Ertan Kayıtken rüzgarı Adana’da esecek
Sosyal Sorumluluk projelerine kendini adayan modacı olarak bilinen Ertan Kayıtken, bu kez 16 Mayıs’ta Adana Atlı Spor Kulübü’nde düzenlenecek “Engel Olma Destek Ol” defilesine hiçbir karşılık beklemeden destek verecek. Projenin benim olması nedeniyle bu röportajın da benim için ayrı bir önemi ve heyecanı var. Ertan Kayıtken’in Adana’daki defilesinde bu kez profesyonel mankenler değil, toplum gönüllüsü 25 amatör kadın 25 özel gereksinimli çocuk var. Defile öncesi İzmir Alsancak’daki ofisinde görüştük.
RÖPORTAJ: MURAT YILDIRIM
Ertan Kayıkten’i sizden dinleyebilir miyiz?
İnsanlar benim meslek hayatıma rahmetli Barış Manço ile başladığımı ve 34 yıldır non stop, hep yeni bir şeylerin peşinde koşan hep yeniden diyen bir yapım olduğunu bilirler. Dışarıdan, çok relaks, hayatı kendi akışına bırakmış ve değişim olmadan devam eden, uçlarda görünen bir yapım olduğunu düşünüyorum.
Ama aslında farklı bir yapınız var gibi.
Oysa ki inanılmaz derecede köşeleri olan, tutucu, muhafazakar bir tarzım var. Oğlak burcunu yansıtan bir kişiliğim olduğunu söyleyebilirim. İnançları çok kuvvetli olan biriyim. Her sabah yüce yaradan ile buluşur ona dualar ederim. Meditasyon gibi ruhumu dinlendiririm. Bu benim sadece yaradan ile aramda olan bir bağ ve ondan çok fazla güç alıyorum. Bunu da 20 yaşında annemi kaybettiğimde anladım. Ben o günden beri sadece kendimi kendimle yenileyen, kendi kendime danışan, kendime kendimden fayda gören biriyim. Her zaman içimde kinci bir Ertan yarattım. Bir olgun Ertan bir de patlamaya hazır bir bomba Ertan yaşatıyorum bu bedende. Olgun Ertan, diğer Ertan’ı her zaman doğru bir şekilde kullandı. Zaman zaman yere vuruşlar, duvara çarpmalar çaresizlikler yaşadım ama bu çaresizliklerin karşılığında her zaman olgun olan Ertan bu patlamaya hazır olan bomba Ertan’ın pimini nerde, nasıl patlatacağını çok iyi bildi. Ve onu kaldırdı.
Hayatı nasıl yorumluyorsunuz?
Hayatı her zaman şu anlamda sorgulayan bir kişiliğim var. Hayat yaşanası, vazgeçilesi değil. Eğer yaşamayı biliyorsak ve dünyaya niye geldiğimizi sorguluyorsak, yaşamımıza başarılar ile devam ediyoruz. Bazı kişiler, görevi olmadan geldiklerini zannederler ama hepimizin bu hayatta bir görevi var.
Mistik olaylara her zaman çok meyilliyimdir. Bilinmeyeni araştırmak bana haz veriyor. Zaten hiç bir işime araştırma yapmadan başlayamam, başlamam. Garantici bir kimliğim var. Yaş aldıkça, (Yaşlandıkça demiyorum), daha da iyi öğreniyor ve yeni işler için heyecanlanmaya başlıyorum.
Başarıya aç olan bir insanım. Başarı için yaşamayı seviyorum. Ama bu başarı kriterlerim ve normlarım herkes gibi ya da çok global değil. Kendime göre, hayatı hiç bir zaman için şuursuz uçlarda başım dönerek yaşamadım ve yaşamayacağım da. Mesela kredi kartı kullanmam ve cebimdeki para ne kadarsa öyle yaşamayı tercih ederim.
Lüks bana göre marka giyinmek ya da marka olan yerlerde bulunmak değildir. Lüks, her zaman insanın kendi konforunu sağladığı, ruhunun ve duygularının okşandığı bir durum ve kesinlikle herkesin de kendine göre bir lüks anlayışı olmalı.
İnsanların fikirlerine ve çevremdekilerin düşüncelerine her zaman saygı duyarım. Herkesin özgürlüğü kendinedir ve bunu savunuyorum. Kısıtlayıcı normları sevmiyorum. İnsanlar eğer karşıdaki şahsa saygı duyarsa bu dünya o zaman yaşanası hale gelecektir. Bu arada sadece insanın insana olan saygısı ile yaşamasının yetmediğini düşünüyorum. Doğaya saygı, doğadaki canlılara da yaşam hakkı bize, insanlığımızı hissettiren duygulardır. Çünkü insanoğlu yaşamda kendine yer açmak için biraz bencil yaşar. Diğer canlıları ve doğayı, duyarsız bir şekilde kullanır. Bu durum da beni oldukça kaygılandırıyor.
