#eczacılık

İLKHABER-Gazetesi - eczacılık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, eczacılık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Adana Eczacı Odası Başkanı Yalbuzdağ: Eczanelere meslek hakkı verilmeli, ilaç sadece ticari meta olmaktan çıkmalı Haber

Adana Eczacı Odası Başkanı Yalbuzdağ: Eczanelere meslek hakkı verilmeli, ilaç sadece ticari meta olmaktan çıkmalı

Adana Eczacı Odası Başkanı Ö. Mürsel Yalbuzdağ, eczacıların sadece ilaç satan değil, danışmanlık hizmeti veren birer sağlık profesyoneli olduğunu belirterek, Avrupa'daki gibi bir "meslek hakkı" talep etti ve vatandaşları yanlış ilaç kullanımı konusunda uyardı. Eczacı Odası Başkanı Ö. Mürsel Yalbuzdağ, Avrupa ortalamasında her eczanede 2 ya da 3 eczacı çalıştığını, buna karşın Türkiye’de genellikle tek eczacı bulunduğunu söyledi. Avrupa’da eczanelerin sundukları danışmanlık hizmetleri karşılığında ek gelir elde ettiklerini hatırlatan Yalbuzdağ, “Eczanenin ilaç kârlılığından bağımsız bir meslek hakkı verilmesi gerekiyor. Şu anda ücretsiz verdiğimiz danışmanlıklar var. 2024 yılı Kasım ayında eczaneler, bakanlıktan tansiyon ölçümü ve ateş ölçümüyle ilgili yetki aldı” dedi. "ECZACIYA İLAÇ KARLILIĞINDAN BAĞIMSIZ BİR MESLEK HAKKI VERİLMELİ" Eczanelerin sadece birer ticarethane olmadığını, aynı zamanda birer sağlık danışmanlık merkezi olduğunu vurgulayan Yalbuzdağ, bu hizmetin karşılığının alınması gerektiğini belirtti. Yalbuzdağ "Avrupa’da istihdam edilecek gelir de elde ediliyor. Eczanenin ilaç karlılığından bağımsız bir meslek hakkı verilmesi gerekiyor. Bunlar daha önce bizim Türkiye Eczacılar Birliği'nin ‘Rehber Eczanem’ adıyla yaptığı diyabetli hastaların, hipertansiyonlu hastaların takibi şeklinde bir çalışması vardı. Burada diyabetli hastaların erken teşhis edilmesi. Yalbuzdağ sözlerine şöyle devam etti; Bu hastaların ilaçlarını düzgün şekilde ve akılcı bir şekilde kullanması. Yine hipertansiyonlu hastaların erken takip edilmesi, tansiyonlarının ölçümü takibi ve bunların hepsini raporlayarak bilgisayara girerek aslında dünyadaki sistemde bunlar eczaneye geldiklerinde sisteme işlenir, sağlık verileri olarak sisteme işlenir ve eczanelerin yaptıkları bu hizmet devletin üzerindeki sağlık harcamaları yükünü azaltır.Örneğin diyabetli hastayı erken tedavi ediyorsun, ilaçların düzgün kullanmasını sağlıyorsun, kan şeker ölçümlerini sağlıyorsun. Hipertansiyonlu hastayı erken tedavi ediyorsun. Çünkü bunları tedavi etmediğin zaman başka hastalıklara yol açıyor. Daha ağır ilaçları kullanması gerekiyor. Bununla da sağlık sisteminin üzerindeki yükü azaltıyorsun. Avrupa'da buna çözüm bulmuşlar. Devlet buradan 10 Euro para veriyor. Yine çoklu ilaç kullanan hastalar var. Eczacı hastanın ilaç rejimini düzenliyor. Birbiriyle çelişen ilaç varsa ya da ilaç-ilaç etkileşimi, ilaç-gıda etkileşimi olan ilaç varsa doktoruyla iletişime geçip ilaç değişimi rejimini değiştiriyorlar. Yine bu hizmetten de para alıyorlar. Bizdeki en büyük sıkıntı şu. Ne yazık ki hastalarımız doğru şekilde ilaç kullanmıyorlar. Sabah akşam kullanacakları, tok karnına kullanacakları ilaçları değişik değişik zamanlarda alıyorlar. İlaçların da bir yarılanma ömrü vardır. Aç ya da tok alındığındaki vücuttaki metabolizmaları vardır. Ayrılmaları vardır. Ne yazık ki bunlar yeterince ilgilenmiyor, kullanılmıyor. Gelişi güzel kullanıyor. Bundan da hasta o ilaçtan yeterli faydayı sağlayamıyor ve iyileşemiyor." YANLIŞ ANTİBİYOTİK KULLANIMI VE 'DİRENÇ' TEHLİKESİ Vatandaşların ilaçlarını doğru kullanmadığını, özellikle antibiyotik tedavilerini yarıda kestiğini belirten Yalbuzdağ, bunun "antibiyotik direnci" gibi çok ciddi bir halk sağlığı sorununa yol açtığını söyledi. Yalbuzdağ " Hepimizde de şu alışkanlık var. Doktor antibiyotik yazıyor. İşte diş ihtiyacı var, boğaz ihtiyacı var. Bunu on gün kullanmasını istiyor ancak hastalarımız üçüncü günde atıyor. Yani ağrısı düştüğünde bırakıyor. Antibiyotiği bitiyor. Yeter, kimyasal almayayım. Halbuki o ilacı bitirmediği zaman kendisi hafif ağrılarının azaldığını ya da şiştiğini biliyor ama vücutta hala o enfeksiyon var. 10-15 gün sonra hasta yine boğazı şişmeye başlıyor. Bu sefer yine antibiyotik kullanması gerekiyor. Şimdi en büyük sıkıntı da buradan başlıyor. Bir antibiyotik kullandı ve 15 gün sonra yine aynı antibiyotik kullanıyorsun. Vücuttaki bakteriler de akıllı. Kendilerine karşı bir savunma mekanizması gerekiyor. Antibiyotik direnci dediğimiz olay gelişiyor ve daha ağır bir