TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#kanser

İLKHABER-Gazetesi - kanser haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, kanser haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kanser vakalarındaki artışın nedeni yaşam süresinin uzaması Haber

Kanser vakalarındaki artışın nedeni yaşam süresinin uzaması

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Üstün, ortalama yaşam süresinin uzaması nedeniyle daha çok kanser vakası görüldüğüne dikkat çekerek, toplumda en sık görülen kanser türünün erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda ise meme kanseri olduğunu belirtti. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Üstün, 1-7 Nisan Kanser Haftası vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı. Kanser hasta sayısının giderek arttığını vurgulayan Doç. Dr. Üstün bu artıştan genellikle çevresel faktörler veya kişilerin yaşam tarzlarının sorumlu tutulmasına rağmen, asıl artış nedeninin insan ömrünün uzaması olduğunu, bu nedenle herkesin kanserin eskiye göre daha çok görüldüğü şeklinde bir gözlemi bulunduğunu söyledi. Günümüzde en çok ölüme yol açan 2 hastalığın kanser ve kalp hastalıkları olduğunu belirten Doç. Dr. Üstün, “Kanser kelimesi yengeç anlamında olup, vücudun normal hücrelerinin yapı ve özelliklerini değiştirerek daha hızlı çoğalması ve ölümsüzlük özelliğini kazanmasıyla meydana gelmektedir. Kanser hücreleri organlarda ve vücutta arttıkça, normal hücreler görevlerini yerine getirememeye başlamaktadır. Bunun sonucunda iştahsızlık, kilo kaybı, enfeksiyon, kanama ve organ yetmezlikleri gelişmektedir” dedi. “En çok ölüme yol açan akciğer kanseri” Toplumda en sık görülen kanserin erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda ise meme kanseri olduğunu ifade eden Doç. Dr. Üstün, her 2 cinste de en çok öldüren kanser türünün 'akciğer kanseri' olduğunu; bununla birlikte kalın bağırsak, mide, pankreas, yumurtalık ve baş boyun kanserlerinin toplumda sık görülen diğer kanser türleri olduğunu ifade etti. Prostat kanserinin erkeklerde en çok görülen kanserlerden bir diğeri olduğunu ancak hormon zıttı tedaviyle hastalık kontrol altına alınabildiği için hastaların yaşam süresinin uzun olduğunu sözlerine ekleyen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Üstün, tıptaki gelişmelere paralel olarak kanser tedavisinde de ilerlemeler kaydedildiğine değinerek, “Hastalığın erken evrelerinde en etkili tedavi yöntemi ameliyattır. Yapılan ameliyat hastanın yaşam kalitesini ve süresini belirlemektedir. Meme kanserinde ameliyatta koltuk altı lenf bezlerinin alınması gerekebilmektedir. Koltuk altı lenf bezleri alındığında hastaların kol şişliği olabilmektedir. Ancak koltuk altı lenf bezi tutulumu yoksa bunların çıkarılmasına gerek yoktur. Meme kanserli hastaların koltuk altı lenf bezleri ameliyat sırasında değerlendirilerek tutulum yoksa bunların alınmaması uygun bir ameliyat yöntemidir. Ameliyattan sonra hastalığın tekrarlama riskini azaltmak için kemoterapi ve radyoterapi uygulanabilmektedir. Radyoterapi ışın tedavisi olarak bilinen tedavinin diğer adıdır. Kemoterapi ilaçları, hormon önleyici ilaçlar, akıllı ilaçlar, kemik güçlendirici ilaçlar, kemik iliğini uyarıcı ilaçlar kanser tedavisinde kullanılmaktadır” şeklinde konuştu. “Tedavi yöntemine kanser konseyi karar verir” Doç. Dr. Üstün, ileri evrelerde ise hastayı rahatlatmaya yönelik ameliyat yapılabileceğini, örneğin karaciğer metastazı olan kalın bağırsak kanseri olan hastada bağırsak tıkanıklığı olmasın diye ameliyat gerçekleştirilebileceğini, hastanın ömrünü daha rahat geçirebilmesi için kemoterapi ve radyoterapi verilebileceğini aktardı. Kanser hastalarının tedavi ve takibinin nasıl yapılacağına hastane bünyesindeki kanser konseylerinin karar verdiğini belirten Doç. Dr. Üstün, bu konseyde radyolog, patolog, nükleer tıp uzmanı, laboratuvar ekibi, hemşire, cerrah, medikal, onkolog ve radyasyon onkoloğunun yer aldığını anlattı. Tedaviye zamanında başlama, kan tetkiklerinin zamanında çıkması ve doktor tarafından değerlendirilmesi, radyoloji ve nükleer tıp görüntüleme tetkiklerinin zamanında yapılmasının uygun tedavi ve takip için gerekli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Üstün kemoterapi ve radyoterapi tedavilerinin konforlu ortamlarda alınmasının, hastaların tedaviye uyumlarını artırdığını dile getirdi. “Bitkisel tedavi doktora danışılmalı” Tedavi için alternatif yöntemlerden de bahseden Doç. Dr. Üstün, konuşmasına şöyle devam etti: “Hastalar tedavi sırasında veya tedavi bittikten sonra başta bitkisel kökenli olmak üzere birçok farklı ürün kullanmaktadır. Gerek hastalar gerekse hasta yakınları haklı olarak hastanın kanserden kurtulması için arayışa girmektedir. Hastaların varsa kullandıkları ürünler hakkında doktorlarını bilgilendirmeleri önemlidir. Hastaların ve hasta yakınlarının bu ürünleri kanserin gerçek tedavisi olarak görmek gibi bir yanlışlığa düşmemeleri gerekir.”

