Hz. Peygamber döneminde teravih namazı sadece bir kaç defa kılınmıştır. Hz. Peygamber bir kaç defa camide kılmış, zamanla insanlar bu ibadeti farz kabul eder düşüncesi ile evinde kılmıştır. Hz. Peygamber döneminde kılınan teravih namazı bazen cemaatle bazen de münferit olarak kılınmıştır. Hz. Peygamberin vefatından sonra teravih münferit olarak kılınmıştır.
Hz. Ömer, Halifeliği döneminde bir ramazan gecesi mescide çıktığında halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş. Dağınık bir şekilde kılmak yerine insanları bir imamın arkasında toplayıp teravih namazının cemaatle daha derli, toplu ve düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün teravih namazının cemaatle kılınmasını emretmiş. Dolayısıyla teravih namazının cemaatle kılınması Hz. Ömer döneminden günümüze kadar böyle gelmiştir.
Bu bağlamda teravih namazı, cemaatle kılınabileceği gibi aynı şekilde münferiden de kılınması caiz ve geçerlidir. Bunun yanında teravih namazı camide kılınabileceği gibi aynı şekilde evde de kılınabilmektedir.
Ramazanda emekli olan kimse aldığı ikramiyenin zekatını verecek mi?
İkramiye miktarı dinen zenginlik ölçüsü sayılan nisab (80.18 gr. altın veya karşılığı para) miktarına ulaşmış ve üzerinden de bir yıl geçmiş ise zekât verilmesi gerekir.
Ancak emekliliğinin üzerinden bir yıl geçmemiş ise ya da aldığı ikramiye nisap miktarına ulaşmamış ise zekat vermek gerekmez.
Böbrek yetmezliği, kalp veya şeker rahatsızlığı olan kimseye oruç tutmak farz mı?
Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman'ın Ramazan orucunu tutması farzdır. Bu şartlara haiz olmayanlara ramazan orucu farz değildir.
Zira islâm dini, kişileri güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir.
Buna göre oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimsenin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunu kaza etmesine izin verilmiştir.
Fakat dinimiz, tıbbi rahatsızlığı olan kimselerin tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini emretmiştir. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar bu hükümdedir.
Ancak Ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da daha sonra kaza edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kaza ederler.
Buna göre böbrek yetmezliği, kalp veya şeker rahatsızlığı gibi hastalığı olan kimselere doktor oruç tutamazsın ya da oruç tutman halinde sağlığın bozulacak diyorsa bu kimse orucunu tutmaz. İlerde iyileşme durumu varsa fidyesini vermez iyileştiğinde sadece kaza eder. Ancak iyileşme durumu yoksa yani rahatsızlığı kalıcı bir hastalıksa bunu kaza edemeyeceğinden bunun yerine fidye verir.
Bu fidyeyi günü gününe verebileceği gibi peyder pey ya da ayın sonunda hepsini birden de verebilir.
Bayanların ramazanda adet geciktirici ilaç kullanmaları caiz midir?
Ay hali oruç tutmaya manidir. Yani ay halinde olan bir bayanı oruç tutması caiz değildir. Dolayısıyla bu halde iken tutulan oruç geçerli olmaz.
Ancak bayanların adetlerini geciktirmek için ilaç kullanmalarında bir sakınca yoktur. İlaç vesilesiyle adet gecikmesi olduğunda bayanların oruç tutmasında da bir sakınca yoktur.
Buna göre ilaç sebebiyle de olsa, akıntı olmadıkça ay hali vuku bulmadığından tutulan oruç sahihtir.
Günün Ayeti
Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine daha iyisini verir
Sebe, 34/39.
Günün Hadisi
Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün.
Tirmizi, “Daavat”, 110.
Günün Sözü
Tevbe edenlerle beraber oturun! Çünkü onların kalbi daha incedir.
Hz. Ömer
Günün Duası
Allah’ım elimizi, ayağımız, gözümüzü, bütün organlarımızı haramdan, ibadetlerimizi de riyakarlıktan koru.
