TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Adana Ekoloji Platformu

İLKHABER-Gazetesi - Adana Ekoloji Platformu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Adana Ekoloji Platformu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Adana’da bisiklet ulaşım aracı olmalı Haber

Adana’da bisiklet ulaşım aracı olmalı

Adana Ekoloji Platformu üyesi Yaşar Gökoğlu,  Adana, bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaşması gerektiği belirtti. İLKHABER Gazetesi'nden Bayram Bulut'un haberine göre; Gökoğlu, seçilecek yerel yönetimlerden beklentilerini gazetemize açıkladı. Adana, bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaşması gerektiğinin altını çizen Gökoğlu, “Kent içi ulaşımda bisikletin yaygınlaşması belediyeler tarafından teşvik edilmeli ve bisiklet yolları çoğaltılmalıdır. Adana, bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaşması için ideal düzlükte bir şehir özelliğine sahiptir. Yapılan bisiklet yollarının işgal edilmesi önlenmelidir” dedi. Gökoğlu, tüketici ile küçük üreticiyi buluşturan, gıda güvenliğini sağlayan ve, Bisiklet dostu yerel yönetimler istediklerini söyledi. Kırsal alanda yaşayan ve geleneksel üretim yapan küçük üretici ile kentte yaşayan tüketicilerin buluşmasını sağlayıcı pazarlar açılmalısı gerektiğini anlatan Gökoğlu, “Sağlıklı gıda üretim ve tüketim kooperatifçiliği teşvik edilmeli, belediyeler bu konuda öncü rol oynamalıdır. Bu tür girişimlerin aynı zamanda yörede işsizliği önleyici etkisi de olacaktır. Kentimizde bu konuda yaşanan bazı güzel, fakat küçük ölçekli örnekler yaygınlaştırılmalıdır” diye konuştu. Yerel yönetimlerin güvenli gıdalar sağlamada da önemli bir üstlenmesi gerektiğini işaret eden Gökoğlu, “Belediyeler sebze ve meyve hallerinde kimyasal ilaç kalıntılarını belirleyebilecek ölçüm cihazları bulundurmalıdır. Başka ülkelerin almadığı tehlikeli gıdaların halkımıza yedirilmesi önlenmelidir. Gıda güvenliği konusunda ilgili bakanlığın il müdürlüğü görevli olsa da, belediyeler sadece fiyat denetimi yapmamalı, sağlıklı gıdaya erişim hakkımızı sağlamak adına lokanta, kafeterya ve gıda ürünleri satan işyerlerini sıklıkla kontrol etmelidir” ifadelerini kullandı.

Adana’da soba dumanından kaynaklanan hava kirliliği korkutucu seviyelere yükseldi Haber

Adana’da soba dumanından kaynaklanan hava kirliliği korkutucu seviyelere yükseldi

