TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Dünya Sağlık Örgütü

İLKHABER-Gazetesi - Dünya Sağlık Örgütü haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Dünya Sağlık Örgütü haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sağlık için 10 bin adım attılar Haber

Sağlık için 10 bin adım attılar

Çukurova Üniversitesi içerisinde düzenlenen etkinliği  kamu kurum ve kuruluşları,  üniversite öğrencilerinden oluşan yaklaşık 1000 kişi katıldı.  Sağlık İçin Hareket Et Günü için fiziksel aktiviteler gerçekleştirildi. İlk olarak 10 Bin adım atmak üzere yürüyüş gerçekleştirildi. Ardından ise fiziksel hareketler kapsamında spor yapıldı. Etkinlik kapsamında stant kurulup bilgilendirmeler yapıldı.  Sağlıklı vakit geçiren kişiler etkinliklerini daha sonra sonlandırdı. Adana İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri, Bulaşıcı olmayan hastalıklara (BOH'lar) ilişkin başlıca risk faktörlerinin tütün kullanımı, fiziksel hareketsizlik, sağlıksız beslenme ve zararlı alkol kullanımı azaltılması, DSÖ'nün BOH'lardan kaynaklanan ölümleri önlemeye yönelik çalışmasının odak noktası olduğunu söyledi. Yetkililer şu bilgileri paylaştı; İlkhaber Gazetesi'nden Ahmet Akdeniz'in haberine göre; “Toplumda fiziksel aktivitenin artırılması hükümetler, tüm kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum örgütleri dahil herkesin sorumluluğunda olup her yaş ve cinsiyetten engelli bireyler de dahil toplumun her kesimi için günlük 30-60 dakika orta yoğunlukta bir fiziksel aktivite ciddi hastalıkları önlemek için güçlü bir araç ve uygun maliyetli bir halk sağlığını iyileştirme yöntemidir. Düzenli ve daha fazla fiziksel aktivite daha büyük faydalar sağlayacaktır. Sokak ve caddelerde yürüyüş yapmayı kolaylaştıracak geniş ve ağaçlıklı kaldırımlar olması, bisiklet yolları ve spor kampanyaları, trafiğe kapalı caddelerin teşvik edilmesi, insanların keyifli fiziksel aktiviteler yapabilecekleri parklar açık alanların oluşturulması, sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı ile bütünleşik müdahalelerin yapılması ve sağlık sistemine fiziksel aktivitenin dahil edilmesi gibi çalışmalar ile toplumda fiziksel aktivite teşvik edilebilir. Sağlığın korunması ve geliştirilmesi için haftada 150 dakikalık (haftanın 5 günü 30 dakikalık)orta şiddette bir egzersiz yetişkinler açısından yeterlidir.1-4 yaş arası çocuklar, gün içinde farklı şiddetlerde toplam 180 dakikalık fiziksel aktiviteyapmalıdırlar.5-18 yaş arasındaki çocuk ve ergenler için ise, günde 60 dakika, orta şiddetliden yüksekşiddetli aktivitelere doğru şiddeti değişen aktiviteler önerilmektedir. Bakanlığımızca gerçekleştirilen Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2017 sonuçlarınagöre kadınların % 53.1’inde; erkeklerin % 31.7’sinde fiziksel aktivite düzeyi düşük bulunmuştur. 15 ve üzeri yaş bireylerde fiziksel aktivitenin düşük olma durumu %42.4 olarak bulunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2003 yılından beri üye devletleri ile her yıl 10 Mayıs’ı küresel bir girişim olarak “Sağlık için Hareket Et Günü” olarak belirlenmiştir. Ülkemizde de 10 Mayıs Sağlık İçin Hareket Et Günü, her yıl Bakanlığımızın koordinasyonunda diğer paydaş kurum, kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri ile birlikte toplum bilincini ve farkındalığını arttırmak amacı ile 81 ilimizde düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Etkinliklerde küçükten büyüğe herkesin desteği ve katılımı sağlanarak, hareketli yaşam ve sağlık üzerine etkilerinin önemi vurgulanmaktadır.”

