Peygamberimizin doğumunu ilk defa kim ve ne zaman kutladı?
Yazının Giriş Tarihi: 13.09.2024 18:41
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.09.2024 09:42
Peygamberimizin doğumunu ilk defa kim ve ne zaman kutladı?
İlk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği olan Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer âlimleri Erbil'e çağırır ve kutlamalar tertip ederdi.
Mevlid merasimleri daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke'de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır. Mekke ve Medine'den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.
Peygamberimizin Livâ-i Hamd sancağı nedir?
Hz. Peygamberin bayrağı ve sancağı anlamına gelen bir kavramdır. Hadislerdeki açıklamalara bakılırsa Allah'a manevi anlamda yakın olma mertebesini elde eden insanlar için, Livâü'l-hamd, şefaati kübra makamıdır.
Zira Hz. Peygamber'e inanan ve onun sünnetini eksiksiz yerine getirenler, kıyamet gününde bu bayrağın altında toplanacaklardır. Çünkü Allah kıyamet gününde Hz. Peygamberi şefaat edecek bir makama ulaştıracaktır.
Şefaat ya Rasulallah cümlesinin anlamı nedir?
Bu cümlenin anlamı bana da şefaat et ey Allah’ın Resulü demektir.Hz. Peygamber’in, Allah indinde ahiret gününde şefaatçi kılınacağı kesindir. Aynı şekilde Müslümanların günahlarından bir kısmının da onun hatırına ve onun talebi üzerine Allah tarafından bağışlanacaktır. Tabi Allah kime şefaat etmesine izin verirse Hz. Peygamber ona şefaat edecektir. Buna göre bir müminin bunu arzulaması ve bunun için “Ah! Keşke bana da şefaat etsen ya Rasulallah!” anlamında “şefaat ya Rasulallah!” diye seslenmesi ve bu temennisini sesli olarak dile getirmesi caizdir.
Nitekim biz gündelik namazlarımızda Tahiyyatı okurken, “Selam sana ey Nebi!” diyoruz. Bununla temennimizi, arzumuzu ve tahassürümüzü dile getiriyoruz. Bu anlamda “şefaat ya Rasulallah” demekte de bir sakınca yoktur. Bilakis güzel bir söz ve temennidir.
Hz. Peygamberin ismini kim koydu?
Hz. Peygamber dünyaya gelince dedesi Abdülmuttalip O’nu kucağına alıp Kâbe’ye götürmüş ve Muhammed ismini vermiştir. "Atalarınızın arasında bu ismi taşıyanlar olmadığı halde neden torununuza bu ismi koydunuz?" diye soranlara Abdülmuttalip, "Yerde ve gökte övülsün istedim" diye cevap vermiştir.
Hz. Peygamber sadece insanların peygamberi miydi?
Hz. Peygamber, hâtemü'l - enbiya yani peygamberlerin sonuncusu ve en büyüğü olduğu için hem insanlara hem de cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Nasıl ki insanlardan bir kısım Hz. Peygambere iman etmişse aynı şekilde cinlerden de peygamberimize iman edenler olmuştur. Aynı şekilde nasıl ki insanlardan inkar eden ve iman etmeyenler olmuşsa aynı şekilde efendimizin peygamberliğini kabul etmeyen cinler olmuştur.
Nitekim cinlerden bir gurubun efendimizi Kuran okurken dinlediğini ve bu dinlemenin neticesinde Müslüman olduğunu dahası diğer cinleri de imana davet ettiğini Kur’an-ı Kerim’den öğrenmekteyiz. Allah’u Teala bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:
“Ey Muhammed de ki: Cinlerden bir zümrenin Kur'an okurken dinlediği bana vahyolundu. Onlar Kur'an-ı dinlemişler de şöyle demişler: “Biz gerçekten hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki O, hakka ve doğruya götürüyor, biz de O'na iman ettik. Rabbimize artık hiçbir şeyi ortak koşmayacağız (Cin, 72/38.)
Buna göre efendimiz sadece insanların peygamberi değil bilakis bilinen ve bilinmeyen bütün alemlerin ve varlıkların peygamberiydi.
Peygamberlerin gönderilme hikmeti nedir?
İnsan, irade sahibi bir mahlûktur. Bu irade ve hürriyet nimeti ile birlikte insan büyük bir imtihana tabi tutulmuştur. İnsan, canlısıyla ve cansızıyla, âlemdeki birçok varlığın karakterlerini adeta bünyesinde toplamış. Taş gibi sert de olabiliyor, pamuk gibi yumuşak da. Kurnazlıkta tilkileri, merhametsizlikte canavarları çok geri bırakabiliyor. Öyle ise, her yöne gidebilen, dilediğini yapabilen, doğru ve yanlış hareket edebilen ve çok farklı ve hatta birbirine zıt şeyler söyleyebilen bu varlık için bir rehber gerekiyor.
