TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#nüfus

İLKHABER-Gazetesi - nüfus haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, nüfus haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Dünyanın en yaşlı ülkesi: Türkiye kaçıncı sırada? Haber

Dünyanın en yaşlı ülkesi: Türkiye kaçıncı sırada?

Dünya nüfusu, 2022'de tahmini 8 milyara ulaşırken, Türkiye'nin nüfusu önemli bir oranı temsil etti. Türkiye'nin nüfusu, 85 milyon 279 bin 553 kişi ile 194 ülke arasında 18. sırada yer aldı. Genç Nüfus Oranları ve Türkiye Ülkelerin genç nüfus oranları incelendiğinde, Türkiye'nin genç nüfus oranı dünya ortalamasının hemen altında kaldı. 15-24 yaş grubundaki genç nüfus oranı yüzde 15,2 olarak kaydedildi, bu da dünya genç nüfus ortalamasının biraz altında olduğunu gösteriyor. Çocuk Nüfus Oranları ve Türkiye Türkiye'deki çocuk nüfus oranı dünya çocuk nüfus ortalamasının altında kaldı. 0-17 yaş grubundaki çocuk nüfus oranı yüzde 26,5 olarak belirlendi, bu da dünya çocuk nüfus ortalamasının biraz altında olduğunu gösteriyor. Yaşlı Nüfus Oranları ve Türkiye Türkiye'nin yaşlı nüfus oranı dünya yaşlı nüfus ortalamasının hemen üzerinde olduğu tespit edildi. 65 ve daha yukarı yaştaki yaşlı nüfus oranı yüzde 9,9 olarak kaydedildi, bu da dünya yaşlı nüfus ortalamasının biraz üzerinde olduğunu gösteriyor. Doğurganlık Hızı ve Beklenen Yaşam Süresi Türkiye'nin toplam doğurganlık hızı, dünya ortalamasının altında kaldı. Türkiye'de toplam doğurganlık hızı 1,62 çocuk olarak kaydedildi, bu da dünya ortalamasının biraz altında olduğunu gösteriyor. Türkiye'de erkek ve kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresi dünya ortalamasının üzerinde. Erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresi 75 yıl, kadınlar için ise 80,5 yıl olarak belirlendi, bu da dünya ortalamasının üzerinde olduğunu gösteriyor. Dünyanın en yaşlı ülkesi Yaşlı nüfus oranları incelendiğinde, Monako en yaşlı ülke olarak belirlenmiştir. Monako'nun 65 ve daha yukarı yaştaki yaşlı nüfus oranı yüzde 35,9 olarak kaydedilmiştir. Bu oran, diğer ülkelerin yaşlı nüfus oranlarına kıyasla oldukça yüksektir, bu nedenle Monako en yaşlı ülke olarak nitelendirilebilir.