antibiyotik kullanmak zorunda kalıyorsun. Bu da vücutta diğer organları etkiler. Karaciğeri etkiler, böbrekleri etkiler. Avrupa'da mesela daha hala penisilinden başlıyorlar. Yani penisilin kullanılıyor. En etkili. Antibiyotik de çok zor yazıyorlar. Yani oradaki gittiğinde antibiyotik ulaşmak çok zor. Bizimki burada değil. Ama bizde ne yazık ki yani antibiyotik direnci geliştiğinden hekimlerimizin başka bir çaresi olmuyor bu konuda. " diye konuştu. GIDA TAKVİYELERİ UYARISI: "YARAR YERİNE ZARAR VEREBİLİR" İnternet gibi kontrolsüz kanallardan satılan gıda takviyelerine de dikkat çeken Yalbuzdağ, bunların masum ürünler olmadığını vurguladı. "Gıda takviyeleri de aslında içinde ilaç etken maddesi taşıyan maddelerdir. Vitaminler, mineraller de aslında ilaçtır" diyen Yalbuzdağ sözlerine şöyle devam etti; "Vitaminler mineral de aslında ilaçtır. Bunlar kimyasal maddedir. Doktor tavsiyesi olmadan gelişigüzel kullanılması, bir de rahatsızlığı varsa, bir ilaç kullanıyorsa sağlık sorunlarına yol açabilir. Bir ilacı geliştirirken yaklaşık on beş yıl sürer. Bunların faz bir, faz iki, faz üç, faz dört çalışmaları vardır. İlaç piyasaya verildikten sonra bile yan etkileri izlenir, değerlendirilir. Ama ne yazık ki gıda takviyelerinde böyle bir şey yoktur. Her altı ayda bir yeni bir gıda takviyesi çıkıyor. Şu madde ekledik, şu daha iyi olacak. Bunlar da reklamla halkın o bilgisizce kullanılmasıyla ne yazık ki sağlığıma kavuşacağım deyince aslında sağlıktan oluyorlar. Bununla ilgili de çok ciddi tehlikeler var. Gelişigüzel reklamlarla kullanıp kendi ilacını bırakan sadece vitaminine dönen var. Eğer vücutta bir eksiklik varsa, vücutta bir şey varsa hekimin tavsiyesiyle, hekimin reçete etmesiyle bu eksiklikler ilaçlarla tamamlanabilir ama gelişigüzel kullanıldığında yarar yerine zarar verecektir. Bunlar da insanların sağlığını kaybetmesine neden olacaktır." "HASTALAR KATKI PAYLARINI ÖDEMEKTE ZORLANIYOR" Eczacıların tahsil etmek zorunda kaldığı muayene ücreti ve ilaç katılım payları nedeniyle de hastalarla karşı karşıya geldiğini belirten Yalbuzdağ, "Çalışandan alınan %20, emeklilerden de alınan %10 katılım payı var. O maaştan kestiği yok. O bizim alacağımızdan düşüyorlar. Diğer bir konuda muayene ücreti ve reçete katılım payı. Bu ücretler de Sosyal Güvenlik Kurumu adına eczanelerden tahsis ediliyor. Artık kimse o parayı vermek istemiyor. Katılım payını ödemekte zorlanıyor. Hep bunlar negatif olarak yansıyor. Bu paraları da biz tahsil ettiğimiz için görünüyor. Sistemde öyle. Ve bizim de alacağımız eksik ödeniyor. Diyor ki sen bu 20 TL muayene ücretini tahsil etmişsin. Senin alacağından 20 TL'ye düşüyorum. Sen bunu nakit olarak almışsın diye. Almadığı zaman gitti. Hep bu bize yansıyor. Kredi kartıyla onun komisyonu bizden çıkıyor. Borca yazdığında yine bizden diyor. İlaçla ilgili fiyatı Sağlık Bakanlığı belirlemiş. Ve artık ilaçla da pazarlık edilebilir hale gelmiş. İlaç bir ticari meta haline gelmiş. Sağlık gibi önemli bir ürün. Gerekli bir ürün haline gelmekten çıkmış. Bu da sıkıntı yaratıyor ve gerçekten de ilacın ucuz olmasını istediğimiz halde ilaç bu kadar da ucuz olursa değersiz hale geliyor." "EŞDEĞER İLAÇ GÜVENLİDİR" Konuşmasının sonunda eşdeğer (jenerik) ilaçlar konusuna da değinen Yalbuzdağ, vatandaşların bu ilaçları güvenle kullanabileceğini söyledi. Sağlık Bakanlığı'nın bu ilaçlar için çok sıkı "biyoeşdeğerlik" çalışmaları istediğini ve Türkiye'deki ilaç fabrikalarının kalitesinin dünya standartlarının üzerinde olduğunu belirten Yalbuzdağ "Eşdeğer ilaç, Türkiye'deki en rahat kullanılacak ilaçtır. Devlet bunlarla ilgili biyoeşdeğerlik çalışmasını yapmalarını istiyor. Orijinalinin yüzde seksenine kadar etki gösteren ilaçları biyoeşdeğerlik olarak kabul ediliyor. İlacın etken maddesini üreten yer aynı ve herkes aynı yerden alıyor. A firması da aynı yerden alıyor, B firması da. İçindeki etken madde aynı. Rahatlıkla kullanılabilir. Zaten bunun araştırmalarını, incelemelerini Sağlık Bakanlığı çok titizlikle yapıyor. O yüzde seksene kadar etkiyi göstermiyorsa bu ilacın kullanılmasına izin vermezler. O yüzden de güvenli kullanılabilir. Hiçbir sıkıntı yok. Türkiye'deki ilaçların kalitesi, fabrikaların kalitesi dünya standartlarının üstündedir. 2014’te İtalya ve yurt dışı gezilerine gittiğimizde ilaç fabrikalarını gezdim. Yani 1995’teki bizdeki teknoloji daha 2014’te İtalya'da yoktu. Yani bizde daha ileri teknolojiler üretiliyor. Rahat bir şekilde kullanabilirler" dedi.

