#Cahit İncefikir

İLKHABER-Gazetesi - Cahit İncefikir haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Cahit İncefikir haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Mandalina tarlada 7, markette 59 TL Haber

Mandalina tarlada 7, markette 59 TL

Ülke genelinde çiftçilerin zirai don ve kuraklık nedeniyle büyük zarara uğrarken Adana'da tarlada kilosu 7-10 lira olan mandalinanın markette 59 liraya kadar fahiş fiyatlara sattığına dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, bu bağlamda sıkı denetimlerin yapılması gerektiğini söyledi. İncefikir, “Çukurova’da erkenci diye tabir ettiğimiz narenciye türleri olan Early Enn, Miho Wase, Primasol, Okitsu gibi mandalinalarda hasat başladı ve piyasada da görmekteyiz. Ancak bu yıl hem kış dönemi hem de yaz döneminde üreticilerimiz büyük sıkıntılar yaşadı. Kış mevsiminde zirai don, Yaz mevsiminde ise aşırı sıcaklar nedeniyle rekoltelerde büyük kayıplar oldu. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Bununla beraber yaşanan rekolte kayıpları beraberinde bazı ürünlerin ihracatına kısıtlama gelmesine neden oldu. Fakat şöyle baktığımızda iç piyasaya sürdüğümüz narenciyede üreticiden tüketiciye varıncaya kadar fahiş fiyatlar karşımıza çıkıyor. Bugün narenciyenin merkezi olan Adana’da bahçede 7 TL ile 10 TL arasında satılan mandalinanın bazı marketlerin 8 katından fazla fiyata 59 TL’ye yani fahiş fiyatlara sattığını görmekteyiz. Bunun sonucunda da tüketicilerin, bu fiyata sanki üreticilerin sattığı imajı oluşmakta. Tüketicilerden bu konuda büyük tepki alıyoruz. Sanki biz üreticiler yüksek fiyata satıyor imajı oluşmakta. Bir bakıma ne üreteci ne de tüketici mutlu.” Sözlerine yer verdi. Bu konuda acilen çözüm üretilmesinin önemine vurgu yapan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, açıklamalarda bulundu; ” Narenciyenin üretimin merkezi gibi bir kentte yer alan market zincirlerinin bunu yapması daha vahim bir durumdur. Bu durumla üreticinin sırtından fahiş kazanımlar elde edilmektedir. Bu, hiçbir şekilde ticari ahlaka sığmaz. Bu bağlamda marketlerin sıkı denetime alınması gerekmektedir. Üreticilerden aldıkları fiyat ile satış fiyatı kontrol edilmeli ve gerekli denetimlerin de devamlı yapılması ve takibi çok önem arz etmektedir. Bazı marketlerin bunu nasıl yaptığına bakacak olursak, kendi içlerinde oluşturdukları tedarikçilere tarladan ürünleri alarak, sonra Haldeki kendi ofisine sattırarak ardından da kendi marketinde sattırarak aradaki bu tedarikçileri farklı kişilermiş gibi yansıtarak arada 4 el değiştirmiş gibi bildiriyorlar ve ürünü 8-9 katına kadar farklarla tüketiciye satmaktadırlar. Oysa ki tarladan ürünü alan ile perakende satan ve aynı market. Dolayısıyla aradaki bu büyük fark markete yansımaktadır. O bakımdan kooperatif sisteminin olması ve işin içerisinde olmaları çok önemlidir. Kooperatifin üreticiden alıp birinci elden satması yada aynı şekilde pazarlarda satılması çok yararlı olacaktır. Bahsedilen bu erkenci ürünler Adana’da kesilip, masraf olarak sadece işçiliğinin dışında kısa nakliden başka hiçbir masrafı olmayan ürünlerden ibaret. Yani market zinciri sadece işçilik yapıp, belki de işçiliği dahi karşı tarafa verip şehirler arası başka bir kente gitmemesinden dolayı bu kadar yüksek rakamlarda olması dikkat çekiyor. Örneğin Ankara, İstanbul gibi kentlere giden bir ürünün paketlenmesi, mumyalanması, ambalajlanması, nakliyesi ardından gittiği kentteki komisyonlardan geçmesi, stopajı vs. ile aynı prosedür gibi gösterilip Adana içerisinde kısa bir nakliye ve işçilik dışında hiçbir masrafı olmayan ürünlerin bu denli yüksek fiyata satılması doğru bir şey değildir. Çok dikkat çekmekte ve tüketici zor durumda bırakılmaktadır. Zaten zor bir süreç yaşayan vatandaşlarımız artık ürün almakta zorlanıyor. Unutmamak gerekir ki, aracılar ve perakendecilerin yüksek kâr marjları önlenemediği sürece sebze ve meyvede ucuzluk da olmaz. Gıda tedarikinde hem üretici hem de tüketicinin kooperatif veya benzeri oluşumlar kurarak mağduriyetlerini önleyebilir. Bu konuda da acilen çalışmalar yapılmalıdır. Toplumun genel ihtiyaç ürünlerinde serbest pazar mantığıyla hareket edilmesine engel olunmalıdır. tarla-tezgâh arasında ürün fiyat takibi, üretici – tüketici arasındaki tedarik zincirindeki aracıların ve toptancıların azaltılması, üründe aracı ve toptancıların baskısının kaldırılması, hallerin tarladan ürün alımını üreticinin lehine olarak kolaylaştırılması gerekir. Üreticiler korunmalı Türkiye, yıllık ortalama 5 milyon ton narenciye üretimi ile dünyada 7’inci ve Avrupa’da ise 2. sırada yer alırken, Adana ilimiz 1.5 milyon tonluk narenciye rekoltesiyle ülkemizin önemli üreticisi konumunda yer alıyor. Adana, mandalina ve portakalın yüzde 25’i, limonun yüzde 20’si, greyfurtun ise yüzde 75’inin üretildiği önemli bir ildir. Ancak tarımın zor bir sektördür VE tamamen doğaya bağlı yapıldığı bir gerçek. Ürününüzü iyi yetiştirişiniz, bakarsınız kışın zirai don olur zarar görürsünüz. Yaz döneminde yüksek sıcaklıklar olur yine ürününüz zarar görür. Zor ve meşekatli bir sektörden bahsediyoruz. Bir zararlı gelir ürününüze zarar verir. Yağmur yağmaz yine aynı şekilde vs. daha birçok doğal etkenler sayabilirsiniz. Üstüne bir de para etmediğinde işte o zaman ciddi zarar edersiniz. Yani dolu, zamansız yağışlar, zirai don, kuraklık, aşırı sıcaklar. Bu küresel iklim değişikliği sadece çiftçilerimizi değil, ürünleri işleyen, alan, satan, tüketen dahil hepimizi derinden etkiliyor. 2023’te limon para etmedi ve üreticiler bahçelerini söktü ve yerine başka ürünler ekti. Bu yıl doğal afetlerden dolayı limon az ve fiyatlarını görüyoruz. Sonuçta tarım hava koşullarına bağlı bir alan ve ne olacağını önceden görmeniz mümkün değildir. Bin bir emekle, birçok masrafla hayatını, yıllarını, yaşamından feragat ederek ürünü yetiştiren üreticilerimiz, bu konuda desteklenmelidir. Ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan, bilimsel yöntemlerle ürün yetiştiren üreticimize destek vermek zorundayız. Yoksa belirli bir süre sonra bunları yetiştiremeyecek. Onun için üretim ekonomisini, kamusal çıkarları, tasarrufları, planlı kalkınmayı hedefleyen anlayış bir an önce benimsenmeli, tarım sektörüne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tarımda yapısal sorunlarını gideren planlamalar acil olarak gündeme alınmalıdır. Gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi ülke gündemindeki yerini almalı, kendine yeter üretim için planlamalar yapılmalıdır. Tarımsal üretimde önemli bir işgücü konumunda bulunan geçici, gezici olarak çalışan kadın ve erkek mevsimlik tarım işçilerinin karşılaştıkları sosyal güvenlik, emeklilik vb. sorunlar ile tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik kalıcı çözümler geliştirilmeli, şehirlerarası nakil ve barınma koşulları dahil üretim sezonu öncesi gerekli önlemler alınmalı, çalışma ve sosyal hayatları ivedilikle iyileştirilmelidir. Yerli üretim ve üretici korunmalıdır. Onu da somut olarak girdi maliyetlerini düşürmek, destekleri yerinde ve zamanında vermek ile yapabiliriz. Son günlerde sıcaklıklardan dolayı meydana gelen zararlar tespit edilmeli ve gerekli destekler verilmelidir.”