Obezite Türkiye'de artıyor: Her beş kişiden biri obezite sorunuyla karşı karşıya Haber

Obezite Türkiye'de artıyor: Her beş kişiden biri obezite sorunuyla karşı karşıya

Obezite, vücut ağırlığı ve özellikle yağ oranının, sağlık üzerinde olumsuz etkiler oluşturacak derecede fazla olması durumu olarak tanımlanırken, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ülkemizde her 5 kişiden 1'inin obez olduğu görülüyor. Medicana Konya Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, obezitenin artmasının sebebini sedanter (hareketsiz) yaşam tarzı ve beslenmede hazır gıdaların çok fazla tüketilmesi olarak açıkladı. Obezitenin sadece fiziki olarak değil, sağlık açısından da birçok zararı bulunuyor. "Alınan kalori ile harcanan kalori dengede olmalı" Anne karnında başlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreç olan beslenme büyük önem arz ediyor. Çocuklarda büyüme ve gelişmenin sağlıklı olabilmesi için yeterli ve dengeli beslenmenin olması gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Bilal Toka, yetişkinlerde ise; yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik özelliklere ve sağlık durumuna göre değişen günlük kalori miktarının aşılmaması gerektiğini ifade etti. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için, alınan kalori ile harcanan kalorinin dengede tutulması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Bilal Toka, “Aşırı kalori alımının yanı sıra düşük kalori tüketimi de, artan enerjinin vücutta yağ olarak depolanmasına ve obezitenin oluşmasına yol açar. Özellikle santral ya da elma tipi obezite, kronik sağlık sorunlarının oluşması açısından daha yüksek risk barındırmaktadır” şeklinde konuştu. "Kalp hastalıkları, diyabet ve hipertansiyon riskini artırır" Obezitenin etkili bir şekilde yönetilmesi ve tedavi edilmesi birey ve toplum sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Obezitenin başka hastalıklara da davetiye çıkardığını söyleyen Doç. Dr. Bilal Toka, “Obez hastalarda uyku bozuklukları, aşırı terleme, nefes almada zorluklar, horlama, çabuk yorulma, ayaklarda ödem, adet düzensizlikleri, cinsel işlev bozuklukları, sırt ağrıları, reflü, şişkinlik ve kabızlık gibi birçok şikayet görülebilir. Ayrıca kalp ve damar hastalıkları, tip 2 diyabet, bazı kanser türleri, hipertansiyon, depresyon, karaciğer yağlanması ve siroz gibi birçok ciddi hastalığın oluşmasında da obezite ciddi bir faktördür. Kısacası fazla kalori alımı kronik hastalıkları da beraberinde getirir” diye konuştu. Türkiye, obezitede ilk sıralarda Dünya Sağlık Örgütü’nün 2024 verilerine göre, Türkiye, yüzde 66.8’lik oranla Avrupa’nın en obez ülkesi konumunda bulunuyor. Sağlıklı bir toplum olabilmek için bu verilerin değişmesi gerektiğine dikkat çeken Gastroentroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, “Obezitenin tedavisinde ilk seçenek her zaman diyet ve egzersizle desteklenen bir yaşam tarzı değişikliği olması gerekir. Diyet ve egzersizle yeterli kilo kaybı sağlayamayan hastalarda ilaçlar, endoskopik ve cerrahi tedaviler uygulanabilir” ifadelerini kullandı. "Mide balonu, cerrahi bir işlem değildir" Son yıllarda teknolojideki gelişmeler sayesinde endoskopik olarak obezitenin yönetimi ve tedavisinde büyük kolaylıklar sağlandığına dikkat çeken Doç. Dr. Bilal Toka, “Endoskopik tedaviler, daha az invazif olmaları ve daha az risk taşımaları nedeniyle giderek daha fazla popülerlik kazanmaktadır. Başlıca mide botoksu, mide balonu ve endoskopik sütürlerle uygulanan gastroplasti yöntemlerini içermektedir. En yaygın uygulanan endoskopik tedavi yöntemi ise mide balonu yöntemidir. Bu işlemde, bir endoskop aracılığıyla mideye yerleştirilen şişirilebilir bir balon, mide hacmini artırarak tokluk hissini artırır. Bu sayede, kişiler daha az yemek yemekte ve kilo vermeye başlamaktadır. Mide balonu tedavisi, cerrahi bir işlem olmaması nedeniyle bazı avantajlar sunmaktadır. Hastalar, mide balonu çıkartılana kadar normal günlük aktivitelerine devam edebilir. Ayrıca mide balonu, obeziteye bağlı diyabet gibi bazı sağlık sorunlarını da iyileştirebilir veya kontrol altına alabilir. Endoskopik gastroplastiler ise cerrahi tedavilere önemli bir alternatif olarak öne çıkmakta, ameliyatsız olarak mide hacminin endoskopik sütürlerle küçültülmesi esasına dayanmaktadır. Cerrahi tedavi seçenekleri gastrik by-pass ve sleeve gastrektomi gibi çeşitli mide ve barsak ameliyatlarını içermektedir. Sindirim sisteminde kalıcı değişiklikler oluşturması nedeniyle ancak ileri derecede obez olan hastalarda tercih edilmektedir. Sonuç olarak her hasta için en uygun tedavi seçeneğinin belirlenmesi gerekir ve deneyimli bir hekim kontrolünde detaylı bir incelemeyle kişiye özel tedavi seçimleri büyük önem taşır” dedi.