Sosyal sorumluluk projelirine verdiğiniz desteği biliyoruz. 16 Mayıs’ta Adana’da gerçekleştirilecek projede de bizlere büyük destek oldunuz. Nedir sizi bu projelere destek vermeye iten?
Bundan 10 sene önce, sadece kendim için yapıyordum mesleğimi ama artık mesleğimi sosyal sorumluluk projelerine adadım kendimi.
Mesleğimde iyi bir yere gelebilmek için kendimi eğitmeye çalışan bir yapım var. Her gün dersimi çalıştım, bir öğrenci ruhunda mesleğimi yaptım. Her gün ders çalıştım, her gün kendimi yeniledim. Artı bir insan eğer hayatta başarılı olmayı istiyorsa onu kendi elde etmek zorunda. Çünkü yüce yaradan hepimize eşit haklar sunar. Herkesin doğum yeri, şekli ve statüsü farklı olabilir. Ondan sonrasını elde etmek kendine bağlı. O pastayı almak ve ondan yararlanmak bizim elimizde. Eğer bunu hissedemiyorsak, her şeyin ayağımıza gelmesini bekliyorsak, o zaman başarı maalesef üstümüzden uçar ve gider... Bunu yakalamayı bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunlar da herkesin bildiği Ertan’ın dışındaki Ertan Kayıtken duyguları.
Kendinizdeki yeteneği nasıl keşfettiniz, mesleğe nasıl adım attınız?
Lise yıllarında tiyatro ile ilgilenen bir çocuktum. Bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Hatta şu an sinema okulu olan sevgili Şahika Tekant’la beraber çok güzel oyunlar yapmıştık lise sonda. Tiyatroya ve sinemaya meyilli bir kişiliğim vardı. Moda, o zamanlar çok parlak bir sektör gözükmediği halde heyecanım her zaman yüksekti bu konuda da. Bu yüzden Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sınavlarına girdim ve beni yeteneksiz buldular. Benim hayat felsefeme göre “Size kimse bir şey vermez. Siz onu kendiniz almak zorundasınız”. Ben de kendime çok inandığım için moda yolunda devam etmek istedim. Beni yeteneksiz buldukları için hep haksızlığa uğradığımı düşündüm. Sadece bir sınavla. Ki şu an eğitim sistemimiz de maalesef böyle. Gençlerin bir sınav ile hayatlarına yön vermelerini çok yanlış buluyorum. Bütün gençlere buradan önerim olsun; “ İnandığınız yolda sakın pes etmeyin. Yani hayatınızdan gayretinizden ödün vererek o başarıyı elde edeceksiniz.” Ben de böyle yaptım çünkü.
Ne zaman dinlenirsiniz, nasıl tatil yaparsınız?
İnanın hiç tatil kültürüm olmadı. Bayram tatilleri çok uzun olduğu zaman ben şaşkına dönerim. Ne yapacağımı bilmem. Herkes bir program yapar ama ben alışkın olmadığım için o 9 günün 10 günün nasıl geçeceğini her zaman düşünürüm. Genellikle de yatar uyurum. Herhalde çok kendime güvendiğim ve başarıyı istediğim için sürekli çalıştım. Hırslandım...
Barış Manço’nun kariyerinizdeki yeri nedir tam olarak?
Kendime gerçekten çok güvenirim. Bu yüzden küçük yaşlarda yurt dışına çıktım. Çeşitli atölyelerde etüt çalışmaları yaptım ve araştırmalara dahil oldum. Buraya döndüğüm zaman da rahmetli Barış Manço benim bu anlamda yıldızımı parlatan kişi oldu. Sevgili Barış Manço dünya görüşü çok geniş biridir. Bana ilk onunla çalıştığımda “ imaj makerlığımı yapar mısın” dediğinde, bir imaj maker sistemi yoktu Türkiye’de . Ya da başka bir deyişle oturmuş bir sistem değildi. Ben de fikirlerimi sahnesinin nasıl olması gerektiği konusunda kullanırdım. Hatta Kurtalan Ekspres’i de zaman zaman giydirdim. Böyle işler yapmaya başladıkça kendime çok büyük güven geldi. Üniversite Barış Manço’ydu benim için. Yaptıklarımın sahnede izlenip herkes tarafından alkışlanması çok memnun etti beni. Başarılı biri sayesinde bende başarılı olmuştum. Bu da çok gurur vericiydi. Kendi özgüvenim ve buradaki başarılarımı hissettikten sonra, daha da cesaretlenip bir makine ile bu mesleğe başladım.
Modanın kalbi Türkiye’de İstanbul diye bilinir. Ancak siz İzmir’den kendinizi kabul ettirdiniz. Zor oldu mu?