İncefikir: Kuraklık yanı başımızda Haber

İncefikir: Kuraklık yanı başımızda

Son yıllarda ciddi şekilde etkilerinin yaşandığı kuraklığa dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Bir yandan küresel iklim krizi, bir yandan verimli tarım arazilerinin azalması, öte yandan ise son yıllarda artan orman yangınlarıyla beraber yok olan doğamız. Sonuç kuraklık ile karşı karşıya bir dünya. Kuraklık artık çok uzak değil! Yanı başımızda ve her geçen gün etkilerini bariz bir şekilde hissediyoruz.” Dedi. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Yok olan doğal kaynaklarla beraber yaşanan iklim krizinin etkilerinin tüm dünyayı ciddi şekilde etkilediğini belirten İncefikir, “Hızla artan dünya nüfusu ile birlikte gıda ihtiyacı da her geçen gün artıyor. Artan nüfus ile birlikte artan enerji ihtiyacı ve onu karşılaşmak için aranan alternatif yollar derken, doğal kaynaklar da tükeniyor. Tüm bunlarla beraber yıpranan dünyamızda şimdi de küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız. Artan küresel ısınmayla beraber, su kaynaklarının kıtlığı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması ile birlikte ciddi oranda azalma var. Küresel iklim kriziyle birlikte özellikle dengesiz mevsimlerin olması dikkat çekiyor. İşte ılık ve kurak geçen kış mevsimi, yazları dengesiz yağışlar, dolu, fırtınalar, kasırgalar vs. artık mevsimlerde de bir dengesizlik olmakta.” Diye konuştu. Kuraklığın tüm canlılar için büyük bir tehdit olduğunu ve etkilerinin de her yıl artarak devam ettiğine değinen Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalarda bulundu,” Son 30-35 yıldır küresel iklim değişikliği konusunda bilim adamlarımız uyarıda bulunuyor. İlk olarak 1990’lar hep 2025’ler olarak tarihler veriliyordu ancak ne yazık ki son 10-15 yıldır ise çok daha erken olacağı söylendi ve öyle de oldu. Hatta şimdi gelecekte diye bir terim kullanılmıyor. Her yaz mevsiminde işte ‘Yüzyılın sıcakları yaşandı. Tarihi sıcaklıklar olacak. Görülmemiş sıcaklar geliyor’ vb. açıklamaları görüyoruz. Yani gelecekte şöyle olacak, böyle olacak gibi açıklamalar yok. Her yıl yeni rekorlar, yeni sıcaklıklar, enteresan doğa olayları ile karşı karşıya bir dünya var karşımızda. Şöyle bir de son yıllarda meydana gelen orman yangınlarını da söylersek gerçekten ciddi sorunlar dünyamızı bekliyor demek gerekiyor. Sonuçta doğanın yok olması, tüm canlıları ciddi şekilde etkileyecektir. Çünkü dünyamız bir, yaşam alanlarımızı bir. Yaşadığımız dünya bir. Yıpranan dünyamız, bizim de yaşamımızı yıpratır. Son 5-6 yıldır görüyoruz. Küresel ısınmanın getirdiği sonuçların bariz bir şekilde yaşanmasıyla hepimiz yeni çözümler arayışına girmeye başladık. Ülkemizde de ciddi yaşanan meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması, zamansız yağan yağmurlar, fırtınalar, sel sonuçları doğurmaya başladı. Bu değişimler tarımda da etkisini göstermeye başladı. Rekolte düşüşleri oluyor. Hatta bazı türlerin ise neredeyse yetiştirilememesiyle karşı karşıya kaldık. Ülkemizin, küresel ısınmanın muhtemel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok etkileneceğini tüm bilim insanları söylüyor. Çok değiş şuan yaşadığımız yılı örnek verecek olursak, kış mevsimi kurak geçti. Zamansız zirai don oldu. İlkbaharda aşırı sıcaklar ile karşı karşıya kaldık. Derken narenciyede bazı türleri adeta yok etti. Ağaçlar kurudu. Sadece geride kalan kış mevsiminde yaşanan iklim değişimi dahi bu sezon özellikle meyvelerde rekolte düşüklüğüne neden oldu. Ve daha narenciyedeki etkiyi hasat zamanı göreceğiz. Tüm insanlığa düşen tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, acilen çözüm üretmek. Bunun için kuraklık olmadan alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalar lazım. Öncelikle mevcut doğamızı korumalı, tahrip olan yerler hemen yenilenmelidir. Kuraklıktan önceki dönemde alınacak tedbirler ve kuraklık yaşanırken atılacak adımlar ayrı ayrı planlanmalıdır. Yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak elimizdedir. Bilinen bir gerçek, suya en çok gereksinim duyan sektör tarımdır. Tarıma harcanan suyun büyük bir bölümü de sulama tekniğindeki aksaklıklardan dolayı boşa gitmektedir. Çünkü modern sulamanın önemi daima anlatılırken, halen sulamada geleneksel yöntemler kullanılmaktadır. Bu yanlıştır. Artık modern sulamaya geçilmeli ve zorunlu hale getirilmelidir. Öyle tarlaya su basarak, ya da suyu paralel hendeklerden akıtarak sulama işi çok eskilerde kaldı. Ama maalesef halen bunu yapanlar var. Bu durumda bitkiler suyun çok azını emmekte geri kalanı ise toprağa karışmaktadır. Bu uygulama birçok yerde suyun boşa gitmesine ve kirlenmesine yol açar. Bu, aynı zamanda toprağın aşınma, suyla dolma ve tuzlanması sonucunda verimini yitirmesine de neden olmaktadır. Sulama tekniklerinden en verimli olanı yağmurlama ve damlatmalı sulama sistemidir. Yağmurlama veya damlatmalı sulama sistemi, su kullanımını yüzde 70 azaltırken, ürün miktarını ise yüzde 90 artırmaktadır. Ancak bu sistemlerden ülkemizde çok az faydalanılmaktadır. Ülkemiz sahip olduğu iklim rejimi özellikleri ve çok dalgalı ve aktif topoğrafik yapısıyla Dünyanın arazi bozunumuna karşı hassasiyeti yüksek ve çölleşme riski taşıyan ülkeler arasında yer almaktadır. Yaklaşık 78 milyon hektarlık yüzey alanımızın 20 milyon hektarı kurak alanlardan; 31 milyon hektarı ise yarı-kurak alanlardan oluşmaktadır. Türkiye’de arazi bozunumuna uzanan süreç sadece iklimsel olgular ile sınırlı değildir. Yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı, aşırı otlatma, ormansızlaştırma, endüstriyel aktiviteler ve şehirleşme ve bunlara bağlı kirlenme gibi unsurlar da Ülkemizdeki toprak kaynaklarımızın bozunumunu hızlandıran diğer önemli faktörlerdir. Dünya nüfusu hızla artıyor ve 2050 yılında 9 milyara ulaşacağı öngörülür. Belki daha fazla artacaktır. Artan bu nüfusu beslemek için dünya gıda üretiminin paralel artması gerekiyor. Tüm dünya tarımda arazi tahribatının tersine çevrilmesinin öneminin her geçen gün arttığının farkında. Modernleşme değimiz 21.yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında iklim değişikliği ve küresel ısınma geliyor. Bu değişim ile beraber başlıca arazi bozulum sebepleri olan çölleşme, su ve rüzgâr erozyonu, çoraklaşma arasında zincirleme bir reaksiyon süregelmektedir. Aşırı, plansız ve bilinçsiz kullanım ve tüketim, doğal kaynakları tehdit eden hatta bozulma sürecinin sonrası sürdürülebilir gıda güvenliğinin tehlikeye sokan, çevresel ve yerel/uluslararası politik dengelerin olumsuz etkilemekte olan arazi tahribatı çağımızın en önemli sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çölleşme, arazi bozulumu ve kuraklık sorunları dikkate alınarak kalıcı çözümler bulunmalı ve hatta küresel olarak düşünülmeli ve acilen hayata geçirilmelidir. Sürdürülebilir arazi/toprak yönetimi, sürdürülebilir toprak ekosistem bağıntıları ve hizmetleri, arazi bozulumunun azaltılması/dengelenmesi, bozulmuş alanların geri kazanımı ile gelecek kuşaklar için arazi kaynaklarının güvence altına alınması son derece önemlidir. Tüm dünyayı tehdit eden ve günümüzde etkileri giderek daha şiddetli bir şekilde hissedilen iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve tarımsal gıda üretiminin çevresel sürdürülebilirliğini güvence altına almak için küresel ve ulusal düzeylerde eylem planları hayata geçirilmelidir. Unutmayın! Topraklar yenilenebilir kaynaklar değildir, bu yüzden toprakların korunması gıda güvenliği ve sürdürülebilir gelecek için büyük önem taşımaktadır. Kuraklık artık yanı başımızda ve çözümü de yine elimizde. Öneli olan geç kalmamak.”

