TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#depresyon

İLKHABER-Gazetesi - depresyon haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, depresyon haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Depresyondaki kişilere söylenmemesi gerekenler Haber

Depresyondaki kişilere söylenmemesi gerekenler

Depresyonda olan kişiler normal ruh haline göre daha kırılgan ve daha hassas olabiliyor. Depresyonda olan kişilerle de daha hassas konuşmak gerekiyor. Konuyla ilgili Uzman Psikolog Kaan Üçyıldız, bilgiler verdi. Üçyıldız, dünyada birçok kişinin depresyonda olduğu göz önüne alınırsa, çevrenizde olan birinin depresyonda olma ihtimali oldukça yüksek olduğunu bildirdi. Depresyon, kişinin duygu, düşünce ve davranışlarını olumsuz etkileyen, günlük yaşam faaliyetlerini ve işlevlerini etkileyen ruhsal bir bozukluk olduğuna değinen Üçyıldız, “Depresyon sürecinde ki bir kişi kendisini sürekli mutsuz, herhangi bir şeyden zevk alamayan, yorgunluk halinde ve uyku problemleri ile karşı karşıya bulabilir” şeklinde konuştu. Depresyondaki kişilere çoğu zaman farkında olmadan iyileşmelerini zorlaştırabilecek ve duygularını daha da kötüleştirebilecek sözlerin söylenebildiğini aktaran Üçyıldız, “Bu sözlerin farkında olmak ve bunlardan kaçınmak, depresyondaki kişiye destek olabilmek için çok önemlidir” dedi. Depresyondaki kişilere söylenmemesi gereken sözler: Abartıyorsun, kendini toparla. Takma kafana, herkesin başına gelir. Bu kadar zayıf olma, daha güçlü ol. Sen mutsuz birisin, biraz mutlu olmaya çalış. Bir silkelen kendine gel artık. Bu gibi söylemler depresyondaki kişinin kendisini daha olumsuz hissetmesine neden olmakla beraber, sürecin daha ağır ilerlemesine sebebiyet verebilmektedir. Uzman Psikolog Kaan Üçyıldız, “Eğer depresyondaki bir kişiye iyi gelmek istiyorsanız ona yanında olduğunuzu ve duygularını anladığınızı hissettirmeli, bu süreçte destek olduğunuzu söylemeli, konuşmak isterse onu dinleyebileceğinizi ve bu süreci birlikte atlatabileceğinize dair yargılayıcı ve eleştirel olmayan bir yaklaşımda bulunmalısınız. Tüm bu yaklaşımlara ek olarak kişinin bir uzmandan destek alabilmesi de bu süreç için oldukça önemlidir. Dolayısıyla bir destek alması konusunda motive edici bir yaklaşımda bulunabilirsiniz” dedi. 

