Bir malın veya şirketin ortaklığında bütün ortaklar eşit hak ve yetkiye sahiptir. Peki ortak maldan ortağın izni olmadan ödünç veya sadaka vermek caiz mi?

Ortak maldan ortağın izni olmadan ödünç veya sadaka vermek caiz mi?

Bir malın veya şirketin ortaklığında bütün ortaklar eşit hak ve yetkiye sahiptir. Hiç bir ortak diğer ortakların izni veya onayı olmadıkça ortak malda tasarruf hakkı yoktur. Bu malda tasarruf etme hakkı olmadığı gibi ödünç veya sadaka verme ya da hibe etme gibi hakkı yoktur. Fakat ortaklar birbirini bu işler için yetkili kılarsa tasarruf edebilir. Ortakların hepsi bu yetkiye sahip olursa hepsi de tasarruf edebilir.

Koca namaz kılmayan eşinden dolayı dinen sorumlu olur mu?

İslam’a göre herkes yaptıklarından sorumludur. Kimse kimsenin yaptığından sorumlu değildir. Nitekim bu hususta Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurulmaktadır: “Hiç bir günahkar, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiç bir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz)” buyrulur (Fatır, 35/18).

Aynı şekilde İslam, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaptıklarından sorumlu olacağını bildirmiştir. “Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür” (Zilzal, 99/7-8) mealindeki ayet buna delildir.

Buna göre kişi ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Diğer Müslümanlara düşen ise ona nasihat etmek ve telkinlerde (emr-i bi’l- ma’ruf) bulunmaktır. İnsanın emr-i bi’l-ma’rufa en yakınlarından, ailesinden başlaması esastır. Nitekim Hz. Peygamber’e de böyle emredilmiştir. Rabbimiz ona tebliği emrederken, “ (Önce) en yakın akrabanı uyar” buyurmuştur (Şuara, 26/214).

Hadis-i Şerifte de efendimiz: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlu olduğunuz kişilerden mesulsünüz” (Buhârî, “Cum`a”, 11.) buyurmaktadır.”

Buna göre karı koca birbirinin ibadetinden sorumlu değildir. Taraflardan birisi bu ibadeti ihmal ederse diğeri ona nasihat eder. Ancak bundan dolayı bir günahı olmaz.

Yemin bozulduğunda herkes aynı kefareti mi öder? 

Yemin eden kişinin genç-yaşlı, fakir-zengin olması neticeyi değiştirmez. Bir yemin edilmiş ise ve bu yemin bozulmuşsa onun kefaretini yerine getirmek gerekir. Bu kefareti yerine getirecek kişinin de genç-yaşlı, kadın-erkek, fakir ya da zengin olması bir şey değiştirmez. Ancak bu kefaretin bir sıralaması vardır. Kişi gücüne göre o sıralamayı yerine getirecektir. 

Yemin kefaretindeki sıralama da şöyledir: “köle azad etme, güç yoksa 10 fakiri yedirme yoksa giydirme bu güç de yoksa 3 gün oruç tutmak.  Nitekim Kur'an-ı Kerim'de bu hususta şöyle buyurulmaktadır: "Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz, fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalama seviyesinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir köle âzat etmektir. Buna imkânı olmayan ise üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğinizde (bozarsanız) yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinize bağlı kalın. Allah âyetlerini sizin için bu şekilde açıklıyor ki şükredesiniz." (Maide, 5/89) 

Eğer yemin eden kişi köle azat etme, on fakiri sabah akşam yedirme ya da giydirme gücüne haiz değilse o zaman yeminine kefaret olarak üç gün oruç tutar. Kişinin maddi gücüne göre bu sıralamaya uyması gerekir.

 

Namaz kılarken yapılan secdede burun yere değmese namaz geçerli olur mu?

Namazın geçerli olmasının rükünlerinden birisi de namazda secdeye varmaktır ki her rekatta iki defa secde etmek farzdır.  Bu secde de yedi aza ile yapılır. Yani 2 ayak, 2 diz, 2 el ve yüz ( alın ve burun) ile secde yapılır.  yani secdede aynı anda hem alnı hem de burnu yere değdirmek gerekir. Bir özür olmadan secdede burnu yere koymamak ise mekruhtur.

Buna göre, namaz kılarken secdede özürsüz olarak burnun konulmaması mekruhtur. Ancak mekruh da olsa bu namaz geçerlidir. Fakat namazda alın yere konulmazsa namaz geçersizdir.

