Öner Yağcı’dan Karacaoğlan kitabı

Yazının Giriş Tarihi: 15.12.2025 08:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.12.2025 08:00

Öner yağcı, Kardelen, Turnalar, Büyük Oğul romanlarıyla ünü yaygınlaşan halkçı bir yazarımızdır. Sözlü halk edebiyatından büyük ölçüde yararlanmış, Karacaoğlan, Köroğlu, Pir Sultan gibi ünlü halk sanatçıları hakkında kitaplar yazmıştır. Bunlardan biri de “Karacaoğlan Yaşamı Şiirleri” dir(*).

Denebilir ki ülkemizin yazıncıları Karacaoğlan şiirlerinden çıkmıştır! Halkçı yazarların yapıtlarını incelediğimizde bu savı açıkça görebiliriz!

Bizim oralarda (Tarsus-Karaisalı-Toroslar…) Karacaoğlan türküsü bilmeyen yok gibidir. Karacaoğlan’dan şiir, türkü, yakım bilmeyene kız bile vermezler!

Bir zamanlar algış (dua) için Karacaoğlan okunurdu hastalara… “Karacaoğlan okuyan dellenir” derlerdi… Hangi aşık, hangi şair, hangi ozan deli değildir!? Şiir geldi mi başa, akıl gider!

Kitap altı bölümden oluşuyor. Karacaoğlan kimdir, nerelidir? Herkes gibi Öner Yağcı da soruyor. Öğrendiklerini, bildiklerini yazıyor kitaba.

Adı “Hasan” mış! Biri, Mehmet, Ali, Hüseyin, Ahmet… dese, kim ne diyebilir? Halk o kadar çok benimsemiş ki onu, kendine göre adlandırmış, öykülendirmiş, yorumlamış, efsaneleştirmiştir. Bu açıdan bakınca, Karacaoğlan “Anonim”dir denebilir!

Derler ki, Karacaoğlan, Osmaniye-Bahçe ilçesinin Varsak/Farsak Köyü’nde doğmuş, babası Kara İlyas Kozan Derebeylerinden Hüsam Bey “Sayıl” adıyla asker toplamaktadır; Kara İlyas’ı da askere almış; ama birden yitmiş, yok olmuş İlyas. Kimsenin aklı ermemiş bu yitiğe? Bundan sonra, lakapları “Sayıloğlu” kalmış.

Oğul Hasan, kimsesiz, öksüz kalmıştır. Serdengeçti Osman Ağa onu evlat edinir. Yoksul bir ailenin kızıyla evlendirir. 24 yaşına gelince Hasan, sonunun babası gibi olacağını düşünür, Maraş’a kaçar. Zulkadir Ağanın yanında altı yıl çalışır. Oradan da ayrılır. Aradan 19 yıl geçtikten sonra köyüne döner ama, köyde onu bağlayacak, durduracak bir şey yoktur! Tarsus’a gelir; Tarsus Çayı’ndan su içer. Bir türkü söyler:

“…/ Yaz günün suyu böyle mi çağlar/ Eşinden ayrılan ah çeker ağlar/ Yeşermiş dereler, sümbüller bağlar/ Dizilmiş taşların aralarına/…”

Bundan sonra Anadolu’ya geçer. Niğde, Kayseri, Ankara, Sivas derken yine Maraş’a varır. Yeni Beylerden Ali Beyle Taylan Yaylası’nda buluşuyorlar. Ona şu türküyü söylüyor:

“…/ bir kulun yok Karacaoğlan kadar/ Güzellerin zekatı borcun öder/ Aşırı sevdamı divana eder/ Sırmalar giymişler alın üstüne”

Karacaoğlan da, çok ölen, çok dirilen ozanlardan biridir! Maraş-Cezel Yaylası’nda 96 yaşında ölüyor(!). Toprağa veriliyor. Sazı mezarı başına asılıyor, zamanla çürüyüp gidiyor . (s. 33)

Çok gezginci bir ozan Karacaoğlan. Arıyoruz izini. Nere gitsek orada buluyoruz. Şimdi Mut’tayız. Mut’un ortasında asırlık çınarlar var. Altına dikmişler Karacaoğlan Anıtı’nı. Halk gelmiş anıyor Karacaoğlan’ı. Saz çalıyor, türkülerini söylüyor.

