#ekosistem

İLKHABER-Gazetesi - ekosistem haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, ekosistem haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Mavi alarm: Küçük ölçekli balıkçılık büyük tehdit altında Haber

Mavi alarm: Küçük ölçekli balıkçılık büyük tehdit altında

Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi'nde yeni av sezonunun başlamasıyla birlikte, deniz ekosistemlerinin korunması ve kıyı topluluklarının geleceği de yeniden gündeme geldi. Uzmanlar, Akdeniz’deki balık stoklarının hâlâ yüzde 58’inin aşırı avlanma tehdidi altında olduğunu belirterek, sürdürülebilir balıkçılığın önemine vurgu yaptı. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Akdeniz ile Karadeniz’deki Küçük Ölçekli Balıkçılık Bölgesel Eylem Planı’nın (RPOA-SSF) acilen uygulanması gerektiği ifade edildi. Uzmanlar, iklim değişikliği, kirlilik ve endüstriyel baskılar nedeniyle deniz ekosistemlerinin korunmasının ertelenemez bir zorunluluk olduğuna dikkati çekti. Balık stoklarının hızla tükenmesi, geçimini balıkçılıkla sürdüren toplulukların yanı sıra deniz yaşamını da tehdit ediyor. Bu nedenle, balıkçılık faaliyetlerinde ekosistem odaklı yaklaşım benimsenmesi gerekiyor. Sürdürülebilir balıkçılığın sağlanması için uzmanlar şunları ile getirdi: “Okyanusları, denizleri ve deniz kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma için korumak ve kullanmak gerekir. Akdeniz’de küçük ölçekli balıkçılığın sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla bilimsel temelli ve yerel yönetişim modeller teşvik edilmeli. Balıkçılar, yerel yönetimler, sivil toplum ve bilim insanlarının ortak çalışmasıyla balıkçılık yönetimini dönüştürmek gerekli. Tüketiciler de tebliğ düzenlemelerine uygun balık türlerini, boyutlarını ve mevsimlerini tercih ederek sürdürülebilir balıkçılığa destek olmalı.” WWF-Türkiye’den Ömür Kula da, konuya ilişkin olarak şunları söyledi: “Akdeniz’in sağlığı, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de güvenliği demek. Küçük ölçekli balıkçılığın sürdürülebilirliği için acil önlemler almak, ekosistemi korumak ve yerel toplulukları desteklemek zorundayız. Herkesin katkısı bu hedefe ulaşmak için kritik öneme sahip.”

Patara'da yeni dönem: İnsan faaliyetleri sınırlandırılıyor Haber

Patara'da yeni dönem: İnsan faaliyetleri sınırlandırılıyor

Türkiye'nin en önemli doğal ve kültürel miras alanlarından biri olan Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) için doğa ve turizm dengesini gözeten yeni bir eylem planı hayata geçiriliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) işbirliğiyle hazırlanan proje, Patara'daki ekosistemin korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını hedefliyor. Beş Ana Hedef, Sekiz Eylem "Akdeniz'de Ekosistem Dirençliliğinin Artırılması Projesi (RESCOM)" kapsamında hazırlanan plan, beş ana hedef üzerinden sekiz temel adımda uygulanacak. Bu hedefler doğrultusunda: Bölgenin karasal ve denizel biyolojik çeşitliliği envanteri çıkarılacak ve düzenli olarak güncellenecek. İnsan faaliyetleri sınırlandırılacak, doğaya zarar verebilecek yapılaşmalara karşı önlemler alınacak. Sürdürülebilir turizm modelleri geliştirilecek ve desteklenecek. Kirlilik azaltılacak, hava, toprak ve su kalitesi artırılacak. Yerel halkın sosyoekolojik direnci yükseltilerek doğayla iç içe bir kalkınma modeli benimsenecek. Kumsala Araç Erişimi Sınırlanıyor Planın en dikkat çeken adımlarından biri ise Patara'nın meşhur kumsalına araçla erişimin sınırlandırılması olacak. Bu kapsamda: Kumsal çevresine araç trafiğini azaltacak alternatif çözümler hayata geçirilecek. Karavanlar için özel konaklama alanları oluşturulacak ve bu bölgelere su, elektrik ve atık yönetimi gibi temel hizmet altyapısı sağlanacak. Mevcut kanalizasyon hatları yenilenecek, turizm ve sosyal altyapı alanları için yeni hatlar oluşturulacak. Doğaya Saygılı Turizm Modeli Nazım ve uygulama imar planlarının yanı sıra koruma-kullanma dengesine dayalı açıklama raporlarının da hazırlanacağı proje, yalnızca doğal çevrenin değil kültürel mirasın da korunmasını hedefliyor. Bu çerçevede: İstilacı yabancı türlerin etkisi azaltılacak. Tarım ve su ürünleri gibi sektörlerde sürdürülebilir kaynak kullanımı teşvik edilecek. Yerleşim ve altyapı projeleri, doğal ve kültürel değerlerle uyumlu hale getirilecek. Ekosistemin ve Halkın Sağlığı Gözetiliyor Projeyle birlikte yalnızca ekosistem değil, aynı zamanda yerel halkın sağlığı da korunacak. Çevresel kalite standartlarının yükseltilmesi ve doğal kaynakların doğru yönetimi sayesinde bölgedeki yaşam kalitesi artırılacak.