Kanser hastalarının psikolojik destek ihtiyacı önemli Haber

Kanser hastalarının psikolojik destek ihtiyacı önemli

Uzm. Psikolog Rozarin Oktay, kanser hastalarının psikolojik destek alması, duygularını ifade edebileceği bir alanın oluşturulmasının oldukça önemli olduğunu söyledi. Günümüzde oldukça yaygın görülen, üzüntü, kaygı öfke gibi duyguları da beraberinde getiren kanser hastalığı, hastanın günlük hayatında ve bedeninde değişimler oluşturabiliyor. Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kışla Yerleşkesi Kemoterapi Ünitesi Bölümünden Uzm. Psikolog Rozarin Oktay, kanser hastalarında anksiyete, depresyon gibi psikolojik bozuklukların görülebileceğine ve kanser tedavisi sırasında psikolojik desteğin önemli olduğuna vurgu yaparak, “Tedaviden sonra da nüks korkusu, kaygı, ölüm korkusu gibi gündemler ortaya çıkabilir. Bu nedenle tanının konduğu ilk günden itibaren hastanın bu süreçte ona eşlik edecek bir psikolojik destek alması, duygularını ifade edebileceği bir alanın oluşturulması oldukça önemli” dedi. Uzm. Psikolog Rozarin Oktay, “Zorlu bir sürecin başlangıcı olan kanserin sosyal ve psikolojik destekle yönetilebilmesi mümkün. Hastanın sürece uyum sağlaması, hastalığı kabullenmesi, hasta yakınlarının hastaya doğru yaklaşımı noktasında bilgilendirilmesi için belirli aralıklarla görüşülmesi ve düzenli aralıklarla takip edilmesi gerekir. Kliniğimizde süreci kolaylaştırmak, ihtiyaç duyduğumuzda hastaların psikolojik halini iyileştirmek, iyilik hallerini arttırmak adına psikiyatristlerimizle, onkologlarımızla, diyetisyenimizle daima iş birliği içerisinde multidisipliner biçimde çalışıyoruz” şeklinde konuştu.

Muğla'da yapılan çalışmada , denizanalarının zehrini kanser araştırmalarında kullanıyor Haber

Muğla'da yapılan çalışmada , denizanalarının zehrini kanser araştırmalarında kullanıyor

