TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#uyarı

İLKHABER-Gazetesi - uyarı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, uyarı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Meteoroloji'den uyarı: Doğu kesimlerde Kar ve Çığ tehlikesi Haber

Meteoroloji'den uyarı: Doğu kesimlerde Kar ve Çığ tehlikesi

Bugün Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre, ülkemizin doğu kesimlerinde kar yağışı ve sağanak yağmur bekleniyor. Özellikle Doğu Karadeniz'in iç kesimleri ile Doğu Anadolu'nun kuzey ve doğusunda çığ tehlikesi bulunuyor. Ülkenin kuzey, iç ve doğu kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu olacağı tahmin ediliyor. Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu'nun doğusu, Güneydoğu Anadolu'nun doğusu ile Ordu'nun iç kesimlerinde aralıklı yağışlar bekleniyor. Yağışların genellikle yağmur ve sağanak, Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun doğusunda karla karışık yağmur ve kar şeklinde olması öngörülüyor. Hava sıcaklığının ülkemizin kuzeybatı ve güneydoğu kesimlerinde 1 ila 3 derece artacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor. Batı kesimlerde mevsim normalleri civarında seyreden hava sıcaklığı, iç ve doğu kesimlerde ise yer yer mevsim normalleri altında seyredecek. Ancak Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusunda kar örtüsüne sahip eğimli yamaçlarda çığ tehlikesi bulunduğundan vatandaşların dikkatli ve tedbirli olmaları önemle belirtiliyor. Meteorolojinin uyarısı şu şekilde; ''Tarih: 10 Mart 2024 Pazar Çığ Tehlikesine Dikkat! Hava Sıcaklığı: Ülkemizin kuzeybatı ve güneydoğu kesimlerinde 1 ila 3 derece artacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı, batı kesimlerde mevsim normalleri civarında, iç ve doğu kesimlerde yer yer mevsim normalleri altında seyredeceği tahmin ediliyor.Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusunun kar örtüsüne sahip eğimli yamaçlarında çığ tehlikesi bulunduğundan dikkatli ve tedbirli olunmalıdır.''

Anadolu takvimindeki ‘kocakarı soğukları’ başladı Haber

Anadolu takvimindeki ‘kocakarı soğukları’ başladı

Yurdun çeşitli bölgelerindeki kar yağışı etkisiyle hava sıcaklığı düştü ve Anadolu takvimindeki ‘kocakarı soğukları’ başladı.  Meteoroloji uyarıları sonrası Ankara, Bingöl, Bitlis, Tatvan, Kastamonu, Kayseri, Yozgat ve  Elazığ gibi kentlerde kar yağışı etkili oldu. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden yapılan son açıklamaya göre de Doğu Anadolu Bölgesi'nde kuvvetli kar yağışı beklendiği belirtildi. Buna göre; Erzincan, Erzurum, Tunceli ve Bingöl için kuvvetli kar uyarısı yapıldı. Yurdun çeşitli bölgelerindeki kar yağışının da etkisiyle hava sıcaklığı düştü, Anadolu takvimindeki ‘kocakarı soğukları’ başladı.  Anadolu'nun bilgeliğinden süzülerek gelen ve bir kez daha doğanın ritmini hatırlatan halk takvimine göre 'kocakarı soğukları' dönemi, baharın gelişi müjdesini verirken, son bir kez kışın sert yüzünü de gösteriyor. “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” sözü de bu soğuklar için söyleniyor. Kocakarı soğukları nedir? Genellikle 7-8 gün süren bu dönemde, hava sıcaklıklarında ani bir düşüş yaşanıyor. Günlük ortalamalar mevsim normallerinin altına düşüyor ve geceleri dondurucu soğuklar hakim oluyor. Bazen kar yağışı da görülebilir. Hava sıcaklıkları, Mart ayının ortalarından itibaren istikrarlı bir şekilde yükselmeye başlar. Bu ismin nereden geldiğine dair kesin bir bilgi olmasa da, birkaç farklı rivayet mevcut. Bir rivayete göre, eskiden bu soğukların gelmesiyle birlikte yaşlı kadınlar eklemlerinde ağrı hissetmeye başlardı. Bu nedenle bu döneme 'kocakarı soğukları' adı verildi.  Soğuktan korunma uyarısı  Uzmanlar ise "Sıcak giyinmeye özen gösterin. Soğuktan etkilenebilecek baş, boyun ve ellerinizi atkı, bere ve eldiven gibi aksesuarlarla koruyun. Bol sıvı tüketin ve bağışıklık sisteminizi güçlendirici besinler almaya özen gösterin. Dışarı çıkarken hava durumunu kontrol edin ve ani hava değişimlerine karşı hazırlıklı olun." uyarısı yaptı.