Küresel bir hastalık olan obezite, kalbe büyük yük Haber

Küresel bir hastalık olan obezite, kalbe büyük yük

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2021 yılı raporuna göre 2030 yılına kadar sayısının 1 milyar kişiyi bulacağı obezite hastalığının kalbe büyük yük getirdiği belirtildi. Dünya Obezite Fedarasyonu 2023 verilerine göre dünyada 4 milyar insanın fazla kilolu veya obez olduğunu belirten uzmanlar, basit bir kilo alımı olmayan bu hastalığı tetikleyen beslenme alışkanlıklarına karşı uyarılarda bulundu. Obeziteyi, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması ve sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlayan uzmanlar, obezitenin diyabet, kanser, uyku apnesi, eklem problemleri, depresyon ve kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarına yol açtığını belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından en riskli 10 hastalık arasında sayılan obezitenin küresel bir sağlık sorunu olduğuna dikkati çeken uzmanlar, yüksek kalorili yiyecek ve içeceklerin aşırı tüketimi, şekerli içecekler, meyve, sebze ve tam tahıllar gibi besin açısından fakir gıdaların yetersiz tüketimi konusunda dikkatli olunmasını istiyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Alıcı da, obezitenin Türkiye’de hızla yaygınlaşmaya devam ettiğini söyledi. Doç. Dr. Alıcı, obezitenin, karaciğer, koroner arter ve böbrek hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, inme, solunum sistemi hastalıkları ve kanserin yanı sıra kalp hastalıklarına da yol açtığını ifade ederek, "Obez hastalarda kalp krizi de daha ağır seyrediyor. Kalp yetersizliği, kalp büyümesi ve kalp ritim bozukluklarını tetikliyor. Aşırı kilo, damarların kalınlaşması, tansiyon yükselmesi, insülin direnci, diyabet gelişimi, ritim bozuklukları ve koroner arter hastalığı gelişimi olarak kalbe büyük yük getiriyor" dedi.

TTB'den pandemide hayatını kaybedenlere anma Haber

TTB'den pandemide hayatını kaybedenlere anma

Türk Tabipleri Birliği, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilen koronavirüs pandemisinin 4. yılında, hayatını kaybeden vatandaşlar, hekim, ve sağlık çalışanlarını andı. COVID-19 pandemisi, sadece bir sağlık krizi olmanın ötesinde, hayatın her alanını etkileyen küresel bir krize dönüştü. Pandeminin etkileri hala devam ederken, uzmanlar, bu salgının etkilerinin gelecekte de hissedilmeye devam edeceğini öngördü. Pandemiyle birlikte küresel ekonomi 2020'de tarihi bir daralma yaşadı, milyonlarca insan işini kaybetti, küresel ticaret ve turizm önemli ölçüde azaldı, birçok işletme kapanmak zorunda kaldı, eğitim sistemleri aksamalara uğradı, ölümler yaşandı. Salgınla mücadelede sağlık sistemleri de büyük bir yükün altına girerken, hastaneler ve sağlık çalışanları kapasitelerinin sınırlarını zorladı. Pandemiyle mücadelede bir çok hekim ve sağlık çalışanı da yaşamını kaybetti. Türk Tabipleri Birliği de, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilen koronavirüs pandemisinin 4. yılında, hayatını kaybeden hekim ve sağlık çalışanlarını andı. Türk Tabipleri Birliği'nden yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüsü pandemi ilan etmesinden ve Türkiye’de ilk COVID-19 vakasının açıklanmasından bu yana dört yıl geçti. Bilimsellikten, şeffaflıktan, sorumluluktan uzak bir yönetim anlayışının sonucunda yüzbinlerce insanımızı korunması ve önlenmesi mümkün olan bir hastalıktan kaybettik. Sorumluları biliyoruz, unutmuyoruz, affetmiyoruz. Pandemi ile mücadelede fedakarca emek veren tüm hekimlere ve sağlık emekçilerine minnetlerimizi sunuyor; kaybettiğimiz tüm yurttaşlarımızı, hekimleri ve sağlık emekçilerini saygıyla anıyoruz."

