TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

“Hayatın farkında olmadan yazar olunmaz”

“Semra: Küçük-Esmer-Uzak.”  Bir çırpıda okunacak kadar akıcı bir dil ve her okuduğunuz öyküde sonra neler olacağını merak ettiren bir performansla yazılmış bir roman.

Haber Giriş Tarihi: 17.03.2022 18:56
Haber Güncellenme Tarihi: 17.03.2022 18:56
Kaynak: Haber Merkezi
ilkhaber-gazetesi.com
“Hayatın farkında olmadan yazar olunmaz”

Süreyya URİ

“Semra: Küçük-Esmer-Uzak.”  Bir çırpıda okunacak kadar akıcı bir dil ve her okuduğunuz öyküde sonra neler olacağını merak ettiren bir performansla yazılmış bir roman.

 Yazar küçük bir çocuğun gözünden, onun yaşantısının içinden bakmış 90’lı yıllara ve bir çocuk bakışının gerçekliği-çıplaklığıyla tarihe not düşmüş 90’lı yılları.  Kendisi aşık olduğunu söylüyor, ama bana göre; o aşktan yola çıkıp, bütün yoksulluğa rağmen çaresizliğe düşmemiş, olumsuzluklara direnen bir çocuğun ekmek kavgasından, tarihe notlar düşmüş.  Ben öyle düşündüm... Ama  herkes bilir ya Leyla ile Mecnun’un hikayesini...  Mecnun’un; “Siz bir de benim gözümden görün” dediği Leyla’sı kadar gerçek bir aşk mı Semra? İşte bu soruya romanı okuduktan sonra en doğru yanıtı siz verebilirsiniz...

“Semra: Küçük-Esmer-Uzak.”  Romanının yazarı Mazlum Vesek ile Semra’yı, kitapları, fuarları, hayatı konuştuk. Dünyaya kültürel pencereden  bakmaya çalıştık..

-Kitap fuarları neden gerekli? Hem okur hem yazar açısından değerlendirir misiniz?

Bütün fuarlar ticari yönleriyle öne çıkar. Bunların içinde istisna olanı kitap fuarlarıdır. Bu fuarlar elbette ticari bir sonuç elde etmekten imtina etmez; ama kurulu olduğu günler boyunca kültür dünyası adına bir şeyler konuşulur. Niteliğine göre kitap fuarları ülkenin düşünce hayatının adeta tartıldığı yerdir. Öncelikle bu durumu tespit etmek adına fuarlar gerekli. Tabii okuyucusu olman yazar, daima eksiktir. Fuarlar, yazarın okurla direk temas ettiği ve kendisiyle ilgili durum tespiti yapma şansı bulduğu ortamdır. Son olarak tabii kitap fuarları var olsun. Bu ortamdaki kültürel düzey hayata güzellik katsın.

-Fuarların toplumsal kültürel yararlarına bir ölçüde değindiniz. Peki aynı şekilde kadına şiddet ya da genel olarak toplumsal şiddetin önlenmesi adına ne gibi katkıları olabilir?

Açıkçası bunun yolu fuarların içini doğru doldurmakla olur. Elbette barışa, özgürlüğe ve demokratik bilinci geliştirmeye dair etkinlikler çoğaltılmalı. Bir daha yaşanmaması ve yaşandığında da normalleşmemesi adına erkek şiddetine kurban verdiğimiz kadınların unutturulmaması lazım. Bu konuyu konuşmak daha çok kadınlarımızın hakkı. Ama en azından şunu söylemeliyim: Fuarlar kadın yazarlara ve kadın özgürlük mücadelesi veren gerçek demokratik kitle örgütlerine daha fazla açılmalı. Belki böyle bir katkı sunulmuş olur.

-Okur oranının yüksekliği düşüklüğü konusunda neler söylersiniz?