Güney Marmara'da deprem uyarısı: Kentsel dönüşüm ve yapı stoku güçlendirilmeli Haber

Güney Marmara'da deprem uyarısı: Kentsel dönüşüm ve yapı stoku güçlendirilmeli

Marmara Bölgesi'nin Güney Marmara Bölümü'nde (Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova) yaşanan artan deprem aktivitesi, uzmanları kentsel dönüşüm ve yapı stokunun güçlendirilmesi konusunda uyarıyor. Bu bölgedeki yapıların zemin yapısının genel olarak güçlü olmadığına dikkat çekiliyor ve yeni araştırmalar yapılması gerektiği belirtiliyor. Yaklaşık 6 milyon kişinin yaşadığı Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova, yüzyıllardır şiddetli depremler üreten Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın batı kolunun güneyinde yer alıyor. Tamamı birinci derece deprem kuşağında olan 4 ilde aktif fayların üretebileceği depremlerle ilgili bilimsel araştırmalar yürütülürken, bazı şehirlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile belediyeler tarafından kentsel dönüşüm çalışmaları yapılıyor. Bursa'da 14 bölgede yürütülen kentsel dönüşümün en büyüğü, 420 dönüm alanda Osmangazi ilçesi Akpınar Mahallesi'nde gerçekleştiriliyor. 2 bin 300 konutun yüzde 80'den fazlasının yıkımı yapılan Akpınar'da yeni binalar yükseliyor. Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova'da Deprem Tehlikesi Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) arasında geçen yıl mart ayında başlatılan "Deprem Riskini Azaltma ve Önleme Planlaması" projesi kapsamındaki çalışmalar da sürüyor. 42 aylık proje ile "Tehlike ve Risk Değerlendirme" sonuçları ortaya çıkacak, bitiminde ise "Kentsel Dirençlilik Planı" açıklanacak. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, yangın, deprem, sel gibi afetlerin yaralarını sarmak için Afet ve Acil Durum Koordinasyon Merkezi (BAKOM) kurdu. Rezerv yapı alanı ilan edilen bölgelerde depreme dayanıklı konutlar inşa edilerek, şehir merkezlerindeki riskli yapıların dönüştürülmesine yönelik çalışmalar yapılıyor. Çanakkale'de geçen yıl 220 konut ve 58 iş yerinin bulunduğu 84 yapının riskli olduğu tespit edildi. Kentsel dönüşüm kapsamında 156 konut ve 19 iş yerinin yıkımı gerçekleştirildi. Yapımına başlanan yapılarda yüzde 80 tamamlanma seviyesine ulaşıldı. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin büyük yıkıma yol açtığı Yalova'da bu tarihten önceki yapıların yüzde 65'i yenilendi. Kalanların da yenilenmesi için çalışmalara devam ediliyor. "Deprem tahmini yaparken daha dikkatli davranmalıyız" Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süha Özden, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Güney Marmara'da artan deprem hareketliliğinde son büyük sarsıntının 4 Mart'ta Yenice-Gönen Fayı'nda 4,9 büyüklüğünde yaşandığını hatırlattı. Bursa'nın Gemlik ve Mudanya, Çanakkale'nin Biga ve Yenice, Balıkesir'in Gönen ilçeleri ile çevrelerinde son bir yılda büyüklüğü 4'ten fazla depremlerin yoğunlaştığını belirten Özden, aktif doğrultu atımlı ve büyük fayların her zaman 7'nin üzerinde deprem üretme potansiyeli taşıdığını vurguladı. Güney Marmara'daki yerleşim bölgelerinin zemin özelliklerine işaret eden Özden, şunları söyledi: "Çanakkale ve çevresi ile Balıkesir'in Bandırma ilçesine doğru ilerleyen bölgedeki zemin koşulları, özellikle