Adana’da Ekoloji Platformu üyeleri ve vatandaşlar kış aylarında yaşanan hava kirliliğine dikkat çekerek, ücretsiz kömür yardımı yerine insanlara elektrik yardımı yapılarak kömür yakılmasının önüne geçilmesi gerektiğini söyledi. İLKHABER Gazetesi'nden Bayram Bulut'un haberine göre; Kış aylarının akşam saatlerindeki en büyük sorunlarından olan soba bacalarından çıkan dumanlar, her yıl olduğu gibi bu yılda etkisini göstermeye devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre 20 miligram olması gereken havadaki kirlilik miktarı, Türkiye'de yayınlanan Sağlık Bakanlığı standartlarına göre de 80 miligram civarında. Adana'da ise 2018 yılında 534 mikrogram olarak ölçüldü. En son ölçülen rakam ise  170 mikrogram olarak ölçümlere yansıdı. Akşam belirli saatlerde yoğunlaşan soba dumanı vatandaşlara neredeyse nefes bile aldırmıyor. Özellikle kentte müstakil evlerin bulunduğu mahallelerde duman daha fazla hissediliyor. SUNTUR: ELEKTRİK YARDIMI YAPILSIN Adana Tabip Odası Başkanı Uzman Doktor Ahmet Suntur, Adana Ekoloji Platformu üyeleri ve vatandaşlar dağıtılan kömürler yerine soba yakan yurttaşlara elektrik yardımı yapılmasını istedi. Ekoloji Platformu Üyesi Avukat Tugay Bek, havaların soğumasıyla birlikte her kış olduğu gibi hava kirliliği oranının bu yılda arttığını söyledi. Halka ücretsiz dağıtılan kömürlere vurgu yapan Bek, “Bunun temel nedenlerinden birisinin de özellikle dar gelirlilerin, yoksulların yaşamış olduğu semtlerde belediyelerin veya merkezi hükümetin halka kömür dağıtıyor olması. Yani ısınma halen ilimizde doğal gaz olmasına rağmen kömürle çözmeye çalışan bir yoksul halk kitlesi var” dedi. BEK: ELEKTRİK ENERJİSİ ÖNERİLDİ Kendilerinin bir önerilerinin olduğunu belirten Bek, “Bizlerin önerisi şu. Evvela Devlet Sosyal Yardım adı altında belediyeler veya merkezi hükümet eğer halka kömür dağıtıyorsa bunun yerine elektrik tüketiminde kış döneminde faturalarda bir indirim veya bir miktarını karşılama şeklinde sosyal yardımı daha çevreci bir boyutta değiştirebilir diye düşünüyoruz. Çünkü kömür yerine şayet aynı evlerde elektrik yoluyla klimalar veya ısıtıcılar vasıtasıyla ısınma sorununu halk çözerse  çevre kirliliğinin kısmen hava kirliliğinin azalacağı düşüncesindeyiz” diye konuştu. GÖKOĞLU: ADANA HAVASI EN KİRLİ ÜÇÜNCÜ ŞEHİR Ekoloji Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu ise, Adana’nın Türkiye'de havası en kirli üçüncü şehir ilan edildiğine dikkat çekti. Yoksullar üşümesinler diye aralık, ocak, şubat aylarında aile başına 500 kilogram kömür dağıtıldığını anlatan Gökoğlu, “Kömürler kısa sürede yakılıyor. Sonra insanlar ne bulursa onu yakıyor. Plastik atık, araba lastikleri yakılıyor. Bunlardan çıkan gazlar Adana'nın üstüne çöküyor. Kömürün esası karbondur. Yani yüzde 90’ı karbondur. Bunu yapacaklarına madem yoksulları soğuktan korumak istiyorlar,  Aralık, Ocak ve Şubat aylarında elektrik faturalarının yarısını devlet ödesin. Yani bu kömürü maden ocağında çıkartmak onu paketlemek, onu nakletmek. Adana'da evlere kadar dağıtma masrafından daha düşük bir parayla aynı şeyi yapabilirsiniz diyoruz” şeklinde konuştu. GÖKOĞLU: ARTIK YETER Kömür kullanımına son verilmesi gerektiğine vurgu yapan Gökoğlu, “Adana Ekolojik Platformu olarak buna artık bir son verilmesi gerektiğini, Adana'nın Türkiye'nin havası en kirli şehirlerarasından çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bizim yumurtalık ilçesinde, su gözünde Zaten iki kömür santrali bir saatte bin ton kömür yakarak ortalığı zehirliyor. Kış aylarında Adana'da her aileye yarım ton kömür dağıtarak buna tuz biber ekiyorlar. Artık yeter. Adana'da yaşayan bir yurttaş olarak kışın kömür  kullanıma son verilsin istiyorum” ifadelerini kullandı. KAYA: NEFES ALAMIYORUZ Akşam saatlerinde bazı mahallelerde nefes bile alınmadığını anlatan vatandaşlardan Ahmet Kaya ise, “Akrabalarımızın yaşadığı semte gittiğimde oradaki yoğun hava kirliliğini iliklerimize kadar hissediyoruz. Ciğerlerimize kadar hissediyoruz. Kömür yakıyorlar. Oradaki o kötü koku gerçekten rahatsız ediyor nefes alamıyoruz. Doğalgaz kullanımının yaygın olduğu bir semtte oturuyorum. Kendi evimize gittiğimizde hava birden değişiyor. Bundan dolayı Adana'da elektrik tüketiminde yoksul mahallelere elektrik tüketim desteği vermelerini istiyoruz.  