SON DAKİKA
Hava Durumu

#Basın açıklaması

İLKHABER-Gazetesi - Basın açıklaması haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Basın açıklaması haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

CHP Adana İl Başkanlığı operasyonlara ilişkin basın açıklaması düzenleyecek Haber

CHP Adana İl Başkanlığı operasyonlara ilişkin basın açıklaması düzenleyecek

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Adana’nın Seyhan ve Ceyhan ilçelerindeki belediyelere bu sabah saatlerinde operasyon düzenlendi. Soruşturma kapsamında CHP’li Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin ve Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar’ın da aralarında bulunduğu toplam 27 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İstanbul merkezli dört ayrı dosya üzerinden yürütülen soruşturma çerçevesinde Adana İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, sabah saatlerinde Seyhan ve Ceyhan ilçe belediyelerine eş zamanlı baskın yaptı. Operasyon sırasında her iki belediye binasında da aramalar gerçekleştirildi. Seyhan Belediyesi önünde çevik kuvvet ekipleri ve bir TOMA aracıyla güvenlik önlemleri alındı. CHP Adana İl Başkanı'ndan açıklama geliyor CHP Adana İl Başkanlığı, operasyonlara tepki olarak bugün saat 13.00’te Seyhan Belediyesi önünde basın açıklaması yapılacağını duyurdu. CHP Adana İl Başkanı Doç. Dr. Anıl Tanburoğlu’nun kamuoyunu bilgilendirmek üzere gerçekleştireceği açıklamaya partililer ve vatandaşlar davet edildi. CHP cephesinden yapılan ilk açıklamalarda gözaltı kararlarına sert tepki gösterilirken, sürecin siyasi bir müdahale olduğu yönündeki değerlendirmeler dikkat çekti. CHP Genel Merkezi’nin gelişmeleri yakından takip ettiği, hukuki sürecin titizlikle izleneceği bildirildi. Soruşturmanın detayları henüz açıklanmadı Gözaltı kararlarının gerekçesine ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak operasyonun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde yürütüldüğü ve kapsamlı bir soruşturma dosyasına dayandığı belirtiliyor. Gözaltına alınan isimlerle ilgili işlemlerin devam ettiği öğrenildi.

Ali Koç: “Mourinho'yla devam, istifa etmeyi doğru bulmuyorum” Haber

Ali Koç: “Mourinho'yla devam, istifa etmeyi doğru bulmuyorum”