büyük ve ana yerleşim birimlerinde iyi değil. Her ne kadar Bursa, Uludağ'ın eteklerinde kurulu olsa bile onun için de aynı şey söz konusu. Üzerindeki yapı stokunun da buna uygun hale getirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bazı yerlerde dönüşümün artık şart olduğunu görüyoruz. Bu noktada çalışmaların biraz daha hızlanması gerektiğine inanıyoruz ki bir sonraki nesillere daha sağlıklı yaşam ortamları bırakabilelim." Yenice-Gönen Fayı'nda 1953 yılında 7,2 büyüklüğünde deprem yaşandığını anımsatan Özden, "Çok kısa süre geçmiş olmasına rağmen aynı yerde büyük bir depremi görebiliyoruz ya da deprem tekrarlanma aralığının çok uzadığını biliyoruz, Marmara'da olduğu gibi. Buna tabii ki yer kabuğu ve onun dinamikleri karar veriyor. Oradaki o alanlarda ve noktalardaki stresin birikmesi, dağılımı ve açığa çıkmasıyla son buluyor." diye konuştu.  "Zemin kadar işçilik de önemli" Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Doğangün de Güney Marmara'da yaşanabilecek şiddetli depremde Bursa'nın etkilenme ihtimalinin çok yüksek olduğunu anlattı. Kentteki yapıların yarısından fazlasının riskli olduğunu savunan Doğangün, Bursa Büyükşehir Belediyesinin kentsel dönüşüm konusunda Japon bilim insanlarıyla çalışma yürüttüğünü ve bu kapsamda binaların ve zeminin hızlı değerlendirme yöntemleriyle durumlarının belirlenmeye çalışıldığını aktardı. Depremde zemin kadar işçiliğin de önemli olduğunu vurgulayan Doğangün, "Bazen projesinin aynı olduğunu düşünüyorsunuz. Aynı projelendirilmiş, yan yana olmasına rağmen biri yıkılıyor, diğeri yıkılmıyor. Zemin özellikleri de çok değişmiyor. İşte burada işçiliğin önemi ortaya çıkıyor." ifadesini kullandı. İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Jeofizik Mühendisi Doç. Dr. Mustafa Şenkaya, Yenice'deki depremin çok parçalı ve kırıklı yapıya sahip fay üzerinde gerçekleştiğine dikkati çekti. O bölgedeki hareketliliğin Bursa özelinde yükleme ya da tetiklemeye yol açmasının pek mümkün görünmediğini söyleyen Şenkaya, şunları kaydetti: "Bursa'nın çevresinde büyük deprem yaratabilecek birçok fay bulunuyor. Aslında Bursa'nın zemini, kent çevresinde gerçekleşebilecek orta veya üstü büyüklükte bir depremden etkilenebilecek ya da o depremlerin etkisini daha fazla büyüterek yapılara yansıtabilecek bir yapıda. Dolayısıyla bizim Bursa'nın etrafındaki depremlerin ne zaman ya da hangi büyüklükte olacağını düşünmemizden ziyade gerçekleşecek bir depremin etkilerini, bulunduğumuz konumun bunu ne kadar büyüteceğini ve yapılara nasıl yansıtacağını araştırmamız gerekiyor. Çünkü Bursa verimli topraklara sahip bir ova. Dolayısıyla bizim odaklanmamız gereken nokta aslında depremin ne zaman ya da hangi büyüklükte olacağı değil, olduğunda Bursa Ovası üzerinde hangi bölgelerin daha fazla etkileneceği ve nasıl etkileneceği olmalı." "Kayapa-Yenişehir Fayı'nı araştırmamız, detaylandırmamız gerekiyor" Doç. Dr. Şenkaya, Güney Marmara genelinde fay hareketlerini gözlemlemek için lokal bazda mahalle ve sokak taraması yapılmasının önemli olduğunu belirtti. Kahramanmaraş merkezli depremlerde büyük yıkımın yaşandığı Hatay ile Bursa arasında benzerlikler olduğuna vurgu yapan Şenkaya, "Bizim de yapı stokumuz, tarihi bir kent olmamız nedeniyle çok eski, farklı dönemlerde