TÜİK Verilerine Göre Türkiye'nin Nüfus ve Demografik Yapısı Haber

TÜİK Verilerine Göre Türkiye'nin Nüfus ve Demografik Yapısı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2023 Sonuçları"nı açıkladı.Buna göre, 2022 yılı itibarıyla 85 milyon 279 bin 553 olan ülke nüfusu geçen yıl 92 bin 824 kişi artarak 85 milyon 372 bin 377 kişi oldu.Erkek nüfusun oranı yüzde 50,1 (42 milyon 734 bin 71 kişi), kadın nüfusun oranı yüzde 49,9 (42 milyon 638 bin 306 kişi) olarak kaydedildi. Yıllık nüfus artış hızı, 2022'de binde 7,1 iken 2023'te binde 1,1'e geriledi.İl ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin oranı 2022'de yüzde 93,4 iken 2023'te yüzde 93 oldu. Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 6,6'dan yüzde 7'ye yükseldi. Türkiye'de ikamet eden yabancı nüfus bir önceki yıla göre 253 bin 293 kişi azalarak 1 milyon 570 bin 543 kişi oldu. Bu nüfusun yüzde 48,6'sını erkekler, yüzde 51,4'ünü kadınlar oluşturdu. Yabancı uyruklu nüfus kapsamında; referans tarihinde geçerli ikamet veya çalışma iznine sahip kişiler, uluslararası koruma kimlik belgesi gibi ikamet izni yerine geçen kimlik belgesi olan ve referans tarihinde geçerli adres beyanı olan kişiler ve izinle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkmış referans tarihinde geçerli adres beyanı olan mavi kart hamili kişiler değerlendirildi. Kurs, turizm, bilimsel araştırma ve benzeri nedenlerle 90 günden kısa süreli vize veya ikamet iznine sahip yabancılar ile geçici koruma statüsüyle ülkede bulunan Suriyeliler nüfusa dahil edilmedi. En kalabalık ve en az nüfusa sahip iller  İstanbul'un nüfusu, bir önceki yıla kıyasla 252 bin 27 kişi düşerek 15 milyon 655 bin 924 kişiye geriledi. Türkiye nüfusunun yüzde 18,34'ünün ikamet ettiği İstanbul'u, 5 milyon 803 bin 482 kişiyle Ankara, 4 milyon 479 bin 525 kişiyle İzmir, 3 milyon 214 bin 571 kişiyle Bursa ve 2 milyon 696 bin 249 kişiyle Antalya izledi. Bayburt, 86 bin 47 kişiyle en az nüfusa sahip il oldu. Bu ili, 89 bin 317 kişiyle Tunceli, 92 bin 819 kişiyle Ardahan, 148 bin 539 kişiyle Gümüşhane ve 155 bin 179 kişiyle Kilis takip etti. Türkiye nüfusu yaşlanıyor: Yaşlı nüfus arttı, ortanca yaş yükseldi Türkiye'nin 2007 ve 2023 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görüldü. Türkiye'de 2022'de 33,5 olan ortanca yaşın, 2023'te 34'e çıktığı tespit edildi. Cinsiyete göre incelendiğinde, ortanca yaşın erkeklerde 32,8'den 33,2'ye, kadınlarda ise 34,2'den 34,7'ye çıktığı hesaplandı. Ortanca yaşın illere göre dağılımına bakıldığında, Sinop'un 42,8 ile en yüksek ortanca yaş değerine sahip il olduğu belirlendi. Bu ili, 42,4'er ile Giresun ve Kastamonu izledi. Öte yandan 21,2 ile Şanlıurfa en düşük ortanca yaşa sahip il oldu. Şanlıurfa'yı, 22,7 ile Şırnak ve 24 ile Ağrı takip etti. Ortanca yaşın illere ve cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde, erkeklerde 41,9 ile Sinop en yüksek ortanca yaşa sahip il oldu. En düşük ortanca yaşa sahip yer ise 20,7 ile Şanlıurfa olarak belirlendi. Kadınlarda 43,8 ile Sinop yine en yüksek ortanca yaş değerini alırken Şanlıurfa 21,6 ile en düşük ortanca yaş değerine sahip il olarak kayıtlara geçti. Hiç evlenmeyenlerin oranı erkeklerde daha yüksek Türkiye'de 2009 ve 2023 yılı cinsiyete göre medeni durumun dağılımı incelendiğinde, erkeklerde hiç evlenmeyenlerin oranının kadınlara göre daha yüksek olduğu, kadınlarda ise eşi ölenlerin ve boşananların oranının erkeklerden daha fazla olduğu belirlendi. Evlilerin oranının 2009 ve 2023 yılında her iki cinsiyette de birbirine yakın oranlarda olduğu hesaplandı. Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2007 yılında yüzde 66,5 iken 2023'te yüzde 68,3 oldu. Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 26,4'ten yüzde 21,4'e gerilerken 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise yüzde 7,1'den yüzde 10,2'ye yükseldi. Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı, 2022 yılında yüzde 46,8 iken 2023 yılında yüzde 46,3'e düştü. Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı, yüzde 32,3'ten yüzde 31,4'e gerilerken çalışma çağındaki birey başına düşen yaşlı birey sayısını ölçen yaşlı bağımlılık oranı yüzde 14,5'ten yüzde 15'e çıktı. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'de 2023 yılında çalışma çağındaki her 100 kişi, 31,4 çocuğa ve 15 yaşlıya bakıyor. Ülkede kilometrekareye düşen kişi sayısı 111 Nüfus yoğunluğu olarak tanımlanan "bir kilometrekareye düşen kişi sayısı" Türkiye genelinde 111 oldu. İstanbul, kilometrekareye düşen 3 bin 13 kişi ile nüfus yoğunluğu en yüksek il olarak kayıtlara geçti. Bu ilden sonra 582 kişi ile Kocaeli ve 373 kişi ile İzmir sıralandı. Diğer yandan nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi, kilometrekareye düşen 12 kişiyle Tunceli olarak belirlendi. Bu ili, 19 kişiyle Ardahan ve 21 kişiyle Erzincan izledi. Yüz ölçümü büyüklüğünde ilk sırada yer alan Konya'nın nüfus yoğunluğu 60, en küçük yüz ölçümüne sahip Yalova'nın nüfus yoğunluğu ise 360 olarak gerçekleşti.