İzmir’den Türkiye çapında modayı create etmek herkesin harcı değildir. Son yaptığım defilemi tebrik etmek için Türkiye ve dünya çapında başarılı olmuş birçok kişi aradı. Sevgili koreograf Caner Evez çok kafa dengi, oğlak burcu biridir. Çok rahat bir ekip olduk onunla. Defilemi de bu şekilde oluşturduk. Son 5 yıldır artık sosyal projelere odaklanıyorum ve bundan gurur duyuyorum. Bu son defileyi de KİTVAK vakfıyla yaptık. Amacı da; Dokuz Eylül’de yatan Lösemi hastalarının yakınları için bir konuk evi yapımıydı. Sevgili Şenay Düdek geçen günlerde anaokulu yaptırdı. Onunla gurur duyuyorum. Belki ben de böyle bir çalışmaya girerim. Kafamda şimdiden bir şeyler belirlendi. Alt yapısını oluşturmaya başladım. Bakın bir başarı bitince hemen diğeri için heyecanlanmaya başlıyorum. Yüce yaradan tarafından verilmiş bir duygu bu.
Hangi modacıları beğenirsiniz, esinlendiğiniz modacılar var mı?
Benim duayenim Yıldırım Mayruk. Yıldırım Bey’in Türk modasındaki kutur başarısı tartışılamaz. Bence o Türk modası adına bir efsane. Ticari ve çalışma prensipleri açısından baktığımda Vitali Hakko’yu beğeniyorum. Gençliğimde izleyip moda anlayışı olarak değil, getirdiği sistem ve insanları moda adına disipline edişi çok ilgimi çekmişti ama koleksiyon ve zevk olarak Yıldırım Bey de doğru bir çalışma içerisinde. Dünya modasını create ettiğini düşünüyorum. Yıldırım Beyi takdir ediyorum. Dünya modasında da Elie Saab beni şu an çok heyecanlandırıyor. Dünya modasını etkilediğini düşünüyorum. Dior etkilendiğim diğer modacılardan. Christian Lacroix’ın detaylarını ve aksesuarlarını çok beğenirim. Stephane Rolland da zevkli modacılardan. Onun sade ve modern yapısını ve Fransız modasına kattığı o tadı takdir ederim ama hiç bir zaman için onlar gibi olmam. Bunun yerine her zaman kendim gibi olmayı tercih ederim ki doğrusu da budur.
Sizi de takip eden örnek alan genç modacılar var mı?
Benim bulunduğum şehir, benim bulunduğum ülke ve imkanlarımla yapabileceğimin en doğrusunu yaptığımı düşünüyorum. Beni de fazlasıyla örnek alan gençlerin olduğunu biliyorum. Ben de kendi çabamla onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Onlar için bir moda okulu açamasam da şimdilik, zaman zaman çalışmalarını bana getirip benden yardım alan birçok genç var. Ben de dışarıdan birçok genci elimden geldiğimce beslemeye çalışıyorum. Asistanım Yiğit Eryendi de bunlardan biri. O da 16 yaşında bana geldi şu an 29 yaşında. Yiğit, kutur anlamında çok başarılı. Modanın eğitimi bitmez. Yani 3 - 4 senede ya da bir üniversiteden mezun olmakla hakikatten bitmiyor. Yiğit de her geçen gün bir şeyler öğreniyor. Yiğit konusunda ben de çok şanslıyım. Aynı kafada, aynı dilde ve benim gözümle dünyaya bakabilen bir asistanım var. O da çok şanslı. Burada kendini çok doğru bir şekilde eğitiyor.
Şıklık nedir, neye göre insanlara çok şık ya da kötü giyinmiş diyebiliriz? Bunun bir ölçütü var mıdır?
Tarz olmalı. İlk önce kendine özgü güveni olmalı. Kendini çok iyi tanımalı. Kendini ve vücudunu çok iyi tanımalı. Kendi yaşam biçimini iyi tanıyan bir kadın şıklığa yelken açmıştır. Hiçbir zaman modanın esiri olmamalı bir kadın. Dünya trendlerinden faydalanmalı ama kendi bulunduğu ortama ve vücuduna göre giyinmeli. Her sene sürekli değişen değil, her sene sürekli gelişen bir kadın bence şık bir kadındır.
Türkiye’de bunu başarabilen kadınlar kimler?
Bunu Türkiye’de çok az kişide görüyorum. Feryal Gülman beni her zaman heyecanlandırmıştır. Gördüğüm ve izlediğim kadarıyla birçok kadın da onu takip ediyor. Sosyal yaşamın içerisinde de şıklığından hiç bir zaman falso vermiyor. Bir de Aylin Tahincioğlu yine kutur giyinen zevkli kadınlardan birisidir. Feryal Gülman markalar ile flört eden bir kişi. Aylin Tahincioğlu ise kutur giyinen başarılı bir kadın.