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, TRT Spor canlı yayınında gündemi değerlendirdi. Sarı-lacivertli kulübün içinde bulunduğu duruma dair kapsamlı açıklamalarda bulunan Koç, hem sportif hem de kurumsal gelişmelere dair net mesajlar verdi. Koç’un açıklamaları arasında Jose Mourinho’nun geleceği, derbi başarısızlığı ve taraftarın eleştirileri öne çıktı. “Derbi performansımız kabul edilemez” Sezon genelindeki derbi sonuçlarının hayal kırıklığı yarattığını ifade eden Koç, “Beşiktaş mağlubiyeti ve bu seneki derbi performansımız kabul edilemez” diyerek takımın büyük maçlardaki yetersizliğini eleştirdi. “Görevimizin başındayız” “Ben ve arkadaşlarım, Yüksek Divan Kurulu’nda söylediğimiz noktadayız. Görevimize devam ediyoruz” diyen Koç, yönetim olarak görevi bırakmayı düşünmediklerini vurguladı. “Fenerbahçe mali olarak iyi durumda” Başkan Koç, kulübün finansal yapısına dair olumlu mesajlar verdi: “Göreve geldiğimizde UEFA'nın kapağında batmaya en yakın kulüp Fenerbahçe olarak gösteriliyordu. Bugün ise Fenerbahçe, kurumsal ve mali olarak iyi bir noktada.” “Taraftarın öfkesi beklentiden kaynaklı” Taraftar tepkilerine dair anlayışlı olduğunu ifade eden Koç, “Taraftarın öfkesi çok çünkü beklentisi çok. Bu dönemde dijital medya etkisiyle eleştiriler daha sert. Bu tepkileri anlıyorum, başarı arzusu normal” dedi. “Biz mezara kadar taraftarız, gençler sabırsız” Koç, genç taraftar kuşağına ilişkin de şu ifadeleri kullandı: “Z kuşağı vefa konusunda daha esnek. Taraftarlık anlayışımız farklı. Biz mezara kadar kültüründen gelen insanlarız.” “Maç bitene kadar oyuncuya tepki yanlış” Zenit ile yapılan hazırlık maçında bile istifa tezahüratlarının yapıldığını hatırlatan Koç, “Oyunculara maç bitene kadar destek olunmalı. Tepki vermek demokratik hak ama maç içinde moral bozmak doğru değil” dedi. “Fenerbahçe’nin bölünmüşlüğü rakiplere avantaj sağlıyor” Taraftarın kendi arasında yaşadığı ayrışmanın kulüp için risk yarattığını vurgulayan Ali Koç, “Fenerbahçe’nin iç bölünmüşlüğü rakiplerimizin ekmeğine yağ sürüyor” dedi. “Eleştirmek kadar sahiplenmek de demokratik haktır” Yönetimi destekleyenlere yönelik hakaretleri eleştiren Koç, “Aziz Yıldırım döneminde ‘Azizbahçe’ deniyordu, şimdi bize ‘paralı köpekler’. Bu söylemler doğru değil. Sahiplenmek de demokratik haktır” dedi. “İstifa etmeyi doğru bulmuyorum” Kamuoyunda ve sosyal medyada dile getirilen istifa çağrılarına da yanıt veren Koç, “İmza kampanyası demokratik bir hak. Ama bu kadar olaydan sonra camiamız bizi onur kırıcı bir şekilde yollamak istiyorsa, boynumuz kıldan ince deriz. Ancak bunu hak etmediğimizi düşünüyorum” ifadelerini kullandı. “Jose Mourinho ile yola devam” Takımın teknik direktörü Jose Mourinho hakkında da konuşan Koç, “Mourinho’nun kredisi bizden çok daha fazla. Fenerbahçe menfaatleri doğrultusunda Mourinho'nun devam etmesi gerektiğine inanıyorum” dedi. Koç ayrıca, Mourinho’ya devre arasında 36 milyon euroluk teklif geldiğini ancak Portekizli teknik adamın bu teklifi reddettiğini söyledi.