Bilimsel Eczacılığın 184’üncü Yılı Kutlandı Haber

Bilimsel Eczacılığın 184’üncü Yılı Kutlandı

Bilimsel Eczacılığın 184’üncü Yılı Adana’da nedeniyle Adana Eczacı Odası tarafından çelenk koyma töreni ve basın açıklaması yapıldı. Sabah saatlerinde Adana Eczacı Odası tarafından Atatürk Parkı içerisinde çelenk sunma töreni düzenlendi. Adana Eczacı Odası Başkanı Eczacı Ö. Mürsel Yalbuzdağ ve yönetimi Atatürk anıtına çelenk sundu. Çelenk sunumunun ardından Adana Büyükşehir Belediye Bandosu eşliğinde saygı duruşunda bulunulup, İstiklal Marşı’nı okundu. Buradaki törenden sonra Adana Eczacı Odası’nda basın açıklaması yapıldı. Adana Eczacı Odası Yönetim kurulunun hazır bulunduğu basın açıklamasında konuşan Adana Eczacı Odası Başkanı Eczacı Ö. Mürsel Yalbuzdağ, bilimsel eczacılık hakkında bilgiler verdi.  Bilimin ışığında, toplumun kalbinde, ilacın olduğu her yerde olduklarını belirten Yalbuzdağ, “Ülkemizde bilimsel eczacılığın temellerini oluşturan ilk eczacılık sınıfının kurulduğu ve ilk eczacılık dersinin verildiği tarih olan 14 Mayıs 1839’dan bugüne tam 184 yıl geçti. Biz eczacılar,184 yıldan bu yana bilginin ve şifanın adresi olduk. Toplumun bütün kesimlerine, bilimin ışığında,her türlü koşulda kesintisiz şifa dağıtmayı görev bildik.  Türk Eczacıları Birliği olarak bu yılki 14 Mayıs Bilimsel Eczacılık Günü teması “Bilimin Işığında, Toplumun Kalbinde, İlacın Olduğu Her Yerde Eczacı” olarak belirlendi. Biz eczacılar, en kolay erişilebilen birinci basamak sağlık danışmanları olarak; ihtiyaç duyulan her anda, mesleki sorumlulukla hastalarımızın yanında olduk ve bundan sonra da olmaya devam edeceğiz” dedi.