Kırsal nüfus azalıyor Haber

Kırsal nüfus azalıyor

Adana’da yaşanan depremlere rağmen kırsaldan kente göçler devam ediyor. İlçelerin nüfusu her yıl geriye doğru çekiliyor. Yaşanan bu durum yerel yöneticileri ve iktidarın gündeminde olmasına rağmen kırsaldan kaçışlar sürüyor. Aladağ Belediye Başkanı Mustafa Akgedik ise Aladağ ilçesine dikkat çekerek ilçenin nüfusunda diğer ilçelerde olduğu gibi azalmalar meydana geldiğini belirtti. AKGEDİK, ''KIRSALDA NÜFUS AZALIYOR'' Bu ilçelerden biride Aladağ ilçesi. Aladağ 15 bin nüfusa sahip. Ancak her geçen yıl ilçenin nüfusunda diğer ilçelerde olduğu gibi azalmalar meydana geliyor. Adana'nın yüzde 93’ü kent merkezlerinde yaşıyor. Sadece yüzde 7’si ise kırsalda yaşıyor. Yaşanan bu durum devam ederken, Aladağ Belediye Başkanı Mustafa Akgedik, depreme rağmen bu durumun devam ettiğine dikkat çekti. VATANDAŞ DEPREMİ UNUTMAYA BAŞLADI Depremin ardından kısa bir süre geçmesine rağmen insanların depremi unuttuklarını söyleyen Akgedik, “Vatandaş yavaş yavaş depremi unutmaya başladı. Çok büyük bir afet yaşadık. Bu afet ve eksiklerimizi gördük. Artık hangi yapının ne olduğunu, neyine bakmamız gerektiğini gördük aslında. Buna göre davranmamız lazım” dedi. ALADAĞ’IN NÜFUSU AZALIYOR  Aladağ’ın nüfusunun her geçen yıl azaldığını anlatan Akgedik, “Kırsaldan kentlere geçiş yaşanıyor. Hakikaten biz 15 bin nüfusu bir ilçeyiz. Her yıl da bizim bir nüfusumuz azalıyor. Türkiye'de Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun yüzde 25’i kent merkezlerinde yaşıyordu. Yüzde 75’i kırsalda yaşıyordu. Şu anda yüzde 80’i kent merkezlerinde yüzde 20’si kırsalda yaşıyor” diye konuştu. ADANA’NIN NÜFUSUNUN YÜZDE 7’Sİ KIRSALDA Adana’nın nüfusunun yüzde 7’sinin kırsalda yaşadığını dile getiren Akgedik, “Adana'da bu oran nedir? Adana'nın yüzde 93’ü kent merkezlerinde yaşıyor. Sadece yüzde 7’si kırsalda yaşıyor. Bunun bir şekilde durdurulması lazım. Artık ilçelere artık ulaşım da kolay. Her türlü imkan var ama şehir özentisinden insanları kurtarmak lazım” şeklinde konuştu. KIRSALA DÖNÜŞÜ TEŞVİK ETMEK LAZIM Nüfusun geri kırsala dönmesini teşvik etmek gerektiğini vurgulayan Akgedik, “Biraz da geriye dönüşü teşvik etmek lazım. Biz de bunun için gayret ediyoruz. Böyle farklı farklı projeler yapmaya çalışıyoruz. Gençleri orada tutmak için ama çok da başarılı olduğumuz söylenemez. İnşallah bundan sonra ulusal politikalarla bu durumu değiştiririz” ifadelerini kullandı.      