Genel Cerrahi Uzmanı, obezite salgınına dikkat çekiyor Haber

Genel Cerrahi Uzmanı, obezite salgınına dikkat çekiyor

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre obezite, vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmaktadır. Obezite, günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde en önemli sağlık sorunu olarak görülmekte olup ICD-10’da hastalık olarak tanımlamıştır. Medipol Bahçelievler Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Osman Civil, obezitenin pek çok sebebi olan karmaşık bir sağlık sorunu olarak varlığını sürdürdüğüne ilişkin vurgu yaparak çeşitli açıklamalarda bulundu. “Dünyada yaklaşık 2 milyon civarında fazla kilolu veya obez kişi bulunmaktadır” Doç. Dr. Osman Civil, “Obezite son yıllarda dünyada ve ülkemizde ciddi oranda artış göstermiştir. DSÖ yakın dönem verilerine göre dünyada yaklaşık 2 milyon civarında fazla kilolu veya obez kişi bulunmaktadır. Bunlardan yaklaşık 600 bini obezite sınırları içindedir. Türkiye’de de durum çok farklı değildir. TÜİK verilerine göre ülkemizde her 5 kişiden bir tanesi fazla kiloludur. 2008 yılındaki çalışma ile karşılaştırıldığında 2015 yılında obezite ülkemizde yüzde 30 oranında artmıştır. Günümüzde toplumda erkeklerin yaklaşık yüzde 15, kadınların yaklaşık yüzde 25’i obezdir” açıklamasını yaptı. “Polikistik over sendromu, kısırlık gibi hastalıklara da neden olmaktadır” Obezite yaygınlığı giderek arttığını ve beraberinde pek çok fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik sorunlar getiren çok faktörlü bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Civil, “Obezite, tedavi edilememesi ve tekrarlaması durumunda birey ve toplum sağlığı açısından ciddi yıkıcı sonuçlara neden olabilir. Obezite; diyabet, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, iskelet sistemi ve eklem rahatsızlıkları, solunum güçlüğü, bazı kanser türleri, yağlı karaciğer ve siroz, polikistik over sendromu, kısırlık gibi hastalıklara da neden olmaktadır” uyarısında bulundu. Doç. Dr. Osman Civil, obezitenin halk tarafından yalnızca fiziksel görünüş bozukluğu olarak algılandığını ancak sadece fiziksel görünüş bozukluğu değil çok ciddi hastalıkları beraberinde getiren ya da getirecek olan dünyadaki en ciddi sağlık problemlerinden biri olduğunu söyledi. Obezite oluşumunda etkili olan risk faktörleri Obeziteye yol açan çok sayıda faktör arasında yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliğinin en önemli obezite nedenleri olarak kabul edildiğini belirten Doç. Dr. Osman Civil, “Genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiriyle ilişkili olarak obeziteye neden olmaktadır. Çevresel faktörler; günümüzde insanların sürekli apartman hayatı yaşaması, sürekli oturarak çalışması, spor yapma imkânının az olması şeklinde örneklendirilebilir” şeklinde konuştu. Kötü beslenme alışkanlıklarının da obezite sebebi olduğuna değinen Do. Dr. Sivil sözlerine şunları ekledi: “Günümüzde kötü beslenme alışkanlıkları da obezite sebebidir. Daha çok düzensiz ve fast food beslenme, işlenmiş gıdaların pratik olması sebebiyle organik gıdaların yerine diyette tercih edilmesi, gece geç saatlerde yemek yeme veya bir şeyler atıştırma gibi alışkanlıklar obeziteye sebep olur. Obezitenin genetik faktörlerinde ise ebeveynlerin obez olması çocukların da obez olma ihtimalini arttırmaktadır. Her iki ebeveyn de obez ise çocuklarının obez olma ihtimali yüzde 80’lere, ebeveynlerden biri obez olma durumunda ise çocuğun obez olma ihtimali yüzde 40’lara kadar yükselebilir. Hormonel sebepler ise özellikle mide ve bağırsaktan salınan bazı hormonların fazlalığı ya da yetersizliği şeklinde açıklanabilir. Tüm bu faktörler ayrı ayrı obeziteye zemin hazırlar.” Obezitenin teşhis ve tedavisi Doç. Dr. Osman Civil, konuşmasını çağımızın küresel sorunu olan obezitenin teşhis ve tedavisinden bahsederek şu sözlerle tamamladı: “Obezite tanımlamasında Vücut Kitle İndeksi (VKİ) kullanıyoruz. VKİ kilogram olarak vücut ağırlığının metre olarak vücudun karesine bölünmesi ile bulunuyor. VKİ 18-25 arasındaki kişiler sağlıklı bireylerdir. 25 ile 29 arasındaki bireyler kilolu, 30’un üzerindekiler obez, 40’ın üzerindekileri morbit obez, 50 üzerindekileri süper obez olarak tanımlıyoruz. Dengeli ve sağlıklı beslenerek, yeterli su tüketerek, düzenli egzersizi bir yaşam tarzı haline getirerek obeziteyi önlemek mümkündür. Yine de obezite sorunundan muzdarip olan kişilerde birinci basamak tedavi olarak diyet, spor ve ilaçlarla tedavi denenir. Birinci basamak tedavide başarılı olunamazsa ki başarı şansı yüzde 1-2 civarıdır; cerrahi tedaviler gündeme gelir. Günümüzde obezitenin en etkin tedavi yöntemi cerrahi tedavidir. Cerrahi tedavi ile başarı şansı yüzde 90’ların üzerindedir. Ancak her obeziteden muzdarip bireyin cerrahi tedavisi uygun olmayabilir. Cerrahi tedavi öncesi hastaların metabolik ve psikiyatrik olarak değerlendirilmesi önemlidir. Mümkünse genel cerrahi, endokrinoloji, psikiyatri, diyetisyen ve anestezi hekimlerinden oluşan bir konseyden değerlendirilerek karar verilmesi uygundur.”