Cahit İncefikir’den üreticilere uyarı Haber

Cahit İncefikir’den üreticilere uyarı

Havaların ısınması ve sert çekirdekli meyvelerin hasadının başlamasıyla birlikte Akdeniz Meyve Sineği tehlikesine dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Üreticilerin kabusu olan ve Dünyanın en yıkıcı meyve zararlısı olarak karşımıza çıkan Akdeniz Meyve Sineği (AMS)’nin adeta patlama zamanı. Ülke ekonomimiz için büyük bir öneme sahip olan turunçgillerin en önemli zararlılarından birisidir. Bu zararlının ihracatta toleransı da sıfırdır. Eğer ihracata giden meyvelerin birinde dahi görülse o ürünün tamamı geri gönderilir. O nedenle üreticilerimiz mutlaka gerekli ilaçlamaları kesinlikle aksatmamalı ve zamanında yapmalı” Dedi. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Yaz mevsimiyle beraber havalar iyice ısınmaya, sert çekirdekli meyvelerin de hasadı başladı. Türkiye’nin ne önemli turunçgil merkezi olmasının yanında son yıllarda sert çekirdekli meyvelere de ev sahipliği yapan Çukurova’da üreticilerin adeta kâbusu olan Akdeniz Meyve Sineği (AMS) telaşı başladı. Son yıllarda Adana Valiliği, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, ziraat odaları, belediyeler bu konuda gerekli uyartıların yanı sıra gerekli önlemler konusunda üreticiler ile el birliğinde gerekli mücadeleleri vererek zararı asgariye indirirken, Yaz mevsimiyle birlikte yeniden Akdeniz Meyve Sineği hakkında çalışmalara dikkat çekiliyor. AMS hakkında gazetemize önemli açıklamalarda bulunan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, ülke ve bölge ekonomisi açısından önemli bir yere sahip olan turunçgillerin merkezi olmasının yanında son yıllarda alternatif ürün olarak ekimi artan sert çekirdekli ürünlerin yer aldığı, kavun ve karpuzun başkenti Çukurova’da üreticilerin dikkatli olmasının önemine değindi. İncefikir, “Bölgemizde Yaz mevsiminin aşırı sıcak olması, başta bölgemiz ve ülkemiz için büyük katma değer sağlayan narenciyenin yanı sıra son yıllarda Akdeniz Meyve Sineğine konukçuluk eden nar, kavun, karpuz, Trabzon hurması, kayısı, muz, nektarin, şeftali, zeytin, dut, üzüm gibi çeşitlerin arttığını görmekteyiz. Bu demek oluyor ki AMS tehlikesi de arttı. Burada yapmamız gereken tüm paydaşların ortak çalışma ile mücadele etmesidir.” Dedi. Bahçelerde vuruklu, ezilmiş, bozuk ve yere düşen meyvelerin mutlaka toplanıp imha edilmesinin önemine dikkat çeken Cahit İncefikir, “Hasat zamanındayız. Bir yandan kavun-karpuz hasadı, bir yandan sert çekirdekli meyvelerin hasadı yapılıyor. Peyder pey ardından üzüm çıkacak derken Ağustos sonunda da limon ile başlanacak. Yani yoğun bir hasat dönemindeyiz. O bakımdan ağaç üzerinde meyve bırakılmamalı. Uzun süre bekletilen veya toplanmayan meyveler AMS popülasyon miktarının oldukça yüksek olmasına neden olur. Yere düşen ve ezilen meyveler, vuruklu, çürük olanlar da yine bu zararlının yerleşmesine olanak sağlar. Ağaçların üzerinde ve altında yere düşen vuruklu, vuruksuz meyveler, ezik, çürükler toplanıp imha edilmelidir. Ayrıca hayvancılık ile ilgilenen büyük veya küçük ölçekte kim olursa olsun hepsi ahırların etrafı ve hayvan dışkılarının biriktirildiği yerleri kontrollü olarak ilaçlamalıdır” diye konuştu. Üreticilerin önlem alınmasının önemine dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalara yer verdi; “Akdeniz Meyve Sineği, birinci derecede turunçgillere zarar vermekte ardından nar, muz, zeytin, dut, bağ, yerfıstığı, balkabağı, kavun, karpuz gibi ürünlere büyük zararlar verir. Özellikle 2017 ve 2018 yıllarında yoğun bir şekilde ortaya çıktı ve tüm üreticilerimizin korkulu rüyası oldu. Tüm paydaşların ortak çalışmasıyla da o dönem büyük başarı elde edilerek kontrol altına alındı. Yani Çukurova’daki üreticiler olarak bu konuda tecrübeliyiz. Tecrübeliyiz ancak bu iş ciddi ve mücadelenin aksamaması çok önemli. Bildiğiniz gibi geçmiş yıllarda özellikle sert çekirdeklilerde ihracatta bazı sıkıntılar oldu. Üreticilerimiz bu anlamda çok dikkat etmelidir. Çünkü bir meyvede oluşacak AMS vurgunu, bir TIR dediğimiz koca kamyon dolusu ürünü ihracattan geri çevirebiliyor. Zaten Çukurova, son yıllarda ise özellikle narenciye ve sonrasında ise Akdeniz Meyve Sineğine konukçuluk eden nar, hurma, kayısı, muz, nektarin ve şeftali gibi türlere ev sahipliği yapan önemli bir üretim merkezidir. AMS mücadelesini aksatırsak, çok zarar edebiliriz. Şuan hasat zamanındayız. Haziran ve Temmuz aylarında karpuz, kavun, şeftali gibi ürünlerin hasadı devam edecek. Arkasından Ağustos sonu ile birlikte erkenci dediğimiz narenciye çeşitlerin hasadına başlanacak. Ayrıca Akdeniz Meyve Sineği’nin esas zararı larvaları tarafından yapılır. Meyvenin etli kısmında beslenen larvalar, bu kısımda bir yumuşama ve çöküntü meydana getirir. Zararlı tarafından yumurta bırakılan vuruklu olan meyveler hasat zamanından önce dökülür. Dökülen meyveler toplanıp derin çukurlara gömülmeli, hasattan sonra ağaçta meyve bırakılmamalı, ağaçların altına düşen meyveler de mutlaka toplanıp yok edilmelidir. Ayrıca kimyasal mücadele Ağustos ayı sonu eylül ayı başlarında turunçgil bahçelerine, özellikle erkenci çeşitler olgunlaşmadan önce mutlaka tuzak asılarak Akdeniz meyve sineği çıkışı kontrolü yapılmalıdır. Turunçgillerde her ne kadar dekar başına 4 adet tuzak tavsiye ediliyor olsa da, yoğun popülasyonlarda tuzakların dekar başına 5 adet asılması daha uygun olacaktır. Hatta şeftali, nektarin, kayısı gibi sert çekirdeklilerde dekar başına 8 adet asılması daha iyi olur. Yeni tesis edilecek olan turunçgil bahçelerine ara konukçuluk eden şeftali, incir, Trabzon hurması ve nar gibi meyveler dikilmemeli, hasattan sonra ağaçta meyve bırakılmamalıdır. Ağaçların altına düşen meyveler de toplanıp yok edilmelidir. Ayrıca AMS’nin tespitinden sonra meyveler vurma olgunluğuna erişmişse (dipten itibaren sararma başlamışsa) ve sıcaklıklar 16 derecenin üzerindeyse derhal ilaçlamaya geçilmeli. İlaçlamayı takiben tuzaklarda yine sinek görülüyorsa 7-10 gün ara ile hasada 10 gün kalıncaya kadar ilaçlamaya devam edilmelidir. Unutmayın! Dünya narenciye üretiminin yüzde 90’ı Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Akdeniz Bölgesi’nde yetiştiriliyor. Türkiye yıllık ortalama 5 milyon ton narenciye üretimi ile dünyada 7’inci ve Avrupa’da ise 2. sırada yer alıyor. Bununla birlikte Adana, 1.5 milyon tonluk narenciye rekoltesiyle dikkat çekerken, kentte mandalina ve portakalın yüzde 25’i, limonun yüzde 20’si, greyfurtun ise yüzde 75’i üretiliyor. Narenciye üretimiyle öne çıkan ülkemizde son yıllarda küresel iklim krizi ile birlikte Akdeniz Meyve Sineği nedeniyle üreticiler dönem dönem sıkıntılar yaşadı ve artık bir daha yaşamak istemiyoruz. Bugün tüm dünyada etkisini bariz bir şekilde hissettiren iklim değişikliği ve artan dünya nüfusu ile birlikte gıdanın önemi daha da artmaktadır. Tarımda verimliliği, karlılığı artırmak için hep beraber çalışmalıyız. Geleceğimiz için sürdürülebilir bir tarımsal üretim şarttır ve sürdürülebilir tarımsal üretim ise üretim faktörlerinin etkin bir şekilde kullanarak gelecek nesillere bırakmakla olur.”