Deniz suyu sıcaklıklarının yüksek seyretmesi, kirlilik, gemi trafiği nedeniyle yabancı türlerin gelişi ve kıyı yapılarının artışı nedenleriyle artan denizanalarının alternatif kullanım alanı olarak zehirlerinin kanser hücrelerini öldürücü özelliği olduğunu belirten Doç. Dr. Killi, “Denizanası zehrinin kanser hücrelerinde etkili olduğunu bulduk” dedi. Muğla’nın Marmaris ilçesinde sahile vuran Rhopilema nomadica göçmen denizanası türü üzerine bilimsel araştırma yapan Killi, “Denizanası örneklerini araziden topluyoruz. Buradan laboratuvarımıza getiriyoruz. Belli aşamalardan geçirerek içerisindeki zehri izole ediyoruz. Elimdeki Rhopilema nomadica dediğimiz göçmen denizanası. Şu anda Marmaris Körfezi'nde, Datça’da, Antalya, İskenderun ve Mersin Körfezi'nde yoğun olarak gözlenen bir tür. Bu tür kuvvetli yakıcı özelliğe sahip bir tür. Biz burada denizanasının nematosist dediğimiz yakıcı hücreleri izole etmeye çalışıyoruz. Denizanasının zehirlerini izole ederek bir TÜBİTAK projesi çerçevesinde kanser hücrelerinde deniyoruz. Yani denizanası venomunun kanser hücrelerindeki sitotoksik etkisini araştırıyoruz. İlk aldığımız sonuçlar gayet güzel sonuçlardı. Aslında kanser hücrelerinde etkili olduğunu bulduk. Aynı zamanda sağlıklı hücrelerde de denedik. Sağlıklı hücrelerde kanser hücrelerine göre daha az öldürücü olduğunu tespit ettik. Bu bizim istediğimiz bir şeydi” dedi.

HPV aşısı, kanserle mücadelede önemli rol oynuyor Haber

HPV aşısı, kanserle mücadelede önemli rol oynuyor

Küresel Kanser Gözlem Verisi (GLOBOCAN) verilerine göre, dünya genelinde kadınlar arasında dördüncü en yaygın kanser türü olan ve çoğunlukla Human Papilloma Virüs (HPV) enfeksiyonu ile ilişkilendirilen kansere karşı, HPV aşısının önemli rol oynadığı belirtildi. Cilt veya mukozada bulunan hücreleri enfekte eden Human papilloma virüsü (HPV), serviks, penil kanserler, baş boyun kanserleri ve genital siğillere yol açıyor. Virüsün yol açtığı rahim ağzı kanseri, 2018 GLOBOCAN verilerine göre dünya genelinde kadınlar arasında dördüncü en yaygın kanser türü olarak biliniyor. Her yıl yaklaşık olarak çeyrek milyon kadının serviks kanseri nedeniyle ölümünden sorumlu olduğu belirlenen virüs, yalnızca kadınlar için değil, penil, anal ve baş boyun kanserlerine neden olarak erkekler için de önemli bir sağlık sorunu oluşturuyor. Türk Tabipleri Birliği'nin, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği ile Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği'nin de imzasını taşıyan açıklamasında, 2019'da HPV'nin dünyada kadınlarda 620 bin, erkeklerde 70 bin kanser vakasına neden olduğu belirtildi. Servikal sürüntü alınarak yapılan sağlık taramalarının, kadınlar ve erkekler için kanseri önlemenin etkili yolu olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "HPV için ilk aşı 2006'da onaylanmış olup şu anda 6 koruyucu HPV aşısı bulunmaktadır. Tüm HPV aşıları, 9 yaş ve üzeri kadınlarda kullanılmak üzere endikedir; uygulanan aşıya göre 26 veya 45 yaşına kadar kullanım için uygundur. Bazı HPV aşılarının erkeklerde kullanımı da lisanslıdır. Tüm aşılar, rekombinant DNA ve hücre kültürü teknolojisi kullanılarak hazırlanmıştır. HPV aşıları canlı biyolojik ürünler veya viral DNA içermez ve dolayısıyla enfeksiyona yol açmaz. HPV aşılarının önerilen uygulanma takvimi, 15 yaş ve üzerindekiler için 6 aylık süre içinde (0, 2. ve 6. aylarda birer doz olmak üzere) üç doz halinde uygulanmasıdır. 9-14 yaş arasındakiler içinse iki doz (0 ve 6-12 ay) yeterli görülmektedir. DSÖ’ye göre 2024 yılı itibariyle dünya çapında 137 ülke HPV aşılarını ulusal programlarına dahil etmiş bulunmaktadır. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’ne göre 30 Avrupa ülkesinden 28’inde 9-14 yaş arası kız ve erkek çocukları bağışıklama programı kapsamında HPV aşısı ile aşılanmaktadır. Bulgaristan ise sadece adölesan dönemdeki kız çocuklarını programına dahil etmiştir. Bu 29 Avrupa ülkesinin tamamında aşı ücretleri ulusal sağlık sistemleri tarafından karşılanmaktadır. Ülkemizde uygulanan rutin aşı takviminde ise henüz HPV aşısı yer almamaktadır. Sağlık Bakanı’nın 2022 yılında HPV aşısının Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamında ücretsiz olarak uygulanacağı ve HPV aşısı üretiminin sağlanacağına ilişkin demecinin üzerinden iki yıla yakın zaman geçmiş, ancak herhangi bir gelişme olmamıştır.  '12 ve 13 yaşına gelmiş tüm kız çocuklarına 2 doz 9 valan HPV aşısı ücretsiz uygulanmalı' 2014 yılından beri süren Türkiye Servikal Kanser Tarama Programı’nın 4 milyon kadından elde edilen verilerine göre 2020 yılında ülkemizde HPV-DNA pozitifliği yüzde 4,39 saptanmıştır. Ülkemizde uygulanan rutin aşı takviminde ise henüz HPV aşısı yer almadığı için DSÖ 2030 hedeflerine ulaşmakta oldukça geride olduğumuz görülmektedir. Sonuç olarak HPV’ye bağlı hastalıklar ile mücadele ve korunma için en etkili yol bağışıklamadır. HPV nedenli kanserler aşıyla önlenebilir. HPV aşısının ulusal sağlık sistemi tarafından ücretsiz sunulması, temel insan haklarından olan sağlık hakkının gereğidir. Dünyada 137 ülkenin ulusal bağışıklama programına aldığı HPV aşısı için ülkemizde daha fazla zaman kaybedilmemelidir. Önerimiz; en azından başlangıç için 12 ve 13 yaşına gelmiş (12 ve 13 yaş kohortu) tüm kız çocuklarına 2 doz 9 valan HPV aşısının ücretsiz olarak uygulanmasına başlanmasıdır. Sonrasında tüm kız çocuklarının 12 yaşına geldiklerinde aşılanmasıyla bağışıklamanın devam ettirilmesidir."