Zafer Şanlı; Tarım arazilerini beton değil, gıda için kullanalım Haber

Zafer Şanlı; Tarım arazilerini beton değil, gıda için kullanalım

Serhat ŞANLI  ADANA (İLKHABER) – Dünyada her geçen gün artan nüfus ile birlikte tarımın önemi daha da artarken, son yıllarda yaşanan küresel iklim değişikliği, tarımsal doğal kaynakların hızla bozulması, açlık, yoksulluk, küresel ekonomik kriz vb. nedenler tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.  Son yıllarda özellikle küresel iklim değişikliği ile birlikte çoraklaşan verimli tarım arazileri ve tatlı suların kirlenmesi, sürdürülebilir tarım için büyük bir tehlike oluştururken, ülkemiz için su ve iklim gibi tarımsal doğal kaynaklar bakımından zengin bir yer olarak görülse de küresel ısınmanın etkileri sonucu su fakiri ülkeler içerisine girebileceğini gösteriyor.  Türkiye’de ise Çukurova, tarımsal üretimle ülke ve bölge ekonomisine ciddi katkılar sağlamasının yanında zengin ürün deseniyle de öne çıkıyor. Yılda 2 ve hatta 3 ürüne kadar ekimin yapılabildiği bölgede tarım arazilerin korunmasının önemine dikkat çeken Ziraat Mühendisi Zafer Şanlı, uyarılarda bulunuyor.  Gazetemize son yıllarda artan gıda ihtiyacı ile birlikte tarımsal üretimin önemi hakkında açıklamalarda bulunan Zafer Şanlı, “Türkiye'nin tarımsal üretiminde önde çıkan kentlerinden olan Adana’nın tarımsal üretimi devam ediyor hem de tohum, gübre ve akaryakıt gibi girdi fiyatlarının sürekli artmasına rağmen.. Zorluklar içerisinde arazilerini eken yani işini devam ettiren üreticilerimiz, girdi maliyetleri karşısında zorlansa da yılmadan, yorulmadan devam etmektedir. Buna bir de verimli arazilerin betonlaşmasını gördüğümüzde, bu geleceğimiz için önemli bir sorun oluşturuyor.” Dedi.  Zafer Şanlı, “Adana’nın bereketli toprakları, yılın 12 ayı yörenin ve ülkenin tarımsal üretiminde büyük rol oynuyor. Bölgede yapılan üretimle ülke ihracatına da ciddi katkı sağlarken, verimli tarım arazilerinin üzerinde yükselen beton bloklar ise tarımsal faaliyet alanlarını her geçen gün daraltmaktadır. Bu, aslında ülke olarak hepimiz için büyük kayıptır” diye konuştu.  Her geçen gün artan nüfus ile birlikte, gıda ihtiyacının da artacağını ve bununla birlikte tarımsal üretim için, mevcut arazilerin değerinin bilinmesi gerektiğine dikkat çeken Ziraat Mühendisi Zafer Şanlı şu bilgilere yer verdi;  “Ülke olarak tarım toprakları bakımından, iklim ve konum itibariyle zengin bir yapıya sahibiz. Dört mevsimi aynı gün yaşayabiliyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyası yarı-nemli, yarı-kurak, kurak ve çok kurak iklim rejimi içerisinde yer almaktadır.   Türkiye coğrafyasının çağlar boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olması sebebiyle ülke toprakları arazi tahribatı ve kuraklığa karşı hassas bir konumdadır. Dolayısıyla, Türkiye kurak ve yarı kurak özellik gösteren bir ülke olup, toprakları erozyona karşı hassastır. Bunun yanı sıra iklim değişikliği ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan yanlış uygulamalar gibi sebeplerle, çölleşme tehdidi altındadır.  Her geçen gün artan Dünya nüfusunun 2040-2050 yıllarında 10 milyarı bulacağı tahminleri ile bu nüfus ile birlikte tüm dikkatler tarım sektörüne çevrildi. Her zaman olduğu gibi gelecekte de en stratejik öneme sahip sektörlerin başında yer alacak olan tarımın yapılması için hem tarım topraklarının korunması, hem de tatlı su kaynaklarının korunup bilinçli kullanılmasını büyük önem arz etmektedir.   