Bir sabah gözümüzü açtığımızda elimiz ilk olarak telefona gidiyorsa, bu yazı tam da bizi anlatıyor olabilir. Bildirim sesleri, ekran ışıkları, sürekli akan haberler, mesajlar, yorumlar…
Modern çağın insanı olarak her an "bağlı" olmamız bekleniyor. Ancak bu bağlılık bir noktadan sonra zihinsel bir esarete dönüşebiliyor. İşte tam da bu noktada dijital sessizliğe ihtiyaç duyuyoruz.
Teknoloji elbette ki hayatımızı kolaylaştırıyor, bilgiyi erişilebilir kılıyor ve sevdiklerimize mesafeleri unutturuyor.
Ancak bu kolaylıklar arasında kendimizi ne kadar duyuyoruz? Sürekli uyarılan bir beynin dinlenmeye, yalnız kalmaya, sessizliğe ihtiyacı var. Dijital detoks kavramı bu yüzden giderek daha fazla hayatımıza giriyor.
İnsan ilişkileri de bu sürekli çevrimiçi olma haliyle zedeleniyor. Yüz yüze iletişim azaldıkça empati duygumuz köreliyor.
Birbirimizi görmeden, hissetmeden, yalnızca ekranlar aracılığıyla iletişim kurmak, zamanla derin bağların yüzeysel temaslara dönüşmesine neden oluyor.
Her gün birkaç saati ekranlardan uzak geçirebilmek lüks değil, bir gereklilik haline geldi.
Doğayla vakit geçirmek, bir kitabın satırlarında kaybolmak, sadece oturup düşünmek… Bunlar artık dijitalleşmenin hızına yetişmeye çalışan birey için birer ihtiyaç.
Dijital sessizlik; sadece telefonu kapatmak değil, zihni de susturmak demek. Kendimize kulak verebilmek, ne hissettiğimizi anlayabilmek için arada bu sessizliğe ihtiyacımız var.
Yoksa tüm dünya bize bağlansa ne fayda, biz kendimize bağlı değilsek?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dijital sessizlik
Fatma AKÇAY
Bir sabah gözümüzü açtığımızda elimiz ilk olarak telefona gidiyorsa, bu yazı tam da bizi anlatıyor olabilir. Bildirim sesleri, ekran ışıkları, sürekli akan haberler, mesajlar, yorumlar…
Modern çağın insanı olarak her an "bağlı" olmamız bekleniyor. Ancak bu bağlılık bir noktadan sonra zihinsel bir esarete dönüşebiliyor. İşte tam da bu noktada dijital sessizliğe ihtiyaç duyuyoruz.
Teknoloji elbette ki hayatımızı kolaylaştırıyor, bilgiyi erişilebilir kılıyor ve sevdiklerimize mesafeleri unutturuyor.
Ancak bu kolaylıklar arasında kendimizi ne kadar duyuyoruz? Sürekli uyarılan bir beynin dinlenmeye, yalnız kalmaya, sessizliğe ihtiyacı var. Dijital detoks kavramı bu yüzden giderek daha fazla hayatımıza giriyor.
İnsan ilişkileri de bu sürekli çevrimiçi olma haliyle zedeleniyor. Yüz yüze iletişim azaldıkça empati duygumuz köreliyor.
Birbirimizi görmeden, hissetmeden, yalnızca ekranlar aracılığıyla iletişim kurmak, zamanla derin bağların yüzeysel temaslara dönüşmesine neden oluyor.
Her gün birkaç saati ekranlardan uzak geçirebilmek lüks değil, bir gereklilik haline geldi.
Doğayla vakit geçirmek, bir kitabın satırlarında kaybolmak, sadece oturup düşünmek… Bunlar artık dijitalleşmenin hızına yetişmeye çalışan birey için birer ihtiyaç.
Dijital sessizlik; sadece telefonu kapatmak değil, zihni de susturmak demek. Kendimize kulak verebilmek, ne hissettiğimizi anlayabilmek için arada bu sessizliğe ihtiyacımız var.
Yoksa tüm dünya bize bağlansa ne fayda, biz kendimize bağlı değilsek?