Leylekler kaç yıl yaşar ve nerelere göç eder? Bir doğa harikası olan leyleklerin yaşamı Haber

Leylekler kaç yıl yaşar ve nerelere göç eder? Bir doğa harikası olan leyleklerin yaşamı

Leylekler, dünyamızın en dikkat çekici göçmen kuşları arasında yer alır. Hem uzun göç yolları hem de yaşamlarıyla ilgili ilginç özellikler taşıyan bu kuşlar, her yıl binlerce kilometre yol katederek sıcak iklimlere doğru hareket eder. Peki, leyleklerin yaşam süreleri ne kadar? Hangi bölgelerde yaşar ve nasıl göç ederler? İşte leylekler hakkında merak edilenler… Leylekler Kaç Yıl Yaşar? Leyleklerin yaşam süreleri, ortalama 20-30 yıl arasında değişir. Ancak bu süre, çevresel koşullara ve karşılaştıkları tehlikelere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Leylekler, doğal yaşam alanlarında çoğu zaman uzun ömürlü olurlar. Fakat, insan faaliyetlerinden kaynaklanan tehditler –örneğin kirlilik, avcılık, habitat kaybı– bu süreyi kısaltabilir. Ayrıca, leyleklerin yuva yapma ve üreme süreçlerinde karşılaştıkları zorluklar da yaşam sürelerini etkileyebilir. Leylekler Nerelere Göç Eder? Leylekler, her yıl düzenli olarak göç ederler. Avrupa ve Orta Doğu'nun soğuk kışlarına karşı, Afrika'nın sıcak iklimlerine doğru uzun bir yolculuğa çıkarlar. Göçlerinin en önemli sebebi, soğuk mevsimlerde yiyecek bulmakta zorlanmaları ve ılıman iklimlere doğru hareket etmeleridir. Leyleklerin göç rotası genellikle Avrupa’dan başlar, Orta Doğu üzerinden Kuzey Afrika’ya kadar devam eder. Türkiye de leyleklerin göç yolunda önemli bir geçiş noktasıdır. Türkiye üzerinden geçen leylekler, Akdeniz boyunca ilerleyerek Afrika kıtasına ulaşır. Yılda iki kez yapılan bu göç, leyleklerin yaşam döngüsünde kritik bir rol oynar. Leylekler Göç Ederken Hangi Yöntemleri Kullanır? Leyleklerin göç etmelerinin en dikkat çekici yönlerinden biri, uçarken kullandıkları yöntemdir. Leylekler, göçlerini termik akımlardan faydalanarak yaparlar. Bu termik akımlar, havadaki sıcaklık farklarından kaynaklanır ve leyleklerin uçmasına yardımcı olan hava akımlarını oluşturur. Bu sayede leylekler, daha az enerji harcayarak uzun mesafeleri kat edebilirler. Bu göç yolculukları sırasında leylekler genellikle büyük gruplar halinde hareket ederler, bu da onların birbirlerine destek olmalarını sağlar. Leyleklerin Göç Rotaları İklim Değişikliğiyle Nasıl Etkileniyor? İklim değişikliği, leyleklerin göç yolları ve yaşam alanları üzerinde önemli bir etki yapmaktadır. Sıcaklıkların artması ve hava koşullarındaki değişiklikler, leyleklerin göç etme zamanlamalarını ve güzergahlarını etkileyebilir. Özellikle Afrika’daki sıcak iklimlerin değişmesi, leyleklerin beslenme ve yuva yapma alışkanlıklarını zorlaştırabilir. Ayrıca, sıcaklıkların artması, leyleklerin daha kısa mesafelerde besin bulmak için göç etmelerine neden olabilir, bu da göç yollarını değiştirebilir. Leyleklerin Göçü Neden Önemlidir? Leyleklerin göçü sadece ekosistem dengesi için değil, aynı zamanda biyolojik çeşitliliği koruma açısından da kritik bir öneme sahiptir. Göç eden leylekler, bitki örtüsünün yayılmasına, zararlı böceklerin kontrol altında tutulmasına ve ekosistemlerin dengelemesine yardımcı olur. Ayrıca, leyleklerin doğaya sağladığı bu faydalar, doğal yaşam alanlarının korunmasını teşvik eder. Leyleklerin her yıl düzenli olarak göç etmeleri, doğanın döngüsünün ne kadar hassas olduğunu gözler önüne serer.