Meme kanserine yakalanan ünlü oyuncu Nicole Eggert saçlarını kendi elleriyle kazıdı Haber

Meme kanserine yakalanan ünlü oyuncu Nicole Eggert saçlarını kendi elleriyle kazıdı

Ünlü oyuncu Nicole Eggert, meme kanseriyle verdiği mücadeleyi açıkça paylaşarak, milyonlarca insana umut oluyor. Son olarak, kemoterapi tedavisinin etkisiyle saçlarını kaybederken yaşadığı duygusal anları Instagram'da paylaşarak takipçilerine güç verdi. Bu paylaşım, Eggert'in sadece kanserle olan mücadelesini değil, aynı zamanda içindeki güçlü ruhu ve umut dolu bakış açısını da yansıtıyor. Nicole Eggert'in Duygusal Paylaşımı "Baywatch" dizisinin unutulmaz karakterlerinden biri olan Nicole Eggert, geçtiğimiz ocak ayında meme kanserine yakalandığını duyurarak hayranlarını şaşırtmıştı. Tedavisi devam eden ünlü oyuncu, son olarak sosyal medya hesabından yaptığı duygusal bir paylaşımla gündeme geldi. 52 yaşındaki ABD'li oyuncu Nicole Eggert, meme kanseri teşhisiyle hayatında yeni bir döneme girdi. Sol göğsünde şiddetli ağrılar hisseden ve kilo alımı yaşayan Eggert, bu belirtileri menopozla ilişkilendirse de, kendi kendine yaptığı muayene sonrasında doktora başvurdu ve 2. evre meme kanseri teşhisi konulduğunu öğrendi. Eggert, kanserle olan mücadelesini sosyal medya hesaplarından da paylaşarak takipçilerini bilgilendiriyor. Son olarak, kemoterapi tedavisinin etkisiyle dökülmeye başlayan saçlarını tıraş ederken çektiği bir videoyu Instagram'da paylaştı. Bu duygusal anlar, 143 bin takipçisi olan hesabında büyük yankı uyandırdı. Ünlü oyuncunun kızının da yanında olduğu ve moral desteği verdiği videoda, Eggert'in saçlarını kazıdığı anlar görüntülendi. Oyuncu arkadaşları ve hayranları, yorumlarında ona moral ve destek mesajları iletti. Eggert, bu zorlu süreçte yaşadıklarını ve hissettiklerini açıkça ifade ediyor. En büyük korkusunun çocuklarının yanında olamamak olduğunu dile getiriyor ve mücadele azmiyle dolu bir tutum sergiliyor. "Belki de iyileşmek kendimizi değiştirmekten çok, olduğumuz kişi olmamıza izin vermekten geçiyordur" diyerek umut dolu bir mesaj veriyor. Nicole Eggert'in meme kanseriyle olan mücadelesi, sadece kendi yaşadıklarıyla sınırlı kalmayıp, pek çok insanın umut kaynağı olma potansiyeline sahip. O, bu zorlu süreçte hem kendi gücünü hem de insanların birbirine olan destek ve sevgisini göstererek ilham veriyor.

