TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#doktor

İLKHABER-Gazetesi - doktor haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, doktor haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kronik Böbrek Hastalığına Dikkat: Sıklık Artıyor, Farkındalık Azalıyor Haber

Kronik Böbrek Hastalığına Dikkat: Sıklık Artıyor, Farkındalık Azalıyor

Ülkemizde kronik böbrek hastalığı görülme sıklığının yüzde 15,7 olduğunu belirten Nefrolog Prof. Dr. Saime Paydaş “Bu nedenle böbrek hastalıklarının farkındalığı ise yüzde 2 düzeyindedir” dedi. Prof. Dr. Paydaş, genellikle bulgu vermeden tesadüfen fark edilen bu hastalığın erken teşhis edilebilmesi için tarama testleri yapılması gerektiğini söyledi. Acıbadem Adana Hastanesi Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Saime Paydaş, bu yıl 14 Mart’ta “Herkes İçin Böbrek Sağlığı, Bakıma adil erişimin ve optimal ilaç uygulamalarının geliştirilmesi” temasıyla kutlanacak Dünya Böbrek Günü vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı. Özellikle düşük gelirli ülkelerde kronik böbrek hastalarının yeterli tanı ve tedaviye ulaşamadığını belirten Prof. Dr. Paydaş “Tüm dünyada sağlığımız için böbreklerimizin öneminin farkındalığını artırmak, böbrek hastalığının sıklığını, şiddetini ve birlikte olduğu sağlık problemlerinin etkisini azaltmak için bu günü kutluyor, toplumda farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz” dedi. Kronik böbrek hastalığının bir halk sağlığı problemi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Paydaş, Dünyada 850 milyondan fazla kişinin kronik böbrek hastası olduğunu ve 2019 Dünya Hastalık Yükü raporuna göre 3 milyondan fazla ölümün bu sebepten kaynaklandığı bilgisini aktardı. Bu raporda ölüm risk faktörleri arasında kronik böbrek hastalığının 7. sırada yer aldığına dikkat çeken Prof. Dr. Paydaş, dünyadaki ölüm risk faktörlerini sırasıyla hipertansiyon, sigara, kan şekeri yüksekliği, hava kirliliği, artmış beden kitle indeksi, yüksek kolesterol, kronik böbrek hastalığı, alkol kullanımı ve fazla tuz tüketimi olarak sıraladı. Bu risk faktörlerinin kronik böbrek hastalığı nedeni veya ilerleyişini hızlandırıcı faktörler olduğunu ve kronik böbrek hastalığının, günümüzdeki durum aynı kalırsa 2040 yılında ölüm nedenleri listesinde 5. sıraya yükseleceğinin öngörüldüğünü anlattı. “Hipertansiyon hastalarının yüzde 50’sinde böbrek sorunu görülebilir” Kronik böbrek hastalığının tüm dünyada ekonomik bir yük olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Paydaş “Çünkü son dönem böbrek yetersizliğine ilerleyerek diyaliz ve böbrek nakli gerektirmesi ile ayrıca eşlik eden hastalıklar ve komplikasyonlar da kronik böbrek hastalığı ile ilişkili harcamaları artırmaktadır. Kronik böbrek hastalığı gelişme riski; yaklaşık olarak hipertansiyon hastalarında yüzde 50, diyabetiklerde yüzde 30, yüksek beden kitle indeksi olanlarda ise yüzde 25 kadardır. Ülkemizde kronik böbrek hastalığı görülme sıklığı yüzde 15,7 olarak bulunmuştur. Buna göre ülkemizde yaklaşık 9 milyon kronik böbrek hastası olduğu söylenebilir. Ancak böbrek hastalıklarının farkındalığı ise yüzde 2 düzeyindedir” diye konuştu. “Düzenli kontrol önemli” 2024 yılı Dünya Böbrek Günü temalarından birinin düşük olan kronik böbrek hastalığı farkındalığının tüm dünyada artırılması olduğuna işaret eden Prof. Dr. Paydaş şunları söyledi: “Toplumda kronik böbrek hastalığı için de tarama yapılmalıdır. Hiçbir şikayeti olmasa bile 1. basamakta genel değerlendirilme sırasında özellikle çocuklar dahil yaşa bakmaksızın herkesin kan basıncı kayıt edilmelidir. Anne ve bebek takibi iyi yapılmalıdır. Obezite ile mücadele edilmelidir. İdrar tetkiki ve tam kan sayımı, glukoz, BUN, kreatinin gibi temel tetkikler hastaları belirlemede önemli bilgiler verecektir. Hipertansiyonu olanların beşte biri, diyabetiklerin ise üçte birinde eşlik eden kronik böbrek hastalığı mevcuttur. Sağlıklı yaşam tarzı, risk faktörlerinin kontrolü ve anne çocuk sağlığını düzenli takibi sayesinde öncelikle hipertansiyon ve diyabet dolayısıyla da kronik böbrek hastalıklarının birçoğu önlenebilir.” “Genellikle tesadüfen ortaya çıkıyor” Prof. Dr. Paydaş, kronik böbrek hastalığının, çoğu zaman önemli klinik bulgu vermediğinden bir komplikasyon geliştiğinde veya başka bir nedenle yapılan tetkikler sırasında belirlendiğini vurgulayarak bu durumda etkin tedbir ve tedavilerin hastalara uygulanamadığına dikkat çekti. Hipertansiyon, diyabet, kardiyovasküler hastalık, böbrek taşı, ailede böbrek hastalığı öyküsü, otoimmün hastalıklar, akut böbrek hasarlanması öyküsü, prematüre bebek, komplike gebelikler, düşük sosyoekonomik durum, obezite ve yüksek LDL’nin kronik böbrek hastalığı için risk faktörleri olduğunu sözlerine ekledi.