Hal böyleyken mevcut tarım arazilerinin korunması çok önemli.. Ülke olarak bu konuda çalışmaların yapılması sevindirici bir durum.. Son 3 yılda 72 ilde 440 bölge ‘büyük ova koruma alanı’ alanı olarak ilan edildi. Böylelikle büyük ova koruma alanlarının toplam büyüklüğü 9,38 milyon hektara ulaştı. Alansal olarak bakıldığında 1 milyon 677 bin hektarı aşkın alanla Konya ilk, 937 bin 573 hektarla Şanlıurfa ikinci ve 445 bin 189 hektarla Adana üçüncü sırada yer almakta.. Ayrıca ova sayısı açısından 21 ovayla Malatya birinci, 17 ovayla Balıkesir ikinci ve 15 ovayla Çanakkale üçüncü sırada bulunuyor.  Toprakların korunması, arazi kullanımı ve koruma dengesinin sağlanması için büyük ova koruma alanlarının sayılarının artırılması için çalışmalar devam ederken, 2023 yılında büyük ovaların sayısının 500'e ulaşması hedefleniyor. Güzel bir gelişme..  Bugün artık bariz bir şekilde yaşanan küresel iklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal afetlerin yanı sıra, gelişmiş ülkelerin tarımsal ürün ticaretindeki korumacı politikaları, gıdaya olan talebin artması, tarımda girdi fiyatlarının yükselmesi, tarım sektöründen uzaklaşma, yeterli yatırımın yapılmaması ve daha birçok etkenden dolayı dünyada açlık ve yetersiz beslenme ile karşı karşıya bir durum söz konusu..    İnsanlar düşünmeden, duyarsızca ve doymak bilmeyen istekleri ile adeta koca dünyayı hızla tüketiyor. Ayıca hızla artan nüfus, kirlenen sularımız, erozyon, yapılaşma, toprak kayıpları vb. gibi nedenlerle mevcut tarım arazileri küçülüyor. Doğada oluşturduğumuz değişim ile birlikte erozyon artıyor, doğanın kendisini yenilemesine dahi izin vermiyoruz. Bu durum gösteriyor ki, yakın gelecekte açlığın, gıda ve su sorununun ilk öncelikli konu olacağını bir gerçeği var.   Geç kalmadan, hemen şimdi önlemini almazsak kötü bir geleceğin insanoğlunu beklediğini söyleyebiliriz. Yaklaşık 8 milyar olan insan nüfusu gezegenimizde bulunan 3 milyar 200 milyon hektar işlenebilir tarım arazisi içerisinde yapılan 1 milyar 475 milyon hektarında yapılan işlemeli tarım ile yaşamını sürdürüyor. Ancak son yıllarda bu azalmaya başladı ve böyle giderse daha da azalacak.  Yani sorunumuz büyük ve geç kalmadan önlemini almaktan başka çaremiz yok. Toprak oluşumu kolay değil.. Yüzyıllar, bin yıllar gibi zaman isteyen bir süreç.. O nedenle tüm dünya olarak mevcut tarım arazilerini korumak zorundayız.   Ülke olarak da bizler ovalarımızı, tarım arazilerimizi devamlı denetim altında tutmalı, yeni yapılaşmaya karşı korumalıyız. Koruma ovası ilan edilen alanları sıkı denetlemeli, yapılaşma ve benzeri kaçak uygulamalar takip edilerek, bunların önüne geçmek için gerekli girişimleri hızlı bir şekilde yapmalıyız.   Ayrıca sanayi, ulaşım, enerji vb. yatırımlar doğru planlanmalı, tarım arazileri ve su kaynaklarına yakın yerlerden uzak yapılmalıdır. Yani bu gibi yatırımlar ovalardan uzakta, nitelikli tarım arazisi olmayan yerlerde yapılmalıdır.  Sürdürülebilir arazi/toprak yönetimi, toprak ekosistem bağıntıları ve hizmetleri, arazi bozulumunun azaltılması/dengelenmesi, bozulmuş alanların geri kazanımı ile gelecek kuşaklar için arazi kaynaklarının güvence altına alınması açısından son derece önemlidir.   Sonuç olarak, bugün gıda sistemleri yeterli, güvenilir, çeşitli ve besleyici bakımdan zengin gıdayı sunmakta zorluk çekmektedir. Topraklar yenilenebilir kaynaklar değildir, bu yüzden toprakların korunması, gıda güvenliği ve sürdürülebilir gelecek için büyük önem taşımaktadır.   Mutluluk, beton yığınları arasında değil, doğaya ve toprağa saygı ile mümkündür. Tarım arazilerimizi öldürerek geleceğimiz yok etmeyelim, aç kalmayalım. Onları koruyalım ki, o da bize sağlıklı bir yaşam sağlasın. Toprağımız koruyalım. Tarım arazilerini beton değil, gıda üretimi için kullanalım.” 

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.