik hakların kısıtlanmasına ve sivil iradenin askeri müdahale karşısında zayıflamasına neden oldu. Türkiye’deki askeri müdahalelerin önünü açan bu süreç, bir süre sonra tekrar edilecek darbelerin temelini attı. 27 Mayıs Darbesi ve Türk Demokrasi Tarihi Üzerindeki Kalıcı Etkiler 27 Mayıs 1960, sadece Türk siyasetini değil, aynı zamanda askeriye ve sivil yönetim arasındaki ilişkileri derinden etkiledi. Darbe sonrasında askeri müdahalelere karşı duyulan güvensizlik, ilerleyen yıllarda 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 gibi diğer askeri müdahalelere zemin hazırladı. 27 Mayıs Darbesi’nin en kalıcı etkisi, Türkiye'deki demokratik gelişimi yavaşlatması oldu. Her ne kadar 1960’lı yılların sonlarına doğru bazı özgürlükçü reformlar yapılmış olsa da, darbelerin yarattığı toplumsal ve siyasi travmalar, Türkiye'nin ilerleyen yıllarda yaşadığı siyasi krizlerin sebeplerinden biri haline geldi. Tartışmalar ve Yargı Süreci 27 Mayıs Darbesi’nin ardından yapılan Yassıada yargılamaları hala Türkiye’nin en çok tartışılan olaylarından biridir. Menderes'in idamı, bugün bile demokratik değerlerin korunması açısından eleştirilmektedir. Adnan Menderes ve diğer hükümet yetkililerinin tutuklanması, yargılanması ve idam edilmesi, bazı çevreler tarafından hâlâ hukuksuzluk ve insan hakları ihlali olarak nitelendirilmektedir. 27 Mayıs Darbesi'nin Türkiye'ye Dersleri 27 Mayıs Darbesi Türk halkı ve siyasetçiler için büyük bir ders niteliği taşıyor. Demokrasiye olan güvenin zedelenmesi ve halk iradesinin yok sayılması gibi ağır sonuçlar doğuran darbe, bugün bile askeri müdahalelerin kabul edilemez olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin bugün geldiği noktada, her ne kadar darbelere karşı bazı hukuki reformlar ve güvenlik önlemleri alınmış olsa da, demokratik değerlerin korunması ve özgürlüklerin sağlanması hala büyük bir önem taşımaktadır.

1961’de idam edilen eski başbakan Adnan Menderes kimdir? Haber

1961’de idam edilen eski başbakan Adnan Menderes kimdir?

Türkiye’nin idam edilen ilk ve tek başbakanı Adnan Menderes’tir. Adnan Menderes'in idam edilmesinin ardından 63 yıl geçti. 1899 Yılında Aydın’da dünyaya geldi. Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Menderes, anneannesinin yanında büyüdü. Eğitim hayatına İzmir’de ittihat ve terakki mektebinde başlayan Adnan Menderes daha sonra Amerikan Koleji’nde okudu. Kolej son sınıf öğrencisiyken 1916’da askere gitti. Asteğmenliğe kadar yükseldi. İstiklal Savaşı sırasında 1920’de yeniden askere alındı. Zaferden sonra 1922’de teğmenliğe yükseltildi. 1 Ağustos 1923’te terhis edildi. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda siyasete girdi. SCF partisinde il başkanı oldu. Partinin kendini kapatması üzerine siyasi hayatını CHP’de yürüttü. CHP Aydın İl Başkanlığı yaptı. 9’uncu dönemde Aydın Milletvekili seçildi. Bu arada üniversiteye de giderek 1935’te Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 11 ve 12’inci dönemlerde yine Aydın Milletvekili seçildi. Adnan Menderes, 1929 yılında Berrin Hanım ile evlenmiştir. Menderes’in bu evlilikten Yüksel, Mutlu, Aydın adında üç erkek çocuğu olmuştur. Adnan Menderes neden idam edildi? Adnan Menderes ve beraberindeki 3 eski bakan, Geyikli Olayları nedeniyle, “CHP’li ili milletvekilinin seyahat özgürlüğünü engellemek” suçundan yargılanmışlardır. Soruşturma Heyeti’nin 19 ve 23 Eylül 1959 tarihlerinde bölgedeki incelemelerinin ardından Cumhuriyet Halk Parti'li milletvekillerinin seyahat özgürlüğünü engellemek suçundan mahkum olmuşlardır. Adnan Menderes, Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti’de siyaset yapmaktaydı. 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen darbenin ardından cuntacıların özel mahkemeleri tarafından idam cezasına çarptırılmış ve 17 Eylül 1961 tarihinde idam edilmiştir.