Ağaçlar ve mantarlar arasındaki şaşırtıcı ilişki Haber

Ağaçlar ve mantarlar arasındaki şaşırtıcı ilişki

Orman ekosistemlerindeki ağaçlar ve mantarlar arasındaki gizli iş birliği bilimsel araştırmalarla keşfediliyor. Yapılan araştırmalara göre, mantarlar, toprak altında ağaç köklerini saran miselyum ağıyla besin alışverişi yapıyor, Ağaçlar, miselyum ağı aracılığıyla kimyasal sinyallerle komşularını uyarabiliyor ve zararlılara karşı savunma mekanizmalarını aktive edebiliyor. Bu iş birliği, ormanların sağlığını korumada kritik bir rol oynuyor. Orman ekosistemlerindeki canlılar arasındaki karmaşık etkileşimler bilimsel araştırmalar ışığında ortaya çıkarılıyor. Ormanlık alanlarda yetişen mantarlar da, bu ekosistemlerin önemli bir parçası olarak toprak altında sessizce ama etkin bir şekilde çalışıyor. Çoğumuz mantarları sadece topraktan fışkıran yüzey bitkileri olarak düşünse de, asıl büyüme şekilleri toprağın içinde beyaz iplikçikler halinde gerçekleşiyor. Bu beyaz iplikçikler, mantarların asıl yaşam şekli olan miselyum adı verilen bir ağ oluşturuyor. Miselyumlar, toprak içinde bulunan ağaç köklerini sararak bir tür iş birliği sağlıyorlar. Ağaçlar, fotosentez yoluyla ürettikleri besinleri bu miselyum ağı aracılığıyla mantarlara aktarıyor. Mantarlar da bu hizmetin karşılığında ağaç kökleri tarafından sağlanan su ve mineralleri alıyor. Ancak bu iş birliği sadece besin alışverişiyle sınırlı kalmıyor. Ağaçlar, miselyum ağı sayesinde kimyasal sinyaller yoluyla birbirlerini uyarabiliyor. Örneğin, bir ağaç bir avcıya veya zararlı bir organizmaya maruz kaldığında, bu bilgiyi miselyum ağı üzerinden komşu ağaçlara iletebiliyor. Bu sayede diğer ağaçlar da zamanında savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyorlar. Ayrıca, ağaçlar miselyum ağı sayesinde akrabalarını tanıyıp onlara öncelikli olarak besin aktarabiliyor. Bu, ormansızlaşma gibi büyük çevresel müdahalelerin ardından bile, yakındaki ağaçların stres sinyalleri göndererek birbirlerine yardım etmelerini sağlıyor. Sonuç olarak, orman ekosistemlerindeki bu gizli iş birliği ve iletişim ağı, doğanın karmaşıklığını ve canlıların birbirleriyle olan etkileşimlerinin derinliğini gözler önüne seriyor. Ağaçlar ve mantarlar arasındaki bu karşılıklı bağımlılık ve yardımlaşma, ormanların sağlığının korunmasında kritik bir rol oynuyor.