Cahit İncefikir: Tarım  kuraklık ile karşı karşıya Haber

Cahit İncefikir: Tarım kuraklık ile karşı karşıya

Türkiye'de yaşanan kuraklığın, özellikle tarımda ciddi endişelere yol açtığına dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Ülkemizde kuraklık endişemiz artıyor. Bu yıl ülke genelinde Haziran ayındaki yağışlar geçen yıla göre yüzde 80 oranında azaldı. Kasım ayındayız. Bölgemizde narenciye hasat ve buğday ekimi dönemindeyiz ama ne yağış var ne de soğuk.. Bu durum narenciyede meyvelerin gelişememesine, gerekli boyutlara ulaşmamasına neden oluyor. Yağış olmadığı için üreticilerimiz buğdayını ekemiyor. Yani ciddi bir kuraklık ile karşı karşıyayız.“ dedi. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Her geçen gün artan dünya nüfusuyla birlikte buna paralel olarak gıda ihtiyacı da artarken, öte yandan ise küresel ısınma, su kaynaklarının kıtlığı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması ile tarım alanlarında ciddi oranda azalma meydana geliyor. Uzmanlar Türkiye’de son 50 yılda ortalama sıcaklığın 1,5 derece arttığını ve bunun devam etmesinin beklendiğine dikkat çekerken, su kaynaklarının etkin kullanımı ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının üreticiler tarafından benimsenmesi gerektiği vurgulanıyor. Gazetemize kuraklığın tarım üzerindeki etkileri hakkında konuşan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Son yıllarda dünyanın dört bir yanında küresel ısınmanın etkilerini görebiliyoruz. Bu yıl ülkemizde de bu ciddi etkileri gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Yaşanan meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması beraberinde tarımda rekolte düşüşlerine neden olmasının yanında bazı türlerin ise neredeyse yetiştirilememesi sonucunu doğuruyor. Bunu herkes ciddi bir şekilde dikkate almalı ve gerekli çalışmalar ivedilikle yapılmalıdır” dedi. İncefikir, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün, 2024 yılı Haziran ayı yağışlarını içeren alansal raporuna göre Türkiye genelinde bu yılın Haziran ayı yağışları, son 23 yılın en düşüğü olarak kaydedildi. Kıyı Ege, Akdeniz'in bazı bölgeleri ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde önemli düşüşler yaşandı. Ülke genelinde bu yıl Haziran ayında yağışlar geçen yıla göre yüzde 80 oranında azalmış. Ciddi bir sorundan bahsediyoruz.” Diye konuştu. Tüm yetkililerin bu konuda çalışmalara biran önce başlayarak, su kaynaklarının etkin kullanımı ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının benimsenmesi için harekete geçmesi gerektiğini belirten Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalara yer verdi; “İklimlerdeki tüm bu değişim ile birlikte su kaynaklarının azalması ve tarım alanlarının kuraklaşması ile hepimizi karşı karşıya bırakmış durumda.. O nedenle ülke ekonomimizin tarım ve su kaynakları alanında yaşanan sorunlarla nasıl başa çıkabileceğine dair stratejiler geliştirmeliyiz. Aslında son 20-25 yıldır küresel iklim değişikliği konusunda bilim adamları uyarıda bulunuyor fakat maalesef ne yazık ki ortada yapılan bir şey yok. Şimdi ise işin ciddiyeti ortaya çıktı. Zaten tarım sektöründe kuraklığın anlamı, diğer sektörlerden daha farklıdır. Suya en çok gereksinim duyan sektör tarımdır. Bitkiler için yıl içerisinde yağan toplam yağıştan çok, büyüme dönemlerinde bitki kök bölgesinde var olan su önemlidir. Dolayısıyla bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması, tarımsal kuraklıktır. Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkün olacaktır. Ayrıca kuraklıktan önceki dönemde alınacak tedbirler ve kuraklık yaşanırken atılacak adımlar ayrı ayrı planlanmalı, yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak gerekir. Günümüzde bazı çiftçiler salma sulamam dediğimiz teknikle; tarlaya su basarak, ya da suyu paralel hendeklerden akıtarak sulamakta ve suya yön vermek için yerçekiminden yaralanmaktadır. Bu durumda bitkiler suyun çok azını emmekte geri kalanı ise toprağa karışmaktadır. Bu uygulama birçok yerde suyun boşa gitmesine ve kirlenmesine yol açmaktadır. Ayrıca salma sulama ile toprağın aşınma, suyla dolma ve tuzlanması sonucunda verimini yitirmesine neden olur. Halbu ki günümüzde su gereksinimini neredeyse yarıya indiren çok daha verimli ve çevreye çok daha az zarar veren yöntemler vardır. Bunlara bakacak olursak; sulama tekniklerinden en verimli olanı yağmurlama ve damlatmalı sulama sistemidir. Yağmurlama veya damlatmalı sulama sistemi, su kullanımını yüzde 70 azaltırken, ürün miktarını ise yüzde 90 artırmaktadır. Unutmayalım! Dünya nüfusu durmadan artıyor. Şuan 8 milyarı bulan nüfus, 2050 yılında 9 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Bu nüfusu beslemek için dünya gıda üretiminin de paralel artması gerekiyor. Hep bunlar tartışılıyor ancak yapılan bir şey yok. Öncelikle sürdürülebilir arazi/toprak yönetimi, sürdürülebilir toprak ekosistem bağıntıları ve hizmetleri, arazi bozulumunun azaltılması/dengelenmesi, bozulmuş alanların geri kazanımı ile gelecek kuşaklar için arazi kaynaklarının güvence altına alınması gerekir. Günümüzde etkileri giderek daha şiddetli bir şekilde hissedilen iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve tarımsal gıda üretiminin çevresel sürdürülebilirliğini güvence altına almak için küresel ve ulusal düzeylerde eylemler, planlar hayata geçirilmelidir. Ayrıca yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da, kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak elimizdedir. Zaten ülkemiz düzensiz bir yağış rejimine sahiptir. Yağışlardaki değişkenlikler anlamlı bir seyir takip etmemektedir. Bu da ülkemizin, şiddeti değişmekle birlikte zaman zaman kuraklık riskiyle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bugün sulamanın en önemli problemi çok pahalıya mal olmuş büyük tesisler ile suyun kullanılması arasındaki dengesizliktir. Bu durumu düzeltmek için su dağıtma kanalları ile tarla içi sulama tesisleri yapmaya önem vermek gerekmektedir. Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla yapmak mümkün.. Su, tüm canlılar için yaşam kaynağıdır. Ayrıca biz de su fakiri bir ülkeyiz. Çevremizi, su ve toprak kaynaklarımızı, korumak ve geliştirmek hepimizin asli görevidir. Artık su yönetiminde etkin bir kamu yönetimi kurulmalı, merkezi yönetim görev ve yetkilerine sahip çıkmalıdır. Su gereksinimini neredeyse yarıya indiren çok daha verimli ve çevreye çok daha az zarar veren yöntemler hayata geçirilmeli, açık kanallar ile yapılan taşıma sistemleri acilen kapalı sistemlere dönüştürülmeli ve sulama işi basınçlı-kapalı sistem şeklinde yapılmalıdır. Ayrıca sulama tekniklerinden en verimli olan yağmurlama ve damlatmalı sulama sistemleri kullanılmalı, tüm tarım alanlarında bu zorunlu hale getirilmelidir.”