Prof. Dr. Uğur Coşkun: Aşırı kırmızı et ve işlenmiş gıda tüketimi bağırsak kanseri riskini artırıyor Haber

Prof. Dr. Uğur Coşkun: Aşırı kırmızı et ve işlenmiş gıda tüketimi bağırsak kanseri riskini artırıyor

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, kolorektal kanseriyle ilgili konuştu. Prof. Dr. Uğur Coşkun kolorektal kanserine farkındalık kazandırmak için Mart ayında birçok etkinlik düzenlendiğini söyledi. Batı tarzı beslenme alışkanlığının bağırsak kanseri riskini artıran en önemli faktörlerden birisi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Uğur Coşkun, kırmızı et, sosis ve salam gibi işlenmiş gıdaların fazla tüketilmemesi gerektiğini ifade etti. Fazla sosis tüketimi bağırsak kanseri riskini yüzde 40 artırıyor Coşkun, Cancer Epidemiology, Biomarkers, Prevention dergisinde yayımlanan çalışma ile kırmızı et ve işlenmiş gıdaların neden herkeste bağırsak kanseri yapmadığıyla ilgili sorunun aydınlatıldığını sözlerine ekleyerek, “Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) Stern ve arkadaşları tarafından yayınlanan bu çalışmaya 29 bin 482 bağırsak kanseri olan ve 39 bin 635 kanser olmayan kontrol vakası dahil edildi. Bu çalışmada fazla miktarda kırmızı et tüketenlerde yüzde 30, yine fazla miktarda salam, sosis gibi işlenmiş gıda tüketenlerde yüzde 40'tan daha fazla bağırsak kanseri riski tespit edildi. Bu çalışmada yapılan detaylı genomik analizde HAS2 ve SMAD7 isimli genlerin kırmızı et-işlenmiş gıdaların fazla tüketimi ile bağırsak kanseri arasındaki ilişkiden sorumlu olduğu tespit edildi. Yukarıda bahsedilen riske ilave HAS2 geni olan bireylerde bağırsak kanseri riski yüzde 38, SMAD7 olanlarda ise yüzde 18 daha fazla olarak bulundu. Sonuçta bu çalışma fazla miktarda kırmızı et ya da işlenmiş gıda tüketen bir kısım insanda bağırsak kanseri gelişirken neden bazılarında gelişmediğini açıklayabilecek nitelikte. Bu çalışma geliştirildiğinde ve yeni çalışmalarla bulgular doğrulandığında, belki yakın gelecekte kırmızı etin ve işlenmiş gıdaların kimlerde bağırsak kanseri riski oluşturduğu, kimlerin ise bu gıdaları daha güveli tüketebileceği ortaya söylenebilecek” diye konuştu.