Sevgilisi Karacakız’la orada, ölmüşler. Biri Karacaoğlan Tepesi’ne, diğeri Karacakız Tepesi’ne konmuş… Karşılıklı yatıyorlar; bakıyorlar birbirlerine… (s. 37)

Şimdi de Feke’deyiz (1985-Eylül), Karacaoğlan şenliği var. Belediye Başkanı Özdoğan Aksak bizi Gökçeli Köyü’ne götürüyor. Köyün adı “Karacaoğlan”a çevrilmiş. Sarp tepelerin başında bir köy. Muhtar Bekir Çilingiroğlu’yla tanışıyoruz. Karacaoğlan soyundan geliyormuş. Dededen oğula aktara aktara bugüne gelmiş Çilingiroğulları.

Şöyle bir dörtlük okudu bize

“Karacaoğlan budur halim/ Niğnemeli dünya malın/ Gökçelidir benim elim/ Elimden haberin var mı?”

Nere gitsek bir Karacaoğlan var. Sanki Anadolu Karacaoğlan’a kesmiş. Toroslardan inelim, Gaziantep-Nizip-Keklice Köyü’nde, Oltu Peçenek’de, Zemzem Dağın’da, Maraş Hodu (Nacar) Yaylası’nda Karacaoğlan gömütleri bulunmaktadır…

Karacaoğlan’ın gezmediği, görmediği yer yok gibi. Bizim köye (İncirgediği) de gelmiş Yaramış Çeşmesi’ne varmış. Çeşmenin başında bir koca karı atını sulayıp durur. At çekilirken bastığı gölekten su sıçratır üstüne. “Yaha gözün kör ola Karacaoğlan” demiş karı. Karacaoğlan, ”Niye öyle den nene” demiş. “Ne bileyim oğul, herkes öyle der de” diye yanıtlamış. Karacaoğlan kendini tanıtmadan ayrılmış oradan.

Karacaoğlan güzelliklere dayanamaz. Dağa, taşa, suya, ormana, geline kıza yakımlar yakmış, şiirler söylemiş.

“İncecikten bir kar yağar/ Tozar Elif Elif deyi/- Deli gönül aptal olmuş/ Gezer Elif Elif deyi/…”

Gelinler kızlar dayanamaz, Karacaoğlan’a aşık olurlar. Aralarında tartışma çıkar paylaşamazlar onu. Şöyle der Karacaoğlan:

“ Bir meylimi üç güzele düşürdüm/ Biri Şemsi biri Kamer ille Elif/ Onların aşkıyla aklım şaşırdım/ Biri Şemsi biri Kamer ille Elif/…” (s. 91)

“Bire ağalar bire beyler/ Ölmeden bir dem sürelim/ Gözümüze kara toprak/ Girmeden bir dem sürelim/…(s. 92)

Görüyorsunuz, Karacaoğlan’ın gözü doymuyor güzele, sevgiye, aşka… Ya şuna ne demeli?

Bir kız ile bir gelinin Karacaoğlan’a aşk için atışması.

Gelin: Allı pullu başım var,/ Ak alın altında hilâl kaşım var./ Hey kız, senin bir gececik işin var,/ İkincisi, sen de bana dönersin.

Kız: “…/ Sarı yıldız doğma mı?/ Doğup doğup orta yere gelme mi?/ Bir gecem de bin geceye değme mi?/ Yorma gelin yorma/ oğlan benimdir.

Karac'oğlan: Ben bu düşü yoramam,/ Amel defterimi tutup düremem./ Gelin iyi, kıza kötü diyemem,/ İkiniz de benimsiniz sevdiğim.”

Karacaoğlan üstüne anlatılmış öykülerden de söz ediyor yazar. Karacakız, İsmihan Sultan, Elif Kız, Benli Kız Zeynep, Yayla Güzeli Züleyha…

Sonra Yaşar Kemal’in bir öyküsüne yer veriyor. Karacaoğlan düğünlere çağrılıyor. Düğünlerin birinde çalıp söylerken sazının teli kopuyor. Bu iyiye işaret değildir! Hemen kalkar gider, bir dağda bir mağaranın önünde çalar sazını. Derken mağaraya girer kayıp olur… Oradan geçenler Karacaoğlan’ın sesini duyar gibi olurlar…

Başka bir öykü de sazının teli kopar. Tel almak için varır eve. Eşinin yanında bir oğlan yatıyor, üstleri açılmış, abasını çıkarır örter üstlerini. Geçip gider dağlara vurur kendini.

Başka kentlere gider, başka ülkelere…

“İndim seyran ettim Frengistan’ı/ İlleri var bizim ile benzemez/ Levin tutmuş goncaları açılmış/ Gülleri var bizim güle benzemez

Karacaoğlan eydür dosta darılmaz/ Hasta oldum hatırcığım sorulmaz/ Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz/ İlleri var bizim ile benzemez” (s.189)

Bu gidişle, Karacaoğlan’ı tutabilene aşk olsun.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.