Gökoğlu: Yerel yönetimler kent ısı adası haritası çıkartmalı Haber

Gökoğlu: Yerel yönetimler kent ısı adası haritası çıkartmalı

İlkhaber'den Bayram Bulut'un haberine göre; Adana Ekoloji Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, yerel yönetimlerin kent ısı adası haritası çıkarılmasını ve kent içi toplu taşıma araçlarının elektrikli olması gerektiğini söyledi.  31 Mart Yerel seçimlerine hazırlıklar devam ediyor. İl ve ilçe belediye başkan adaylarının bir bölümü açıklandı ve açıklanmaya devam eden adaylar bulunuyor. Siyasetin nabzı seçimlerle atarken, kentte yaşayanların belediye başkanlarından talepleri bulunuyor. Bu taleplerden biride Adana Ekoloji Platformu’ndan geldi. Adana Ekoloji Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, nasıl bir yerel yönetici istediklerini gazetemiz İlkhaber’e anlattı. Gökoğlu, kentte yaşayan tüm canlıların ve bulunan tüm materyallerin kendi aralarında ve hava, su, toprakla ısı, nem alışverişi ilişkisi içinde olduklarını söyledi.  ASFALT YOL YAPMA POLİTİKASINDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİDİR Yerel yönetimlerin çalışmalarını planlarken, ekosistemin dengelerini gözetmek durumunda olduğundan bahseden Gökoğlu, “Buna ‘kent ekosistemi’ denir. Yerel yönetimler çalışmalarını planlar ve uygularken kent ekosistem dengelerini gözetmek durumundadırlar. Atmosferi, suyu, toprağı, bir bütün olarak dünyayı kirleten politika ve uygulamalardan uzak durmalıdırlar. Bu durum, her yıl sıcaklık rekorlarının kırıldığı Adana için çok daha hayatidir. Asfalt yol yapma politikasından derhal vazgeçilmelidir. Asfalt, petrolün en son kalıntısı, halk arasında ‘zift’ diye anılan, çeşitli zehirli maddeler içeren ve bunları zamanla dışarı kusan tehlikeli bir maddedir. Kentsel ısı adası oluşumunun en başta gelen sebebidir. Yaz aylarında ısı artışının sebeplerinden biridir. Gündüz ısıyı soğuran asfalt, geceleri topladığı ısıyı dışarıya salar. En önemlisi de, asfaltın su geçirgenliği yoktur, yani yağmur suyunun toprakla buluşmasına imkan vermez. Oysa, bizim kentin yüzey suyu geçirgenliğinin arttırılmasına ve adeta “sünger kent” olmaya ihtiyacımız vardır. Daha çok kentler arası yollarda ihtiyaç duyulan asfalt yolların Adana’da mahalle arası yollara kadar yaygınlaştırılması politikası anlaşılmaz bir durumdur” dedi. YEREL YÖNETİMLER KENT ISI ADASI HARİTASI ÇIKARMALI Yerel yönetimlerin kent ısı adası haritası çıkarması gerektiğini vurgulayan Gökoğlu, “Büyükşehir ve ilçe belediyelerinde enerji verimliliği birimleri kurulmalıdır. Ağaçların kent içinde termik makina gibi çalıştığı unutulmamalıdır. Bir yetişkin ağaç günde 1650 litre suyu buharlaştırarak bulunduğu bölgede birkaç derece soğutma etkisi yaratır. Yeşil alanların korunmasında titizlik gösterilmeli, yeşil alanlar üzerinde devam eden işgallere son verilmeli, imar planları yapılırken yeşil alanların çoğaltılması esas alınmalıdır. Belediyeler kendi binalarında, tesislerinde, kapalı semt pazarlarında güneş enerji sistemleri kurmalıdır. Yurttaşlar tarafından enerji kooperatiflerinin kurulmasına belediyeler öncülük etmelidir. Yeni yapılacak binaların çatıları veya cephelerinde güneş enerji sistemlerinin bulunması zorunlu hale getirilmelidir” diye konuştu. ULAŞIM SORUNUNA ÇÖZÜM ARARKEN EKOLOJİ ESAS ALINMALI Gökoğlu kentin ulaşım sorununa vurgu yaparak, “Şehrimizin ulaşım sorunu yıllardır kördüğüm halini sürdürmekte, kent ekosistemini kötü etkileyen başlıca etkenler arasında bulunmaktadır. Havamız kirlenmekte, psikolojimiz bozulmakta, ulaşım hakkımız ihlal edilmektedir. Yıllar boyunca yönetime gelen belediye başkanları sorunu çözebilmek için gereken cesaretli adımları atmaktan kaçınmakta, daha da kötüsü, birinin yanlışını