Türkiye, günlük sigara adedi sayısında dünya birincisi Haber

Türkiye, günlük sigara adedi sayısında dünya birincisi

KOAH Hastaları Derneği Başkanı ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mecit Süerdem, Türkiye'de sigara ve elektronik sigara kullanımı hakkında önemli bilgiler verdi. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) elektronik sigara kullanımının kontrol altına alınması için acil eylem çağrısı yapmasının ardından Prof. Dr. Süerdem, elektronik sigaranın sigaradan daha az zararlı olmadığını vurguladı. Sigara bağımlılarının yüzde 80'inin gelişmekte ve geri kalmış ülkelerde yaşadığını belirten Süerdem, tüm dünyada 2 milyar insanın sigara ve diğer tütün ürünlerine bağımlı olduğunu söyledi. Türkiye'de sigara içenlerin sayısının 15 milyondan fazla olduğunu ifade eden Prof. Dr. Süerdem, sigara kullanım oranının AB ülkeleri ortalamasının üzerinde olduğunu belirtti. Elektronik sigara kullanımının giderek yaygınlaştığını ancak içeriğindeki kimyasalların sigara dumanındakilere benzer şekilde zararlı olduğunu dile getiren Süerdem, bağımların büyük bir kısmının gelişmekte olan ülkelerde olduğunu söyledi. Elektronik sigara kullanımının kontrol altına alınması için acil tedbirler alınması gerektiğini ifade etti. Süerdem ayrıca, sigara bağımlılarının çoğunun sigarayı çocukluk ve ergenlik döneminde denediğini ve bu kişilerin büyük çoğunluğunun 18 yaş civarında düzenli sigara içmeye başladığını belirtti. Türkiye'nin kişi başına düşen günlük sigara adediyle dünya birincisi olduğunu söyleyen Süerdem, tütün sektörünün bir sömürü düzeni oluşturduğunu ve çok uluslu tütün şirketlerinin insanları hastalandırarak kar elde ettiğini ifade etti. Son olarak, sigara bağımlısı bir bireyin sigarayı bıraktıktan sonra sağlığının yanı sıra özgüvenini kazanması ve kendine saygı duymasının da önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mecit Süerdem, pasif içiciliğin sağlık üzerindeki zararlarına da dikkat çekti. Pasif içiciliğin özellikle çocuklarda alt solunum yolu enfeksiyonları ve astım riskini artırdığını belirtti.