Cahit İncefikir; Akdeniz Meyve Sineği ile mücadele ciddiye alınmalı Haber

Cahit İncefikir; Akdeniz Meyve Sineği ile mücadele ciddiye alınmalı

Akdeniz Meyve Sineği (AMS) ile mücadelenin üreticiler için önemine dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Yaz mevsiminin aşırı sıcak olmasıyla birlikte başta bölgemiz ve ülkemiz için büyük katma değer sağlayan narenciyenin yanı sıra nar, hurma, kayısı, muz, nektarin, şeftali gibi çeşitlerin korkulu rüyası olan Akdeniz Meyve Sineğininin dönemindeyiz.. Bu ürünler AMS’ye konukçuluk eden türler ve bu yıl ikinci toplu mücadele yapılacak. Üreticilerimiz bunu çok ciddiye almalı ve tüm paydaşlarımız el birliği ile mücadele etmeli.” Dedi. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Yaz döneminde yüksek sıcaklıklarla beraber narenciye üreticilerinin korkulu rüyası haline gelen Akdeniz Meyve Sineği (AMS) ile mücadele kapsamında yılın ikinci toplu mücadele çağrısı yapıldı. “Akdeniz Meyve Sineği Mücadelesi Eylem Planı" çerçevesinde Adana ili genelinde turunçgil bahçeleri ve diğer konukçu olabilecek tüm alanlarda 28 Temmuz 2024 ve 31 Temmuz 2024 tarihlerini kapsayan 4 günlük süreçte ilaçlama yapılacak. Akdeniz Meyve Sineği ile mücadele hakkında gazetemize konuşan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, tüm paydaşlar ile ortak çalışmanın önemine dikkat çekti. İncefikir, “Son yıllarda Çukurova’da bitkisel üretim alanları, Akdeniz Meyve Sineğine konukçuluk eden nar, hurma, kayısı, erkenci narenciye çeşitleri, nektarin, şeftali gibi çeşitler yönünden arttı. Yaz dönemlerinin de aşırı sıcak geçmesi ve zararlıya konukçuluk eden ürünlerin artması türün artışına da neden oldu. Yapılması gereken el birliğiyle mücadele etmek ce bunu ciddi şekilde yapmak gerekir. Bu yıl ikinci toplu mücadele yapılacak. Hepimizi buna dikkat edelim ve gerekli çalışmalarımızı yapalım” diye konuştu. Yapılan çalışmalara da değinen İncefikir, “Adana Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından turunçgillerin en önemli zararlılarından, dış karantinaya tabi, ihracatta toleransı sıfır olan Akdeniz Meyve Sineği ile mücadele, Bakanlık koordinasyonunda üreticiler ve paydaşları işbirliğinde “Tamamlayıcı Mücadele Metodu" ile titizlikle yürütülüyor. Akdeniz meyve sineğinin il genelinde turunçgil üretim alanlarında erkenci çeşitler başta olmak üzere diğer tüm ürünlerde zarar oluşturmaması adına tamamlayıcı mücadele metodu kapsamında; hayvan gübreliklerinin ve evsel atıkların ilaçlanması, yere dökülen meyvelerin toplanıp güneşte bekletilerek imha edilmesi, turunçgil ve diğer konukçu meyve bahçelerinde yer ilaçlamaları yapılacak. Bu kapsamda Adana İli genelinde turunçgil bahçeleri ve diğer konukçu olabilecek tüm alanlarda 28.07.2024 ve 31.07.2024 tarihlerini kapsayan 4 günlük zehirli yem kısmi dal uygulaması metodu ile toplu mücadele kararı alındı. İl genelinde Akdeniz Meyve Sineğine karşı alınan bu toplu mücadele kararına tüm üreticilerimiz hassasiyet göstersin” sözlerine yer verdi. Üreticilerin Akdeniz Meyve Sineği ile mücadeleyi ciddiye alması ve doğru şekilde yapmasının önemine dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalara yer verdi; “Daha önce bölgemiz sadece narenciye ağırlıklı ürünüyle öne çıkıyordu. Son 8-10 yıllık süreçte ise nar, hurma, kayısı, erkenci narenciye çeşitleri, nektarin ve şeftali gibi çeşitler ekildi. Çünkü Çukurova’mız bilindiği gibi bereketli topraklarıyla sadece ülkemizin değil, dünyanın sayılı bölgesi. Ürün çeşitliliği bakımından çok zengin topraklarımız var ve bunu da iyi değerlendirmemiz lazım.. Değerlendiriyor muyuz? Evet! Çok çalışkan üreticilerimiz var. Çalışkan, üretken ve teknolojiyi de takip eden üreticilerimiz.. Akdeniz Meyve Sineği (AMS) konusuna gelecek olursak, Çukurovalı üreticiler olarak aslında tecrübeliyiz. Çünkü 2017 yılında AMS popülasyonunda adeta patlama olması oldu. Biz üreticiler olarak tüm paydaşlarımızla birlikte hummalı bir çalışma yaptık, mücadele ettik ve büyük bir başarı elde ettik. Bunu her yıl yapmaktayız. Sonuçta ekmeğimiz, aşımız.. Şimdi baktığımızda özellikle küresel iklim kriziyle beraber her yıl rekor sıcaklıklar görüyoruz ve bu artarak devam ediyor. İşte kurak geçe kış ayları, dengesiz yağışlar, çok kurak geçen yaz mevsimi vs. büyük bir değişim olmakta.. Bu değişim beraberinde değişik zararlıların da meydan çıkmasıyla sonuçlanıyor. O bakımdan yaşanan bu değişimlere ayak uydurmaktan başka çaremiz yok. Ürünlerimizi en iyi şekilde yetiştirmeli, korumalı ve piyasaya sürmeliyiz. Çünkü gelişen ve globalleşen dünyamızda artık tüm ülkeler bizim için birer Pazar ve bu pazarları kaybetmemek için en iyisini yapmalıyız. Şu an bölgemizde, nektarin, şeftali, kavun, karpuz, muz gibi ürünlerin hasadı var. Önümüzdeki Ağustos ayında erkenci narenciye çeşitleri, arkasından nar hasadı ve tüm narenciye türlerinin hasadı başlayacak. Bu saydığımız hasadı yapılan ürünler Akdeniz Meyve Sineği için konuklama türleri.. O bakımdan mutlaka ama mutlaka tedbir alalım. İlk olarak Haziran sonu toplu mücadele yapıldı ve şimdi de Adana İli genelinde turunçgil bahçeleri ve diğer konukçu olabilecek tüm alanlarda 28 Temmuz 2024 ve 31 Temmuz 2024 tarihlerini kapsayan 4 günlük zehirli yem kısmi dal uygulaması metodu ile toplu mücadele kararı alındı. İl genelinde Akdeniz Meyve Sineğine karşı alınan bu toplu mücadele kararına tüm üreticilerimiz hassasiyet göstersin. Gerekli önlemlerini alsın. Bu bağlamda AMS (Akdeniz Meyve Sineği) ile mücadelede üretici, üretici bitlikleri, Kamu ve STK, ziraat odaları el birliği içerisinde olacağız. Daha önce olduğu gibi bu yıl da üreticilerimiz ile başarılı olacağımıza inanıyorum. Hepimiz irtibat içerisinde olacağız ve çalışmaları titizlikle sürdüreceğiz diye düşünüyorum. Unutmayın! AMS mücadelesini aksatırsak, çok zarar edebiliriz.  Aksatmalar olursa sıkıntı yaşarız. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 200 bin dekarlık alanda narenciye üretimi yapıyor ve bu alandan da yıllık ortalama 4 milyon tonluk ürün alınıyor. Alınan ürünün yarısını da ihraç ediyoruz. Yaptığımız ihracatın yüzde 40-50’sini yani büyük bir bölümünü Rusya, bir kısmı Avrupa ve geri kalanı da Orta Doğu ülkelerine yapmaktayız. Ülke ekonomisine de yaklaşık 1 milyar dolarlık bir katkı sağlanıyor. Sadece bir adet üründe çıkacak sorun, tüm konteynırı, kamyonu, TIR’ı vs. hepsini geri çevirir. Bu da pazarlarımız için bizim konumuzda güvensizlik verir. Gerekli ilaçlamaları yapalım. Hasat yapılan yerlerde vuruklu, ezilmiş, bozuk ve yere düşen meyveleri mutlaka toplayıp imha edelim. Ağaç üzerinde uzun süre bekletilen veya toplanmayan meyveler AMS popülasyon miktarının oldukça yüksek olmasına neden olur. Yere düşen ve ezilen meyveler, vuruklu, çürük olanlar yine bu zararlının yerleşmesine olanak sağlar. Ayrıca ağaç üzerinde kalan vuruklu meyveler AMS için, ürünün yetiştiği yıl değil, takip eden sonraki yılda önemli bir konukçusu konumuna geçip, bu konukçu üzerinde zararlının Mayıs-Haziran ayları arasında iki dölünü tamamlayarak yüksek popülasyonlara ulaştığı gözlemlenmiştir. Tüm bunlarla beraber köylerde de yemişlik olarak dikilen meyve ağaçlarının da kontrol edilmesi ve bu zararlıyla mücadele etmesi gerekir. Eğer kontrol altına alınmazsa AMS’nin ciddi anlamda konukçusu durumuna geçecek ve mevcut içinde olunan yıl ve takip eden yıl için tüm bölgede ciddi tehlike oluşturacaktır. Bereketli bir sezon dileğiyle.”

