Her sabah bülbül öter penceremde. Bülbül sesiyle uyanırım. Teşekkür ederim bülbüle…
Biz çocukken kuş avlamaya çıkardık. Bülbül avladığımı anımsamıyorum… O güzel sesli bülbül avlanır mı?
Avlanmaz.
Ben de avlamadım.
Ona sahip olmak istedim…
Zor bir şeydi bu ama…
Bir gün bağımıza gittim… Bülbüller ötüyor; en çok da Arap Bülbülleri ötüyor. Dolanıyor yavruları çevresinde…
Mavışlı Deresi’nden sular akıyor, şırıl şırıl… Bülbül sesi, su sesi karışıyor birbirine; büyülüyor insanı!
Ben de büyülendim!
Bir bülbül yavrusu tutmaya, beslemeye karar verdim. Bir dizi koşma, calışma, yorulma sonucunda iki bülbül yavrusu yakalayabildim, eve getirdim, koydum kafese. Acıkmışlardı. Dut meyvesini çok severlerdi. Evimizin önündeki duttan toplayıp getirdim, verdim, yediler, ötmeye başladılar daha bir güzel... Ne güzeldi bu ötüşler… Dinlendiriyordu insanı… Bizim şarkılarımız, türkülerimiz, şiirlerimiz bülbülsüz söylenemez!
Evi yeni yaptırmışız. Babam Ali Cevat adında bir marangoz getirmişti eve; kapıları, pencereleri, döşemeleri yapıyordu. Bülbülün ötüşünden mi, sesinden mi rahatsız olmuştu bu adam… Bülbül yavrularını keserle biçmiş boğazından… Yatıyor oracıkta! Neye uğradım? Şaştım kaldım. Oturdum ağladım… Anam geldi teselli etmeye başladı beni… Güzel sesli bülbüllerim gitmişti… Göz yaşlarım durmadı hiç!
Bir daha çıkmadım kuş avlamaya… Bülbül tutmaya… (*)
(*). Bülbülün sonu adlı kitabımda anlatmıştım.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Her sabah bülbül öter penceremde
M.Demirel Babacanoğlu
Her sabah bülbül öter penceremde. Bülbül sesiyle uyanırım. Teşekkür ederim bülbüle…
Biz çocukken kuş avlamaya çıkardık. Bülbül avladığımı anımsamıyorum… O güzel sesli bülbül avlanır mı?
Avlanmaz.
Ben de avlamadım.
Ona sahip olmak istedim…
Zor bir şeydi bu ama…
Bir gün bağımıza gittim… Bülbüller ötüyor; en çok da Arap Bülbülleri ötüyor. Dolanıyor yavruları çevresinde…
Mavışlı Deresi’nden sular akıyor, şırıl şırıl… Bülbül sesi, su sesi karışıyor birbirine; büyülüyor insanı!
Ben de büyülendim!
Bir bülbül yavrusu tutmaya, beslemeye karar verdim. Bir dizi koşma, calışma, yorulma sonucunda iki bülbül yavrusu yakalayabildim, eve getirdim, koydum kafese. Acıkmışlardı. Dut meyvesini çok severlerdi. Evimizin önündeki duttan toplayıp getirdim, verdim, yediler, ötmeye başladılar daha bir güzel... Ne güzeldi bu ötüşler… Dinlendiriyordu insanı… Bizim şarkılarımız, türkülerimiz, şiirlerimiz bülbülsüz söylenemez!
Evi yeni yaptırmışız. Babam Ali Cevat adında bir marangoz getirmişti eve; kapıları, pencereleri, döşemeleri yapıyordu. Bülbülün ötüşünden mi, sesinden mi rahatsız olmuştu bu adam… Bülbül yavrularını keserle biçmiş boğazından… Yatıyor oracıkta! Neye uğradım? Şaştım kaldım. Oturdum ağladım… Anam geldi teselli etmeye başladı beni… Güzel sesli bülbüllerim gitmişti… Göz yaşlarım durmadı hiç!
Bir daha çıkmadım kuş avlamaya… Bülbül tutmaya… (*)
(*). Bülbülün sonu adlı kitabımda anlatmıştım.