Sosyal yardımlaşma vakfından kömür dağıtımı yerine elektrik tüketimine destek olmalarını istiyoruz” dedi. BEK: AİLELERİN ISINMALARINA TEK BAŞINA YETEBİLECEK BİR MİKTAR DA DEĞİL Avukat Sevil Aracı Bek’de,  oluşan hava kirliliğinin Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından yoksul ailelere dağıtılan kömür olduğunu düşündüğünü belirtti. Sosyal yardımlaşma vakfı aile başına 500 kilogram kadar olmak üzere her yıl kömür yardımında bulunulduğunu söyleyen Bek, “Ancak bu kömürü aslında ailelerin ısınmalarına tek başına yetebilecek bir miktar da değil” dedi. BEK: ADANA'DA HAVA KİRLİLİĞİ EN SON 534 MİLİGRAM Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre 20 miligram olması gereken havadaki kirlilik miktarının Türkiye'de yayınlanan Sağlık Bakanlığı standartlarına göre de 80 miligram civarında olduğunu dile getiren Bek sözlerini şöyle sürdürdü; “Adana'da ise 2018 verilerine göre 534 miligram olarak ölçülmüş durumda. Yalnız bu ölçüm aslında hatalı bir ölçüm. Çünkü bu kömür dağıtımı yapılan yerler daha çok yoksul halkın yaşadığı yerler ve oralarda oluşan hava kirliliği tek başına ölçülmediği için tüm il ve tüm ilçelerin ortalaması alınarak verildiği için böyle bir rakam gözüküyor. Aslında bizim hissettiğimiz özellikle o mahallelerde hava kirliliği çok daha yoğun. Ve insan sağlığını çok olumsuz etkiler nitelikte. Biz buna bir çözüm getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kömürün üretiminden,  sağlanmasından, dağıtılmasına kadar pek çok maliyete neden olan bir yakıt zaten üstelik pek çok kazalarla da gündeme geliyor.  Ülkemizde maden kazaları da çok fazla yaşanıyor ve ölümlerle sonuçlanan maden kazaları çok yaşandı. Bu nedenle aslında çıkarılmaması gereken bir maden olduğunu düşünüyoruz biz. Çok daha kolaylıkla alternatifleri üretilebilir, doğal gaz getirilebilir bu mahallelere de yine devlet katkısıyla getirilebilir” POLAT: SOBA DUMANI BELİRLİ SAATLERDE YOĞUNLAŞIYOR Vatandaşlardan Mustafa Polat’da,  akşamları soba dumanından çok rahatsız olduklarını belirterek,  “Akşam belirli saatlerde dışarıda nefes alamayacak duruma geliyoruz. Her zaman olmasa da sobaların yakıldığı belirli saatlerde duman çöküyor. Yakılan ucuz kömürlerden olduğunu düşünüyorum. Elektrikle çalışan soba ve klima çalıştıramıyoruz. Çünkü elektrik aşırı zamlandı. Soba yakıyoruz. Odun ve kömür fiyatları da aşırı yükseldi. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Mahallelerde çıkan soba dumanlarına bakarsanız insanların artık atacakları yakılabilinecek durumda olan eşyalarını çöpe atmak yerine parçalayarak sobada yaktıklarını anlayabilirsiniz” dedi. SUNTUR: KAPALI ORTAMLARDA OLMAYA DİKKAT ETMELİYİZ Adana Tabip Odası Başkanı Doktor Ahmet Suntur ise, soba dumanları nedeniyle havanın   kirli olduğu saatlerde özellikle kapalı ortamlarda bulunmaya dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, “Adana şehir merkezinde özellikle güney taraflarında dağıtılan kömürlerle soba yakılmaktadır. Bu sobalardan sadece kömür değil, naylon poşet, lastik ne bulursa insanlar yakabiliyorlar. Bu da çevre kirliliğine, solunan havanın kirlenmesine neden oluyor. Solunan havanın kirlenmesi neticesinde de. Tabii ki KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), astım gibi hastalıklar sıklıkla artmaktadır. Vatandaşlar özellikle sabahın, erken saatlerinde havanın temiz olduğu saatlerde evlerini havalandırsın. Havanın kirli olduğu saatlerde özellikle kapalı ortamlarda bulunmaya dikkat etmelidir. Kirli havalardan en çok yaşlı ve kronik hastalığı olanlar etkilendiği için mutlaka bu kişilerin bu havalarda çok dikkatli olmaları gerekiyor” diye konuştu.

Gökoğlu: Hayvan Hakları Denetleme Birimi kurulmalıdır Haber

Gökoğlu: Hayvan Hakları Denetleme Birimi kurulmalıdır

Kış ayları içerisinde bulunduğumuz şu günlerde soğuklar her geçen gün giderek artmaya devam ediyor. Soğuk havalardan insanlar kadar hayvanlar da olumsuz yönde etkileniyor. Çoğunlukla barınacak bir yeri, bir kulübesi olmayan sokak hayvanları, güneşi gördükleri yerde yatarak uyumaya başlıyor. Soğuklardan olumsuz yönde çok fazla etkilenen sokaktaki canlıların hepsi için çözüm bulunamıyor. Adana Ekoloji Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, sokak hayvanlarının durumu ve sokak hayvanlarıyla ilgili yapılması gerekenlerle ilgili konuştu. Gökoğlu, insanların dünyanın efendisi olmadığını, doğanın bir parçası ve diğer canlı türleri gibi bir tür olduğunu vurguladı. Bu konuda en büyük sorumluluğun belediyelere düştüğünü belirten Gökoğlu, sokaktaki canlıların en başta belediyelerin himayesinde olduğunu bildirdi. GÖKOĞLU: İNSANLAR, KENDİ HAKLARINI SAVUNAMAYAN HAYVANLARIN DA HAKLARINI SAVUNMAKLA YÜKÜMLÜDÜR Hayvanların da insanlar gibi etraflarında olanları algıladığını, hissettiğini ve acı çektiğini kaydeden Gökoğlu, “İnsanlar, kendi haklarını savunamayan hayvanların da haklarını savunmakla yükümlüdür. Yerel yönetimler hayvanların doğal yaşamlarına uygun şekilde yaşayabilmeleri için imkanlar yaratmakla yükümlüdür” cümlelerini kullandı. GÖKOĞLU: BELEDİYELERDE “HAYVAN HAKLARI DENETLEME BİRİMİ” KURULMALIDIR Kent içinde yaşayan hayvanların insanlara bağımlı olduklarını ve insanlarla birlikte yaşamak istediklerini dile getiren Gökoğlu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Onları barınaklarda tecrit etmek doğru çözüm değildir. İnsanların kentleri birlikte paylaştığı sokak hayvanlarının rahat bir şekilde yaşayabilmeleri ortamını yaratmak belediyelerin görevleri arasındadır. Belediyelerde “hayvan hakları denetleme birimi” kurulmalıdır.”

