Şöyle son yıllara baktığımızda çok dengesiz geçen mevsimleri yaşıyoruz. Bu yıl ise kuraklığın bariz bir şekilde etkilerini yaşamaya başladık. Kış mevsiminin ikinci ayını da bitirmek üzereyiz ve hâlâ yağmur, kar görmedik. Barajlarımız boşaldı, göllerimiz, derelerimiz, nehirlerimiz kurudu. Havalar mevsim normallerinin çok üstünde ılık geçiyor.

Bu yağışların azlığı ve barajlarda su doluluk oranların düşmesi, kuraklık riskinin yeniden gündeme gelmesi ve yağışların önümüzdeki aylarda da mevsim normallerinin dışında seyretme ihtimali ister istemez hepimizde bir kaygıya neden oluyor.

Bu doğal olarak biyoçeşitliliği de tehdit ediyor. Susuz hayat olmaz, su hayattır gibi atasözleri boşuna söylenmemiş.. Sonuçta kuraklıkla beraber meteorolojik yağış eksikliği; dünyamızdaki tüm canlı yaşamı etkiliyor.

Kuraklıkla orman varlığının azalması, oksijen kaynağını, temiz havayı, yağış çekmeyi vs. hayatı olumsuz etkiliyor. Büyük bir tehlike tüm insanlığı hatta canlıları beklerken, elle tutulur bir çalışma görmüyoruz.

Hâlâ havayı, suyu, doğayı, çevreyi kirletiyor, yok ediyoruz. Ormanlarımız azalıyor. Tarım arazilerimiz azalıyor. Temiz sularımız kirleniyor. Sonuçta dünyamızın da bir limiti var. Gidecek başka yerimiz de olmadığına göre, yapacağımız tek şey dünyamızı korumak. İşte o zaman tüm canlıları da korumuş oluruz.

Küresel ısınma ve kuraklıkla mücadelede biz tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. Bunun için ormanların tahribatını önlemek, çevreyi kirletici unsurları ortadan kaldırmak ve bunu tüm insanlığın yapması şart..

Evet! Küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız ve herkes doğayı, dünyayı, tüm canlılığı korumak adına üzerine düşeni yapmalı.. Hem de geç kalmadan..