DSÖ: “Şifa Hastanesi ile iletişimimiz tamamen koptu” Haber

DSÖ: “Şifa Hastanesi ile iletişimimiz tamamen koptu”

(İLKHABER)-Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), İsrail tarafından yoğun saldırıların düzenlendiği Gazze Şeridi’nin en büyük ve merkez hastanesi olan Şifa Hastanesi’ndeki bağlantıları ile iletişimin tamamen koptuğunu açıkladı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında 37’nci güne girildi. Bölgeyi havadan, karadan ve denizden yoğun bombardıman altına alan İsrail ordusunun hastanelere ve çevresine düzenlediği saldırılar da artarak devam ediyor. DSÖ tarafından yapılan açıklamada, Gazze Şeridi’nin en büyük ve merkez hastanesi olan Şifa Hastanesi’ndeki bağlantıları ile iletişimlerinin tamamen koptuğu belirtildi. Örgütün resmi hesabından yapılan açıklamada, “Hastanenin tekrarlanan saldırılara maruz kaldığına dair korkunç raporlar ortaya çıkıyor. Bağlantılarımızın on binlerce yerinden edilmiş insanla birlikte bölgeden kaçtığını varsayıyoruz” ifadeleri kullanıldı. Ghebreyesus: "Şifa Hastanesi’ndeki durum son derece endişe verici ve korkutucu" DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Şifa Hastanesi’nde durumun son derece endişe verici ve korkutucu olduğunu belirterek, “Hastaneden kaçanların bazılarının vurulduğu, yaralandığı ve öldürüldüğü haberlerini alıyoruz” dedi. Alınan son raporların, hastanenin İsrail tanklarıyla kuşatıldığı yönünde olduğunu aktaran Ghebreyesus, “DSÖ; sağlık çalışanlarının, yaşam desteğindeki bebeklerin, hastanede kalan binlerce yerinden edilmiş Filistinlinin, yüzlerce hasta ve yaralının güvenliği konusunda ciddi endişe duymaktadır” açıklamasını yaptı. Hayat kurtarmanın ve korkunç düzeydeki acıları azaltmanın tek yolunun Gazze Şeridi’nde acil insani ateşkes olduğunu vurgulayan Ghebreyesus, "DSÖ ayrıca, kritik düzeyde olan yaralı ve hastaların sürekli, düzenli, engelsiz ve güvenli bir şekilde tahliyesi için çağrıda bulunmaktadır" ifadelerini kullandı.

BM: “Şifa Hastanesi’ne acil tıbbi yardım ulaştı” Haber

BM: “Şifa Hastanesi’ne acil tıbbi yardım ulaştı”

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları 34’üncü gününde devam ediyor. İsrail ordusunun havadan, denizden ve karadan süren saldırıları Gazze Şeridi’nde insani krize neden olurken, hastanelerdeki tıbbi malzeme sıkıntısı krizi daha da büyüyor. BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından ortak yapılan açıklamada, Gazze Şeridi’ndeki en büyük tıbbi kompleks ve hastane olan Şifa Hastanesi’ne acil tıbbi malzeme ve ilaç teslimatının ulaştığı belirtildi. Yardımların Gazze Şeridi’ndeki büyük ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzak olduğu kaydedilen açıklamada, daha fazlasına ihtiyaç duyulduğu konusunda uyarıda bulunuldu. Açıklamada, doktorların yaralı ve hastaları koridorlarda, yerde ve açık havada tedavi etmeye çalıştıkları belirtilerek, “İlaçlar ve anestezik maddeler tükenirken hastalar büyük acı çekiyor” denildi. Hastanedeki koşulların korkunç olduğu aktarılan açıklamada, her yatağa iki hasta düştüğü, yaralı sayısının ise her geçen saat arttığı belirtilerek, yerinden edilmiş on binlerce insanın hastanenin otopark ve bahçesine sığındığı ifade edildi. Gazze Şeridi’ndeki insani yardım kuruluşlarına acil yakıt ulaştırılması çağrısı da yinelendi. İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırı başlattığı 7 Ekim’den bu yana hastaneye ikinci kez tıbbi malzeme ve ilaç yardımı ulaştırılmış oldu.