6 Şubat depreminin yıldönümü depresyonu tetikleyebilir Haber

6 Şubat depreminin yıldönümü depresyonu tetikleyebilir

6 Şubat depreminin yıldönümüne yaklaştığımız bu günlerde depremi birebir yaşayan veya dolaylı olarak yaşantılayan kişilerde ruhsal şikayetlerde artış görülüyor. Bu şikayetler uzun süredir azalmışken yeniden nüks etti. Bunun sebeplerine dair Uzman Psikolog ve Psikoterapist Azize Yakut Okay, açıklamalarda bulundu. ''Ruhsal travmalardan sonra en çok gördüğümüz rahatsızlıklar depresyon ve TSSB'' Deprem gibi felaketler kişide ciddi ruhsal travmalara yol açar, ruhsal travmanın ne olduğunu açıklayan Azize Yakut Okay, ''Ruhsal travma; ölüm, kayıp, taciz, kaza, hastalık, afet gibi olayların kişide ruhsal açıdan bıraktığı etkilere denir. Ruhsal travmalardan sonra en çok gördüğümüz rahatsızlıklardan biri Depresyon ve TSSB dir. Peki bu rahatsızlıkların belirtileri nelerdir. Korku, endişe, çaresizlik, öfke, aşırı uyarılmışlık hali, uyku düzeninde bozulma, iştahta bozulma, günlük rutinini sürdürememe, olaya dair flashbackler, yani olayı tekrar yaşantılama, güven duygusunda kayıp en sık gördüğümüz semptomlardır. Deprem özelinde konuşacak olursak bize başvuran kişilerde sıklıkla bir alarm durumu yani aşırı uyarılmışlık hali, sallanıyormuş hissi, yakınlarını sık sık arayıp kontrol etme gibi davranışsal tepkiler görüyoruz. Travmadan bahsetmişken, birincil ve ikincil travma kavramlarını açıklamak gerekir. Birincil travma, kişinin direkt maruz kaldığı bir olayı ve durumu; ikincil travmaysa kişinin dolaylı olarak yaşantıladığı, şahit olduğu bir olay ve durumu ve buna ruhsal olarak verdiği tepkileri ifade eder. Travmaya ikincil olarak maruz kalmış kişilerde de, tanıklık ettiği olaydaki kişilerin deneyimlediği gibi kaçınma, aşırı uyarılmışlık hali, yeniden yaşantılama belirtileri görülebilmektedir. Peki depremi direkt yaşayan ve kayıpları olan depremzedeler ve ikincil travmaya maruz kalan, yani bu duruma TV den ya da yardım etmek amacıyla giderek şahit olan kişiler, neden bu dönemde ruhsal şikayetlerde artışla karşılaşıyorlar. Aslında bu durumun bir adı var, ruhsal travmada yıldönümü tepkisi. Nasıl ki evlilik, doğumgünü, tanışma gibi güzel anlarımızı hevesle beklediğimiz yıldönümleri varsa, maalesef ki bizi derinden sarsan olayların da yıldönümleri var. Travmatik olayın yıldönümüne yaklaşan bir ya da birkaç hafta öncesi ve sonrası gelişen ruhsal tepkilerdir aslında yıldönümü tepkileri. O tarih yaklaştıkça kişi o dönemlerde yaşadığı anları tekrar yaşantılamaya başlar. Bu sadece deprem için değil, kaybettiğimiz bir yakınımızın ölüm yıldönümü yaklaştığında da geçerlidir. Onunla geçirdiğimiz son dönemdeki anılar canlanır. Verdiği son tepkiler, aranızda geçen konuşmalar, son görüntüsü ve sizin o dönemdeki yas tepkileriniz tekrar canlanır. Bu tepkiler aslında bir geri dönüş değil, iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal ve gerekli bir parçasıdır'' dedi. ''Ruhsal travmanın yıldönümünde görülen ruhsal belirteçlerin başında yeniden yaşantılama gelir'' Okay, sözlerine şöyle devam etti: ''Ruhsal travmanın yıldönümünde görülen