İnsan Hakları Derneği, İdare ve Gözlem Kurulları için açıklama yaptı Haber

İnsan Hakları Derneği, İdare ve Gözlem Kurulları için açıklama yaptı

İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi, mahpusların tahliyelerini engelleyen İdare ve Gözlem Kurullarına karşı ülke genelinde eş zamanlı bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını okuyan Avukat Serhat Ökmen, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 89. Maddesi'nde yapılan değişikliklerin mahpuslar üzerindeki etkilerini anlattı.  Avukat Serhat Ökmen, “5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 89. Maddesinde yapılan değişiklik ile Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine Dair Yönetmelik 29/12/2020 tarihinde 31349 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikle oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulları ile 6 aylık periyotlarla mahpusun iyi halli olup olmadığını değerlendirmektedir. 5275 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca iyi hâl değerlendirmesi yapacak olan kurula Cumhuriyet başsavcısı veya belirleyeceği Cumhuriyet savcısı başkanlık edeceği kararlaştırılmıştır. Bu kurulda; kurum müdürü, gözlem ve sınıflandırmadan sorumlu ikinci müdür, idare memuru, cezaevi tabibi, psikiyatrist, bir psikolog ve Psiko-Sosyal yardım servisinde görevli diğer unvandan bir personel, öğretmen, infaz ve koruma baş memuru ile kurum müdürü tarafından teknik personel arasından seçilen bir görevlinin yer alacağı da belirtilmiştir” şeklinde konuştu. Av. Ökmen, “İHD Genel Merkezi olarak, 12 Aralık 2020 tarihinde Danıştay’a “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine Dair Yönetmelik” hakkında yürütmenindurdurulması talebiyle açmış olduğumuz iptal davasında mahkeme tarafından henüz bir karar verilmediğini kamuoyu ile paylaşmak isteriz.  Derneğimize İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla tahliyeleri engellenen mahpuslar, avukatları ve aileleri tarafından çok yoğun başvurular yapılmaktadır. Ceza ve Tevfevleri Genel Müdürlüğü veri açıklamadığı için kaç mahpusun tahliyesinin engellendiğine dair net bilgimiz bulunmamaktadır.  Bu yönetmelik doğrultusunda oluşturulan kurullar, kendilerini mahkeme yerine koyarak mahpuslar hakkında iyi halli olup olmadıklarına dair değerlendirmede bulunmakta; mahpusların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarından yararlanıp yararlanmayacaklarına karar vermektedirler” dedi. “İnsan Hakları Derneği olarak mahpusların özgürlüğünü engelleyen İdare ve Gözlem Kurullarının iptal edilmesini talep ediyoruz” Avukat Serhat Ökmen, “Mahpusların tahliyelerinin engellenmesi, umut hakkını ortadan kaldırmakta ve hem mahpusları hem de ailelerini olumsuz etkilemektedir. İnsan Hakları Derneği olarak mahpusların özgürlüğünü engelleyen İdare ve Gözlem Kurullarının iptal edilmesini, tahliye şartları oluşan mahpusların bir an önce tahliye edilmesini talep ediyoruz” diye ifade etti.

Ömer Çelik: ''İnsanlık tarihinin en soykırımcı hükümeti yargılanmalıdır'' Haber

Ömer Çelik: ''İnsanlık tarihinin en soykırımcı hükümeti yargılanmalıdır''

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Ömer Çelik: ''İnsanlık tarihinin en soykırımcı hükümeti yargılanmalıdır'' Ömer Çelik, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına değinerek, "İnsanlık tarihinin en soykırımcı hükümeti yargılanmalıdır. İsrail, uluslararası toplumda ateşkes idaresi yükseldiğinde, bunu sabote etmek amacıyla suikastler gerçekleştiriyor. İsrail'in Dışişleri Bakanı, Hitler'in Dışişleri Bakanı gibi davranmaya devam ediyor" ifadelerini kullandı. Çelik, Türkiye'nin, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail aleyhine açılan soykırım davasına taraf olduğunu ve bu davanın daha geniş bir katılımla desteklenmesini arzu ettiklerini belirtti. Çelik: ''Kılıçdaroğlu'na mektup olayı yalan'' Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na görüşmek için mesaj gönderdiği iddiasına da değinen Çelik, "Cumhurbaşkanımız tarafından Kılıçdaroğlu'na gönderilmiş bir mesaj yoktur, bu bilgi doğru değildir" dedi. Çelik ayrıca, Kerkük'teki tartışmalı vali seçimi ve Can Atalay için TBMM'de yapılması planlanan oturum konularında da açıklamalarda bulundu. Çelik, Irak'taki siyasi süreçte kimsenin dışlanmaması gerektiğini vurgularken, Türkmenler ve Arapların dışlanmasının yanlış olduğunu belirtti. Ayrıca, AK Parti'nin, Meclis Başkanı'nın Can Atalay için yapılacak oturum çağrısını değerlendirdiğini ifade etti.