Anıtkabir'in yapımında görev almıştı: Fahri Doktora unvanı verilecek Haber

Anıtkabir'in yapımında görev almıştı: Fahri Doktora unvanı verilecek

ALİ GÜRELİ ADANA (İLKHABER) - İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenciliğinin daha ikinci yılındayken merhum Prof. Dr. Emin Barın ile Anıtkabir’in kitabelerinin yazımında görev yapan ressam-hattat Etem Çalışkan, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi tarafından "Fahri Doktora" unvanına layık görüldü. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Onur Üyesi olan ressam-hattat Etem Çalışkan’a, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi tarafından kaligrafi sanatında yarattığı yenilikler sayesinde kendine özgü bir resim anlayışı geliştirmesi nedeniyle "Fahri Doktora" unvanı verilmesine karar verildi. Mersin'in Tarsus ilçesi Göçük Köyü'nde 1928 yılında dünyaya gelen Etem Çalışkan'ın "Fahri Doktora" ödülünün, 10 Ekim Salı günü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde düzenlenecek olan törenle verileceği bildirildi. Etem Çalışkan, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenciliğinin ikinci yılında akademinin afiş atölyesinde çalışırken yazı dersleri aldığı 1987 yılında vefat eden Prof. Dr. Emin Barın ile birlikte Anıtkabir'in kitabelerinin yazımında görev almıştı. İlk ve orta öğrenimini Mersin’de tamamlayan ve günümüzde yaptığı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri ile bilinen Etem Çalışkan, Anıtkabir'deki çalışmalarını şu cümlelerle ifade etmişti: ''Emin Barın hocama ne yapacağımızı sorduğumda, bana Anıtkabir'in kitabelerini yazacağımızı söyledi. Önce anlamadım, hocamın söylediğindeki sorumluluğu ve yüksek onuru birden kavrayamadım. Ama bildim ki, hocam bana iyi bir görev verdi. Daha sonra yazılacak projeleri gördüm. Anıtkabir'deki kulelerin ayrı ayrı isimleri var. Bu kulelerin içine yazılacak yazılar, Ankara' da yetkililer tarafından oluşturulan heyet tarafından belirlenmiş. Bu yazılar hocama gönderildi. Oturup kartondan yazı kalıpları hazırladık günlerce. Ben ölçülerine göre bu yazıları kâğıt üzerine metrelerce yan yana yapıştırarak yazdım. Onları hocam kontrol eder, daha sonra Anıtkabir'e götürür, oradaki taş işçilerine teslim ederdim. Daha önce götürdüğüm ve taş işçilerinin yaptığı işleri de kontrol ederdim. Çok onurlu ve sorumluluk taşıyan bir işle karşı karşıya idim. Anıtkabir'in şeref holünde sağlı sollu duvardaki kabartmaları yapanlar, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki bölümlerin hocalarıydı. Onları görünce heyecanlanırdım. Anıtkabir'e gittiğimde sık sık zamanın Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu'nu görürdüm. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'i, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı da gördüm. Çünkü herkes çalışmaların bitirilmesini takip ediyordu.'' “Mersin ve Adana için yeni bir onur” Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur da, Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasını stilize eden Etem Çalışkan'a verilecek olan "Fahri Doktora" ödülüne ilişkin, "Sanatında yenilikçi ve ilerici, yaşamında Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyete kopmaz bağlarla bağlı derneğimizin onur üyesi Etem Çalışkan ile ilgili bu kararın çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Onur Üyemizin başarısını Altınoran'ın onuru olarak kabul ediyor, kendisini kutluyorum. Bu ödül Mersin ve Adana için yeni bir onur." dedi. Etem Çalışkan kimdir? 1928'de Tarsus'un Göçük köyünde dünyaya geldi. İlk ve orta öğreniminin Mersin’de tamamladı. Yüksek öğrenimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Afiş Bölümünde yaptı. Sabri Berkel’den desen, Emin Barın’dan yazı, Namık Bayık’dan afiş ve grafik dersleri aldı. Akademideki öğrenciliği sırasında, Anıtkabir’deki yazıtların yazılmasında Emin Barın’a yardımcı oldu. 1954 yılında öğrenciliği sürerken Yapı Kredi Bankası'nın 10. yıl afişi, şükran belgeleri, diplomaları, madalyalarını yaptı. Aynı yıl Yeni Sabah gazetesinde ressam ve kaligraf olarak gazeteciliğe başladı. İlk işi, gazete için Jane Eyre filminin fotoğraflarının üstüne konuşmalar ve anlatım yazmak oldu. Bu çalışma, Türk basınındaki ilk fotoroman yayınıydı. Yeni Sabah’tan sonra Ankara'da Zafer ve Öncü gazetelerinde; İstanbul'da Hareket, Dünya, Akşam, Milliyet, Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Manşetleri, olayların resimlerini, her yılın 10 Kasım'ında gazetelerde yayımlanan Atatürk portrelerini çizdi. 1969 yılında Milliyet gazetesinde çalışırken 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü nedeniyle çizdiği Atatürk portresi, o güne kadarkiler içinde en kalıcısı oldu. 1982’de Hürriyet gazetesinden emekli olduktan sonra Milliyet gazetesine Türk Büyükleri'ni, Güneş gazetesine Kuran'ın Türkçe anlamını, Sabah gazetesine Yunus Emre Divan'ını hazırladı. Çizgi röportajlar yaptı. Türk Büyükleri çalışması albüm kitap olarak yayınlandı. 1980 yılında Atatürk’ün doğumunun 100. yılı için basılan gümüş ve altın hatıra paraları tasarladı, 1984 yılında PTT için 16 Türk Devleti Pul Serisini hazırladı. Kültür Bakanlığı’nın siparişi üzerine üç yıllık bir çalışma sonucunda Atatürk’ün iki ciltlik Nutuk adlı eserini el yazısıyla yazdı. 844 sayfadan oluşan iki ciltlik eser, 2002'de yayımlandı. 2005 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen Burhan Felek Ödülü ile ödüllendirildi. Uluslararası 8. Altın Koza Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü, 2021 yılında  Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen Etem Çalışkan'ın çok sayıda ödülleri de bulunuyor.