Ramazan Kavramları
İsâr nedir?
Kendisinin ihtiyacı olduğu halde başkasını kendi nefsine tercih etme duygusudur. Yani bir kimsenin, kendisinin muhtaç olduğu bir şeyi başka bir muhtaca vermesi, onu kendine tercih etmesi, başkasını kendinden daha çok düşünmesi demektir.
Günün Nüktesi
Mal Çekici ve Tatlıdır...
Hakîm İbni Hizam şöyle dedi:
Resûlullahdan mal istedim, verdi. Bir daha istedim, yine verdi. Tekrar istedim, tekrar verdi. Sonra şöyle buyurdu:
- “Ey Hakîm! Gerçekten şu mal çekici ve tatlıdır. Kim onu hırs göstermeksizin alırsa, o malda kendisine bereket verilir. Kim de ona göz dikerek hırs ile alırsa, o malın bereketi olmaz. Böylesi kişi, yiyip yiyip de bir türlü doymayan obur gibidir. Üstteki (veren ) el, alttaki (alan) elden daha hayırlıdır.”
Hakîm diyor ki, bunun üzerine ben:
- Ey Allah’ın Resûlü! Seni hak din ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece senden başka kimseden bir şey kabul etmeyeceğim, dedim.
Gün geldi, Hz. Ebû Bekir, Hakîm’i kendisine ganimet malından hisse vermek için çağırdı. Fakat Hakîm, onu almaktan uzak durdu. Daha sonra Hz. Ömer, kendisini bir şeyler vermek için davet etti. Hakîm yine kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer:
- Ey Müslümanlar! Sizi Hakîm’e şahit tutuyorum. Ben kendisine şu ganimetten Allah’ın ona ayırdığı hissesini veriyorum, fakat o almak istemiyor, dedi.
Netice itibariyle Hakîm, Resûlullah’ın vefatından sonra, ölünceye kadar kimseden bir şey kabul etmedi.
Buhari, “Vasaya,” 9.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Teravih namazını evde kılmak caiz mi?
Hz. Peygamber döneminde teravih namazı sadece bir kaç defa kılınmıştır. Hz. Peygamber bir kaç defa camide kılmış, zamanla insanlar bu ibadeti farz kabul eder düşüncesi ile evinde kılmıştır. Hz. Peygamber döneminde kılınan teravih namazı bazen cemaatle bazen de münferit olarak kılınmıştır. Hz. Peygamberin vefatından sonra teravih münferit olarak kılınmıştır.
Hz. Ömer, Halifeliği döneminde bir ramazan gecesi mescide çıktığında halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş. Dağınık bir şekilde kılmak yerine insanları bir imamın arkasında toplayıp teravih namazının cemaatle daha derli, toplu ve düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün teravih namazının cemaatle kılınmasını emretmiş. Dolayısıyla teravih namazının cemaatle kılınması Hz. Ömer döneminden günümüze kadar böyle gelmiştir.
Bu bağlamda teravih namazı, cemaatle kılınabileceği gibi aynı şekilde münferiden de kılınması caiz ve geçerlidir. Bunun yanında teravih namazı camide kılınabileceği gibi aynı şekilde evde de kılınabilmektedir.
Ramazanda emekli olan kimse aldığı ikramiyenin zekatını verecek mi?
İkramiye miktarı dinen zenginlik ölçüsü sayılan nisab (80.18 gr. altın veya karşılığı para) miktarına ulaşmış ve üzerinden de bir yıl geçmiş ise zekât verilmesi gerekir.
Ancak emekliliğinin üzerinden bir yıl geçmemiş ise ya da aldığı ikramiye nisap miktarına ulaşmamış ise zekat vermek gerekmez.
Böbrek yetmezliği, kalp veya şeker rahatsızlığı olan kimseye oruç tutmak farz mı?
Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman'ın Ramazan orucunu tutması farzdır. Bu şartlara haiz olmayanlara ramazan orucu farz değildir.
Zira islâm dini, kişileri güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir.
