TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Bazı durumlarda başka bir mezhebi taklit etmek caiz mi?

Yazının Giriş Tarihi: 20.11.2024 17:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.11.2024 17:13

Bazı durumlarda başka bir mezhebi taklit etmek caiz mi?

Hanefi, Şafii, Maliki... farkı olmaksızın bütün ehli sünnet mezhepleri haktır ve kendilerine uyulabilir. Mezheplerin varlığı biz Müslümanlar için bir rahmet ve çıkış yoludur. Hangisine uyarsak uyalım doğru yolu bulmuş oluruz.

Bu mezheplerin oluşmasında ve mezhebe bağlanmada daha çok mezhep kurucularının yaşadığı bölgenin etkisi söz konusudur. Ebu Hanife'nin Orta Asya ve Anadolu topraklarında yaşaması imam Şafii’nin Mısır'da, Irak'ta- Suriye'de yaşaması... Neticesinde mezhepleri bu bölgelerde yayılmış insanlar da bu mezheplere rağbet göstermiştir.

Fakat bu mezheplerden birine tabi olurken diğerlerini kabul etmemek doğru değildir. Çünkü bütün ehl-i sünnet mezheplerinin çıkış noktası Kur'an ve sünnettir. Dolayısıyla Şafii’ye tabi olmakla beraber bazen şartlara, mazerete binaen faraza Hanefi mezhebini taklit edebiliriz.

Mesela: Şafii mezhebinde bir bayanın tenine dokunmak abdesti bozar, ama aynı durum Hanefi mezhebinde bozmaz. Doktor olan bir kimse her zaman muayene ediyorsa abdestinin bozulmaması mümkün değil, her zaman da abdest almak kolay değil, hele kışın ağır şartlarında hiç kolay değil. Binaanleyh böyle bir mazereti olan kimse Hanefi mezhebini taklit ederek abdestini bozmayabilir. Yani namazını kılabilir. Nitekim dinimiz kolaylık dinidir.

Sevgili Peygamberimiz "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız" (Buhârî, "İlm", 12.) buyurmaktadır.

İnsanları güldürmek için yalan söylemek caiz mi?

Yalan, İslam'ın yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Yalanın şakası da ciddisi de yasak ve haramdır.

Sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “insanları güldürmek için yalan söyleyen kişiye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun” (Ebu Davud, "Edeb", 40.)

Bu hadislerden hareketle şaka ile de olsa yalan söylemek caiz değildir. Yalan ancak şu üç yerde söylenebilir.

1-Karı kocanın arasını düzeltmek,

2-Arası bozulan iki kişinin arasını düzeltmek,

3- Savaşta düşmanı mağlup edebilmek için.

Cem’l’- Kur’an ne demektir?

Kur'ân'ın toplanması, mushaf hâline getirilmesi demektir. Hz. Peygamber 'e inen âyetler; ince ve yassı taşlara, kaburga kemiklerine, derilere, kağıtlara, hurma dallarına vb. şeylere yazılıyor ve muhafaza ediliyordu. Âyetler, inmeye devam ettiği için Peygamberin sağlığında Kur'ân, mushaf haline getirilmemişti.

Hz Peygamber'in vefatından altı ay sonra, Yemâme savaşında birçok hâfızın şehit olması üzerine Hz. Ömer'in teşvikiyle Halife Hz. Ebû Bekir, Kur'ân-ı mushaf haline getirme kararı aldı ve bu görevi, Peygamberin Kur'ân'ı vahiy meleği Cebrail'e son okuyuşunda hazır bulunan, vahiy kâtibi ve hâfız olan Zeyd ibn Sabit'e verdi. Zeyd, titiz bir çalışma ile Kur'ân'ı mushaf haline getirdi ve halifeye teslim etti.

Bu mushaf, Hz. Osman zamanında yine Zeyd ibn Sabit'in başkanlığında Abdullah ibn Zübeyr, Sâid ibn As ve Abdurrahman ibn Hâris'den oluşan bir komisyon tarafından çoğaltıldı. Yeryüzündeki bütün mushaflar, bu ilk mushafların aynıdır.

Günün Ayeti

Allah dilediği kimselere rızkı bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla sevinip mutlu oluyorlar, oysa âhiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.

Ra’d, 13/26.

Günün Hadisi

Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme.

Buhârî, “Rikak”, 2.

Günün Sözü

Allah nasip ettirmeyeceği şeyi hayal ettirmez.

Hz. Osman

Günün Duası

Ya rabbi sırlarımızı ve ayıplarımızı ifşa eyleme

Bunları biliyor muyuz?

Ehl-i Heva Nedir?

Nefsine uyan, nefsinin arzu ve isteklerinin peşinde koşan kimse demektir.

Günün Nüktesi

Üç soru bir cevap...

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Soru sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç soru sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî;

"Sorun!" buyurdu. İçlerinden biri sormaya başladı:

"Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım."

Şems-i Tebrîzî hazretleri;

"Öbür sorunu da sor!" buyurdu.

O;

"Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azap eder mi?" dedi.

Şems-i Tebrîzî;

"Peki, öbürünü de sor!" buyurdu.

O;

"Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi.

Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamanın kadısına gidip, davacı oldu. Felsefesi Kadıya:

"Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu." dedi.

Şems-i Tebrîzî;

"Ben de sadece cevap verdim." buyurdu.

Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:

"Efendim, bana Allah’ı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim."

O kimse şaşırarak;

"Ağrıyor ama gösteremem." dedi.

Şems-i Tebrîzî;

"İşte Allah da vardır, fakat görünmez.

Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı.

Yine bana;

"Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz." dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?" buyurdu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.