ruhsal belirteçlerin başında yeniden yaşantılama gelir, yaşadığımız olay veya kaybettiğimiz kişiyle ilgili anılar, rüyalar, duygular, düşünceler artar, kendimizi o anları düşünmekten alıkoyamayız. Kaybettiğimiz sevdiklerimizin yarım kalan hikayelerini, neleri sevdiğini, yokluğuna alışamamanın kederini yaşarız. Çok uzun zamandır düşünmediğimiz şeyleri düşünürken buluruz kendimizi. Çevremizdekilerin, çocuklarımızın depremle ilgili konuşmaya başladığını duyabiliriz mesela. Anı sahneleri deneyimleyebiliriz. Bedensel tepkiler verebiliriz, ağrı, uyuşma, sıkışma hissi gibi. Çaresizlik, kaygı, aşırı uyarılma hali, üzüntü, günlük rutini sürdürememe, uyku ve yeme düzeninde bozulmalar yaşayabiliriz. Az önce de belirttiğim gibi, bunlar geriye dönüş değil, yıldönümü yaklaşırken ruhumuzun, iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal ve gerekli bir parçasıdır.'' ''Öncelikle bilmemiz gerek bunun geçici bir süreç olduğudur'' Yaşanılan durumla baş etmek için nelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Okay, ''Öncelikle bilmemiz gerek bunun geçici bir süreç olduğudur. Sevdiğimiz ve bize güven veren kişilerle iletişimimizi artırmalıyız, birlikte olmanın her zaman iyileştirici gücü vardır. Bundan faydalanmalıyız. Sosyal desteğe sahip olmak kişinin güvende olduğu hissini inşada oldukça önemlidir. Duygularımızı, aklımızdan geçen düşünceleri ifade etmeliyiz, birileri tarafından anlaşıldığını hissetmek stres düzeyini azaltır. Diğerlerinin de aynı süreçleri yaşadığını bilmek, gruba ait hissetmek kaçınma tepkilerini azaltır ve devamlılık hissini artırır. Günlük rutinlere riayet etmek; iş, okul ve evdeki rutini bozmamak yine güvende hissetmek için asıl olanlardandır. Uyku, yeme, giriş-çıkış saatleri gibi. Ruhsal işleyiş rutini sever ve tercih eder, o yüzden bu tarz dönemlerde günlük işleyişi koruyabilmek iyileşmenin en önemli adımlarındandır. Gün ışığından faydalanmak, fiziksel olarak aktif olmak, ruh sağlığını olumlu yönde etkiler. Depresif belirtileri azaltır'' şeklinde konuştu. ''EMDR terapi tekniği travmatik yaşantılarda kısa sürede ve oldukça etkili bir yöntemdir'' Okay, sözlerini şöyle tamamladı: ''Tüm bunların yeterli olmadığı noktada bir uzmandan destek almak gerekir. EMDR terapi tekniği travmatik yaşantılarda kısa sürede ve oldukça etkili bir yöntemdir. EMDR, bu tür travmatik, izole anıların işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapidir. Beynin bilateral uyarımı sonucu, beynin zamanında yapamadığı anıyı doğru depolama işlemini yapmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması mümkün kılar. İşlemleme sonucunda kişitravmatik anıdan rahatsızlık duymaz ve travmatik anıyı yeni ve sağlıklı bir bakış açısıyla görür. Terapi ile sadece travmatik tepkiler, semptomlar ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar, olumlu düşünceler ve duygular kişinin kendisine, ilişkilerine, dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip, kişisel gelişimine katkı sağlar. Unutmayın yaşanan güçlük sonrası büyüme ve iyileşme; önce kabul, sonra anlamlı bakış açıları geliştirmeyle gerçekleşir. ''