düzeltme çabası uzun yıllar sürmektedir. Adına “metro” denilen Adana raylı ulaşım sistemi bunun tipik bir örneğidir. Yanlış projelendirme ve uygulamanın olumsuz sonuçlarına hepimiz katlanıyoruz. Yanlış seçilen güzergah ve projenin yarım kalması sonucunda gelir gideri karşılamıyor, bir yandan da borç ödemesi devam ediyor. Adana ulaşımının esas olarak dolmuşlara ve özel halk otobüslerine bırakılması ise, geçmiş yönetimlerden kalan yanlışlardan biri olarak sorunu büyütüyor” ifadelerini kullandı. ELEKTRİKLİ ARAÇ VURGUSU  Kentte kullanılan toplu taşıma araçlarının elektrikli olmasını dile getiren Gökoğu, “Bu durumda ilk yapılması gereken toplu ulaşıma yönelik otobüsleri arttırmak iken, yeni alınan otobüs sayısı ancak yaşlı olduğu için hizmet dışı kalan otobüslerin yerini alacak kadar olmuştur. Üstelik, yeni alınan otobüsler de elektrikli yerine, yine mazotlu olanlardan tercih edilmiştir. Her zaman olduğu gibi, bu konuda da kentte yaşayanların görüşü sorulmamıştır. Adana’da bulunan belediyeler araç filolarına yeni araç alırken elektrikli araçları tercih etmelidir. Kent içi ulaşımda yılların getirdiği bir sorun olarak var olan minibüslerin mağduriyete neden olmadan tedricen azaltılmasının bir yolunun bulunması zorunlu hale gelmiştir. Toplu taşımanın yaygınlaştırılması sonucunda, kentte yaşayanlar için özel araç sahibi olmak ihtiyaç olmaktan çıkacaktır” dedi. HAYVAN DOSTU YEREL YÖNETİMLER Hayvan dostu yerel yönetimlerin oluşması gerektiğini aktaran Gökoğlu, “İnsan dünyanın efendisi değil, doğanın bir parçası ve diğerleri gibi bir türdür. Hayvanlar da insanlar gibi algılar, hisseder, acı çeker. İnsanlar, kendi haklarını savunamayan hayvanların da haklarını savunmakla yükümlüdür. Yerel yönetimler hayvanların doğal yaşamlarına uygun şekilde yaşayabilmeleri için imkanlar yaratmakla yükümlüdür. Kent içinde yaşayan hayvanlar insanlara bağımlıdır ve insanlarla birlikte yaşamak isterler, onları barınaklarda tecrit etmek doğru çözüm değildir. İnsanların kentleri birlikte paylaştığı sokak hayvanlarının rahat bir şekilde yaşayabilmeleri ortamını yaratmak belediyelerin görevleri arasındadır. Belediyelerde “hayvan hakları denetleme birimi” kurulmalıdır” diye konuştu. Gıda güvenliği, bisiklet dostu ve tüketici ve üreticiyi buluşturan yerel yönetimlere ihtiyacın olduğunu belirten Gökoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; TÜKETİCİ İLE KÜÇÜK ÜRETİCİ BULUŞTURULMALI “Kırsal alanda yaşayan ve geleneksel üretim yapan küçük üretici ile kentte yaşayan tüketicilerin buluşmasını sağlayıcı pazarlar açılmalı, sağlıklı gıda üretim ve tüketim kooperatifçiliği teşvik edilmeli, belediyeler bu konuda öncü rol oynamalıdır. Bu tür girişimlerin aynı zamanda yörede işsizliği önleyici etkisi de olacaktır. Kentimizde bu konuda yaşanan bazı güzel, fakat küçük ölçekli örnekler yaygınlaştırılmalıdır. GIDA GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYAN YEREL YÖNETİMLER Belediyeler sebze ve meyve hallerinde kimyasal ilaç kalıntılarını belirleyebilecek ölçüm cihazları bulundurmalıdır. Başka ülkelerin almadığı tehlikeli gıdaların halkımıza yedirilmesi önlenmelidir. Gıda güvenliği konusunda ilgili bakanlığın il müdürlüğü görevli olsa da, belediyeler sadece fiyat denetimi yapmamalı, sağlıklı gıdaya erişim hakkımızı sağlamak adına lokanta, kafeterya ve gıda ürünleri satan işyerlerini sıklıkla kontrol etmelidir. BİSİKLET DOSTU YEREL YÖNETİMLER Kent içi ulaşımda bisikletin yaygınlaşması belediyeler tarafından teşvik edilmeli ve bisiklet yolları çoğaltılmalıdır. Adana, bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaşması için ideal düzlükte bir şehir özelliğine sahiptir. Yapılan bisiklet yollarının işgal edilmesi önlenmelidir.”