Bu yol gösterici, “akıl” olamaz. Çünkü akıl, şu varlık âlemini kimin yarattığını, insandan neler istediğini, hangi işlerden razı olduğunu, ölüm ötesinin hangi beldeye çıktığını ve böyle daha nice soruları cevaplandıracak güçte değil. İşte insan aklının metafizik sahadaki bu acizliği, insana yol gösterecek bir başka rehberi gerekli kılar. Bu rehber ise peygamberlerdir.
Peygamberler, Allah’ın razı olduğu insan modelidir. Taklit edilmesiyle hakikate ve hidayete kavuşulan örnek şahsiyettir. Ve peygamber, ismet sıfatına sahiptir. Yani, ondan, Allahın razı olmayacağı hiçbir söz, fiil ve hareket sâdır olmaz.
Bu vesile ile rotasını şaşırmamak ve yolunu bulması için insana nice peygamberler gönderilmiştir. Bunun yanında ahiret günün de insanın bir itiraz hakkı olmaması için peygamberler ve ilahi kitaplar ve emirler de gönderilmiştir.
Günün Ayeti
“Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.”
Ahzab, 33/21.
Günün Hadisi
“Allah'a yemin ederim ki, hiç biriniz, ben ona babasından ve çocuğundan da daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz,"
Buhari, "İman", 8.
Günün Sözü
"Hz. Muhammed’i sevmeyenler onu yeterince tanımayanlardır."
Prens Bismark
Günün Duası
Allah’ım: bizi, ailemizi ve ümmeti İslam’ı Hz. Peygamberin şefaatine nail eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Nebî ve Resûl Ne Demektir?
Allah’tan vahiy yoluyla aldığı emir ve yasakları insanlara ulaştırmakla görevli olan seçkin insandır. Resul, yeni bir kitap ve Şeriat ile gelirken, Nebi ise kitap sahibi olmayıp daha önceki Resul’un şeriatını yürüten kişi demektir.
Günün Nüktesi
Müslüman olmanın mükafatı...
Ebu Sa'îd der ki; Hz. Peygamber şöyle buyurdular:
"Bir kul İslâm'a girer ve bunda samimi olursa, daha önce yaptığı bütün hayırları Allah, lehine yazar, işlemiş olduğu bütün şerleri de affeder.
Müslüman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde muamele görür:
Yaptığı her hayır için en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer için de, -Allah affetmediği takdirde- bir günah yazılır."
Buharî, "İman", 31.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Peygamberimizin doğumunu ilk defa kim ve ne zaman kutladı?
Peygamberimizin doğumunu ilk defa kim ve ne zaman kutladı?
İlk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği olan Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer âlimleri Erbil'e çağırır ve kutlamalar tertip ederdi.
Mevlid merasimleri daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke'de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır. Mekke ve Medine'den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.
Peygamberimizin Livâ-i Hamd sancağı nedir?
Hz. Peygamberin bayrağı ve sancağı anlamına gelen bir kavramdır. Hadislerdeki açıklamalara bakılırsa Allah'a manevi anlamda yakın olma mertebesini elde eden insanlar için, Livâü'l-hamd, şefaati kübra makamıdır.
Zira Hz. Peygamber'e inanan ve onun sünnetini eksiksiz yerine getirenler, kıyamet gününde bu bayrağın altında toplanacaklardır. Çünkü Allah kıyamet gününde Hz. Peygamberi şefaat edecek bir makama ulaştıracaktır.
Şefaat ya Rasulallah cümlesinin anlamı nedir?
Bu cümlenin anlamı bana da şefaat et ey Allah’ın Resulü demektir. Hz. Peygamber’in, Allah indinde ahiret gününde şefaatçi kılınacağı kesindir. Aynı şekilde Müslümanların günahlarından bir kısmının da onun hatırına ve onun talebi üzerine Allah tarafından bağışlanacaktır. Tabi Allah kime şefaat etmesine izin verirse Hz. Peygamber ona şefaat edecektir. Buna göre bir müminin bunu arzulaması ve bunun için “Ah! Keşke bana da şefaat etsen ya Rasulallah!” anlamında “şefaat ya Rasulallah!” diye seslenmesi ve bu temennisini sesli olarak dile getirmesi caizdir.
Nitekim biz gündelik namazlarımızda Tahiyyatı okurken, “Selam sana ey Nebi!” diyoruz. Bununla temennimizi, arzumuzu ve tahassürümüzü dile getiriyoruz. Bu anlamda “şefaat ya Rasulallah” demekte de bir sakınca yoktur. Bilakis güzel bir söz ve temennidir.
Hz. Peygamberin ismini kim koydu?