Gökoğlu: Adana’yı yaşanabilir bir hale getirmeliyiz Haber

Gökoğlu: Adana’yı yaşanabilir bir hale getirmeliyiz

Adana Ekoloji Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, kentteki içme suyu, plastik atıklar, çöp sorunu gibi konuları muhabirimize anlattı. Gökoğlu, “Plastik, kâğıt, metal, cam ve biyolojik atıkların ayrı ayrı biriktirilip toplandığı bir kent örneği şimdilik ülkemizde bulunmuyor. Adana’da pilot bir ilçe seçilerek, iyi ve kapsamlı bir hazırlık çalışmasından sonra bunun denenmesi gerekir” dedi. İLKHABER Gazetesi'nden Bayram Bulut'un haberine göre; İçme suyu insan hayatı için en önemli etkenlerden birisi halinde. Bu nedenler içme sularının temizliğine dikkat edilmesi gerekiyor. Çevre örgütleri Dünya genelinde bu konunun takipçiliğini yapıyor. Bir diğer konusu ise, dönüştürülemeyen atık çöp konusu. Geçtiğimiz dönelmede sıkça tartışma konusu olan Avrupa ülkelerinden ülkemize getirilerek gelişi güzel dökülen plastik geri dönüştürülemeyen atıklar bulunuyordu. O dönemde çevre örgütleri bu durum hakkında sıkça açıklamalar yaptı. Ancak bu çöpleri kimin döktüğü bir türlü netlik kazanmadı. Gazetemize bu konularla ilgili Gökoğlu açıklamalarda bulundu. İçme suyunun önemine dikkat çeken Gökoğlu, suyun herhangi bir ihtiyaç değil, bütün canlılar için vazgeçilmez bir hakkı olduğunu dile getirdi. Bu hakkın temini, çeşmeden akan suların içilebilir nitelikte olması ve sürekliliğinin sağlanmasının belediyelerin en temel görevleri arasında yer aldığını dile getiren Gökoğlu, ayrıca Avrupa ülkelerinden getirilen geri dönüştürülemeyen çöp konusuna vurgu yaptı. Gökoğlu, yerel yönetimlerin bu konuda hassas davranması gerektiğini aktardı.   Avrupa ve birçok dünya ülkesinde olduğu gibi, çöplerin kaynağında ayrıştırıldığını anlatan Gökoğlu, “Plastik, kâğıt, metal, cam ve biyolojik atıkların ayrı ayrı biriktirilip toplandığı bir kent örneği şimdilik ülkemizde bulunmuyor. Adana’da pilot bir ilçe seçilerek, iyi ve kapsamlı bir hazırlık çalışmasından sonra bunun denenmesi gerekir. Alınacak olumlu sonuçtan sonra uygulama kapsamı diğer ilçelere de zamanla genişletilebilir. Bu tür denemeler olmaksızın çöp sorununda ilerleme sağlanamaz. Adana merkez ilçelerinin çöplerinin toplandığı Sofulu çöplüğü artık kapatılmalıdır. Sofulu çöplüğü işletmeye alındığında nispeten şehir dışında sayılırdı. Şimdi ise etrafı konutlarla dolu hale gelmiştir. 50-100 metre mesafede bile apartmanlar bulunmaktadır. Şehir o tarafa doğru yayılmaya devam etmektedir. Sofulu çöplüğü halk sağlığı açısından tehlike taşımaktadır, kapatılmalı ve alan rehabilite edilmelidir. TMMOB ilgili odalarıyla birlikte yeni, kent dışında, kentin genişleme potansiyeli olmayan yönünde, geçirimsiz tabanı olan alternatif çöp toplama alanları için çalışma yapılmalıdır” dedi. İçme suyunun önemine dikkat çeken Gökoğlu, “Su, herhangi bir ihtiyaç değil, bütün canlılar için vazgeçilmez bir haktır. Bu hakkın temini, çeşmeden akan suların içilebilir nitelikte olması ve sürekliliğinin sağlanması belediyelerin en temel görevleri arasındadır. Bu görevin yerine getirilmesi suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik risk unsurlarından arındırılmasını gerektirir. Şehrimizde bu çalışmaların gerektiği gibi yapılmakta olduğu konusunda açıklık yoktur. Bu konuda geçerli olan yönetmelik içme suyu analiz sonuçlarının en az üç yılda bir açıklanmasını zorunlu kılıyor. Adana’nın içme suyu Çatalan Baraj Gölü’nden sağlanmaktadır. Gölün etrafında yönetmelik gereği alınması gereken koruyucu tedbirler konusunda zafiyetler yaşandığı yıllardır bilinmesine rağmen gerekli titizlik gösterilmemektedir. Tufanbeyli ve Feke ilçelerinde atık su arıtma tesisi olmadığı için, bu iki ilçenin atık suları Göksu deresi aracılığı ile Çatalan Barajına kadar gelmektedir. Tufanbeyli ve Feke ilçelerinde atık su arıtma tesisi yapımına mutlaka öncelik verilmelidir” şeklinde konuştu.  Adanalıların çeşmeden akan suyun güvenli olduğunu duymak istediklerini dile getiren Gökoğlu, “Çatalan içme suyu tesislerinde fiziksel ve biyolojik arıtma yapıldığı bilinmektedir. Eksik olan, kimyasal kirliliğin kontrol altında olup olmadığıdır. Sağlıklı suya erişim hakkı çerçevesinde, yurttaşlar olarak talebimiz şudur: Çeşmelerden akan suyun güvenli olduğunu kanıtlayacak laboratuvar çalışmaları eksiksiz yapılmalı ve elde edilen bilgiler erişime açık olmalıdır. Bu durum sağlandığında birçok Adanalı plastik ambalajlı içme sularını kullanmaktan vazgeçer, böylece hem suyla birlikte mikroplastik yutmaktan uzaklaşır, hem de içme suyu için yüksek fatura ödemekten kurtulmuş olur. Kısacası, çeşmeden akan suyun güvenli olduğunu duymak istiyoruz, bu bizim en doğal hakkımız” ifadelerini kullandı.  Her yıl 500 bin tonu aşkın plastik atığın ülkeye getirildiğini, bu miktarın en az yarısının ise Adana’ya getirildiğini dile getiren Gökoğlu, “Plastik kirliliği bütün dünyada 1950 yılından bu yana o kadar arttı ki, günümüzde bu durumu bilim insanları “çağımızın vebası” diye adlandırıyorlar. Her yıl milyonlarca plastik üretiliyor, bir o kadar da plastik atık oluşuyor. Türkiye Avrupa’da üretilen plastik atıkların en büyük alıcısı olmaya devam ediyor. Her yıl 500 bin tonu aşkın plastik atık ülkeye getiriliyor, bu miktarın en az yarısı ise şehrimize geliyor. Çünkü en çok plastik atık işletmesi Adana’da bulunuyor. Plastik atıkların geri dönüşüm oranı yüzde onu geçmiyor. Kalan kısmı ise doğaya gelişigüzel atılıyor, gömülüyor veya yakılıyor. Yangınların sıklıkla plastik atık işletmelerinde çıkması tesadüf olamaz. Atmosfer, toprak ve su kirliliğine neden olan plastik atık konusunda Adana’da bulunan yerel yönetimler herhangi bir sorumluluk almadıkları gibi, konuyla ilgili açıklama bile yapmıyorlar” dedi. Gökoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; “Bütün dünya bu konuyu konuşur hale geldi, Avrupa’nın çöplüğü olmamız bizleri utandırıyor, belediyelerimiz ise susuyor. Oysa, buralarda çıkan yangınlarda büyükşehir belediye itfaiyesi çalışıyor, rapor tutuyor, ama savcılığa suç duyurusunda bulunmuyorlar. Evet, bakanlık yetkili, buralara çalışma lisansı veriyor, ama yerel yönetimlerin de işyeri açma ruhsatı verdikleri, yangınlarını söndürdükleri işletmeleri denetleme yetkisi olmalıdır. Yerel yönetimleri plastik atık işletmelerinin her bakımdan kent sağlığına aykırı faaliyetlerini yakından takip etmeye, sahip oldukları yetki ne kadarsa o kadar konuya ilgili davranmaya davet ediyoruz. Öncelikle, bu işyerlerinin işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının olup olmadığı kontrol edilmeli, olmayanlar hemen kapatılmalı, ruhsat almak isteyen işyerlerinin evlere, okullara mesafesi sorgulanmalıdır. Tek kullanımlık plastikler bütün dünyada yasaklanma sürecine girdi. Adana’da bulunan yerel yönetimleri tek kullanımlık plastikleri en azından kendi bünyelerinde kullanmamaya çağırıyoruz.”