Buna göre oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimsenin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunu kaza etmesine izin verilmiştir.
Fakat dinimiz, tıbbi rahatsızlığı olan kimselerin tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini emretmiştir. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar bu hükümdedir.
Ancak Ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da daha sonra kaza edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kaza ederler.
Buna göre böbrek yetmezliği, kalp veya şeker rahatsızlığı gibi hastalığı olan kimselere doktor oruç tutamazsın ya da oruç tutman halinde sağlığın bozulacak diyorsa bu kimse orucunu tutmaz. İlerde iyileşme durumu varsa fidyesini vermez iyileştiğinde sadece kaza eder. Ancak iyileşme durumu yoksa yani rahatsızlığı kalıcı bir hastalıksa bunu kaza edemeyeceğinden bunun yerine fidye verir.
Bu fidyeyi günü gününe verebileceği gibi peyder pey ya da ayın sonunda hepsini birden de verebilir.
Bayanların ramazanda adet geciktirici ilaç kullanmaları caiz midir?
Ay hali oruç tutmaya manidir. Yani ay halinde olan bir bayanı oruç tutması caiz değildir. Dolayısıyla bu halde iken tutulan oruç geçerli olmaz.
Ancak bayanların adetlerini geciktirmek için ilaç kullanmalarında bir sakınca yoktur. İlaç vesilesiyle adet gecikmesi olduğunda bayanların oruç tutmasında da bir sakınca yoktur.
Buna göre ilaç sebebiyle de olsa, akıntı olmadıkça ay hali vuku bulmadığından tutulan oruç sahihtir.
Günün Ayeti
Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine daha iyisini verir
Sebe, 34/39.
Günün Hadisi
Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün.
Tirmizi, “Daavat”, 110.
Günün Sözü
Tevbe edenlerle beraber oturun! Çünkü onların kalbi daha incedir.
Hz. Ömer
Günün Duası
Allah’ım elimizi, ayağımız, gözümüzü, bütün organlarımızı haramdan, ibadetlerimizi de riyakarlıktan koru.
Ramazan Kavramları
İsâr nedir?
Kendisinin ihtiyacı olduğu halde başkasını kendi nefsine tercih etme duygusudur. Yani bir kimsenin, kendisinin muhtaç olduğu bir şeyi başka bir muhtaca vermesi, onu kendine tercih etmesi, başkasını kendinden daha çok düşünmesi demektir.
Günün Nüktesi
Mal Çekici ve Tatlıdır...
Hakîm İbni Hizam şöyle dedi:
Resûlullahdan mal istedim, verdi. Bir daha istedim, yine verdi. Tekrar istedim, tekrar verdi. Sonra şöyle buyurdu:
- “Ey Hakîm! Gerçekten şu mal çekici ve tatlıdır. Kim onu hırs göstermeksizin alırsa, o malda kendisine bereket verilir. Kim de ona göz dikerek hırs ile alırsa, o malın bereketi olmaz. Böylesi kişi, yiyip yiyip de bir türlü doymayan obur gibidir. Üstteki (veren ) el, alttaki (alan) elden daha hayırlıdır.”
Hakîm diyor ki, bunun üzerine ben:
- Ey Allah’ın Resûlü! Seni hak din ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece senden başka kimseden bir şey kabul etmeyeceğim, dedim.
Gün geldi, Hz. Ebû Bekir, Hakîm’i kendisine ganimet malından hisse vermek için çağırdı. Fakat Hakîm, onu almaktan uzak durdu. Daha sonra Hz. Ömer, kendisini bir şeyler vermek için davet etti. Hakîm yine kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer:
- Ey Müslümanlar! Sizi Hakîm’e şahit tutuyorum. Ben kendisine şu ganimetten Allah’ın ona ayırdığı hissesini veriyorum, fakat o almak istemiyor, dedi.
Netice itibariyle Hakîm, Resûlullah’ın vefatından sonra, ölünceye kadar kimseden bir şey kabul etmedi.
Buhari, “Vasaya,” 9.