Kadın Hastalıkları Uzmanı: Endometriozis dünya genelinde 190 milyon kadını etkiliyor Haber

Kadın Hastalıkları Uzmanı: Endometriozis dünya genelinde 190 milyon kadını etkiliyor

Endometriozisin rahim iç tabakasının normalde olması gereken yer dışında vücudun başka yerlerinde bulunması ile karakterize, östrojen bağımlı bir hastalık olduğunu belirten Liv Hospital Samsun Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nden Opr. Dr. Seher Sarı Kayalarlı, Mart ayının Endometriozis Farkındalık Ayı olması nedeniyle bilgilendirmede bulundu. "Kanser gibi ilerleyici bir yapısı var" Endometriozisin kanser olmamasına rağmen, kanser gibi ilerleyici bir yapısı olduğunu ve kontrol altına alınıp tedavi edilmesi gerektiğini işaret eden Dr. Kayalarlı, "Dünyada yaklaşık 190 milyon kadını etkileyen kronik bir hastalıktır. Endometriozis yaklaşık 10 kadında birinde görülmektedir. Ancak bazı sorunları olan kişilerde daha fazla görülebilmektedir. Örneğin, gebe kalma sorunu olan kadınlarda yüzde 40’lar civarında, ilaç tedavisine cevap vermeyen süreğen kasık ağrılı adölesan (ergenlik) çağındaki kızlarda ise yüzde 75’ler civarında görülebildiği gösterilmiştir" diye konuştu. "Birçok belirtisi var" Endometriozisin ilk keşfedildiği dönemlerde hep üreme çağının hastalığı olarak bilindiğini ancak özellikle son yıllardaki tüm araştırmaların hastalığın kız çocuklarından menopoz sonrası kadınlara dek her yaşta görülebileceğini gösterdiğinin altını çizen Dr. Kayalarlı, “Hatta 38 haftalık hamilenin karnındaki kız bebekte kist, doğum sonrasında alındığında çikolata kisti olarak bile raporlandı. Yani hastalık her yaşta görülmekle birlikte en çok 30-40 yaşları arasında görüldüğünün de altını çizmek gerekir" şeklinde konuştu. "Ağrı, kanama, gebe kalmada zorluk temel şikayetler" Dr. Kayalarlı, endometriozisin belirtileri hakkında"Endometriozisin yerleşim yerine göre pek çok farklı belirtisi olmakla birlikte, hastaneye başvuruya neden olan 3 temel şikâyeti vardır; ağrı, kanama, gebe kalmada zorluk. Endometrioziste ağrı en sık karşılaşılan yakınmalardandır. Adet sancısı (dismenore), süreğen kasık ağrısı (kronik pelvikağrı), ilişkide derinde hissedilen ağrı (disparöni), idrar yaparken ağrı (dizüri), dışkılamada ağrı (diskezi) en sık ifade edilen ağrılardır. Ağrılar genellikle çok şiddetlidir ve genellikle ilk adet görmeye başladıktan itibaren başlar. Ağrı nedeniyle sık ağrı kesici kullanma ve hatta acil servise başvurma gerekebilir. Endometriozisde en sık rastlanan kanama sorunları iki şekildedir: çok aşırı kanama (hipermenore) ve adet önü-sonu lekelenmeler (pre-post menstrüel spotting)" ifadelerini kullandı. "Tanı alma süreci çok uzun" Endometriozisin varlığının gebe kalmayı imkânsız kılmadığını ancak gebe kalmada zorluklara neden olabileceğini ifade eden Kayalarlı şunları söyledi: "Bunun başlıca sebepleri; yumurta rezervinin azalması, yapışıklıklar nedeniyle tüplerin tıkanması, tüp-yumurtalık ilişkisinin bozulması, üreme hücreleri (sperm ve yumurta) üzerine olumsuz etki eden kimyasal maddelerin endometrioz odaklarından salınması, yine bu nedenle embriyonun rahime tutunma sıkıntısı olarak sayılabilir. Bu sürede tedavisiz kalan kişinin endometriozis hastalığı ilerlemiş olabiliyor. Hastalığın teşhisi konulduktan sonra tedavi şekline kişiye göre, yani yaşı, yumurtalık rezervi , çocuk isteği olup olmaması, ek hastalıkların varlığı ve endometriozisin evresine göre şekillendirilir."

Hayat tarzınız kolon kanserine mi sebep oluyor? Haber

Hayat tarzınız kolon kanserine mi sebep oluyor?