Cahit İncefikir; Akdeniz Meyve Sineği ile mücadelede aksama olmamalı Haber

Cahit İncefikir; Akdeniz Meyve Sineği ile mücadelede aksama olmamalı

Her yıl özellikle yaz dönemlerinde yüksek sıcaklıklarla beraber narenciye üreticilerinin korkulu rüyası haline gelen Akdeniz Meyve Sineği (AMS) ile mücadeleye dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Yaz mevsiminin aşırı sıcak olması, başta bölgemiz ve ülkemiz için büyük katma değer sağlayan narenciyenin yanı sıra son yıllarda Akdeniz Meyve Sineğine konukçuluk eden nar, hurma, kayısı, muz, nektarin, şeftali gibi çeşitlerin de arttığını görmekteyiz.. Yani AMS tehlikesi de arttı. Yapmamız gereken tüm paydaşların ortak çalışma ile yaptığı mücadeleyi devam ettirmesi ve kesinlikle aksamaya mahal vermemek, bu zararlıya karşı başarı sağlayacak eylem ve yöntemleri eksiksiz sürdürmektir.” Dedi. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Ülkemizde özellikle 2018 yılında yüksek populasyon artışıyla narenciye ve sert çekirdekli ürünlerde önemli derecede kalite ve ürün kaybına neden olan ve her yıl yapılan toplu mücadele ile başarı elde edilerek kontrol altına alınan Akdeniz Meyve Sineği tehlikesi havaların ısınmasıyla birlikte yeniden gündeme geldi. Son yıllarda artan Akdeniz Meyve Sineği ile mücadele için narenciye üretiminin yaygın olduğu Adana’da ilaçlama çalışmaları devam ederken, üreticilerin kendi mücadelelerinin yanı sıra bölgedeki İl Tarım ve Orman müdürlükleriyle belediyeler de zararlıyla mücadeleye destek veriyor. Bölgedeki AMS ile mücadele hakkında gazetemize konuşan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, özellikle ihracatta sorun yaşamamak için Akdeniz Meyve Sineğiyle mücadelenin önemli olduğunu söyledi. Bahçelerde vuruklu, ezilmiş, bozuk ve yere düşen meyvelerin mutlaka toplanıp imha edilmesinin önemine değinen İncefikir, “Ağaç üzerinde uzun süre bekletilen veya toplanmayan meyveler AMS popülasyon miktarının oldukça yüksek olmasına neden olur. Yere düşen ve ezilen meyveler, vuruklu, çürük olanlar yine bu zararlının yerleşmesine olanak sağlar. Hatta ağaç üzerinde kalan vuruklu meyveler AMS için, ürünün yetiştiği yıl değil, takip eden sonraki yılda önemli bir konukçusu konumuna geçip, bu konukçu üzerinde zararlının Mayıs-Haziran ayları arasında iki dölünü tamamlayarak yüksek popülasyonlara ulaştığı gözlemlenmiştir. O bakımdan üreticilerimizin yanı sıra köylerde mahallelerde yemişlik olarak dikilen meyve ağaçlarının da kontrol edilmesi ve bu zararlıyla mücadele etmesi gerekmektedir. Kontrol altına alınmadığı taktirde, AMS’nin ciddi anlamda konukçusu durumuna geçecek ve mevcut içinde olunan yıl ve takip eden yıl için tüm bölgede ciddi tehlike oluşturacaktır. Ağaçların altındaki yere düşen vuruklu, vuruksuz meyveler, ezik, çürükler toplanıp imha edilmeli.. Ayrıca hayvancılık ile ilgilenen büyük ve ya küçük ölçekte kim olursa olsun hepsi ahırların etrafı ve hayvan dışkılarının biriktirildiği yerleri kontrollü olarak ilaçlamalıdır” dedi. İhracata giden ürünlerde Akdeniz Meyve Sineği bağlantılı bir etki görüldüğünde geri gönderildiğini belirten Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalara yer verdi; “Ülkemiz özellikle narenciyede dünyada söz sahibi olan önemli bir ülkedir. Ülke narenciye yetiştiriciliğine önemli yere sahip olan Çukurova’mızın da bu konuda öncü olduğu bir gerçek.. İhracatta da ülkelerin ne kadar hassas olduğunu biliyoruz. Bugün ihracata giden ürünlerden tek bir meyvenin dahi bu zararlı ile bulaşık olması tüm ürünün geri çevrilmesine sebep olmaktadır. Yani bu zararlının ihracatta toleransı sıfırdır. Gönderilen ürünlerin sadece birinde oluşturduğu etki, koca kamyonu geri gönderir ve hatta göndericiyle ilişiği dahi kesebilir. . Yani AMS, ülke ve bölge ekonomisi açısından önemli bir yere sahip olan turunçgillerin en önemli zararlılarından biridir. Biz Çukurova’daki üreticiler olarak aslında bu konuda tecrübeliyiz. Önceki yıllarda gayet iyi mücadele ettik. Bu yıl yine aynı kararlığı göstereceğimizden eminim. Şuanda Tarım ve Orman müdürlükleri, belediyelerimiz birlikte çalışıyoruz. AMS (Akdeniz Meyve Sineği) ile mücadelede üretici, üretici bitlikleri, Kamu ve STK, ziraat odaları el birliği içerisinde olmakla beraber, çalışmaları titizlikle sürdürüyoruz. Tarım il müdürlüğümüz zararlıyla mücadelede ekipler sahada çalışıyor. Gerek bahçelerde gerekse zararlının konakçı olduğu hayvansal işletmelerdeki gübreliklerin ilaçlanmasını sağlıyor, çiftçilere ilaç ve ekipman desteği veriyorlar. Bu çok önemli bir destektir. Bu yıl önceki yıllardan çok farklı neden derseniz, hem narenciye hem sert çekirdekliler dalında kaldı. Üreticilerimiz ürünlerini satamadı ve hatta ağaçlarını kesenler ve yerine başka ürünler ekenler oldu. Dalında kalan ürünler nedeniyle Akdeniz meyve sineğinde ciddi bir popülasyon artışı bekliyoruz. Ayrıca bölgemizde büyük önem taşıyan kavun ve karpuzda hasat devam ediyor. Şeftali, domates hasadı var. Bu süreçte çürümeler normalde AMS popülasyonunun daha fazla artmasına neden olacaktır. O nedenle daha ciddi tedbirler almak lazım.. İlaçlamanın yanı sıra dalında kalmış meyvelerin toplatılması, toplanan meyvelerin de imha edilmesi gerekiyor. Turunçgillerde her ne kadar dekar başına 4 adet tuzak tavsiye ediliyor olsa da, yoğun popülasyonlarda tuzakların dekar başına 5 adet asılması daha uygun olacaktır. Hatta şeftali, nektarin, kayısı gibi sert çekirdeklilerde dekar başına 8 adet asılması daha iyi olur. Hasattan sonra ağaçta meyve bırakılmamalı, ağaçların altına düşen meyveler de mutlaka toplanıp yok edilmelidir. Ağustos ayında narenciyenin bazı çeşitlerinde hasat başlayacaktır. O nedenle kimyasal mücadele devam etmeli, Ağustos ayı sonu Eylül ayı başlarında turunçgil bahçelerine, özellikle erkenci çeşitler olgunlaşmadan önce mutlaka tuzak asılarak Akdeniz meyve sineği çıkışı kontrolü yapılmalıdır. Narenciye hepimiz için çok önemli biri üründür. Yaptığımız ihracatın yüzde 40-50’sini Rusya, bir kısmı Avrupa ve geri kalanı da Orta Doğu ülkelerine yapıyoruz. Ürünlerimizin geri dönmemesi ve emeğimizin karşılığını almak için çok iyi çalışmalıyız. Zaten tarım artık tüm dünya için stratejik öneme sahip bir sektördür. Dünyanın en verimli topraklarını barındıran Çukurova’mızın bunu iyi değerlendirmesi gerekir.”