Gökoğlu: Yerel yönetimler kent ısı adası haritası çıkartmalı Haber

Gökoğlu: Yerel yönetimler kent ısı adası haritası çıkartmalı

İlkhaber'den Bayram Bulut'un haberine göre; Adana Ekoloji Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, yerel yönetimlerin kent ısı adası haritası çıkarılmasını ve kent içi toplu taşıma araçlarının elektrikli olması gerektiğini söyledi.  31 Mart Yerel seçimlerine hazırlıklar devam ediyor. İl ve ilçe belediye başkan adaylarının bir bölümü açıklandı ve açıklanmaya devam eden adaylar bulunuyor. Siyasetin nabzı seçimlerle atarken, kentte yaşayanların belediye başkanlarından talepleri bulunuyor. Bu taleplerden biride Adana Ekoloji Platformu’ndan geldi. Adana Ekoloji Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, nasıl bir yerel yönetici istediklerini gazetemiz İlkhaber’e anlattı. Gökoğlu, kentte yaşayan tüm canlıların ve bulunan tüm materyallerin kendi aralarında ve hava, su, toprakla ısı, nem alışverişi ilişkisi içinde olduklarını söyledi.  ASFALT YOL YAPMA POLİTİKASINDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİDİR Yerel yönetimlerin çalışmalarını planlarken, ekosistemin dengelerini gözetmek durumunda olduğundan bahseden Gökoğlu, “Buna ‘kent ekosistemi’ denir. Yerel yönetimler çalışmalarını planlar ve uygularken kent ekosistem dengelerini gözetmek durumundadırlar. Atmosferi, suyu, toprağı, bir bütün olarak dünyayı kirleten politika ve uygulamalardan uzak durmalıdırlar. Bu durum, her yıl sıcaklık rekorlarının kırıldığı Adana için çok daha hayatidir. Asfalt yol yapma politikasından derhal vazgeçilmelidir. Asfalt, petrolün en son kalıntısı, halk arasında ‘zift’ diye anılan, çeşitli zehirli maddeler içeren ve bunları zamanla dışarı kusan tehlikeli bir maddedir. Kentsel ısı adası oluşumunun en başta gelen sebebidir. Yaz aylarında ısı artışının sebeplerinden biridir. Gündüz ısıyı soğuran asfalt, geceleri topladığı ısıyı dışarıya salar. En önemlisi de, asfaltın su geçirgenliği yoktur, yani yağmur suyunun toprakla buluşmasına imkan vermez. Oysa, bizim kentin yüzey suyu geçirgenliğinin arttırılmasına ve adeta “sünger kent” olmaya ihtiyacımız vardır. Daha çok kentler arası yollarda ihtiyaç duyulan asfalt yolların Adana’da mahalle arası yollara kadar yaygınlaştırılması politikası anlaşılmaz bir durumdur” dedi. YEREL YÖNETİMLER KENT ISI ADASI HARİTASI ÇIKARMALI Yerel yönetimlerin kent ısı adası haritası çıkarması gerektiğini vurgulayan Gökoğlu, “Büyükşehir ve ilçe belediyelerinde enerji verimliliği birimleri kurulmalıdır. Ağaçların kent içinde termik makina gibi çalıştığı unutulmamalıdır. Bir yetişkin ağaç günde 1650 litre suyu buharlaştırarak bulunduğu bölgede birkaç derece soğutma etkisi yaratır. Yeşil alanların korunmasında titizlik gösterilmeli, yeşil alanlar üzerinde devam eden işgallere son verilmeli, imar planları yapılırken yeşil alanların çoğaltılması esas alınmalıdır. Belediyeler kendi binalarında, tesislerinde, kapalı semt pazarlarında güneş enerji sistemleri kurmalıdır. Yurttaşlar tarafından enerji kooperatiflerinin kurulmasına belediyeler öncülük etmelidir. Yeni yapılacak binaların çatıları veya cephelerinde güneş enerji sistemlerinin bulunması zorunlu hale getirilmelidir” diye konuştu. ULAŞIM SORUNUNA ÇÖZÜM ARARKEN EKOLOJİ ESAS ALINMALI Gökoğlu kentin ulaşım sorununa vurgu yaparak, “Şehrimizin ulaşım sorunu yıllardır kördüğüm halini sürdürmekte, kent ekosistemini kötü etkileyen başlıca etkenler arasında bulunmaktadır. Havamız kirlenmekte, psikolojimiz bozulmakta, ulaşım hakkımız ihlal edilmektedir. Yıllar boyunca yönetime gelen belediye başkanları sorunu çözebilmek için gereken cesaretli adımları atmaktan kaçınmakta, daha da kötüsü, birinin yanlışını düzeltme çabası uzun yıllar sürmektedir. Adına “metro” denilen Adana raylı ulaşım sistemi bunun tipik bir örneğidir. Yanlış projelendirme ve uygulamanın olumsuz sonuçlarına hepimiz katlanıyoruz. Yanlış seçilen güzergah ve projenin yarım kalması sonucunda gelir gideri karşılamıyor, bir yandan da borç ödemesi devam ediyor. Adana ulaşımının esas olarak dolmuşlara ve özel halk otobüslerine bırakılması ise, geçmiş yönetimlerden kalan yanlışlardan biri olarak sorunu büyütüyor” ifadelerini kullandı. ELEKTRİKLİ ARAÇ VURGUSU  Kentte kullanılan toplu taşıma araçlarının elektrikli olmasını dile getiren Gökoğu, “Bu durumda ilk yapılması gereken toplu ulaşıma yönelik otobüsleri arttırmak iken, yeni alınan otobüs sayısı ancak yaşlı olduğu için hizmet dışı kalan otobüslerin yerini alacak kadar olmuştur. Üstelik, yeni alınan otobüsler de elektrikli yerine, yine mazotlu olanlardan tercih edilmiştir. Her zaman olduğu gibi, bu konuda da kentte yaşayanların görüşü sorulmamıştır. Adana’da bulunan belediyeler araç filolarına yeni araç alırken elektrikli araçları tercih etmelidir. Kent içi ulaşımda yılların getirdiği bir sorun olarak var olan minibüslerin mağduriyete neden olmadan tedricen azaltılmasının bir yolunun bulunması zorunlu hale gelmiştir. Toplu taşımanın yaygınlaştırılması sonucunda, kentte yaşayanlar için özel araç sahibi olmak ihtiyaç olmaktan çıkacaktır” dedi. HAYVAN DOSTU YEREL YÖNETİMLER Hayvan dostu yerel yönetimlerin oluşması gerektiğini aktaran Gökoğlu, “İnsan dünyanın efendisi değil, doğanın bir parçası ve diğerleri gibi bir türdür. Hayvanlar da insanlar gibi algılar, hisseder, acı çeker. İnsanlar, kendi haklarını savunamayan hayvanların da haklarını savunmakla yükümlüdür. Yerel yönetimler hayvanların doğal yaşamlarına uygun şekilde yaşayabilmeleri için imkanlar yaratmakla yükümlüdür. Kent içinde yaşayan hayvanlar insanlara bağımlıdır ve insanlarla birlikte yaşamak isterler, onları barınaklarda tecrit etmek doğru çözüm değildir. İnsanların kentleri birlikte paylaştığı sokak hayvanlarının rahat bir şekilde yaşayabilmeleri ortamını yaratmak belediyelerin görevleri arasındadır. Belediyelerde “hayvan hakları denetleme birimi” kurulmalıdır” diye konuştu. Gıda güvenliği, bisiklet dostu ve tüketici ve üreticiyi buluşturan yerel yönetimlere ihtiyacın olduğunu belirten Gökoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; TÜKETİCİ İLE KÜÇÜK ÜRETİCİ BULUŞTURULMALI “Kırsal alanda yaşayan ve geleneksel üretim yapan küçük üretici ile kentte yaşayan tüketicilerin buluşmasını sağlayıcı pazarlar açılmalı, sağlıklı gıda üretim ve tüketim kooperatifçiliği teşvik edilmeli, belediyeler bu konuda öncü rol oynamalıdır. Bu tür girişimlerin aynı zamanda yörede işsizliği önleyici etkisi de olacaktır. Kentimizde bu konuda yaşanan bazı güzel, fakat küçük ölçekli örnekler yaygınlaştırılmalıdır. GIDA GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYAN YEREL YÖNETİMLER Belediyeler sebze ve meyve hallerinde kimyasal ilaç kalıntılarını belirleyebilecek ölçüm cihazları bulundurmalıdır. Başka ülkelerin almadığı tehlikeli gıdaların halkımıza yedirilmesi önlenmelidir. Gıda güvenliği konusunda ilgili bakanlığın il müdürlüğü görevli olsa da, belediyeler sadece fiyat denetimi yapmamalı, sağlıklı gıdaya erişim hakkımızı sağlamak adına lokanta, kafeterya ve gıda ürünleri satan işyerlerini sıklıkla kontrol etmelidir. BİSİKLET DOSTU YEREL YÖNETİMLER Kent içi ulaşımda bisikletin yaygınlaşması belediyeler tarafından teşvik edilmeli ve bisiklet yolları çoğaltılmalıdır. Adana, bisikletin ulaşım aracı olarak yaygınlaşması için ideal düzlükte bir şehir özelliğine sahiptir. Yapılan bisiklet yollarının işgal edilmesi önlenmelidir.”  