Hz. Peygamber dünyaya gelince dedesi Abdülmuttalip O’nu kucağına alıp Kâbe’ye götürmüş ve Muhammed ismini vermiştir. "Atalarınızın arasında bu ismi taşıyanlar olmadığı halde neden torununuza bu ismi koydunuz?" diye soranlara Abdülmuttalip, "Yerde ve gökte övülsün istedim" diye cevap vermiştir.
Hz. Peygamber sadece insanların peygamberi miydi?
Hz. Peygamber, hâtemü'l - enbiya yani peygamberlerin sonuncusu ve en büyüğü olduğu için hem insanlara hem de cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Nasıl ki insanlardan bir kısım Hz. Peygambere iman etmişse aynı şekilde cinlerden de peygamberimize iman edenler olmuştur. Aynı şekilde nasıl ki insanlardan inkar eden ve iman etmeyenler olmuşsa aynı şekilde efendimizin peygamberliğini kabul etmeyen cinler olmuştur.
Nitekim cinlerden bir gurubun efendimizi Kuran okurken dinlediğini ve bu dinlemenin neticesinde Müslüman olduğunu dahası diğer cinleri de imana davet ettiğini Kur’an-ı Kerim’den öğrenmekteyiz. Allah’u Teala bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:
“Ey Muhammed de ki: Cinlerden bir zümrenin Kur'an okurken dinlediği bana vahyolundu. Onlar Kur'an-ı dinlemişler de şöyle demişler: “Biz gerçekten hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki O, hakka ve doğruya götürüyor, biz de O'na iman ettik. Rabbimize artık hiçbir şeyi ortak koşmayacağız (Cin, 72/38.)
Buna göre efendimiz sadece insanların peygamberi değil bilakis bilinen ve bilinmeyen bütün alemlerin ve varlıkların peygamberiydi.
Peygamberlerin gönderilme hikmeti nedir?
İnsan, irade sahibi bir mahlûktur. Bu irade ve hürriyet nimeti ile birlikte insan büyük bir imtihana tabi tutulmuştur. İnsan, canlısıyla ve cansızıyla, âlemdeki birçok varlığın karakterlerini adeta bünyesinde toplamış. Taş gibi sert de olabiliyor, pamuk gibi yumuşak da. Kurnazlıkta tilkileri, merhametsizlikte canavarları çok geri bırakabiliyor. Öyle ise, her yöne gidebilen, dilediğini yapabilen, doğru ve yanlış hareket edebilen ve çok farklı ve hatta birbirine zıt şeyler söyleyebilen bu varlık için bir rehber gerekiyor.
Bu yol gösterici, “akıl” olamaz. Çünkü akıl, şu varlık âlemini kimin yarattığını, insandan neler istediğini, hangi işlerden razı olduğunu, ölüm ötesinin hangi beldeye çıktığını ve böyle daha nice soruları cevaplandıracak güçte değil. İşte insan aklının metafizik sahadaki bu acizliği, insana yol gösterecek bir başka rehberi gerekli kılar. Bu rehber ise peygamberlerdir.
Peygamberler, Allah’ın razı olduğu insan modelidir. Taklit edilmesiyle hakikate ve hidayete kavuşulan örnek şahsiyettir. Ve peygamber, ismet sıfatına sahiptir. Yani, ondan, Allahın razı olmayacağı hiçbir söz, fiil ve hareket sâdır olmaz.
Bu vesile ile rotasını şaşırmamak ve yolunu bulması için insana nice peygamberler gönderilmiştir. Bunun yanında ahiret günün de insanın bir itiraz hakkı olmaması için peygamberler ve ilahi kitaplar ve emirler de gönderilmiştir.
Günün Ayeti
“Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.”
Ahzab, 33/21.
Günün Hadisi
“Allah'a yemin ederim ki, hiç biriniz, ben ona babasından ve çocuğundan da daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz,"
Buhari, "İman", 8.
Günün Sözü
"Hz. Muhammed’i sevmeyenler onu yeterince tanımayanlardır."
Prens Bismark
Günün Duası
Allah’ım: bizi, ailemizi ve ümmeti İslam’ı Hz. Peygamberin şefaatine nail eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Nebî ve Resûl Ne Demektir?
Allah’tan vahiy yoluyla aldığı emir ve yasakları insanlara ulaştırmakla görevli olan seçkin insandır. Resul, yeni bir kitap ve Şeriat ile gelirken, Nebi ise kitap sahibi olmayıp daha önceki Resul’un şeriatını yürüten kişi demektir.
Günün Nüktesi
Müslüman olmanın mükafatı...
Ebu Sa'îd der ki; Hz. Peygamber şöyle buyurdular:
"Bir kul İslâm'a girer ve bunda samimi olursa, daha önce yaptığı bütün hayırları Allah, lehine yazar, işlemiş olduğu bütün şerleri de affeder.
Müslüman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde muamele görür:
Yaptığı her hayır için en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer için de, -Allah affetmediği takdirde- bir günah yazılır."
Buharî, "İman", 31.