#Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

İLKHABER-Gazetesi - Yargıtay Hukuk Genel Kurulu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yargıtay'dan dövizle nafaka ödeyenlere müjde! Haber

Yargıtay'dan dövizle nafaka ödeyenlere müjde!

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, emsal bir karara imza atarak, süresiz ve şartsız döviz cinsinden taahhüt edilen yoksulluk nafakasının 18 yıllık süre sonunda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına bakılarak uyarlanmasına karar verdi.Edinilen bilgiye göre, davacı vekili dilekçesinde anlaşmalı boşanmaya dayanak sözleşme uyarınca müvekkili tarafından davalıya aylık bin 500 dolar yoksulluk nafakası ödenmesine karar verildiğini, ancak davacının ilerleyen yıllarda ekonomik durumunun kötüye gittiğini, dava konusu edilen aylık bin 500 dolar nafakanın öncelikle hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, bu mümkün olmadığı takdirde aylık 850 lira tutarına indirilmesine karar verilmesini talep etti. Davalı vekile cevap dilekçesinde karşı tarafın avukatı, müvekkil aleyhine gerçeğe aykırı iddialarla açılan ve iyi niyet, doğruluk, dürüstlük ve özellikle sözleşmeye bağlılık ilkelerine aykırı bulunan davayı kabul etmediklerini, taraflar arasındaki evliliğin davacının şu anda evli olduğu eşi ile müvekkilini aldatması nedeniyle sonlandığını, boşanmayı sağlamak amacıyla davacının müvekkiline aylık bin 500 dolar nafakayı ödemeyi kabul ettiği gerekçesiyle davanın reddini savundu. İlk derece mahkemesi davanın kısmen kabulüne karar verdi İlk derece mahkemesi, tüm dosya kapsamını değerlendirerek davanın kısmen kabulü ile davalı yararına bin dolar yoksulluk nafakası takdirine, 22.12.2021 tarihli ek karar ile de nafaka davalarında reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davalı vekilinin bu yöne ilişkin talebinin reddine karar verdi. İlk derece mahkemesinin belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince 22.12.2021 tarihli ek karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi nafakayı 2 bin 500 TL'ye uyarladı Bölge Adliye Mahkemesinin kararında dava tarihi itibari ile somut olaya bakıldığında davacının TL üzerinden emekli aylığı aldığı, boşanmanın kesinleştiği tarihteki TCMB alış kurunun 1,64 TL, eldeki dava tarihinde ise 7,38 TL olduğu, kur farkları ve ekonomik göstergeler dikkate alındığında döviz üzerinden belirlenen yoksulluk nafakasının Türk lirası olarak uyarlanması gerektiği belirtilerek, İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.03.2003 tarihli ilâmı ile kadın yararına hükmedilen aylık bin 500 dolar yoksulluk nafakasının dava tarihi olan 05.01.2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Türk lirasına uyarlanmasına ve aylık 2 bin 500 TL yoksulluk nafakası ödenmesine hükmedildi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozdu Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi: "Somut olayda mahkemece yaptırılan tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırmalarında davalının emekli olduğu, 2 bin TL emekli maaşı aldığı, 3 bin TL kira bedelini kardeşinin aldığı, bakmakla yükümlü olduğu fiziksel engelli anne ve bir çocuğunun olduğu, davacının emekli olduğu 3 bin 500 TL civarında emekli maaşı aldığı, bin 300 TL kira verdiği, yeniden evlendiği, eşi ve bu eşinden olan 2012 doğumlu çocuğunun olduğu, eşinin danışmanlık şirketi olduğu anlaşılmıştır. Davacının her ne kadar eşine ait olduğu anlaşılan şirketin az hisseli ortağı olduğu görülse de davacının banka dökümleri ve tanık beyanları da ayrıca değerlendirildiğinde davacının gelirinin sadece emekli maaşı ile sınırlı olmayıp, gelir düzeyinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tarafların boşanma tarihinde yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırması ile huzurdaki dava tarihinde yapılan araştırma arasında aşırı bir iyileşme ya da kötüleşme olmadığı sabittir. Davacının boşanma protokolü ile belirlenen yoksulluk nafakasını ödemeyi kabul etmesi sonrasında aradan geçen zaman içerisinde tarafların her ikisinin de protokol gereği ve yine mahkemece de kabul edildiği üzere erkeğin boşanmanın gerçekleştiği tarihe göre ekonomik durumunda aşırı bir kötüleşmenin olmadığı, davalı kadının da sosyal ve ekonomik durumunda dava tarihi itibariyle aşırı bir değişiklik olmadığı, döviz kurundaki değişiklik davacının öngöremeyeceği derecede ülke bazında ön görülemeyen bir kriz nedeni ile ani bir artış şeklinde meydana gelmediği, uyarlamayı gerektirecek mahiyette olmadığı dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi ile yoksulluk nafakasının indirilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir." Bölge Adliye Mahkemesi, her ne kadar Yargıtay bozma ilâmında tarafların durumlarında olağanüstü değişiklik olmadığı kabul edilmiş ise de yoksulluk nafakasının başlangıç tarihi olan 2003 yılından sonra davacının ekonomik ve sosyal durumunun olumsuz yönde, buna karşılık davalının ise oldukça olumlu yönde geliştiği, yoksulluk nafakasının başlangıç tarihi ile eldeki dava tarihi arasında dolar kurunda yaklaşık 4,5 katlık bir artışın yaşandığı gerekçesiyle direnme kararı verdi. Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulundu ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşınmış oldu. "Süresiz ve şartsız döviz cinsinden taahhüt edilen yoksulluk nafakasının 18 yıllık süre sonunda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına bakıldığında uyarlanması gerekir" Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, temyiz incelemesi neticesinde Bölge Adliye Mahkemesinin kararını onadı. Onama ilâmında şu ifadelere yer verildi: "Davalı fiiller arasındaki dengenin sarsılmadığını da savunmuştur. Karşılıklı fiiller içeren sözleşmelerde tarafların birbirine sağlamayı taahhüt ettikleri fiiller arasında bir menfaat dengesinin bulunduğu kabul edilir. Bilindiği üzere ülkemiz ekonomisinin alınan tüm tedbirlere rağmen istikrarlı bir duruma gelmediği, TCMB tarafından gerçekleştirilen Türk parasının yabancı paralar karşısındaki değer kaybının engellenmesine yönelik tüm çalışmalara rağmen yükselen enflasyonun düşürülemediği bilinen bir gerçektir. Savunma kapsamında; erkeğin -kolayca boşanma- yönünde menfaat elde ettiği, bunun karşılığında döviz cinsinde nafaka ödemeyi kabul ettiği ileri sürülmüştür. Oysaki nafakanın hükmedildiği tarih ile direnme karar tarihindeki döviz kuru karşılaştırıldığında ve özellikle erkeğin dava tarihinde olduğu gibi günümüzde halen döviz cinsinden gelir elde etmediği gözetildiğinde nafaka borçlusunun 'Bin 500 dolar yoksulluk nafakasına yönelik' fiilini ifa etmesi için harcaması gereken çaba ile nafaka alacaklısının menfaati kıyaslandığında, ortada bir orantısızlığın olduğu kabul edilmelidir. Böyle olunca döviz cinsinden hüküm altına alınan yoksulluk nafakasının Türk Lirası cinsinden ödenmesine karar verilmesine dair verilen karar isabetli olmuştur."