Adana Ekoloji Platformu yerel yönetim için taleplerini açıkladı Haber

Adana Ekoloji Platformu yerel yönetim için taleplerini açıkladı

Adana Ekoloji Platformu, nasıl bir yerel yönetim anlayışı istediklerine yönelik açıklama gerçekleştirdi. Açıklamayı Adana Ekoloji Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu yaptı. Önce, nasıl bir dünyada yaşadığımızı belirleyerek başlamak gerektiğini dile getiren Gökoğlu, küresel kapitalizmin bütün yıkıcılığı ile hüküm sürdüğünü, bir kanser hücresi davranışıyla “büyümek için büyümek” mottosuyla hareket ettiğini söyledi. Bu yıl yapılacak olan 31 Mart yerel seçimlerine giderken talep ve önerilerinden önce, genel olarak yerel yönetimlerin durumu hakkında bazı tespitlerde bulunmamız gerektiğini kaydeden Gökoğlu, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Yüzyıllardır katı bir merkeziyetçilikle yönetilen ülkemizde bu durum halen geçerliliğini korumaktadır. Oysa, demokratik ülkelerde süreç tam tersine işlemekte, yerellerin yetkileri giderek artmakta, halk bulunduğu yörede yaşamlarını etkileyen birçok konuda yerel yönetimler aracılığı ile kendi kararlarını verebilmektedir. Bizim ülkemizde ise, yerel yönetimler merkezi yönetimin vesayeti altında tutulmakta, halk oyuyla seçilen yerel yöneticilerin yerine rahatlıkla kayyum atanmaktadır. Yerel yönetimlerin gelirleri kasıtlı olarak sınırlı tutulmakta, böylece merkezi yönetime bağımlı hale gelmeleri istenmektedir. Yerel yönetimlerin en öncelikli işleri ve yetki alanları arasında olan imar planları yapma yetkisi bile ihlal edilmekte, birçok örnekte görüldüğü ve yaşandığı gibi, kentin imar planları ilgili bakanlık tarafından yapılabilmektedir. Bu durum yapılacak yasal düzenlemelerle düzeltilmeli, yerel yönetimlerin yetkileri artırılmalı, motorlu taşıtlar vergisi gibi gelirlerde yerel yönetimlerin aldığı pay yükseltilmelidir.” “YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ TALEBİ, YEREL PADİŞAHLAR OLSUN, DEMEK DEĞİLDİR” Gökoğlu, bu konuyla ilgili başka bir gerçeğe değinilmezse eksiklik olacağını belirterek “Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi, yerel padişahlar olsun, demek değildir. Çoğulculuk ve demokratiklik ilkesi gereği, yerel yönetimlerde yetkiler esas olarak belediye meclislerinde olmalıdır” dedi. Ülkemizde yerel yönetim seçimlerinin 5 yılda bir yapılarak ve genel olarak “oy ver, beş sene boyunca gerisine karışma” anlayışının geçerli olduğunu dile getirerek kent konseyleri yapısı ve kuruluş yasası gereği işlevsiz olduğunu vurguladı. “BU DURUM MUTLAKA DEĞİŞMELİDİR” Gökoğlu açıklamasının devamında şu cümleleri kullandı: “Zaman zaman rastlanan belediye başkanlarının düzenlediği dert dinleme toplantıları gösteriden ileriye gitmemektedir. Bu durum mutlaka değişmelidir. Beş yıllık stratejik planın yapılması, imar planları, ulaşım, yeşil alanlar, semt pazarları, çöp toplama ve depolama, kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar, inanç özgürlüğü, altyapı yatırımları, kültür-sanat konularında karar alınmadan önce kentte bulunan kurumlarla mutlaka diyalog kurulmalı, kararlar o konuyla ilgili kurumlarla ortaklaşarak alınmalı, kararın uygulanmasında da diyalog sürdürülmelidir. Belediye meclis toplantılarının gündemi önceden halka duyurulmalı, toplantılar halkın katılımına açık olmalıdır. Kenti ilgilendiren önemli konularda halkın oyuna başvurmak, halkın konunun öznesi olduğunun hatırlanması önem taşımaktadır. Referandum yapmak sık sık başvurulan bir yol olmalıdır. Yapılacak referandum oylaması; konunun seçenekleri ve gerekçeleri uygun araçlarla iyice açıklandıktan sonra, internet üzerinden sanal olarak değil, şehrin önemli merkezlerine, mahallelere, toplu ulaşım araçlarına, belediye birimlerine kurulacak sandıklarda halkın oy kullanması biçiminde yapılmalıdır. Sonuçlar şeffaf olarak belirlenmeli, açıklanmalı ve uygulanmalıdır. Yerel yönetim çalışmalarına belediye çalışanlarının aktif katılımı planlama aşamasından itibaren sağlanmalıdır.”

Çevrecilerden kömür santralli vurgusu Haber

Çevrecilerden kömür santralli vurgusu

Adana Ekoloji Platformu tarafından, ‘Yaşanan iklim krizine karşı mücadele için Küresel Eylem Günü’nde Adana’dan sezimizi yükseltiyoruz’ şiarıyla basın açıklaması yaptı. Abidin Dino Parkı içerisinde bir araya gelen Adana Ekoloji Platformu adına konuşan Hazım Özdemir, Adana’da 3 adet kömür santralinin zehir saçmaya devam ettiğini söyledi.   Bilim insanlarının yıllardır fosil yakıt bağımlılığının korkunç sonuçları konusunda  insanları uyardıklarını ve bunun felakete etkilerinin yıllardır yaşandığını dile getiren Özdemir, “En ayrıcalıklı yüzde 1, ultra yaşamlarına devam ederken, en savunmasız olanlar, kendi yaratmadıkları bir krizin ön saflarında kalmaya devam ediyor. Fosil yakıt endüstrisi açgözlülük ve sömürüyle çalışıyor, kendi ceplerini doldurmak için başkalarının hayatını feda ediyor. Kömür, petrol ve gaza olan bağımlılığımız, gezegenimize ve halklara büyük zarar veriyor. Fosil yakıt endüstrisi, katlanarak daha fazlasını nakite çevirirken, sübvansiyonlar, yatırımlar ve ödemeler için milyarlarca dolar talep ediyor. Fosil yakıt endüstrisine karşı savaşmalıyız. Yeni boru hatlarının genişlemesine ve pek çok cana mal olan maden çıkarma uygulamalarının yaygınlaşmasına direnmeliyiz. Fosil yakıtlar çağını bitirmek için mücadele etmeliyiz. Onlar; kömür, petrol, gaz şirketlerinin sahipleri ve etraflarında bulunanlar sadece yüzde bir, bizler yüzde doksan dokuzuz. Onlar kar etmek istiyor, bizler yaşamak istiyoruz” dedi.  İklim krizinin kapıda olduğunu vurgulayan Özdemir, “İklim krizi kapımızda değil, ön kapımızı çalmıyor, zaten evimizin içinde. 2030 yılı için belirlenen hedefler şimdiden aşıldı. Ancak daha yapılacak çok şey var, çünkü onarılabilecek her ekosistem, savunulabilecek her yaşam ve bu nedenle kolektif olarak özgürleşme yolunda atılabilecek her adım önemlidir. Örgütlenmeli, sınırların, ayrımların ötesinde hep birlikte sesimizi yükseltmeliyiz. Olağanüstü iklim olaylarının damgasını vurduğu 2022 yılı gezegen genelinde farkındalığın artmasına yardımcı oldu. Şimdi, yani 2023 yılında dünyanın her yerinde aşırı sıcaklıklar yaşandı. İklim bilimcilere göre Temmuz 2023, kaydedilen en sıcak ay oldu. Libya’da aşırı yağış ve sellerden binlerce insan hayatını kaybetti. Orman yangınlarının önü alınamıyor. 2022 yazında sıcaklar nedeniyle Avrupa'da yaklaşık 62 bin kişi ölmüştü. Bu yıl kaç kişinin öldüğü şimdilik açıklanmadı. İklim mülteciliği çoktan başladığı halde, daha yasalarda tanımı bile yok” diye konuştu. Adana’da ki kömür santrallerine dikkat çeken Özdemir, “Şehrimizde 3 adet kömür santrali zehir saçmaya devam ediyor. Bunlardan en eskisi olan İSKEN Yumurtalık Sugözü Köyü’nde 23 yıldır faaliyette ve EMBA HUNUTLU ise aynı yerde, sadece 1 km. uzaklıkta ve 1 yıl önce deneme üretimine başladı. Her iki kömür santrali toplam olarak 1 saatte 1.000 ton kömür yakıyor, atmosfere tonlarca CO2 ve diğer zehirli gazları salıyor ve milyonlarca ton deniz suyunu soğutma suyu olarak kullanarak deniz ekosistemini bozuyor. Tufanbeyli İlçesi’ndeki kömür santrali ise senelerdir faaliyette ve 1 saatte 1.000 ton kömür yakıyor. Adana, Avrupa’nın plastik çöplüğü olmaya devam ediyor. Mersin Akkuyu’da yapımı devam eden nükleer santral inşaatı ise, sadece şehrimize, bölgemize, ülkemize değil, tüm Akdeniz havzasına karşı yaşamsal bir tehdit oluşturmaktadır. Yaşanan bunca nükleer felaketten, çözüm bulunamayan onca nükleer sorundan sonra bu santralin yapımında ısrar etmek; siyasi iktidarın sorumsuzluğunu, doğa düşmanlığını ortaya koymaktadır” diye konuştu. Adana’dan seslerini yükselttiklerini belirten Özdemir, “Şu anda Birleşik Arap Emirliklerinde Birleşmiş Milletler İklim Konferansı Taraflar Toplantılarının 28. için toplantı halinde bulunanlara, o toplantıda ülkemizi temsil edenlere buradan, Adana’dan sesleniyoruz. Yıllardır beklenen en temel, en önceliği olan kararları bile alamıyorsunuz. Kömür kullanımını sonlandıracak, petrol ve gaz kullanımını zaman içinde azaltacak adımları atamıyorsunuz. Çıkarınızdan, karınızdan, kurulu ve sonsuza kadar süreceğini sandığınız sisteminizden en küçük bir taviz vermiyor, iklim krizinden en az sorumlu olan masum insanların iklim felaketlerinde ölmelerini, acı çekmelerini sadece seyrediyorsunuz. Paris iklim anlaşmasında verilen sözleri bile tutmadınız, o zamandan bu yana atmosfere salınan CO2 miktarı giderek arttı, dünya giderek ısınmaya devam etti. Küresel ısınmayı sanayi öncesine göre 1,5 - 2 derecede tutabilme hedefi artık mümkün görünmüyor. Bilim insanları, 2030 yılına gelindiğinde ısınmanın en az 2,7 derece artacağını söylüyorlar.  Ekolojik krizi derinleştiren, doğayı, doğal varlıkları sermaye birikim aracı olarak gören kapitalizme ve uygulayıcılarına karşı, gezegenin tüm canlıların evi olduğunu düşünen bizler yaşamı savunmak için kendi mücadelemize güveniyoruz. Ekolojik yıkımı durdurmak için şehrimizde, ülkemizde ve tüm dünyada birlikte mücadele etmeliyiz. Bizler doğanın sahibi değil, sadece bir parçasıyız. Bütün canlıların yaşam hakkı olduğu bilinciyle, doğadan, yaşamdan yana olan herkesi ekolojik sorunlara duyarlı olmaya ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.  