6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde ruhsal travma Haber

6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde ruhsal travma

6 Şubat depreminin yıldönümüne yaklaştığımız bu günlerde depremi birebir yaşayan veya dolaylı olarak yaşantılayan kişilerde ruhsal şikayetlerde artış görülüyor. Bu şikayetler uzun süredir azalmışken yeniden nüks etti. Bunun sebeplerine dair Uzman Psikolog ve Psikoterapist Azize Yakut Okay, açıklamalarda bulundu. ''Ruhsal travmalardan sonra en çok gördüğümüz rahatsızlıklar depresyon ve TSSB'' Deprem gibi felaketler kişide ciddi ruhsal travmalara yol açar, ruhsal travmanın ne olduğunu açıklayan Azize Yakut Okay, ''Ruhsal travma; ölüm, kayıp, taciz, kaza, hastalık, afet gibi olayların kişide ruhsal açıdan bıraktığı etkilere denir. Ruhsal travmalardan sonra en çok gördüğümüz rahatsızlıklardan biri Depresyon ve TSSB dir. Peki bu rahatsızlıkların belirtileri nelerdir. Korku, endişe, çaresizlik, öfke, aşırı uyarılmışlık hali, uyku düzeninde bozulma, iştahta bozulma, günlük rutinini sürdürememe, olaya dair flashbackler, yani olayı tekrar yaşantılama, güven duygusunda kayıp en sık gördüğümüz semptomlardır. Deprem özelinde konuşacak olursak bize başvuran kişilerde sıklıkla bir alarm durumu yani aşırı uyarılmışlık hali, sallanıyormuş hissi, yakınlarını sık sık arayıp kontrol etme gibi davranışsal tepkiler görüyoruz. Travmadan bahsetmişken, birincil ve ikincil travma kavramlarını açıklamak gerekir. Birincil travma, kişinin direkt maruz kaldığı bir olayı ve durumu; ikincil travmaysa kişinin dolaylı olarak yaşantıladığı, şahit olduğu bir olay ve durumu ve buna ruhsal olarak verdiği tepkileri ifade eder. Travmaya ikincil olarak maruz kalmış kişilerde de, tanıklık ettiği olaydaki kişilerin deneyimlediği gibi kaçınma, aşırı uyarılmışlık hali, yeniden yaşantılama belirtileri görülebilmektedir. Peki depremi direkt yaşayan ve kayıpları olan depremzedeler ve ikincil travmaya maruz kalan, yani bu duruma TV den ya da yardım etmek amacıyla giderek şahit olan kişiler, neden bu dönemde ruhsal şikayetlerde artışla karşılaşıyorlar. Aslında bu durumun bir adı var, ruhsal travmada yıldönümü tepkisi. Nasıl ki evlilik, doğumgünü, tanışma gibi güzel anlarımızı hevesle beklediğimiz yıldönümleri varsa, maalesef ki bizi derinden sarsan olayların da yıldönümleri var. Travmatik olayın yıldönümüne yaklaşan bir ya da birkaç hafta öncesi ve sonrası gelişen ruhsal tepkilerdir aslında yıldönümü tepkileri. O tarih yaklaştıkça kişi o dönemlerde yaşadığı anları tekrar yaşantılamaya başlar. Bu sadece deprem için değil, kaybettiğimiz bir yakınımızın ölüm yıldönümü yaklaştığında da geçerlidir. Onunla geçirdiğimiz son dönemdeki anılar canlanır. Verdiği son tepkiler, aranızda geçen konuşmalar, son görüntüsü ve sizin o dönemdeki yas tepkileriniz tekrar canlanır. Bu tepkiler aslında bir geri dönüş değil, iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal ve gerekli bir parçasıdır'' dedi. Ruhsal travmanın yıldönümünde görülen ruhsal belirteçlerin başında yeniden yaşantılama gelir Okay, sözlerine şöyle devam etti: ''Ruhsal travmanın yıldönümünde görülen ruhsal belirteçlerin başında yeniden yaşantılama gelir, yaşadığımız olay veya kaybettiğimiz kişiyle ilgili anılar, rüyalar, duygular, düşünceler artar, kendimizi o anları düşünmekten alıkoyamayız. Kaybettiğimiz sevdiklerimizin yarım kalan hikayelerini, neleri sevdiğini, yokluğuna alışamamanın kederini yaşarız. Çok uzun zamandır düşünmediğimiz şeyleri düşünürken buluruz kendimizi. Çevremizdekilerin, çocuklarımızın depremle ilgili konuşmaya başladığını duyabiliriz mesela. Anı sahneleri deneyimleyebiliriz. Bedensel tepkiler verebiliriz, ağrı, uyuşma, sıkışma hissi gibi. Çaresizlik, kaygı, aşırı uyarılma hali, üzüntü, günlük rutini sürdürememe, uyku ve yeme düzeninde bozulmalar yaşayabiliriz. Az önce de belirttiğim gibi, bunlar geriye dönüş değil, yıldönümü yaklaşırken ruhumuzun, iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal ve gerekli bir parçasıdır.'' Öncelikle bilmemiz gerek bunun geçici bir süreç olduğudur' Yaşanılan durumla baş etmek için nelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Okay, ''Öncelikle bilmemiz gerek bunun geçici bir süreç olduğudur. Sevdiğimiz ve bize güven veren kişilerle iletişimimizi artırmalıyız, birlikte olmanın her zaman iyileştirici gücü vardır. Bundan faydalanmalıyız. Sosyal desteğe sahip olmak kişinin güvende olduğu hissini inşada oldukça önemlidir. Duygularımızı, aklımızdan geçen düşünceleri ifade etmeliyiz, birileri tarafından anlaşıldığını hissetmek stres düzeyini azaltır. Diğerlerinin de aynı süreçleri yaşadığını bilmek, gruba ait hissetmek kaçınma tepkilerini azaltır ve devamlılık hissini artırır. Günlük rutinlere riayet etmek; iş, okul ve evdeki rutini bozmamak yine güvende hissetmek için asıl olanlardandır. Uyku, yeme, giriş-çıkış saatleri gibi. Ruhsal işleyiş rutini sever ve tercih eder, o yüzden bu tarz dönemlerde günlük işleyişi koruyabilmek iyileşmenin en önemli adımlarındandır. Gün ışığından faydalanmak, fiziksel olarak aktif olmak, ruh sağlığını olumlu yönde etkiler. Depresif belirtileri azaltır'' şeklinde konuştu. EMDR terapi tekniği travmatik yaşantılarda kısa sürede ve oldukça etkili bir yöntemdir' Okay, sözlerini şöyle tamamladı: ''Tüm bunların yeterli olmadığı noktada bir uzmandan destek almak gerekir. EMDR terapi tekniği travmatik yaşantılarda kısa sürede ve oldukça etkili bir yöntemdir. EMDR, bu tür travmatik, izole anıların işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapidir. Beynin bilateral uyarımı sonucu, beynin zamanında yapamadığı anıyı doğru depolama işlemini yapmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması mümkün kılar. İşlemleme sonucunda kişitravmatik anıdan rahatsızlık duymaz ve travmatik anıyı yeni ve sağlıklı bir bakış açısıyla görür. Terapi ile sadece travmatik tepkiler, semptomlar ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar, olumlu düşünceler ve duygular kişinin kendisine, ilişkilerine, dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip, kişisel gelişimine katkı sağlar. Unutmayın yaşanan güçlük sonrası büyüme ve iyileşme; önce kabul, sonra anlamlı bakış açıları geliştirmeyle gerçekleşir. ''