Hayat tarzının da kolon kanserine sebep olabileceğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Servet Yetgin, "Sadece ailesinde kolon kanserine yakalananlarda değil, yakınlarında bu hastalığın görülmediği kişilerde de risk vardır" dedi. Özel Hayat Hastanesi'nde düzenlenen 'Kolon Kanseri Farkındalık Ayı' programı, ünlü televizyon sunucusu Zahide Yetiş moderatörlüğünde gerçekleşti. Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Servet Yetgin, kolon kanseri, önleme ve tedavi yöntemleri ile kolonoskopi hakkında bilgi verdi. Opr. Dr. Servet Yetgin, kolon kanserine yol açan etmenler arasında ırsiyet ve hayat tarzı gibi etmenlerin yer aldığını söyledi. Sadece ailesinde kolon kanserine yakalananlarda değil, yakınlarında bu hastalığın görülmediği kişilerde de riskin bulunduğunu belirten Yetgin, “Kolonoskopi ve şüpheli hallerde doktor kontrolü, erken teşhis açısından çok önemli. Özellikle hemoroit hastalığının belirti ve etkileri kolon kanserine çok yakın. Hemoroitle bu hastalığın belirtileri karıştırılabiliyor. Bu yüzden belirtiler dahilinde vakit kaybetmeden doktor kontrolünün gerçekleştirilmesi erken tanıyı ve tedaviyi kolaylaştıracaktır” dedi. Kolon kanserini önlemek için günlük hayatta dikkat edilecek hususları sıralayan Yetgin, “Düzenli ve sağlıklı beslenme bağırsak sisteminin korunması için çok önemli. Sebze ve meyvelerin mevsiminde tüketimi, sigara ve alkolden uzak durulması, obeziteye karşı önlem almak kolon kanserine yakalanma riskini azaltmaktadır” şeklinde konuştu. Özel Hayat Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Fatih Özkul ise, Türkiye’de ve dünyada gittikçe artan kolon kanserine karşı farkındalık oluşturmayı hedeflediklerini söyledi. Verdikleri sağlık hizmetlerinin yanı sıra çeşitli hastalıklara karşı bilgilendirme ve farkındalık çalışmaları ile öncülük ettiklerini belirten Dr. Özkul, “Kolon kanseri de önlenebilir bir hastalıktır. 45 yaştan sonra kolonoskopiyi öneriyoruz. Bu hastalığın en önemli önleyicileri kolonoskopi ve yaşam tarzıdır. Bu hastalığı önlemek ve yenmek elimizde” dedi. Program soru cevap bölümü ile son buldu.