Ömer Çelik: İsrail bu suikast ile beraber bir bölge savaşını istediğinin ilk tetiğini çekmiştir Haber

Ömer Çelik: İsrail bu suikast ile beraber bir bölge savaşını istediğinin ilk tetiğini çekmiştir

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da suikasta uğrayarak öldürülmesinin ardından basın toplantısı düzenledi. Çelik, Amerikan Kongresi’nde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya gösterilen desteğin bu suikasta zemin hazırladığını belirterek, "Amerikan Kongresi'nde sorgulanması gereken Netanyahu ayakta alkışlanmıştır. Oradaki her alkış bugünkü suikasta verilen destek olarak ortaya çıkmıştır. Netanyahu ve Hitler'in ekibine benzeyen ekibi dünyada görülmemiş bir soykırıma imza attılar," şeklinde konuştu. Çelik, İsrail’in Siyonist şebeke tarafından gerçekleştirilen katliamlarına devam edeceğini öngördüğünü vurguladı. Çelik: ''İsrail bu suikast ile beraber bir bölge savaşını istediğinin ilk tetiğini çekmiştir'' Çelik, uluslararası toplumun İsrail’in gerçekleştirdiği katliamlara kayıtsız kaldığını belirterek, "Dünya barışının kilidi Ortadoğu barışıdır, Ortadoğu barışının kilidi de Filistin barışıdır. İsrail bu suikast ile beraber bir bölge savaşını istediğinin ilk tetiğini çekmiştir," ifadelerini kullandı. Çelik, İsrail hükümetinin bölgedeki tüm ülkelerin milli güvenliğini tehdit ettiğini ve bu eylemi en güçlü şekilde lanetlediklerini sözlerine ekledi. Çelik, ilk gelen bilgilere göre suikastın başka bir ülkeden atılan füze ile gerçekleştirildiğini iddia ederek, "Bugün artık yeni bir zemine geçilmiştir. İsrail bölge savaşının ilk tetiğini çekmiştir," dedi. Ayrıntılar geliyor...

Hazar: Eğitim emekçileri olarak mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz Haber

Hazar: Eğitim emekçileri olarak mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz

Adana’da Valilik binası önünde ‘Çağdışı müfredata öğretmeni yok sayan meslek kanununa’ yönelik Eğitimiş sendikasının üyeleri bir araya gelerek basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasına Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Sekreteri Hasan Kütük’de katıldı. Basın açıklamasını Eğitimiş Adana Şube Başkanı Hatice Hazar okudu. Şube Başkanı Hatice Hazar, “İktidarın “Türkiye Yüzyılı” etiketini, bulduğu her yere yapıştırdığı bir evrede tamamlanan 2023-2024 Eğitim-Öğretim dönemi, eğitimde birçok değişikliğin yaşanmasıyla son bulmuştur. Ne yazık ki bu değişiklikler, eğitimi ve eğitimin bileşenlerinin koşullarını iyileştiren değil daha da gerileten hamleler olarak tarihe geçmiştir. Bu eğitim öğretim döneminde yaşanan gelişmelere üç ana başlık altında toplarsak şu şekilde açıklayabiliriz: Eğitimin gericileştirilmesi  MEB’in dernek maskesi takmış tarikatlarla ve Diyanet ile imzaladığı protokoller, eğitimi daha da gericileştirirken çocuklarımızı daha da savunmasız bir duruma itmiştir. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan yeni müfredat, bizlerin ve ilerici kamuoyunun itirazlarına rağmen eğitimin belkemiğine yerleştirilmiştir. Dini derslerin artış gösterdiği, bilimsel derslerin geriletildiği, ülke tarihinin çarpıtılarak anlatıldığı, konu ve anlam sıralaması bile yanlış şekilde yapılan bu müfredat, bilimsellikten daha da uzak bir eğitimin başlangıç düğmesi olmuştur. Laik ve çağdaş eğitim iğdiş edilmiş, iktidarın sorgulamayan nesiller yaratma gayreti bu müfredatta vücut bulmuştur. Okul öncesi eğitimi özellikle zorunlu eğitim kapsamına almayan MEB, bu alanda Diyanet’in daha da faal olmasına yol açmıştır. Diyanet’in kuran kursları, işlevinden koparılarak genel eğitim kurumları gibi lanse edilmiş, usulsüz etkinlikler düzenlenmesine zemin hazırlanmıştır.  Din derslerinin zorunlu seçmeli dersler haline getirilmesi uygulamasının bu eğitim döneminde dozu artırılmış, ‘seçmeli’ kelimesi lafta bırakılmıştır. EĞİTİMİN NİTELİKSİZLEŞTİRİLMESİ Okul ve derslik sayısındaki açık bu dönemde de kapatılmamıştır. Büyükşehirler dahil birçok ilde çocuklar kalabalık sınıflarda ders yapmak zorunda kalmıştır. Taşımalı ve ikili eğitim garabetleri azalacağı yerde artmış, öğrenciler eğitim hakkına ulaşmak, eğitimciler de mesleklerini icra etmek için adeta çile çekmiştir.  Eğitim sistemindeki öğretmen açığı, MEB’in kendi raporlarıyla itiraf ettiği ölçüde dahi kapatılmamıştır. Geçen dönemden vefat, istifa gibi nedenlerle görevinden ayrılan öğretmen sayısı kadar bile öğretmen ataması yapmayan MEB, yaptığı 20 binlik öğretmen atamasında da kontenjandaki aslan payını din dersine ayırmıştır. Bu vesileyle hem meslekte branş krizi derinleştirilmiş hem de atanmayan öğretmen ordusu daha da büyütülmüştür.   Gerici yapıları protokoller eşliğinde eğitime birer taşeron haline getiren MEB, zaten  yüzde 82’sinden fazlası personel giderlerine ayrılan, bakanlığın zorunlu ihtiyaçlarına bile yetmeyen bütçesinden 5,7 milyar TL tutarında bir kaynağı Türkiye Maarif Vakfı'na ayırarak, bu dönemde eğitimde çok başlılığın daha da artacağının somut işaretini vermiştir. Bu dönemde de eğitimin niteliksiz hale gelmesinin başlıca nedeni eğitim emekçisinin daha da değersizleştirilmeye çalışılması olmuştur. Öğretmenin uzmanlığını hiçe sayan, eğitim emekçisinin işi kolay, koşulları da rahat gibi lanse eden, kendi yeterliliğine bakmadan öğretmenlerin alanında ne kadar uzman olduğunu tekrar tekrar ve subjektif yöntemlerle ölçmeye kalkan, öğretmeni geçinemeyeceği ücretlerle kötü koşullarda çalıştıran, ücretli ve sözleşmeli öğretmen ayıbını sürdüren, atadığı liyakatsiz yöneticiler eliyle eğitim emekçisine mobbing ve keyfi disiplin cezaları uygulayan zihniyet, toplumda eğitim emekçisine olan saygın bakışı erozyona uğratmıştır. Eğitim emekçisine şiddet olaylarında korkunç bir artış görülmüş, vefatlar yaşanmıştır. Yaşananlar sendika olarak “Öğretmene Saygı” mitinglerimizin haklılığının acı bir ispatı olmuştur. EĞİTİMİN PİYASACILAŞTIRILMASI  Kamusal eğitimin bu eğitim döneminde daha da fazla geriletilmesi, eğitimin