Enkazda oğlundan geriye kalan hatıraları arıyor Haber

Enkazda oğlundan geriye kalan hatıraları arıyor

KAHRAMANMARAŞ (AA) - CİHAN DEMİRCİ / ÖZGÜN TİRAN - Depremlerin merkez üssü Kahramanmaraş'ta enkaz başından ayrılmayan Esra Doğar, yitirdiği oğluna ait eşyaları arıyor.Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 6 Şubat'taki depremde birçok binanın yıkıldığı Adnan Menderes Bulvarı'nda ikamet eden 24 yaşındaki İngilizce öğretmeni Meteson Ustamazman, kaldığı apartmanın enkazında babasıyla yaşamını yitirdi.Depremin 11. gününde oğlunun cansız bedenine ulaşılan 47 yaşındaki anne, binanın yıkıntıları arasında yavrusundan kendisine hatıra kalacak eşyaları bulmak için çabalıyor.Esra Doğar, AA muhabirine, Seda Apartmanı'nda oğlunun da aralarında bulunduğu 7 kişinin hayatını kaybettiğini anlattı.Depremin 11. gününde oğlunun cenazesinin ekiplerce çıkarıldığını aktaran Doğar, o günden bu yana enkazda evladından geriye kalan hatıra niteliğindeki eşyaları aradığını belirtti.- "Oğluma ait bir iz arıyorum burada"İş makinelerinin başından ayrılmadığını anlatan Doğar, "Oğluma ait ufak bir iz, hatıra arıyorum. Yaşadıklarımız çok kötü, anlatılır gibi değil, acısı çok büyük ama mecburuz Allah'tan geldi, yapabileceğimiz bir şey yok. Mecburen oğlumun hatıralarıyla avunup duracağız." diye konuştu.Doğar, oğluyla en son depremden 1 gün önce görüştüğüne değinerek, "Kendi elimle bıraktım onu o gün buraya. Beraber yemek yedik, konuştuk ve sabaha karşı her şey çok değişti. Geldik buraya, 11 gün oğlumun cenazesini bekledim." diye konuştu.Oğlundan geriye hiçbir şey kalmadığını dile getiren Doğar, "Telefonunu bulduk.' dediler. Karakola gittim ona ait bir şey yoktu. 'Çanta bulundu.' dediler, oğluma ait değil. Yani oğluma ait bir iz arıyorum burada." dedi.Doğar, oğlunun oturduğu binanın giriş katının iş yeri olduğunu ve kolonların kesilmesi nedeniyle apartmanın yıkıldığını savundu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.