ADEO Deprem Paneli düzenledi Haber

ADEO Deprem Paneli düzenledi

SERHAT AKARSU ADANA (İLKHABER)- Adana’da, Adana Eczacı Odası (ADEO) Bilimsel Eczacılığın 184. Yılı kapsamında ‘Deprem Paneli’ düzenledi. ADEO 14 Mayıs Bilimsel Eczacılığın 184. Yılı kapsamında, moderatörlüğünü Adana Eczacı Odası Başkanı Ecz. Ö. Mürsel Yalbuzdağ’ın yaptığı Deprem Paneline TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Emin Pişkin, Şehir Plancıları Odası Adana Şube Başkanı Onur Kafalı ve İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur konuşmacı olarak katıldı. TOPLUMSAL SAĞLIK VE ÖNCE İNSAN ŞİARIYLA Adana Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Selahattin Menteş, TMMOB İKK Sekreteri Ahmet Uncu, Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan, Maden Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Recai Can, Çevre Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Deniz Orhan ve bir çok önemli eczacıların katıldığı Deprem panelinin açılış konuşmasını yapan Adana Eczacı Odası Başkanı Ecz. Ö. Mürsel Yalbuzdağ, “184 yıldan bu yana daha sağlıklı bir toplum hedefi ile çalışan bir mesleğin mensubu olmaktan gurur duyuyoruz. Toplumsal sağlık ve önce insan şiarıyla zor günlerin ilacı, iyiliğin ve sağlığın adresiyiz. Bilimin ışığında, toplumun kalbi olmaya her zaman devam edeceğiz. 50 binin üzerinde insanımızı, 44 eczacımızı kaybettiğimiz 6 Şubat depreminden umarız ders alınır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir insan için en önemli hak, yaşam hakkıdır. Ve bu yaşam hakkı mutlak suretle korunmalıdır. Ülkemizin birçok ilinin bereketli toprakları, tarım arazileri rant uğruna imara açılarak akla ve bilime karşı gelindi. Sonuç felaket oldu. Yaşanan bu afette STK’lar ve bizim gibi meslek odaları afetzedelere yardım için seferber olup, aç susuz, uykusuz şekilde dimdik ayakta durduk. Ülkesi için vatandaşı için çalışan, üreten tüm meslek örgütlerimizle, meslektaşlarımızla gurur duyduk. ‘İyi ki varız’ dedik. Bu noktadan sonra ne yaparız? Ne yapacağımızı sorgulamak için buradayız. Bu anlamda bilgilerini bizlerle paylaşacak olan oda başkanlarımıza çok teşekkür ediyoruz.” dedi. DEPREM KUŞAĞI Depremlerin 50 yıllık periyotlarla meydana geldiğini dinleyicilere vurgulayan Jeoloji Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, ‘Depremler ve Korunma Yöntemleri’ başlığıyla yaptığı sunumda “Dünya’mızın atmosferden başka Yerkabuğu, Manto (Ateş küre), Çekirdek gibi üç katmanı daha vardır. Günümüzden 540 milyon yıl önce “PANGEA” adındaki tek bir kıtadan ve sulardan oluşuyordu. Bu büyük tek kıta, levha hareketleriyle kuzey ve güneye doğru ayrıldı. Dünya üzerindeki levhalar boyunca uzanan bölgelere “deprem kuşağı” diyoruz. Ülkemizde bu deprem kuşağı üzerindedir. Ülkemizi etkileyen Avrasya levhası, Arabistan levhası, Afrika levhası ve Anadolu bloğudur. Levhalar hareket ettiğinde bu sıkışmalar ve gerilmeler sonucunda yerkabuğunun bazı bölümlerinde enerji birikir. Bu enerji yüzlerce yıllık bir süreçte, yer kabuğunun daha ince ve zayıf yerlerin kırılmasına neden olabileceği gibi kayma ve çökmelerde meydana gelebilir. Kırılan bu kesimlere bizler kırık yani (FAY) diyoruz. Oluşan bu ilk harekete “ana şok” ya da “deprem” diyoruz. Şiddetli sarsıntının etkisiyle o bölgedeki yerkabuğunun zayıf kısımlarının kırılmasına da “artçı şoklar ya da artçı depremler” diyoruz. Artçı sarsıntılar daha kısa süreli küçük depremlerdir. Bilim insanları yaptıkları araştırmalar sonucu olacak depremlerin zamanını yaklaşık olarak biliyor, ilgili kurumları uyarıyorlar. Adana’mız da büyük ölçekte bir deprem beklememekteyiz.” diye konuştu. Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Emin Pişkin, “Biz jeofizik mühendisleri olarak açığa çıkan deprem dalgalarının geçici ortamlardaki geçici özelliklerinden faydalanarak herhangi bir deprem olmadan önce bir takım modellemeler yaparak zeminin her hangi bir deprem anında üzerindeki yapıya hangi frekanslarda salınım ileteceğini sismik yöntemle bulmaya çalışıyoruz. Tabiatın neden olduğu bu büyük enerji ortaya çıktığında deprem dalgaları yayılmaya başlıyor. Bu dalgalar Cisim Dalgaları ve Yüzey Dalgaları olarak ikiye ayrılıyor. Bunlara da kendi aralarında P (boyuna) Dalgaları, S (enine) Dalgalarıdır. P hissedilen ilk dalga. S ise bizleri sallayan yıkıcı dalgalardır. Yapılacak işler ahlaklı ve vicdanlı yapılmalı, depremlerin her zaman olacağını kabul edip, ona göre yaşamalıyız.” dedi. GEÇMİŞTEN GELEN ŞEHİR PLANINDA EKSİKLİKLER OLDUĞUNU GÖRDÜK Yaşanan büyük deprem felaketi sonrası, felaketten kaçan insanların kent içinde sığınabileceği toplanma alanlarının olmadığını gördüklerini söyleyen Şehir Plancıları Odası Adana Şube Başkanı Onur Kafalı, “Deprem sonrası geçici ve kalıcı bir yerlerin olmadığını gördük. Kentsel ulaşım ağının yetersizliğini gördük. Geçmişten gelen şehir planında eksiklikler olduğunu gördük. Adananın coğrafi açıdan önemli bir şehir olduğunu gördük. Depremi yaşayan illere lojistik desteklerin Adana’dan gittiğini gördük. Diğer illerde tarım sekteye uğradı ama Adana tarımsal üretime devam etti.” Şeklinde konuşan Kafalı, Dirençli Kente Nasıl Olur? Konusuna açıklık getirirken Kentsel Dönüşüme bütüncül planlamanın şart olduğunu dile getirdi. İMAR AFFI GETİRMEK DOĞRU BİR YÖNTEM DEĞİLDİR Deprem sonrası incelenen ve görülen en büyük sorunun imar affından yararlanan binalarda yıkımın çok daha fazla olduğunu belirten İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur,” Amele mantığıyla yapılmış evlere, kaçak yapılara İmar Affı getirmek doğru bir yöntem değildir. Sonuç ortadadır. 1975 yılı mühendisliği sonrası günümüz mühendisliği çok gelişmiştir. Gelişen rant hırsıylada yaşanan depremde 50 binin üzerinde canımız gitmiştir. Deprem sonrası vatandaşlarımızın endişelerini artırmış, hasarsız ve hafif hasarlı binalara bile girmekte tereddüt yaşatmıştır. Vatandaşlarımızın bu endişelerini istismar edecek kişiler de hemen piyasada dolaşmaya başlamıştır. Vatandaşlarımızı bu vesile ile tekrar uyarmak isterim: Hasarlı binaların teorik olarak kurtarılması mümkün. Ancak; sistematiğe uygun binalarda güçlendirme yapılabilir. Binaların deprem dayanıklılığı analizi  ve güçlendirme, yetkin ve işin ehli kişi ve kurumlar tarafından yapılmalı; öneriler çözümler mutlaka belgelendirilmelidir. Güçlendirme maliyetleri yüzde 50-60’ı geçiyorsa binanın yıkılıp, yeniden yapılması daha hayırlıdır.” dedi. Katılımcıların merak ettiği soruların yanıt bulduğu panelde Çukurova İlçesinde 70, Seyhan’da 453, Yüreğir’de 544, Sarıçam’da 287, Ceyhan’da 642, Kozan’da 290, İmamoğlu’nda 240, Karaisalı’da 55, Karataş’ta 34, Saimbeyli’de 49, Tufanbeyli’de 127, Yumurtalık’ta 85 ağır hasarlı bina bulunduğu bilgisi verildi.