Pret-a porte (hazır giyim) veya spor giyimde ya da genç tasarımcıların heyecanlarını yansıtan kadınlardan biri de Eda Taşpınar. Ne kadar moda ikonu olarak gösterilse de ben çok beğeniyorum Eda Taşpınar’ın tarzını. Çok sevgili Siren Ertan’ın kendini sunuşunu da beğeniyorum.
Ben sadece “Giyinen” kadını sevmiyorum. Doğru yer, doğru kişi, doğru zaman ve doğru kıyafet benim bu konuda en sağlam temelimdir. Bunlara dikkat eden kadınlar moda konusunda başarılıdır ve şıktır.
Her sezonda farklı renkler moda oluyor. Peki her renk her kadına uyar mı? Sizin önerileriniz var mı?
Bizler önerilerimizi zaten yaptığımız defilelerde söylüyoruz. Şu an yüzünü ya da bedenini görmediğim kişiye “şunu şunu giy” demem kadar yanlış bir şey yok.
Buz mavisi moda mesela okey, kırmızı çok moda, siyah beyaz çok moda ama bu sırf moda diye yakışmayan bir kişinin buz mavisi giymesi kadar yanlış bir şey yok. Ben bu anlamda biraz bilinçli olmalarını öneriyorum. En azından sizin gibi internet sitelerine girip, dergileri araştırıp, kendi tarzları için dünya modasının sunduğu o yelpazeden bir parça almaları gerektiğini düşünüyorum. Moda diye onlara yakışmayan kıyafetleri giyen insanlar bence modanın arkasına gizlenen kişiliği zayıf insanlar. Halbuki kişiliği oturmuş, yaşamını iyi tanıyan insan hiç bir zaman modanın esiri olmaz, tam tersi modanın önüne geçer ve insanlara doğru örnek olup, modayı giyinmeyi ve şıklığı öğretircesine kendisi bir tarz yaratıp insanlara iyi örnek olur diye düşünüyorum. O yüzden dünya modasını ve şimdiki modayı çok iyi araştırıp takip etmeli ve insanlar kendi şıklığını yaratmalı. Güncel olmak okey ama çok güncel bir şey giymek de artık demode.
Sürekli geçmişten ilham alma durumu ya da geçmişe dönüş durumları var modada. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?
Pantolonu tekrar icat edemeyiz diye düşünüyorum. Erkeklere etek giydirmek lazım o halde. (Gülüyor). Tabi ki birtakım şeyler tekrar ediyor ama bu tekrarları görüp yaşarken yeni yaşam koşullarının göz önünde bulundurularak bunların değiştiğini görmek gerekli. 10 sene önceki ince topuklu ayakkabılar şu an olan tarzlar ile aynı değil. Muhakkak renginde veya dokusunda bir farklılık oluşturuluyor. Onun için ben böyle haksızlık yapılmaması taraftarıyım.
Evet moda bir çark ama eskide gördüğümüz keyifler neden yeni yaşamdaki insanlar tarafından yaşamasın ki. Annelerin giydiklerini neden kızları giymesin ki. Ama kendi yaşamlarına uygun olan şekilde. Ben kalkıp farklı olmak için yaşama aykırı ve sıhhi olmayan, artı yenilik peşinde olacak diye göz zevkini okşamayan aksesuarların ya da kıyafetlerin kullanılması taraftarı değilim. Tam tersi. Geçmişteki doğru ve sevilmiş olan modalar yıkanıp, yağlanıp, temizlenip, yeniden create edilip tekrar modada olması beni çok mutlu eder. Sonuçta moda demek bir yaşama biçimidir. Biz şu an giyimde modayı ve beni konuştuk. Ama neden annenizin giydiği şeyi siz giymeyesiniz ki? Size de yakışıyorsa anneniz gibi olmak neden istemeyesiniz ki? – Bak bu annemin ve bende giyiyorum demek bence çok güzel bir şey...
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben yaşamı yaşama dair bir şeyler söylemek istiyorum... Artık yaşamın günün 24 saat olmadığının, 14 saat olduğunun farkına varsın insanlar. Her şey o kadar çok hızlı tüketiliyor ki ve o kadar çabuk gelişiyor ki zaten hiç bir şeye yetişemiyoruz. Kelebeklerin yaşamının çok kısa olduğunu düşünürüz hep ama onlar bu zaman diliminde mutlu olmak için çabalarlar. Hem de sadece 1 gün içerisinde... Bizde zamanımızın kıymetini bilmeliyiz. Artık 14 saat yaşayabiliyoruz. Bunu değerlendirmeliyiz. Yaşamın her dakikasını, her saniyesini sevgi ve saygı ile geçirmeliyiz. Başarılı ve mutlu olmak için çabalayalım bizde. Çevremize bu kısa hayatımızda duyarlı olmalıyız...