imal edilen yapılarımız var. Bursa Ovası'nın zemin özelliklerini tam anlamıyla mahalle, sokak ölçeğinde değerlendirebilirsek, bu bilgileri alabilirsek, birden fazla bilim insanının jeofizik, jeoloji, inşaat gibi alanların birlikte çalışmasıyla depremin zemin üzerinde yaratacağı etkiyi, zeminin de yapıya nasıl bunu yansıtacağını çalışabiliriz." görüşünü dile getirdi. Bursa Ovası'nın kuzeyinde ve güneyinde fayların olduğunu ifade eden Şenkaya, şöyle konuştu: "Birincisi, Kayapa-Yenişehir Fayı'nı araştırmamız, detaylandırmamız gerekiyor. Tam olarak bu fayın, Bursa Ovası'nın oluşmasında etkin olduğu düşünülen ve 1855'teki o malum ve meşhur deprem ikililerini, serisini yaratan fay olduğudur. Bunun üzerine biraz çalışmalıyız ve bu fayın ova üzerindeki durumunu daha net bilimsel verilerle o çalışmanın da üzerine koyarak sürdürmeliyiz. Bursa özelinde depremin nerede olduğunun çok bir önemi yok çünkü Bursa'nın zemin özellikleri, çevresindeki 150-200 kilometre yarıçapında olacak orta veya üstü büyüklükteki bir depremin etkilerini depreme yakın bölgelerden daha fazla bizlere hissettirecek karakterde. Bizlerin buna hazırlıklı olması gerekiyor." Bina Kimlik Kartı, karekodla yapının özelliklerini görünür hale getiriyor Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahri Apaydın, binaları satın alacak kişilerin özellikle betonun kalitesi ve kullanılan demir miktarı konusunda bilgilendirilmesi gerektiğini anlattı. Bunu yapabilmek için "bina etiketi" olarak adlandırılabilecek "Bina Kimlik Kartı"nı geliştirdiğini, önerisi üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca bu kartın kullanılmaya başladığını ifade eden Apaydın, şunları kaydetti: "Bunun hızla yaygınlaştırılması lazım. Bunu yaygınlaştırdığımızda tüketiciler daha bilinçli hale gelecek. Örneğin kiralık bir ev tutan kişi bakacak, bina kimlik kartı yoksa diyecek ki 'Bu binaya demek ki güvenilmeyebilir'. Çünkü sonradan yapılmamış. Buna göre daha sağlam binalara talebi artırabiliriz. Bu kimlik kartları yeni yapılan binalara takılmak için zorunlu tutuluyor. Bir ya da iki sene önce zorunlu tutuldu. Bu kart yoksa, dış görünüşü ne kadar düzgün olursa olsun eski yapılar da bir makyaj yapılarak yeni binaymış gibi tüketicilere sunulabiliyor ama bu kimlik kartı belirli tarihten itibaren takıldığı için her binada yok. Kimlik kartı olup olmadığına bakmak lazım. Öyle bir planlamasını yaptım ki mesela bina kimlik kartına bir karekod koyuyoruz, akıllı telefonlarımıza okutarak belirli bilgilere ulaşıyoruz. Mesela beton kalitesi C25 mi, C30 mu? Bu çok önemli, binanın dirençli olup olmadığıyla ilgili. Bunun üzerine çalışmalarım devam ediyor. Bunun geliştirilmesi gerektiğini ve ihtiyaç olduğunu görüyorum." Yalova'daki kentsel dönüşüm uygulamaları Yalova Belediye Başkanı Mustafa Tutuk ise kentte 2 bin 504 kişinin hayatını kaybettiği 1999 Marmara Depremi'nin ardından yapı stokunun yüzde 65'inin yenilendiği bilgisini verdi. Kentsel dönüşüm çalışmalarının hızla sürdüğüne işaret eden Tutuk, "Geriye kalan yüzde 35'lik kısmında 25 yılda maalesef kentsel dönüşüm sağlanamadı. 5 ve 6 katlı binaların tekrar 5 ve 6 kat yapılabilmesiyle ilgili meclis kararı aldık. Şu an 100'ün üzerinde apartman bu kararımızdan sonra kentsel dönüşüme girdi." dedi.