Alev alev yanan ormanların eski haline dönmesi, yarım asrı bulabiliyor Haber

Alev alev yanan ormanların eski haline dönmesi, yarım asrı bulabiliyor

ALİ GÜRELİ ADANA (İLKHABER) - Havaların ısınmasıyla birlikte yurdun farklı bölgelerinde meydana gelen orman yangınlarından çoğu büyük ölçüde kontrol altına alınarak soğutma çalışmalarına başlandı. Uzmanlar, yanan ormanların yeniden eski haline gelebilmesinin 20 ile 50 yıl arasında değişebildiğini ifade etti. Dünya genelinde etkili olan sıcak havanın etkisiyle İspanya, Kanada ve Yunanistan gibi ülkeler orman yangınlarıyla mücadele ediyor. Kanada'daki orman yangınına müdahale eden 2 itfaiye görevlisi hayatını kaybederken Yunanistan'da sıcak hava dalgası ve kuvvetli rüzgârların da etkisiyle son 24 saatte 46 orman yangını meydana geldi. Türkiye'de de son 3 gün içinde Adana, Hatay, Mersin ve Çanakkale, Şanlıurfa, Muğla, Tekirdağ, Balıkesir ve Diyarbakır'da ormanlık ve makilik alanlarda çok sayıda orman yangınları çıktı. Yangınların çoğu büyük ölçüde kontrol altına alınıp soğutma çalışmalarına başlandı. Söndürülen alanlarda yeniden alevlenme olması ihtimaline karşı da ekiplerin teyakkuz hâlinde beklediği ifade edildi. Bu arada, yangınlarla ilgili olarak Fethiye'de 1 ve Milas'ta 1 şüpheli olmak üzere 2 şüphelinin tutuklandığı, İzmir Urla'da 2 şüpheli hakkında adli kontrol kararı verildiği, Hatay Belen'de gözaltına alınan 2 şüpheliden birinin tutuklandığı, Manavgat'ta ise 1 şüpheli hakkındaki soruşturmanın devam ettiği öğrenildi. ESKİ HALİNE GELMESİ YARIM ASRI BULABİLİYOR Uzmanlar ise yanan ormanların yeniden eski hâline gelebilmesi için ağaçların büyüme sürelerinden çok, ekosistem oluşturma sürelerinin önemli olduğunu ve bu sürenin de 20 ile 50 yıl arasında değişebildiğini ifade etti. Orman yangınlarının dünya genelinde ağırlıklı olarak insan kaynaklı olduğunu belirten uzman görüşleri şöyle: "Bütün orman yangınları ağaçlar, hayvanlar ve bitkileri kapsayan ekosistem üzerinde yıkıcı etkiler yaratıyor. Yangın ve bitki örtüsü üzerindeki ilişkilerin bilinmesi ve yenileme çalışmalarının nasıl olacağına, nerelerin ağaçlandırılacağına, nerelerde doğal gençleşme veya doğal gençleştirme yapılacağına karar verilmesi önemli. Yangın sonrası hızlı bir ekolojik değerlendirme ve dirençli bir orman planlaması yapılması gerekir. Ağaçların yeniden ekosistem oluşturma süreleri de türlerine göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin sarıçam ve karaçam ağaçları 40-50, kızılçam 20'li yaşlarda ormanlaşıyor. Kayın 40-50'li yaşlarda, ladin 50-60 yaşlarda, servi 20-30'lu yaşlarda sağlıklı orman denilebilecek yapıya kavuşabiliyor.  Meşelerin daha geç, 50-60 yılda bir orman ekosistemi oluşturuyor. Orman, kendi içinde bileşenlerinin olduğu, bunların karşılıklı etkileşim içinde olduğu bir ekosistemdir. Ağaçlandırmayla biz sadece orada dikim yapmış olunur. Orada yeniden bir ekosistemin oluşması onlarca yılı bulur.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.