Dünyayı tavuğa doyuran firmalar  devletten destek bekliyor Haber

Dünyayı tavuğa doyuran firmalar devletten destek bekliyor

İnsan beslenmesinde büyük önem taşıyan kümes hayvancılığı sektörünün desteklenmesi gerektiğine dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Türkiye, yumurta ve et üretiminde çok önemli bir noktada. Örneğin dünyada tavuk eti üretiminde 9, yumurtada ise 10. sırada olmamızın yanında beyaz et ihracatında da dünya beşincisiyiz. O bakımdan tavukçuluk sektörü devlet tarafından mutlaka ve yeterli şekilde desteklenmelidir. Aksi durumda özellikle artan girdi maliyetleri nedeniyle yerli firmalar kepenk kapatmakla karşı karşıya kalacaktır” dedi. Tavuk eti üretiminin ihracatta da önemli olduğunu belirten İncefikir, “Kırmızı ete nazaran, kasaplık et tavukçuluğu, kısa üretim süresi, yemin ete dönüşme oranının yüksekliği ve kırmızı et ile kıyaslandığında tavuk etinin ucuz, yağ oranının düşük, sindirimi kolay, besin değeri açısından da iyi bir protein kaynağı olması nedeniyle hayvancılık sektöründe önemli bir yer tutuyor.. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre;  Ayrıca Türkiye kanatlı eti üretiminde dünyada sayılı ülkeler arasında yer alıyor. 2023 yılında Türkiye'den başta Irak, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt ve Katar gibi ülkeler olmak üzere yaklaşık 100'den fazla ülkeye 1 milyar dolardan fazla kanatlı eti ve yumurta ihracatı yapıldı.” Diye konuştu. Son yıllarda tavukçuluk sektöründe girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle yaşanan sorunlara dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, bu bağlamda desteklemenin sektörü ayakta tutması için önemli olduğuna vurgu yaparak şua açıklamalara yer verdi; “Yumurta ve tavuk eti hepimiz için çok önemli bir gıda.. Sağlıklı beslenmede büyük önem taşıyan başta yumurta, içeriğinde A, B5, B6, B9(folik asit), B12, D, E, K vitaminlerini yüksek oranda içeren yumurta fosfor, selenyum, kalsiyum, çinko minerallerinden de oldukça zengin bir gıda.. Ayrıca unutmamak lazım ki, tavukçuluk sektörünün ekonomiye katkısı yadsınamaz. Ekonomiye katma değer kazandırmasının yanında, yüz binlerce kişiye de istihdam sağlıyor. Türkiye kanatlı et ihracatında son 10 yılda önemli bir artış gösterdi. Dünyada tavuk eti üretiminde 9, yumurtada ise 10. Sıradayız ve beyaz et ihracatında dünya beşincisiyiz. O bakımdan tavukçuluk sektörü devlet tarafından mutlaka ve yeterli şekilde desteklenmelidir. Aksi durumda özellikle artan girdi maliyetleri nedeniyle yerli firmalar kepenk kapatmakla karşı karşıya kalacaktır. Zaten Türkiye’de kırmızı et, yüksek maliyet, ekonomik krizler gibi nedenlerle üretiminin azalması sonucu günlük hayvansal protein ihtiyacını karşılamada yetersiz kalırken, tavuk eti ve yumurtası ihtiyaç duyulan proteinin karşılanmasında önemli yer tutuyor. Ancak özellikle kış dönemlerinde yumurta ve beyaz et fiyatlarında büyük artışlar görüyoruz. Çünkü olağandışı artan maliyetler yüzünden yumurta fiyatları da, et fiyatları da artıyor. Maddi anlamda yaşanan sıkıntı nedeniyle alım gücü sürekli düşen tüketiciler, daha fazla olumsuz etkileniyor. O bakımdan hayvancılık sektörlerine büyük önem verilmelidir. Hayvancılıkta da en büyük girdi yemdir. Küresel ikim değişikliği vs. derken yaşanan kuraklık nedeniyle rekolte kaybı endişesiyle iç piyasada buğday ve arpa fiyatları ve artan döviz kurları her geçen gün yem fiyatlarını yükseltmektedir. Ayrıca ülke olarak yem hammaddesinde ithalata bağımlı haldeyiz. Çünkü yaklaşık yüzde 50 gibi hammaddeyi ithal ediyoruz. Süt yemleri, besi yemleri, tavukçuluktaki etlik piliç ve yumurta yemlerinin imalatında en çok kullanılan ve en çok ithal edilen hammaddelerin son 5 yıldaki dövize bağlı olarak arttı. Sonuçta hayvansal gıda üretim sektörü stratejik bir konudur. Devletin aktif olarak üretim kapasitesi planlaması, dış pazarlara açılma ve ürünlerin dış pazarlarda rekabet etmesi için aktif olarak yardım etmelidir. Ürünlerin toptan ve perakende fiyatları arasında uçurum olmamasına dikkat edilmelidir. Bu nedenle minimum toptan fiyat uygulaması ya da destek alımları ile fiyat regülasyonu politikasının acilen oluşturulması gereklidir. Yoksa sektöre yatırım yapan yerli iş adamları ya iflas ederek ya ulusal olmayan firmalara tesislerini satarak sektörden çıkabilir. Bu durum yerli üreticimizin yararına değil, zararına olacaktır. Kanatlı eti üretim maliyeti, yem fiyatlarının yüksek olması nedeniyle pahalıya mal olmaktadır. Yem hammaddesinin ana bileşeni olan soyanın nerdeyse tamamına yakını ithal edilmektedir.  Yemde önemli ürün olan Soya üretiminin arttırılması ve işleme teknolojisinin de desteklenmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. Yem katkı maddelerinin büyük bir kısmı da ithal edilmektedir. Bu maddelerin ülke içerisinde üretimini teşvik edecek önlemler alınmalıdır. Sektörde enerji maliyetlerinin yüksekliği tavuk eti maliyetlerin artmasına neden olmaktadır. Bu da ihracatta rekabetçi konumda olmamızı zorlaştırmaktadır. İşletmeler enerji fiyatları konusunda desteklenmelidir. Günümüzde yem fiyatlarının arttığı, bunun karşısında tavuk fiyatlarının ise aynı oranda artmadığı görüyoruz. Bu durumda tavuk firmaları maliyetlerinin altında satış yapmak durumunda kaldılar. Bu bir firma için sürdürülebilir değil.. Ülke olarak yeterince tavuk üretemezsek ileride tüketecek sağlıklı tavuk da bulamayabiliriz. Yapılması gereken; öncelikle planlı, sürdürülebilir fiyat istikrarının sağlanması, market ve perakende kar marjı yüzde 5-10 aralığında tutulmalı, üreticiye ödeme en geç 10 günde yapılmalıdır. Tavukçuluk sektörü devlet tarafından mutlaka ve yeterli şekilde desteklenmelidir. Genç nüfusuyla büyük bir potansiyele sahip bir ülkeyiz ve bu potansiyeli iyi kullanmamız ve gerekli alt yapıyı hazırlayıp projeler üreterek hayvancılığı geliştirmeliyiz. Özellikle doğu ve güneydoğu, İç Anadolu ve daha birçok yer meralar için çok uygun olmakla buraları da iyi değerlendirmek gerekir.

İncefikir: TMO mevcut piyasayı düşürdü Haber

İncefikir: TMO mevcut piyasayı düşürdü

TMO tarafından açıklanan buğday fiyatı hakkında konuşan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Bu yıl Adana’nın Yüreğir bölgesinde aşırı yağışlardan dolayı rekoltenin düşük olduğu söyleniyor. Bununla beraber yüksek maliyetleri de düşünürken, TMO’nun buğdayın kilogram alım fiyatını 9.25 TL açıklaması, piyasayı düşürdü.” Dedi. İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre; Geçtiğimiz Mayıs ayında hasadına başlanılan buğdayda üreticilerin beklediği fiyatlar Tarım Mahsulleri Ofisi (TMO), tarafından açıklandı. TMO’dan yapılan açıklamaya göre; makarnalık buğday fiyatı ton başına 10 bin TL, ekmeklik buğday fiyatı ise 9 bin 250 TL olarak belirtildi. Bununla birlikte Çiftçi Kayıt Sistemi’nde (ÇKS) yer alan çiftçilere buğdayda ton başına bin 750 TL, arpada ise 750 TL destekleme verilecek. Buğday fiyatı hakkında konuşan Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) buğday fiyatını açıkladı. Bunda nakliye var. Nakliyesinin yanında stopajı, SGK’sı var. Ayrıca TMO, üreticiye 45 gün sonra para ödüyor. TMO 45 gün sonra bir ödeme yaptığı için çiftçinin mağduriyeti söz konusu oluyor.” Dedi. İncefikir, “Yani bir buçuk ay sonra bu ödemeden 9.25 TL, çiftçinin eline 8.2 TL gibi geçecek eline. Fakat ilginç olan piyasalar şu anda tarlada tüccarın gelip tarladan çiftçiden aldığı buğdayın 9 liraydı. Yani hiçbir şeye karışmıyordu. Peşin parayla alım yapıyordu. TMO’nun 9.25 TL açıklaması, bu bahsettiğim masraflarla beraber 8 liranın biraz üstüne çekmesi yani piyasayı düşürdü. Toprak Mahsulleri Ofisi mevcut olan piyasayı düşürdü. Şimdi Tarım Bakanlığı’nın stratejisinde son dönemlerde tarla ziraatine ağırlık verilmesi isteniyordu. Ağaç ziraatinden çok tarla ziraatine yönelme. Tarla ziraatinden neyi kast ediyoruz?  Planlı ekimle buğday, mısır ekiminin arttırılmasını öneriyordu. Tarım Bakanlığı, üreticiyi, çiftçiyi son dönemlerde ağaç ziraatinin özellikle Çukurova'da narenciyeden, diğer ağaç ürünlerinden planlı bir ekime gidilmesini, bu planlı ekimle beraber buğday ve mısır ekimine yönlendiriyordu. Fakat gördüğümüz rakamlar bırakın oraya yönlenmeyi, çiftçiyi üretimden bir şekilde kaçırıyor. Yani tarla ziraatinde bu koşullarda insanlar, üreticiler, çiftçiler nasıl yönlenecekler? Yani geçen yılla bugün arasında sadece yüzde 20 olan bir artışla, geçen yılki buğday artışıyla bu yılki artış arasında yüzde 20’lik bir yükseklik var. Türkiye'deki enflasyon sadece TÜİK'in rakamlarına göre yüzde 75’in üstü. Üretici Enflasyonu bunların çok daha üstündeyken yüzde 20’lik bir artış buğdaya kabul edilemez. Onun dışında ağaç ziraatini insanlar bir şekilde devam etmek mecburiyetinde hissedebilirler. Ayrıca hasasın bittiği bir dönemde sadece Güneydoğu'da kaldığı bir dönemlerde böyle bir açıklamanın gelmesi de 9 TL gibi tarladan satın alınan buğdayı bir şekilde düşürdü. Adana’da bazı bölgelerde rekolte düşük Bu yıl Adana’nın Yüreğir bölgesinde aşırı yağışlardan dolayı bizlerin duyumu o bölgelerdeki rekoltenin dönüm birimde düşük olduğu yani üretici bir şekilde buğday eken o bölgelerde veya diğer bölgelerde o Yüreğir özellikle çok sıkıntıda ama varsayalım ki dönüm birimden normal varsaydığımız tonajı alan üreticide para kazanamaz. Çünkü bahsettiğimiz bu 9 lira gibi bir rakam zaten üreticinin kendi maliyetiydi. Bu maliyetin içerisinde bir yıllık emek var. Dolayısıyla üretici çiftçi mağdur.“ açıklamalarına yer verdi.