Özdemir: Acil önlem alınmalı Haber

Özdemir: Acil önlem alınmalı

Bayram BULUT ADANA (İLKHABER)-Adana Ekoloji Platformu adına konuşan Hazım Özdemir, Adana’nın iki ilçesinin atık suyunun arıtılmadan Göksu Irmağı’na aktığını, oradan da Çatalan Barajına döküldüğünü belirterek,  Adana’nın içme suyunun temizliğinin gelecek kuşaklar için de garantiye alınması için söz konusu ilçelerde atık su arıtma tesislerinin bir an önce yapılmasının aciliyet ve öncelik taşıdığını kaydetti. Adana Ekoloji Platformu üyeleri 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle basın açıklaması yaptı. Abidin Dino Parkı içerisinde bir araya gelen platform üyelerinden Yaşar Gökoğlu, çevre ve ekoloji üzerine görüşlerini dile getirdi. Ardından Adana Ekoloji Platformu  adına söz alan  Hazım Özdemir, içinde yaşanılan çevrenin yok edildiğini söyledi. 5 Haziran tarihinin gidişata dur demek için verilen mücadelenin sembolik günü olduğuna dikkat çeken Özdemir, “Bugün, 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmesine sebep olan 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nın, yani dünyanın ilk Birleşmiş Milletler çevre zirvesinin 51. yılı. Bundan tam 51 yıl önce, bilim insanları mevcut ekonomik büyüme modelinin hem kaynakların tükenmesine yol açacağını, hem de atıklarıyla doğayı tahrip ederek yeryüzünü yaşanmaz bir gezegen haline getireceğini söylemişlerdi. Ekonominin, bir başka deyişle kapitalizmin değil, yaşamın, doğanın ve insan uygarlığının sürdürülebilir olmasını sağlamak için hedefler belirlemişlerdi” dedi. Bilim insanlarının dünya hakkındaki görüşlerini paylaşan Özdemir, “Bugün de dünyanın en önemli bilim insanları, ekonomik büyüme, kalkınma, siyasi ve askeri egemenlik kurma adına aynı şekilde devam edilirse küresel ısınma, kuraklık, iklim felaketleri, ormansızlaşma, canlı türlerinin ve biyo çeşitliliğin ortadan kalkması ve ekolojik krizin geri dönülmez noktaya gelmesi nedeniyle, önümüzdeki yıllarda üzerinde yaşayabileceğimiz özelliklere sahip bir dünyanın kalmayacağını net bir şekilde belirtiyorlar. Eskiden bunun için vadeyi yüzyılın sonu olarak veren bilim insanları, artık bu kadar iyimser değiller. Bu yok edicilik hızıyla gidilirse, bir 51 yıl daha “çevre”den söz etmenin mümkün olup olmayacağı bilinemiyor” diye konuştu. İklim değişikliği nedeniyle dünyanın 2050 yılına kadar ortalama 2-3 derece daha ısınacağına dikkat çeken Özdemir, “Ortalığı sel alacak, tarımsal üretim düşecek, denizlerde balık kalmayacak, iklim değişikliğinin gıda krizi, açlık ve iklim göçleri gibi sosyo-ekonomik sonuçları dünyamızı bugünkünden çok daha ağır ve yaşamsal krizlere sürükleyecek. Kısacası, insanlığın kendi geleceğini tüm canlılarla birlikte yok etme kararlılığı, kapitalistlerin doymak bilmez para kazanma iştahı nedeniyle sürüyor, inatla sürdürülüyor. İnsanı doğadan koparan, iklimi değiştiren ve ekolojik krizi derinleştiren şey, büyüme saplantısıyla gözü dönmüş, kârdan başka bir hedef gözetmeyen ve her alanda eşitsizliği, adaletsizliği körükleyen endüstriyalist sistemdir” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin yıllık karbon salımların da dünyada 15. sırada, Avrupa ülkeleri arasında ise Almanya’dan sonra ikinci sırada bulunduğunu belirten Özdemir, “İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosfere salımını son yıllarda dünya rekoru kıracak kadar artıran hükümet, iklime, çevreye ve sağlığa en fazla zarar veren kömürlü termik santrallar kurmaktan vazgeçmiyor. Oysa Türkiye yıllık karbon salımların da dünyada 15. sırada, Avrupa ülkeleri arasında ise Almanya’dan sonra ikinci sırada bulunuyor. Bölgemizde de bu öldürücü politikanın örneklerini yaşıyoruz. 23 yıldır çevreyi zehirleyen İSKEN kömür santrali yetmezmiş gibi, şimdi de yine Sugözü Köyü’nde ve İSKEN’in 7 km. yakınında Çinli firmaların sahibi olduğu EMBA kömür santraline izin verildi ve bu santral de zehir saçmaya başladı” dedi. 1 saatte 10 bin ton kömür yakıldığını vurgulayan Özdemir, “Bu iki kömür santrali yurt dışından getirdikleri kömürü kullanıyor ve bir saatte toplam bin ton kömür yakıyor, milyonlarca ton deniz suyunu soğutma amacıyla kullanıp, ısınmış ve ölü bir su olarak tekrar denize boşaltıyor. Kömür yakıldığında oluşan ve küresel ısınmanın ana nedeni olan milyonlarca ton karbondioksit gazını da atmosfere boca ediyor. Nükleer santral kurma inadından vazgeçilmelidir, hayatla inatlaşılmaz” diye konuştu.  