İşlenmiş Gıdalar: Sağlık Açısından Potansiyel Tehlikeler Haber

İşlenmiş Gıdalar: Sağlık Açısından Potansiyel Tehlikeler

İbrahim Baysal İLKHABER- Günümüzde, hızlı yaşam temposu ve kolaylık arayışıyla birlikte işlenmiş gıdaların tüketimi hızla artmaktadır. Ancak, uzmanlar tarafından yapılan araştırmalar, bu tür gıdaların sağlık üzerinde potansiyel zararları olduğunu göstermektedir. İşlenmiş gıdaların ne olduğu ve zararları hakkında daha fazla bilgi edinmek için okumaya devam edin. İşlenmiş gıdalar, genellikle raf ömrünü uzatmak, tat ve görünümü iyileştirmek veya hazırlama sürecini kolaylaştırmak amacıyla endüstriyel işlemlerden geçmiş gıdalardır. Bunlar, genellikle paketlenmiş atıştırmalıklar, konserve ürünler, donmuş yemekler, şekerleme ürünleri, işlenmiş et ürünleri ve hazır içecekler gibi birçok formda bulunabilir. Son yıllarda yapılan araştırmalarda işlenmiş gıda tüketenlerin depresif ve endişeli hissetme ihtimalinin arttığını gösteriyor. İşlenmiş gıdaların potansiyel zararları şunlardır: ·        Besin Değerinin Azalması: İşleme süreci, gıdalardaki besin değerini azaltabilir. Örneğin, meyve ve sebzelerin işlenmesi sırasında vitamin ve mineral kayıpları yaşanabilir. Ayrıca, işlenmiş gıdalar genellikle sağlıklı lif, vitamin ve mineral içeriği yerine yağ, şeker ve tuz gibi zararlı bileşenlerle zenginleştirilir. ·        Yüksek Şeker, Yağ ve Tuz İçeriği: İşlenmiş gıdalar, genellikle yüksek miktarda şeker, doymuş yağ ve tuz içerir. Aşırı tüketimleri, obezite, kalp hastalıkları, hipertansiyon ve diyabet gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. ·        Katkı Maddeleri ve Kimyasallar: İşlenmiş gıdalarda genellikle renklendiriciler, koruyucular, tatlandırıcılar ve aroma arttırıcılar gibi çeşitli katkı maddeleri bulunur. Bu kimyasal bileşenlerin bazıları, uzun vadede sağlık sorunlarına neden olabilecek potansiyel tehlikeler taşır. ·        Düşük Lif İçeriği: İşlenmiş gıdalar genellikle lif açısından fakirdir. Lif, sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olur, tokluk hissi sağlar ve bağırsak sağlığını destekler. Lif eksikliği, kabızlık, sindirim sorunları ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir. Uzmanlar, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için işlenmiş gıdaların tüketimini sınırlamanın önemini vurgulamaktadır. Bunun yerine, taze meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar, protein kaynakları ve doğal gıdalar gibi besleyici ve doğal seçeneklere odaklanmak gerekmektedir. Sonuç olarak, işlenmiş gıdaların yaygın tüketimi sağlık açısından potansiyel tehlikeleri beraberinde getirebilir. Daha sağlıklı bir yaşam için, dengeli ve doğal beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi önemlidir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.