Kanserden korkma, geç kalmaktan kork Haber

Kanserden korkma, geç kalmaktan kork

Serhat Şanlı (ÖZEL HABER) ADANA (İLKHABER) -Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kanser görülme sıklığında artış yaşanırken günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte, hedefe yönelik tedaviler, hasta ve yakınlarına umut veriyor. Uzmanlar her hastalıkta olduğu gibi kanserde de erken tedavinin önemine değiniyor. Dünya Kanser Günü nedeniyle, çağımızın vebası kanser hakkında bilgi veren, Çukurova Üniversitesi, Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem Kaan Parsak; ‘’4 Şubat Dünya Kanser Günü, 2000 yılından beri dünyadaki tüm insanların kansere karşı birlikte savaşmaları gerektiğini anlatmak üzere anılmaktadır. Günümüzde dünyada her yıl yaklaşık 8 milyon 200 bin kişi, kanser nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Bunların yaklaşık yarısı, erken yaş diye tabir ettiğimiz 30 ile 69 yaş arası kişileri kapsamaktadır. Ülkemizde de durum bundan çok farklı değildir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2014 yılında ülkemizde 97 bin erkek ve 62 bin kadın kansere yakalanmıştır. Tıp biliminin günümüzde geldiği noktaya rağmen, kansere bağlı ölümlerin bu kadar çok olması hala elimizdeki silahların yetersizliğini göstermektedir. Gelişmiş ülkeler kanserin bu yaygınlığı ile birlikte artık tamamen hastalık üzerine çalışmalar yapan birimler kurmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de de tamamen kanser üzerine çalışmalar yapan, Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı klinikleri kuruldu ve halen kurulmaya da devam ediyor. Yani kanser cerrahisi ile ilgilenen bilim dalları kurulmaktadır. Bunlar kanser hastalarını doğru değerlendirmek, doğru yorumlamak ve modern kanser tedavisi içerisinde hangi algoritmaları uygulamak için kurulan bir birimdir. Tedavide birlikte ortak akıl ile tek bir hekimin verdiği karar ile değil birden çok insanın bir araya gelerek her bir hastanın üzerinde tartışıp tedavi yöntemini belirlemek ve hastaya özgü tedavi şekillerini geliştirmek gerekmektedir. ABD, uzak doğu ve kuzey Avrupa ülkelerinde onkoloji konsepti mevcuttur. Ülkemizde de kanserin bu kadar yaygınlaşması ile birlikte, ilk olarak, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Cerrahi Onkoloji Bilimi kuruldu. Türkiye’de ikincisi de Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndedir. Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı polikliniğinde, Prof. Dr. Cem Kaan Parsak ve ekibi Nidal İflazoğlu, Ali Duran ve Emir Çapkınoğlu ile birlikte 12 hemşire görev yapmaktadır. Peki kanserle savaşta ne yapmalıyız? Günümüzde kanserle savaşı 3 bölüme ayırabiliriz. Bunlar, kanserden korunma, erken teşhis ve tanı sonrası tedavidir. Bunlara gelecek olursak; 1- Kanserden Korunma: Sigara içme, dengesiz beslenme ve hareketsiz yaşam gibi yaşam şeklimizdeki değişiklikler dünyada her yıl daha çok insanın kansere yakalanmasına sebebiyet vermektedir. Bu yaşam şekli ve kanser arasındaki ilişkinin insanlara daha fazla anlatılabilmesi için, ilköğretim düzeyinden başlayarak çocuklarımızın eğitimi en önemli basamağı oluşturmaktadır. Yine günümüzde çok kullanılan sosyal medyada bilgilendirme mesajları ve reklamlar bütün yaş grubu insanların bu bilgilere daha fazla ulaşmasını sağlayacaktır. SİGARA CİDDİ BİR KANSER NEDENİDİR Sigara hala kanser için en yüksek riski oluşturmaktadır. Her yıl kansere bağlı ölümlerin yaklaşık %22 si sigaraya bağlıdır. Sigara kullanımının azaltılması başta akciğer olmak üzere, ağız, mesane, böbrek, mide ve yemek borusu kanserlerinin görülme sıklığının azaltacaktır. Ülkemizde görülen akciğer kanserlerinin %90‘ı sigara kullanımına bağlı ortaya çıkmaktadır. Tütün ürünleri kullanımı oranı %30‘ un üzerinde; 10 yaş altı her üç çocuktan biri pasif içiciliğe maruz kalmakta ve her gün 300 kişi sigaraya bağlı gelişen hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Etkin bir tütün kontrolü sağlandığında bile her yıl