Nükleer santrallerin olumsuzluklarını anlatan Özdemir sözlerini şöyle sürdürdü; “Türkiye, Rusya ile 2010’da yaptığı milletlerarası anlaşma ile Mersin-Akkuyu bölgesini nükleer santral yapımı için 100 yıllığına ve tam kontrolü vererek Rusya’ya tahsis etmiştir. Akkuyu’ya nükleer santral yaptırma inadı enerji ihtiyacı ile açıklanamaz. Maliyeti en yüksek, Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketlerinde de gördüğümüz gibi en tehlikeli, kuşaklar boyu radyoaktif atık kirliliğine neden olan en kirletici enerji üretim biçimi olan nükleer santraller hiçbir gerekçeyle savunulamaz. Ancak nükleer güç olma hayali, nükleer santrali olan ülkelerin büyük ve prestijli olduğu yanılgısı ve enerji politikalarına dair yanlış değerlendirmeler, iktidar yetkililerini halkın karşı olduğu Akkuyu projesini  gerçekleştirmeye sürüklemiştir. Akkuyu nükleer santrali ülke için, bölge için, dünya için büyük bir risktir. Üstelik, Rusya’ya bağımlılığı da arttırmaktadır. Bütün bu nedenlerle Türkiye Hükümeti, savaş durumunun yarattığı ekstra güvenlik risklerini de değerlendirerek Rusya’nın yapımını sürdürdüğü Akkuyu nükleer santral inşaatını durdurmalı ve projeyi iptal etmelidir. Nükleersiz bir Akkuyu, nükleersiz bir Türkiye ve nükleersiz bir Akdeniz hem ülkemiz, hem de bütün dünya için daha güvenli, daha barışçı, daha temiz bir gelecek anlamına gelecektir. Yanlış enerji politikaları bununla da bitmiyor. 2023’e kadar Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak gibi akıl dışı bir strateji belirleyen hükümet, akan tek bir dere bırakmayacak şekilde 4 bin hidroelektrik santralin yapımını zorluyor. Bütün derelerin kurutulması, bütün vadilerin yok edilmesi, insanların ve tüm canlıların bağımlı olduğu su kaynaklarının şirketlere satılması dur durak bilmiyor”. Ekoloji mücadelesinin demokrasi mücadelesi olduğunu söyleyen Özdemir, “Bugün ekoloji mücadelesi, aslında demokrasi mücadelesidir. Doğanın ve gelecek kuşakların hakları için verilen mücadele, barış ve demokrasi mücadelesinden ayrılamaz. Şehrimiz Adana, son yıllarda Avrupa’dan getirilen plastik çöplerin ortalığa saçılması, yakılması, tarım alanlarına gelişigüzel gömülmesi ve su kanallarına dökülmesi ile oluşan kirlilik ile gündemden düşmedi. Uluslararası basın ve daha sonra ulusal ve yerel basın konuyu gündeme taşıdılar. Bu yanlış politikasını protesto ediyor ve çöp ithalatının derhal durdurulmasını talep ediyoruz” şeklinde konuştu. Adana’nın iki ilçesinin atık suyunun arıtılmadan Göksu Irmağı’na aktığını, oradan da Çatalan Barajına döküldüğünü belirten Özdemir, Adana’nın içme suyunun temizliğinin gelecek kuşaklar için de garantiye alınması için söz konusu ilçelerde atık su arıtma tesislerinin bir an önce yapılmasının aciliyet ve öncelik taşıdığını kaydetti. Özdemir, Adana Büyükşehir Belediyesi’nden kent için taleplerini olduğunu vurgulayarak, “Adana Büyükşehir Belediyesi’nden de bir talebimiz var. Bilindiği gibi, Tufanbeyli, Saimbeyli ve Feke İlçelerinden geçen Göksu Irmağı Çatalan Barajına dökülmektedir. ASKİ yetkililerinden öğrendiğimiz kadarıyla, bu üç ilçeden sadece Saimbeyli’de atık su arıtma tesisi geçen sene yapılmış olup, diğer iki ilçede halen atık su arıtma tesisi bulunmamakta ve atık sular arıtılmadan Göksu Irmağına, sonra da Çatalan Barajına dökülmektedir. Adana’nın içme suyunun temizliğinin gelecek kuşaklar için de garantiye alınması için söz konusu ilçelerde atık su arıtma tesislerinin bir an önce yapılması aciliyet ve öncelik taşımaktadır. Büyükşehir belediyesi bir an önce yasaların kendisine yüklediği görevini yerine getirmelidir” diye konuştu. Doğayı insanın mülkü olarak gören, doğal varlıkları sınırsızca ve sorumsuzca tüketen politikaları ret ettiklerini vurgulayan Özdemir, “Bizler, doğanın sahibi değil, parçası olduğumuzu, tüm bu sorumsuz politikaların gezegenimizi geri dönüşü olmayan bir yok oluşa sürüklediğini görüyoruz. Tüm canlıların yaşam kaynağı olan doğanın para kazanma aracı olarak görülmesini ve ticarileştirilmesini reddediyoruz. Doğa, ticari bir mal değildir ve ranta kurban edilmemelidir. Doğal varlıklarımıza yapılan vahşi saldırılara karşı, seslerimizi, ellerimizi, yüreklerimizi ve mücadelemizi birleştirme zamanıdır” ifadelerini kullandı. Artık kaybedecek zamanın kalmadığını işaret eden Özdemir sözlerini şöyle tamamladı; “Kaybedecek zamanımız yok. Yok oluş ve ölüm karşısında hayat kazanmalı. Onlar kapitalistlerdir ve ölüm tüccarlarıdırlar ve sadece yüzde bir kadardırlar. Bizler tüm insanlığı, tüm canlıları ve top yekün hayati savunuyoruz. Sesimizi duyan her bireyi, her örgütü Dünya Çevre Günü’nde, tüm canlıları ve yaşam alanlarını korumaya ve bu uğurda verilen mücadelelere destek vermeye, Anayasanın dediği gibi, çevreyi koruma ödevini yerine getirmeye çağırıyoruz. Bir 51 yıl daha Dünya Çevre Günü vesilesiyle şikayetlerimizi tekrarlayacak vakit kalmadı.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.