Yargıtay'dan şiddet mağduru eşleri ilgilendiren önemli karar Haber

Yargıtay'dan şiddet mağduru eşleri ilgilendiren önemli karar

Yargıtay, şiddet mağduru eşleri ilgilendiren emsal bir karara imza attı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, devam eden fiziksel şiddete rağmen boşanma davası açmayıp evliliğe devam eden kadının bu davranışını hayatın olağan akışına uygun buldu. İçtihat Bülteni Uygulamasından edinilen bilgiye göre, eşlerin birbirine açtığı karşılıklı boşanma davalarında davacı vekili, tarafların ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalı kadın eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak çalıştığı işyerindeki bir erkek ile ilişki kurduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin babaya verilmesine ve ayrıca müvekkili yararına 50 bin TL maddi, 50 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etti. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde, tüm iddiaları inkârla, sadakat yükümlülüğüne aykırı herhangi bir davranışının olmadığını, karşı tarafın birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine karşı sorumsuz ve ilgisiz davrandığını, fiziksel şiddet uyguladığını, ağza alınmayacak küfürler edip evden kovduğunu ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetlerin kendisine verilmesini talep etti. İlk Derece Mahkemesi, her iki davanın da kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, ortak çocuklardan adına tedbir ve iştirak nafakası, kadın eş lehine tedbir ve yoksulluk nafakası ve tazminat verilmesine hükmetti. Belirtilen karara karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunuldu. Bölge Adliye Mahkemesi, kadın eşin eve başka bir erkek alarak sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği anlaşıldığından, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile kadının tüm istinaf itirazlarının reddine, erkeğin kusur belirlemesi nafaka ve tazminatlar yönünden ileri sürdüğü istinaf itirazlarının kabulü ile erkek yararına maddi ve manevi tazminatın kabulüne ve kadın eşin nafaka ve tazminat istemlerinin reddine karar verdi. Temyiz incelemesi neticesinde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, her iki eşin eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle bozma kararı verdi. Bölge Adliye Mahkemesi, Özel Dairece her ne kadar erkeğin kadına yönelik fiziksel şiddetinin sürekli olduğuna değinilmişse de buna ilişkin kadın eşin anne ve babasının beyanlarına bakıldığında, ifadelerin yer ve zaman içermeyen soyut beyanlardan ibaret olduğundan bahisle direnme kararı verdi. Direnme kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulundu ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu: "Somut olayda süregelen fiziksel şiddete rağmen boşanma davası açmayıp evliliğe devam eden kadın eşin bu davaranışı hayatın olağan akışına uygundur" Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği bozma kararında şu ifadelere yer verdi: "Özel Daire bozma kararında belirtildiği gibi süreklilik arz eder şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır. Tanık beyanları ile erkeğe fiziksel şiddet vakıası yüklendiğine göre, anlatımların bir bütün olarak değerlendirilerek fiziksel şiddetin sürekli olduğu da kabul edilmelidir. Bir bölümü esas alınan tanık beyanlarının, aynı konuya ilişkin devam eden bölümlerinin hatalı gerekçe ile hükme esas alınamayacağının kabul edilmesi doğru olmamıştır. Gerçekleşen olaylara göre tarafların kusurlu davranışları kıyaslandığında eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Kanun koyucu; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşit kusurlu davranışlar sergileyen eşlere, boşanma sebebiyle ekonomik durumda meydana gelecek azalmaları tamamlama borcu yüklememiştir. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesinin somut olaya ve hakkaniyete uygun olduğu, erkeğin iddia edildiği üzere süregelen fiziksel şiddeti karşısında boşanma davası açmayan ve evlilik birliğine devam eden kadın eşin bu davranışının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dolayısıyla boşanmaya sebep olan asıl olayın kadının sadakat yükümlüğüne aykırı davranışı olması nedeniyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise; de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çokluğuyla benimsenmemiştir."