CART-T hücre tedavisi için Türkiye’de de araştırmalar sürüyor Haber

CART-T hücre tedavisi için Türkiye’de de araştırmalar sürüyor

Türk Hematoloji Derneği tarafından düzenlenen, 16. Ulusal Kemik İliği Transplantasyonu ve Hücresel Tedaviler Kongresi 7-9 Mart 2024 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. Kemik iliği nakli ve hücresel tedaviler konusunda yapılagelen en önemli organizasyonlardan biri olan kongre, bu yıl 300’ü aşkın erişkin ve pediatrik hematolog yanında hematoloji alanında çalışan temel bilimci hekim ve araştırmacıların katılımıyla gerçekleşti. Kongrede, 14 bilimsel oturum, 4 sözlü sunum oturumu ve 4 uydu sempozyumu olmak üzere toplam 22 oturum gerçekleştirildi. Kongrenin basın toplantısında Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, hücresel tedavi uygulama örneklerinden CAR-T Hücre tedavisi hakkında önemli bilgiler paylaştı. Kanserin vücutta oluşma ya da görülme nedeninin, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımamasından kaynaklı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Cem Ar, CART- T hücre tedavisi hakkında, “Bağışıklık sistemimiz içerisinde T hücreleri var. Bir genetik mühendislik yöntemiyle hastanın T hücrelerinin toplanıp, o hücrelerinin yüzeyine kanseri tanıyacak bir takım tanıyıcı proteinler yerleştirilmesi ve sonra hastaya ait o T hücrelerinin kanseri tanıyacak hale getirildikten sonra hastaya geri verilmesinden ibaret” dedi. “ABD’de maliyeti 400-500 bin dolar” Tedavinin oldukça etkili olduğunu ve altında iyi bir mühendislik yattığına dikkati çeken Ar, bu tedavinin ABD ve Avrupa’daki bazı bölgelerde ilaç endüstrisi tarafından geliştirilip onay aldığını ancak bu konuda bilgi ve uzun dönem etkilerindeki deneyimin az olduğunu belirtti. Tedavinin kişiye özel hazırlandığını belirten Prof. Dr. Ar, “Maliyetli bir tedavi ve ABD’de 400-500 bin dolar tek uygulaması, bazen ikinci bir uygulama da gerekebiliyor. Böyle maliyetlerin karşılanması henüz çok mümkün gözükmüyor. Teknoloji geliştikçe maliyetler düşecektir” dedi. “Türkiye’de henüz ön safhalarda” Türkiye’de temel bilim düzeyinde bunu sonradan klinik olarak uygulayacak birtakım araştırmalar yürütüldüğünü kaydeden Ar, “Henüz ön safhalarda. Dernek olarak biz de bu konuda hem temel bilim düzeyinde hem de klinik olarak uğraşanları, mümkünse sağlık otoritelerini bir araya getirerek bir dizi toplantı yapmaya çalışıyoruz” diye konuştu. Maliyeti düşürmek için İspanya örneği Ar, tedavinin maliyetini düşürme adına en iyi örneğin İspanya olduğuna işaret ederek, “Yüksek maliyetli tedaviyi üniversitede üretiyorlar ancak yoğun bir üretim kapasitesi ortaya çıkmıyor. Ancak orada bile oradaki hematologlardan dinlediğimiz kadarıyla maliyeti 80-90 bin Euro civarında. Orada bile sosyal geri ödeme kurumu bunun tamamını karşılayamıyor. Bunun için vakıflar kurmuşlar ve daha ödenebilir hale getirmek için çabalar devam ediyor” dedi. “Bu tedavi için çok ciddi bir bilgi birikimi gerekiyor ve bu Türkiye’de var” Türkiye’nin de kendi hücresel tedavisini üretir olması gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, “Bunlar ileri teknolojik ürünler ve arkasında çok ciddi bir bilgi birikimi gerekiyor. Bu Türkiye’de var. Gerekli şartlar sağlayarak bunu ürüne çevrilmesi yani kendi hücresel tedavilerimizi başka ülkelere bağlı kalmadan kendimiz üretiyor olmalıyız. Bu önemli bir şey. Eğer geri kalırsak ve adım atmazsak, gelecekte bu çok pahalı tedavileri satın almak zorunda kalacağız” ifadelerine yer verdi. “Kök hücre naklinde Türkiye, Avrupa kadar iyi” Kök hücre nakli konusunda açıklamalarda bulunan Türk Hematoloji Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, Türkiye’nin kök hücre nakli yapmada Avrupa kadar iyi olduğunu belirterek, “Kök hücre naklinde Türkiye hem sayısal hem de kalite olarak belirli bir noktaya geldi. Dünya standartlarında devam ediyor. Şu anda ülkemizde 2023 yılı Sağlık Bakanlığı verilerine göre 147 merkez var ve bunların 71’i pediatrik merkez” dedi. “Kanser hücrelerini tanıyacak ve o kanser hücresini yenecek” Türk Hematoloji Derneği Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Selami Koçak Toprak ise CAR-T tedavisi hakkında bilgiler paylaştı. Toprak, “T hücreleri mikroplara ve kanser hücrelerine karşı savaşıyorlar. Bağışıklık sistemimiz düştüğünde kanserin görülme riski artıyor. Biz tümör hücrelerinde bir takım protein yapıların hücre üzerinde bulunduğunu biliyoruz. T hücreler bunları normal şartlarda tanıyamıyorlar ancak eğer hastanın T lenfositlerini toplanıp kanser hücrelerini tanıyacak şekilde genetiğinin değiştirilip tekrar hastaya verilmesi halinde, o gidip kanser hücrelerini tanıyacak ve o kanser hücresini yenecek. Teorik olarak böyle” şeklinde konuştu. Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz de Hematopoetik kök hücre nakli tedavilerindeki son gelişmeler hakkında bilgiler paylaştı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.