yaklaşık 110 bin hayat kurtarılabilecektir. Alkol kullanımının da günümüzde birçok kansere sebebiyet verdiği görülmektedir. Alkol kullanımın azaltılması ile başta karaciğer olmak üzere pankreas, yemek borusu, ağız boşluğu kanserlerinin görülme sıklığını azaltacaktır. Tüm dünyada obezitenin görülme sıklığının artması beraberinde obeziteye bağlı kanserlerde de artış getirmektedir. Yapılan araştırmalar özellikle mide, kalın bağırsak, yumurtalık ve meme kanserleri görülme sıklığının obezite ile beraber arttığını göstermektedir. sadece yeterli fiziksel aktivite ile bağırsak kanseri gelişim riski yüzde 30, meme kanseri riski yüzde 25 , rahim kanser riski yüzde 20 azalmaktadır. Obezitenin önlenmesi sadece kanser bağlı değil, kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin azaltılmasında da önemli rol oynamaktadır. Yukarıda saydığımız en önemli riskler dışında başka birçok kanserojen maddeye de maruz kalmaktayız. Radon gazı, asbest, iyonize radyasyon günümüz şartlarında en çok maruz kaldığımız ve haklarında araştırma yapılan kanserojen maddelerdendir. Ülkemizde bu maddelere maruz kalmayı önlemek adına kontrol programları yürütülmektedir. 2- Erken teşhis ve Tarama programları: Kanserle savaşta ikinci önemli yol erken teşhistir. Bunu sağlamak için dünyada ülkelerin içinde bulunduğu endemik bölgelere ve sosyoekonomik koşullar göre tarama programları belirlenmektedir. Taramaların amacı ya hastalığın erken belirtilerinin yakalanması ya da hastalığın henüz belirti dahi vermediği bireyleri yakalamaktır. Ülkemizde halen devam etmekte olan 3 tarama programı bulunmaktadır. Meme kanseri, rahim ağzı kanseri ve kolon kanseri tarama programları belirli yaş grubundaki hastaları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Ülkemizde meme kanseri tarama programı 40 - 69 yaş arası kadınların her 2 yılda bir mamografi ile değerlendirilmesini hedeflemektedir. Rahim ağzı kanseri için ülkemizde bulunan tarama programı ise 30-65 yaş arası kadınlar hedeflenmiştir. Bu yaş aralığındaki kadınlar her 5 yılda bir HPV ve Smear(yayma) testi için çağrılmaktadır. Sıklığı gitgide artan kalın bağırsak kanserleri için de ülkemizde tarama yürütülmektedir. Bu tarama programı ile 50 - 70 yaş arası tüm erkek ve kadınlar dâhildir. Gaitada gizli kan her 2 yılda bir, her 10 yılda bir de kolonoskopi yapılarak, erken teşhis ve tanı sağlanmış olmaktadır. Ancak eğer ailenizde bu kanserlerden herhangi birine yakalanmış bir birey varsa daha erken yaşlarda taramaya başlanması uygun olacaktır. 3- Tanı sonrası tedavi Kansere karşı uygulanan tedaviler, gelişen teknolojiye bağlı olarak her geçen gün ilerlemektedir. kanserde yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri cerrahi, kemoterapi ve radyoterapidir. Bu yöntemlere ek olarak günümüzde hormonal tedaviler, hedefe yönelik tedaviler ve biyolojik temelli tedavilerin de her geçen gün kullanımı artmaktadır. Sadece kanserin tedavisine yönelik olarak özelleşmiş onkoloji birimleri, kansere karşı verilen savaşta önemli bir rol oynamaktadır. Bu birimler arasında cerrahi onkoloji, tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi gibi sadece kanser tanı ve tedavisiyle ilgilenen branşlar bulunmaktadır. Ülkemizde sağlık bakanlığının yürüttüğü programlarla her geçen gün sayısı artan onkoloji birimlerine ulaşım gitgide kolaylaşmaktadır. Kanser tanısı alan hastaların biran önce alanında uzmanlaşmış hekimlere başvurması tedavinin güçlenmesini sağlamaktadır. Eğer siz de yukarıda saydığımız yaş grubunda yer alıyorsanız ya da kilo kaybı, güçsüzlük, ağrı, cilt değişiklikleri gibi kendinizle ilgili şüphe etiğiniz herhangi bir semptomunuz varsa öncelikle aile hekiminize başvurup tarama programlarına dahil olmanızı öneririz. 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde siz de sevdiklerinizi alıp onları tarama programlarına dahil etmeye ikna edin. Böylece onları hayata ve kendinize bağlamış olursunuz.’’

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.