piyasalaşmasındaki ivmeyi artırmış, özel okul sayısında yükselişe neden olmuştur. “Bari bir tarikat şeyhi çocuğumun okuduğu sınıfa gelemesin” diye düşünerek bütçesinin büyük bölümünü özel okul taksitlerine ayıran milyonlar, özel okulların orantısız ve MEB tarafından denetlenmeyen fahiş zamlarıyla sarsılmıştır. Velilerden servet isteyerek kasalarını daha da dolduran özel okul patronlarının öğretmenlerin çoğunu asgari ücretle çalıştırıyor olmasına Bakanlık tarafından ses edilmemiştir. Ücretlere ve koşullara isyan eden özel okul öğretmenlerinin kiminin payına polis copu, kiminin payına işsizlik düşmüştür. Devlet okulunda çocuk okutmanın bile büyük bir masraf haline gelmesi nedeniyle, kağıt üzerinde “zorunlu eğitim”in olduğu ülkemizde birçok çocuğumuz eğitim dışı kalmış, çocuk işçilik artmıştır. Bu eğitim döneminin sadece ilk 4 ayında 689 çocuk, iş cinayetlerine kurban gitmiştir. Tepe taklak giden ekonomi nedeniyle eğitimde rastlanan acı tablo, MEB tarafından yok sayılmıştır. “Türkiye Yüzyılı”nda çocukların önüne bir tabak yemek koyulamamıştır. Çocuklar derse aç girer, musluktan su içer hale gelmiştir. Okul kantinlerinde içi neredeyse boş bir tostun, Meclis lokantasında vekillerin kebap yediği paralara satılması iktidarın da bakanlığın da umurunda olmamıştır. Çocuk işçilik, sendika olarak defalarca gündeme getirdiğimiz MESEM ve meslek okulları eliyle artırılmış, yaygınlaştırılmıştır. Zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapan bu ekonomik kriz ortamında, birçok yoksul aile “çocuğum bari meslek öğrensin, harçlık kazansın” diyerek evlatlarını bu kurumlara yollamış ancak Bakanlık bu öğrencilerin emeklerini sermayeye yok pahasına peşkeş çekerken eğitim haklarını da görmezden gelmiştir. Eğitimiş Adana Şube Başkanı Hatice Hazar, “Sendikamızın ayrıntılı raporunda rakamlarla da göreceğiniz üzere, 2023-2024 Eğitim-Öğretim Dönemi, eğitimin her anlamda geriletildiği, sosyal devletin elini eğitimden iyice çektiği, öğrencinin eğitim hakkının layıkıyla teslim edilmediği, eğitim emekçisinin koşullarının ve haklarının daha da kötüleştirildiği, tarikatların yüzünün daha da güldürüldüğü bir süreç olarak kayda geçmiştir. Eğitim-İş olarak vurguluyoruz ki eğitimin geldiği bu hastalıklı halin tek reçetesi, Cumhuriyet’e yakışır şekilde laik, bilimsel, çağdaş, adil ve parasız eğitim sisteminin inşasıdır. Başöğretmenin eğitim neferleri, Eğitim-İş'li eğitim emekçileri olarak bu alandaki mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyor, ‘BU BÖYLE GİTMEZ’ diyoruz” dedi.  KÜTÜK, “BUGÜN DE ZATEN BUNUN BİR ADIMI ATILMIŞTIR” Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Sekreteri Hasan Kütük basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Bugün önünde durduğumuz ve önünde Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Eğitim Müdürlüğü yazan bu ülkenin bakanlıkları içerisinde iki tane bakanlık var. Birisi milli savunma, birisi milli eğitim. Özellikle son yıllarda görüyoruz ki bu milli sözcüğü yok edilerek adeta eğitim sistemi, iktidarı kendisine yandaş olan tarikatlar üzerinden hem geleceğimiz ve umudumuz olan çocuklarımız dönüştürülmeye çalışılıyor, hem de toplum dönüştürülmeye çalışılıyor. Ama eğitim iş sendikamız, konfederasyonumuzun amiral gemisini, eğitim iş sendikamız, bedeli ne olursa olsun, koşullar ne olursa olsun, bu içerisinde laikliğin olmadığı, çağdaşlığın olmadığı, bilimin olmadığı, cumhuriyetin ve Atatürk'ün demokrasinin olmadığı yasanın çıkmaması adına olabilecek bütün demokratik mücadeleyi verme konusunda kararlıdır. Bugün de zaten bunun bir adımı atılmıştır. Bundan sonraki süreçte de özellikle 14 Temmuz 1965 yılında çıkarılan ve hepimizin güvencesi olan 657 sayılı devlet memurları kanunundaki o mesleki güvencemizi elimizden alacak, diplomalarımızı geçersiz sayacak, o meslek kanununun da çıkmaması adına biz konfederasyonumuz olarak da, eğitim sendikamız olarak da bu mücadeleyi olabilecek her türlü platformuna vermeye hazırız. Bundan sonra da devam edeceğiz. Hepinize teşekkür ediyorum.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.