Dünyanın her ülkesinde okunan kitap oranının belirlenme yolu üç aşağı beş yukarı aynıdır. Yılda basılan kitap sayısı okur- yazar nüfusa ya da genel olarak nüfusa bölünür ve öyle bir sonuç elde edilir. Tabii çıkan rakamın gerçekliği ve niteliği tartışılır. Türkiye’ye de bu açıdan baktığımızda epeyce kitap basılıyor. Dolayısıyla bol bir okurumuz var. Ama bu arada neyin okunduğuna bakmamız lazım. Bu kadar çok kitap basılan ülkede bu kadar kadın cinayeti olursa, Türkçe bu kadar kötü kullanılıyorsa burada bir sıkıntı var demektir. Bu da ülkemizdeki dil eğitimi kadar (Türkçeyi kastediyorum) yayıncılığın niteliği de sorgulanmalı. O zaman ne kadar kitap okunursa okunsun en azından okunanla ilgili bir sonuç alırız.

-Kitap seçme konusunda gençlere tavsiyeleriniz neler?

Öncelikle Türkçenin önemli ustalarını ve mümkünse Anadolu’da yazılmış, Anadolu’yu anlatan kültürlerin eserlerini okumalarını tavsiye ederim. Türkiyeli olup da Orhan Veli’nin on şiirini bilmemek kusur değil midir? Buralı olup da Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Reşat Nuri okumamış olmak eksiklik değil midir? İstanbullu Ermeni yazar Zaven Biberyan’ı, Mardinli Kürt şair Cegerxwin’i bilmemek de öyle…Bu toprakların yüz akı ve hafızası olan yazarları okusunlar. Bunun dışında gerçekten edebiyata ve yazarına yatırım yapan, değer veren yayınevlerini takip etmelerini tavsiye ederim. Dünya klasiklerini editörü bile olmayan bir yayıncıdan okumasınlar.

-Adana Kitap Fuarı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Pandemi ve yoğun ekonomik sıkıntıların ortasında fuarın yapılmış olmasını bile önemsiyorum. Adana her zaman yoğun okuru olan bir kenttir. Bir geleneği ve hafızası vardır. Ancak bu fuarın ekonomik koşullardan etkilendiğini söylemeliyim. Çok yoğun bir eksiklik gördüğümü söyleyemem. Yerel yönetimlerin gayretlerini gördüm. Güzel ve doyurucu paneller izledim. Belki çocuklara yönelik etkinlik sayısı arttırılabilir.

-Siz, Adana’da büyümüş, burada yıllarca gazetecilik yapmış birisiniz. “Semra: Küçük-Esmer-Uzak” ilk kitabınız olmasa da ilk romanınız. Fuarda imza etkinliğiniz de oldu. Roman hakkında neler söylemek istersiniz?

“Semra” romanı ve tabii ki Orhan Kemal’i anlatma vesilesiyle Ceyhan’da Kent Konseyi’ne, Adana’da Everest Yayınları öncülüğünde TÜYAP’a konuk oldum. Bu benim için büyük mutluluktu. “Semra” büyük ölçüde 1990’ların Adana’sını ve Ceyhan’ı anlatıyor. Bir aşk hikayesini esas alarak bir dönemi anlattım. Kitap hem Adana’da hem farklı kentlerde ilgi gördü. Romanı yazmak güzeldi, şimdi insanların okuduğunu görmek ve  bu görüşlerin bana ulaşması da bir o kadar güzel.

-Kitabı yazarken yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Roman yazmanın kendisi başlı başına ilginç bir olaydı. Düşünsenize kafanızda sayfalar dolusu sözcük var ve hangisinin nereye yerleşeceğini biliyorsunuz. Romanı kısa sürede yazmam özellikle dostlarıma ilginç gelmişti. Ama açıkçası dokuz yıldır büyük ölçüde kafamda yazılmış bir romandı. Masaya oturup iki ay kadar kısa sürede bitirmem dostlarım tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştı.

-Yazar adaylarına neler söylemek istersiniz? Önerileriniz nedir?

Yaş almış olsun, genç olsun yazmakla ilgili bir derdi olan herkese tavsiyem şudur. Sokakta ya da başka bir alanda çalışırken, alın teri dökerken gördüğünüz insanlara “kolay gelsin” deyin. Unutmamalı ki hayat emek vermekle yürüyor. Emekçi insanlar bu hayatın esas gerçeğidirler. Aslında bunu sadece bir örnek olarak veriyorum. Hayatın farkında olmadan yazar olunmaz. Tabii, yazar olmaya da emek vermek lazım. Her gün kitap okumaya ve mümkünse kitaplara, günlük hayata dair notlar tutmaya vakit ayırmak lazım.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.