Narenciyede rekolte endişesi Haber

Narenciyede rekolte endişesi

Adana’nın narenciye üretiminde önemli rol üstlendiğine değinen İncefikir,” Dünya narenciye üretiminin yüzde 90’ı Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Akdeniz Bölgesi’nde yetiştiriliyor. Türkiye, yıllık ortalama 5 milyon ton narenciye üretimi ile dünyada 7’inci ve Avrupa’da ise 2. sırada yer alırken, Adana ili 1.5 milyon tonluk narenciye rekoltesiyle ülkemizin önemli üreticisi konumunda bulunuyor. ADANA 2023’TE ÜRETİMDE BİRİNCİ KENT OLDU İlkhaber Gazetesi'nden Serhat ŞANLI'nın haberine göre;  Bununla birlikte kentte mandalina ve portakalın yüzde 25’i, limonun yüzde 20’si, greyfurtun ise yüzde 75’i üretilirken Adana, 2023 yılında toplam 3 milyon 113 bin ton narenciye üretimiyle Türkiye üretiminin yüzde 40’ını karşılayarak birinci kent oldu.” Sözlerine yer verdi. Narenciye üretiminin zorluklarına dikkat çeken Cahit İncefikir, “Narenciye üretimi kolay değil. Birçok sorunla karşı karşıya kalmakta.. Son yıllarda küresel iklim krizi ile birlikte Akdeniz Meyve Sineği nedeniyle üreticiler dönem dönem sıkıntılar yaşarken, son bir iki yıldır yeni bir zararlı türü olan Narenciye Psillidi çıktı. Üreticilerimiz kolay üretmiyor. Her türlü zorluklarla karşı karşıya kalıyor” diye konuştu. Bu yıl narenciyede yaşanan sorunların rekoltede sıkıntıya neden olacağına dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, şu açıklamalara yer verdi; “Adana, adeta narenciyede ülkemizin lokomotifi..  Adana’nın 2023 yılında toplam 3 milyon 113 bin ton narenciye üretimiyle Türkiye üretiminin yüzde 40’ını karşılayarak birinci kent olduğunu belirtmiştik. Bu denli önemli bir olmasının yanında, birçok sorunla karşılaşan üreticilerimiz, yılmadan çalışmakta ve ülke ekonomisine katkı sunmaktadır. Başta gidi maliyetlerinin yüksekliği üreticilerimiz için büyük bir sorundur. Yetmedi, iklimsel sorunlar ile uğraşmaktayız. Bu yıl çiçeklenme dönemi neredeyse geride kaldı ancak çok az çiçek olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni öncelikle geçtiğimiz sezon narenciyenin büyük bir bölümü dalında kaldı. Neden? Çünkü öncelikle para etmedi, talep olmadı. Pazar bulunamadı. Ardından toplanması için işçi soruna yaşandı. Yani bahçelerde üretilen ve rekoltenin yüksek olduğu narenciye ürünlerinde tüccarlar ve çiftçiler, ürünlerini hasat edecek işçi bulamadı. Bu sadece Adana için değil Akdeniz Bölgesi’ndeki tüm narenciye üreticileri için yaşandı. Özellikle erkenci türler Pazar bulamadı. Bir yıl çok, bir yıl az rekolte olur. Yani Periyodise dediğimiz bir yıl az, bir yıl olacak. Bu sorunlarla beraber ağaçlardaki meyveler toplanamayınca, büyük bir yük oldu, dinlenemedi. Dolayısıyla çiçeklerin döllenmesi gerçekleşmedi.   İşte meyvelerin toplanamaması yada geç toplanması, ağacın yapısal olarak çalışacağı dönemlerde döllenme yapması sıkıntı yarattı. O bakımdan özellikle erkenci türlerde bu yıl rekoltede düşüş bekliyoruz. Bundan sonra ise önümüzde aşırı sıcakların olduğu Yaz Mevsimi var. Nasıl bir hava olacağını bilemiyoruz. Son yıllarda yaşanan iklim krizi nedeniyle havalardaki anormalliğin meydana getirdiği olumsuz sonuçları hepimiz yaşamaktayız. Önümüzdeki süreçte oluşabilecek aşırı sıcaklar, poyrazlar vs. olumsuz hava koşulları, zaten az çiçeklenme yapan ürünlerde döküm yaratabilir. Yani mevcut görünen rekoltenin daha da düşmesi mümkün. Örneğin geçtiğimiz yıl limon dalında kaldı. Ürün toplanmadığından dolayı ağaçlara ciddi bir yük verdi. Ürünü hasat edilemeyen ağaçlar bu yükün altındayken, Ocak ve Şubat aylarında hava sıcaklıkları eksi dereceleri görmüştü. Ayrıca ürünler satılamadığından dolayı özellikle mayer ve enterdonat türü limonlarda Mart ayına geldiğimizde 10 gün arayla 2 kez ciddi zirai don meydana geldi ve konumuna göre eksi 3 ile eksi 6 gibi soğukları gördük. Bu ağaçlarda çok ciddi deformasyon, yaprak kuruması dal kuruması meydana getirdi. Bir taraftan toplanmayan ürün ağaçlara yük oluştururken, diğer taraftan zirai don ciddi tahribata neden oldu. Kimi üreticilerimiz bahçelerini söktü ve başka ütüne yöneldi. Kimi ise ürünlerini toplatıp imha etti yani fazladan masraf çıktı ancak geliri olmadı. Sonuçta tarım hava koşullarına bağlı bir alan ve ne olacağını önceden görmeniz mümkün değil. Binbir emekle, birçok masrafla hayatını, yıllarını, yaşamından feragat ederek ürünü yetiştiren üreticilerimiz, bu konuda desteklenmeli.. Çünkü ülkemiz ekonomisine katkı sağlayan, bilimsel yöntemlerle ürün yetiştiren üreticimize destek vermek zorundayız. Yoksa belirli bir süre sonra bunları yetiştiremeyecek. Onun için üretim ekonomisini, kamusal çıkarları, tasarrufları, planlı kalkınmayı hedefleyen anlayış bir an önce benimsenmeli, tarım sektörüne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tarımda yapısal sorunlarını gideren planlamalar acil olarak gündeme alınmalıdır. Gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi ülke gündemindeki yerini almalı, kendine yeter üretim için planlamalar yapılmalıdır. Tarımsal üretimde önemli bir işgücü konumunda bulunan geçici, gezici olarak çalışan kadın ve erkek mevsimlik tarım işçilerinin karşılaştıkları sosyal güvenlik, emeklilik vb. sorunlar ile tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik kalıcı çözümler geliştirilmeli, şehirlerarası nakil ve barınma koşulları dahil üretim sezonu öncesi gerekli önlemler alınmalı, çalışma ve sosyal hayatları ivedilikle iyileştirilmelidir. Çünkü narenciyede işçi sorunu yaşayan üreticiler için bu büyük önem taşımaktadır. Yetiştirilen ürünler toplanamadığında hem ürün bozulacak, hem üretici zarar edecektir. Yerli üretim ve üreticinin korunması gerekir. Bu da somut olarak girdi maliyetlerini düşürmek, destekleri yerinde ve zamanında vermekten geçer. ÜRETİCİLER BAKIMLARI İYİ YAPMALI Burada üreticilerimize seslenmek istiyorum. Üreticilerimiz, bahçelerinin gerekli bakımlarını iyi yapmalı ve gerekli takviye bakımlarını yapmalıdır. Önümüz yaz ve sıcakların zamanı geldi. O bakımdan sulama işini zamanında vermelidir.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.