Obeziteyi tetikleyen beslenme alışkanlıkları uyarısı Haber

Obeziteyi tetikleyen beslenme alışkanlıkları uyarısı

Dünya Obezite Fedarasyonu 2023 verilerine göre dünyada 4 milyar insanın fazla kilolu veya obez olduğunu belirten uzmanlar, basit bir kilo alımı olmayan bu hastalığı tetikleyen beslenme alışkanlıklarına karşı uyarıda bulundu. Obezite, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması ve sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü de (DSÖ) obeziteyi, vücut kitle indeksinin 30 veya daha yüksek olması olarak belirtiyor. Uzmanlar, yine DSÖ tarafından en riskli 10 hastalık arasında sayılan obezitenin, kalp hastalıkları, diyabet, kanser, uyku apnesi, eklem problemleri ve depresyon gibi sağlık sorunlarına yol açtığını belirtiyor. Küresel bir sağlık sorunu olan obeziteye dair farkındalığı artırmak ve bu hastalığın önlenmesi ile tedavisine yönelik adımlar atılmasını teşvik etmek amacıyla uzmanlar tarafından 4 Mart Dünya Obezite Günü kapsamında uyarıcı açıklamalar yapılıyor. Uzmanlar, obeziteyi tetikleyebilecek birçok beslenme alışkanlığı bulunduğunu ve bunlardan en yaygın olanların 'yüksek kalorili yiyecek ve içeceklerin aşırı tüketimi, şekerli içecekler, meyve, sebze ve tam tahıllar gibi besin açısından fakir gıdaların yetersiz tüketimi' olarak sıraladı. Meyve, sebze ve tam tahıllar gibi besin açısından zengin gıdaların bolca tüketilmesi gerektiğini belirten uzmanlar, 'düzenli öğünler yemek, duygusal yemeyi yönetmek ve yeterince uyuma' önerisinde bulundu. Sağlıklı bir kiloyu korumaya yardımcı olmak için düzenli egzersiz yapmanın önemini de vurguladı. Sağlıklı bir diyet veya egzersiz programı hakkında herhangi bir sorun yaşayanların mutlaka doktoru veya kayıtlı bir diyetisyenle konuşmasını isteyen Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler ise obez kişilerde diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları, depresyon ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığının arttığını söyledi. Dünya Obezite Fedarasyonu 2023 verilerine göre 2035 yılında Türkiye’de yaşayan erişkinlerin yarısının obez olacağının tahmin edildiğini ifade eden Prof. Dr. Küçükler, "Obezitenin yol açtığı hastalıkları yaşam sürelerinin kısalmasına neden olabiliyor. Bu hastalıklar arasında insülin direnci ve diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, kısırlık, uyku apnesi, astım, kireçlenme ve depresyon yer alıyor." dedi.

Hazır yemek tüketimi ile ilgili doktor uyardı! Vücudumuz kimyasalların saldırısı altında Haber

Hazır yemek tüketimi ile ilgili doktor uyardı! Vücudumuz kimyasalların saldırısı altında