Sağlık Bakanı Koca ilaç sektörü temsilcileriyle buluştu: Haber

Sağlık Bakanı Koca ilaç sektörü temsilcileriyle buluştu:

ANKARA (AA) - Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ilaç bulunamaması sorununun çözümü için ikinci adımı attıklarını belirterek "Sektörün tüm temsilcilerine tek önceliğimizin Türkiye'nin ihtiyacının karşılanması olduğunu ilettik. Mesajımız net, vatandaşımız ilaca erişirse hepimiz rahat ederiz." ifadesini kullandı.Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Koca, son dönemde piyasada bazı ilaçların bulunamaması sorununun çözümüne ilişkin, İstanbul'da ilaç sektörünün tüm paydaş yöneticileriyle bir araya geldi.Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığında (TÜSEB) düzenlenen toplantıya İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS), Türkiye İlaç Sanayi Derneği (TİSD), Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD), Sağlık Ürünleri Derneği (SURDER) ve Ecza Depocuları Derneğinden (EDD) 40'a yakın yönetici ile Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) yetkilileri katıldı.Bakan Koca, burada yaptığı değerlendirmede, sektörün sorunlarının çözümüne yönelik atılan adımları hatırlatarak sıranın sektörde olduğunu, vatandaşın ilaca erişiminde kendilerinin üzerine düşeni yapmaları gerektiğini dile getirdi.Sektör temsilcileri de yapılan düzenlemeler için teşekkür ederek ilaç tedariki ile ilgili tüm imkanlarını seferber edip çözüme katkı sunacaklarını belirtti.Koca, görüşmeye ilişkin sosyal medyadan yaptığı paylaşımda, "İlaç bulunamaması sorununun çözümü için ikinci adımı attık. Sektörün tüm temsilcilerine tek önceliğimizin Türkiye'nin ihtiyacının karşılanması olduğunu ilettik. Mesajımız net, vatandaşımız ilaca erişirse hepimiz rahat ederiz." ifadesini kullandı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.