 

Günün Ayeti 

"Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar."

(Şûra, 42/30.)

 

Günün Hadisi

"Bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır.”

Buhari, “Buyu’” 19

 

Günün Sözü

Nice hastalıklar vardır, elde olmayanı istemekten gelir.

Andre Gide

 

Günün Duası

Allah‘ım bugün kalbimizi, niyetimizi ve amelimizi bir eyle.

 

Bunları Biliyor muyuz?

Münafık Kime Denir?

 Kalben inanmadığı halde, dili ile mümin olduğunu söyleyen kimsedir.

 

Günün Nüktesi 

Günah işleme şartları… 

Bir gün gencin birisi İbrâhîm b. Edhem’e şöyle sorar: 

– Nefsim beni günaha girmeye zorluyor, nefsime nasıl karşılık vereceğimi bilemiyorum, ne tavsiye edersiniz? 

-İbrâhîm b. Edhem cevaben der ki: 

 “Önce günaha girmenin şartlarını hatırlat nefsine. Günaha girme şartlarını yerine getirebilirse günaha girebileceğini söyle, der.  

Genç heyecanlanır. 

-Günaha girmenin şartları mı var? O şartları söyle yerine getireyim, der. 

İbrâhîm b. Edhem de anlatır. Günaha girmek için yerine getirilmesi gereken üç şart.  

- Birincisi, içinde günaha girme duygusu başlayınca kendisine karşı günah işleyeceğin Allah’ın mülkünden dışarıya çık, günahı orada işle! Sonra geri dönüp gel!.. 

- Bu mümkün mü, der genç. Her yer O’nun mülküdür. Mülkü olmayan yer yoktur ki, oraya gideyim de günahı orada işleyip döneyim!.. 

- Öyle ise der İbrahim, hem mülkünde oturacaksın hem de mülkün sahibine karşı gelmekten utanmayacaksın; senin gibi civanmert bir gence yakışır mı böyle saygısızlık?..  

- Genç, sen ikinci şartı söyle, der. Onun mülkünün dışına çıkmam mümkün değildir. 

İbrâhîm b. Edhem de ikinci şartı anlatır: 

- Öyle ise der, kendisine karşı günah işleyeceğin Allah’ın verdiği rızkı da yememeye karar ver, ondan sonra ona isyana niyetlen!.. Genç, düşünmeye başlar: 

– Bu da mümkün değil der. Ben Allah’ın verdiği rızkı yemeden yaşayamam ki? 

– Öyleyse der İbrâhîm b. Edhem, hem mülkünde oturacaksın, hem verdiği rızkı yiyeceksin hem de O’na karşı günah işlemekten utanmayacaksın, buna akıllı, insaflı civanmert bir gencin vicdanı razı olur mu?  

– Olmaz, der genç. Sen üçüncü şartı söyle de bir de ona bakalım. İbrâhîm b. Edhem de günah işlemenin üçüncü şartını söyler: 

– İçinde günah arzusu kıpırdayınca hemen O’nun görmediği gizli bir yere git, günahı görmediği gizli bir yerde işle. Sonra geriye dönüp gel!..  

– Genç, bu şartta der, öteki şartlar gibi imkânsız. O’nun görmediği bir yer var mı ki gidip günahı orada gizlice işleyeyim de sonra dönüp geleyim?  

İbrâhîm b. Edhem de sözlerini şöyle bağlar: 

– Öyle ise der, benim civanmert evladım, hem mülkünde oturacaksın, hem verdiği rızkı yiyeceksin hem de görmediği gizli bir yer bulamayacaksın, yine de ona karşı günah işlemeyi göze alacaksın, imanlı, insaflı, civanmert bir gence yakışır mı böylesine isyan ve itaatsizlik?  

Genç, daha fazla dayanamaz, iki elini birden kaldırarak bağırmaya başlar: 

– Teslim oldum ey İbrahim teslim! der. Bundan sonra nefsim beni günaha zorlayınca haykırarak diyeceğim ki: 

- Ey nankör nefis, utanmıyor musun, mülkünde oturduğun, verdiği rızkı yediğin, görmediği gizli bir yeri bulamadığın Allah’a karşı açıkça, alenen isyan bayrağı çekip de nankörce günah işlemeye?