Son yıllarda artan dışarıdan hazır yiyecek ve içecek tüketimi ile iş yerlerinden veya evlere yapılan siparişlerde kullanılan ambalajların içerdiği tehlikelere dikkat çeken Prof. Dr. Vedat Göral, bu konuda yapılan önemli bir araştırmaya vurgu yaparak, "Yurt dışında yapılan bir araştırmaya göre, dışarıda yemek yiyenlerin evde yemek yiyenlere göre kimyasallara maruz kalma oranı %35 daha fazla. Özellikle çocuklar, gençler ve hamile bayanlar daha büyük risk altında. Plastik kaplar kullanılıyor ve maalesef plastikler yiyeceklere geçiyor, biz de bunları tüketiyoruz. En tehlikelisi ise PFAS olarak adlandırılan kalıcı kimyasallar. Vücudumuz, bu kimyasal ve plastik saldırısına maruz kalarak ilerleyen yıllarda hastalık olarak geri dönebilir" dedi. Hazır gıda tüketimindeki artışın dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaştığını belirten uzmanlar, hijyen endişelerinin yanı sıra saklama kaplarının uzun vadede birçok sağlık sorununa yol açabileceğine dikkat çekiyorlar. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü'nden Prof. Dr. Vedat Göral, dışarıdan sipariş edilen yiyeceklerin paketlendiği, suyu ve yağı geçirmeyen, ısıya dayanıklı kimyasallarla desteklenmiş kaplar, kahve bardakları ve kullanılan eldivenlerin sağlık açısından risklerini anlattı. Prof. Dr. Göral, yurt dışından kaynaklanan araştırmalarda "kalıcı kimyasallar" olarak adlandırılan PFAS maddelerinin bu ürünlerle vücuda geçtiğini ve kişileri ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bıraktığını vurguladı. Araştırmaların kimyasallara maruziyetle ilgili önemli veriler sunduğunu belirten Prof. Dr. Göral, “Yurt dışında yapılan araştırmaya göre, dışarıda yemek yiyenlerin evde yemek yiyenlere göre %35 daha fazla kimyasal maruziyet yaşadığı ortaya çıktı. Dışarıda yediğimizde daha fazla kimyasala maruz kalıyoruz, kalitesiz yağlar ve ekstra maddelerle karşılaşıyoruz. Özellikle çocuklar, gençler ve hamile bayanlar daha fazla risk altında. Hazır gıdalarda, özellikle işlenmiş etlerde ve ambalaj malzemelerinde yüksek oranda kimyasal maddeler bulunmakta. Gençler ve özellikle üniversite öğrencileri genellikle dışarıda yemek yiyorlar ve ev yemeği deneyimini yaşamadan büyüyorlar. Vücuda giren kimyasallar, ilerleyen yıllarda kanser gibi ciddi hastalıklara neden olabilir veya oluşumlarını tetikleyebilir. Ayrıca üreme organlarında ve endokrin sistemde çeşitli sorunlara yol açabilirler. Kimyasal maruziyetin olduğu anlarda vücut akut tepkiler verebilir. Bu kimyasalların en tehlikelisi PFAS adı verilen kalıcı kimyasallardır ve vücutta uzun süre kalabilirler. Çevreden temizlenmedikleri için doğada da kalıcı olabilirler. Bu tür kimyasalların birikimi balinaların karnında plastik poşetlerin bulunması gibi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, vücudumuz kimyasalların ve plastiklerin saldırısı altında ve bu durumu azaltmalıyız, çünkü ilerleyen yıllarda bize hastalık olarak geri dönebilir" dedi. "Kimyasallardan, plastik olan şeylerden uzak durmamız lazım" Dışarıdan alınan ya da sipariş edilen ürünlerin verildiği kapların birçok tehlikeyi barındırdığını aktaran Prof. Dr. Göral, şöyle devam etti: “Getirilen malzemeler plastik bir tabak içerisinde getiriliyor veya karton kutuda kullanılıyor. Karton bardaklarda bile plastik var, oradaki sıcak su karton bardaktaki plastiği eritiyor. Plastik zaten içeceğimiz sıcak su veya çaya geçiyor o yüzden mümkünse cam bardak, porselen bardakların kullanılması lazım. Gıdanın taşınmasında, sarılmasında, soğumasını engelleyen birtakım plastikler kullanılıyor bunlar da sakıncalı. Özellikle çiğ köfte yoğurmada veya bazı restoranlarda biraz da show amaçlı eldivenler kullanılmakta. Eldivenler de aslında masum değil, onlarda da kimyasal maddeler var. Mümkün olduğu kadar kimyasallardan, plastik olan şeylerden uzak durmamız lazım, bunlar ileride bize hastalık olarak geri dönüyor. Plastik tabaklar kullanılıyor maalesef yemeğe geçiyor ve biz de onu bir şekilde afiyetle yiyoruz. Ağızdan alındıktan sonra bağırsaklara geliyor, bunu fark etmiyoruz, bunlar emiliyor sonra kan yardımıyla bütün organlara gidiyor. Özellikle çocuklarda davranış, gelişme bozuklukları, yetişkinlerde endokrin, hormonal bozukluklar hatta kansere kadar giden değişimler meydana gelebiliyor. Bunlar masum değiller, o dokularda hasar meydana getirebilir. Örneğin; şeker, böbrek hastalıkları, karaciğer hastalığı oluşabilir. Plastikler biriktiği organa zarar verebiliyor. Hazır kahvelerde, kasaptaki etin saklanmasında, etin sarılmasındaki poşetlerde, evlerimizde, giyimimizde, çoraplarımıza kadar her yerde plastik var. Çocuklar okulda yesin diye yemekler götürülüyor ve plastik tabaklarda; plastik kaşık, bıçaklar veriliyor bu son derece yanlış. Hamilelikte eğer dikkat edilmezse çocuk maalesef çocuk plastikle maruziyetle doğmuş olur. Plastikten, hazır gıdalardan, asitli içeceklerden, fast food, işlenmiş gıdalardan uzak durmamız lazım. Yürüyüş, spor çok önemli. Obezitenin en büyük sebebi de işlenmiş gıdalar, bunlarla beslenenler yanında bir asitli içecek getiriyorlar bunlar obeziteyi tetikleyen en büyük faktörler"

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.