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, emeklilerin kredi borcunu maaşlarıyla ödeme taahhüdüne ilişkin önemli bir karara vardı Haber

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, emeklilerin kredi borcunu maaşlarıyla ödeme taahhüdüne ilişkin önemli bir karara vardı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 'emekli maaşından belli bir süre kredi ödemesi yapılmasından sonra bu kesintiye itiraz eden müşteri, kesintiyi durduran bankadan önceki tahsilatları isteyemez' dedi. İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacılar vekili; emekli maaş hesabının bulunduğu davalı bankadan kredi kullandığını, bankanın maaş hesabına bloke koyarak para tahsil ettiğini, promosyon vb. haklarından istifade ettirmediğini, kesintiler nedeniyle geçinemez hâle geldiğini ileri sürerek hesap üzerindeki blokenin kaldırılmasını, kesintilerin durdurulmasını ve ayrıca dava tarihine kadar hesaptan kesilen tutarların davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti. Davalı vekili; davanın reddini savundu. İlk Derece Mahkemesi, davanın reddine karar verdi İlk Derece Mahkemesi, davacının kullandığı kredinin teminatı olarak emekli maaşından kesinti yapılmasına muvafakat ettiği ve bu yönde virman talimatı verdiği, sözleşmedeki bu hükmün haksız şart teşkil etmeyeceği, taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazî kayıtsız kabul edip sonrasında iadesini talep etmenin dürüstlük kuralı ile uyuşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi, maaş üzerindeki blokenin aldırılmasına karar verdi Bölge Adliye Mahkemesi, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararını kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, maaş hesabı üzerindeki blokenin kaldırılmasına karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozdu Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi: “İlk derece mahkemesince davanın reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya, Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına uygun olup, bir isabetsizlik bulunmadığından, bölge adliye mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir” Bölge Adliye Mahkemesi, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verdi. Bunun üzerine direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulundu. Böylelikle dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu: "Kesintiye itiraz eden emekli bankadan önceki tahsilatları isteyemez" Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, temyiz incelemesi neticesinde bölge adliye mahkemesinin kararını bozdu. Bozma ilâmında ise şu ifadeler yer verdi: “Emekli maaşından başka bir gelirinin olmadığı yönündeki genel kabulden dolayı zayıf tarafı daha da zayıf hâle getirmeme saiki ile korunan tüketicinin, kendi iradesi ile imzaladığı kredi sözleşmesi çerçevesinde kavuştuğu ve sosyo-ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda harcadığı meblağı yine emekli maaşı ile ödemek zorunda olduğunu bilebilecek durumdayken, çekeceği kredinin ödeneceği ihtimalini banka gözünde kuvvetlendirir şekilde emekli maaşını mal varlığının bir parçası olarak gösterdiği, bu inançla hareket eden bankanın davacıya birden çok kez kredi tahsis ettiği, davacının başka bir yolla taksit ödemesinde bulunmadığı, en başından beri ödeme yöntemi olarak tercih ettiği virman usulüyle kredi taksitlerinin her ay düzenli tahsil edilmesine itiraz etmediği ve dava açmakla davacının bu yöndeki iradesinin ortadan kalktığını gören banka tarafından bu usulle yapılan tahsilâta son verildiği gözetildiğinde söz konusu kesintilerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptalinin ve bu talebin kabulüyle bağlantılı olarak da kesilen bedellerin iadesinin istenmesi hakkın kötüye kullanılması teşkil eder ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2'nci maddesi gereğince iyi niyetle uyuşmadığından hukuk düzeni tarafından korunmamalıdır.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.