Kadınlar Gününde öldürülen doktor Feray Balkan'a ait son görüntüler ortaya çıktı Video Galeri

Kadınlar Gününde öldürülen doktor Feray Balkan'a ait son görüntüler ortaya çıktı

Adana'da ayrıldığı asker eşi tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde öldürülen doktor Feray Balkan'ın çocuklarıyla son görüntüleri ortaya çıkarken, katilin olay yerinden telefonla konuşarak soğukkanlı bir şekilde ayrıldığı görüldü. Olay, 8 Mart günü Çukurova ilçesine bağlı Güzelyalı Mahallesi 81156 sokakta bulunan Zakir Gergin apartmanında meydana geldi. İddiaya göre, Gaziantep Nizip Devlet Hastanesi'nde başhekim yardımcısı olan acil tıp uzmanı doktor Feray Balkan (39), Gaziantep'e kendisini ziyarete gelen annesi Eda'yı (65) evine bırakmak için kızı Asya (12) ve oğlu Aliş (4) ile birlikte Adana'ya geldi. Çocuklarıyla son görüntüsü ortaya çıktı Apartmana geldiği sırada Feray Balkan, 1 sene önce şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrıldığı astsubay eşi Seçkin E.'nin apartman çevresinde kendisini beklediğini fark etti. Feray Balkan'ın çocuklarıyla apartmana girdiği anlar güvenlik kameralarına yansıdı. Eski eşini vurduktan sonra soğukkanlı bir şekilde ayrıldı Eski karısı ve çocuklarının apartmandan girdiği gören Seçkin E. ise peşlerinden içeri girdi. Çocukları yukarı gönderen anne Balkan, eski eşi Seçkin E. ile konuşmaya başladı. Konuşmanın ardından asansöre yönelen Balkan, Seçkin E. tarafından sırtından ve kulağının arkasından vurularak olay yerinde hayatını kaybetti. Zanlı ise hiçbir şey olmamış gibi cep telefonuyla konuşarak olay yerinden ayrıldı. Çukurova araştırma ekipleri katili yakaladı Çukurova İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri olay yerinden kaçmaya çalışan Seçkin E.'yi tabancayla birlikte yakalayarak gözaltına aldı. Sağlık kontrolünün ardından adliyeye sevk edilen Seçkin E., çıkartıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı.

Uzman uyarısı: Kolesterol ne zaman tehlikeli olur? Haber

Uzman uyarısı: Kolesterol ne zaman tehlikeli olur?

Sağlık Bilimleri Enstitüsü Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Alıcı, hastaların kulaktan dolma ya da internette buldukları güvenilir olmayan bilgiler nedeniyle kolesterol konusunda kafa karışıklığı yaşadıklarını, bu yüzden kolesterol ilacı kullanmak zorunda olanları ikna etmekte güçlük çektiklerini söyledi. Doç. Dr. Gökhan Alıcı, kanda bulunan ve başta karaciğerde olmak üzere bütün hücreler tarafından doğal olarak üretilen kolesterolün vücut için gerekli ve yapı taşı olduğunu ancak, yüksekliğinin mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini bildirdi. Tedavi edilmezse ne olur? Yüksek kolesterolün kalp damar hastalıkları ile ilişkisinin çok sayıda klinik araştırma ile kanıtlandığını ifade eden Doç. Dr. Alıcı, buna rağmen halen aksi söylemlerin internet ve sosyal medyada yer almasının hastaların sağlığını ciddi boyutta tehlikeye attığını kaydetti. Alıcı, oysa tedavi edilmeyen kolesterol yüksekliğinin damar sertliğinin oluşumunda rol oynamasının yanı sıra kalp krizi ve felç riskini artırdığını vurguladı. Bireyselleştirilmiş değerlendirme Doç. Dr. Alıcı, küçük bir zaman ayrılarak yaptırılan kan testi ile oluşmuş ya da oluşabilecek hastalıkların fark edildiğini, test sonucunda her değere ilişkin referans aralığının yer aldığını ancak, bunların kolesterol değerlerine bakılırken kişiye özel değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: “Örneğin 90’ın altı açlık şekeri normal, 90 üzeri ise yüksek kabul edilir. Bu tabi yaşa ve cinsiyete göre değişiyor. Tansiyonda ise 14’ün üstü yüksek diyoruz. Test sonuçlarında; toplam kolesterol, LDL (kötü) kolesterol, HDL (iyi) kolesterol ve trigliseritleri (kandaki yağ türü) ise kişisel değerlendirmek zorundayız. Yani hastanın diyabeti ve tansiyonunu da göz önünde tutmak gerekir. Eğer kişinin diyabeti varsa normal LDL değerinin referans sınırı olan 110 değil, 80 ile 70’in altı olmasını isteriz. Hasta kalp krizi geçirmiş yada vücudunun herhangi bir damarında stent varsa hedefimiz 70’in altı bazen 50’nin altı olur. Özetle kolesterolde referans değerler tansiyon ve şeker gibi değildir. Hiçbir hastalığı olmayan 20 yaşındaki bir hastanın LDL değerinin 70’in altında olmasını beklemeyiz ama 200’ün üstü ise düşürmek isteriz. Bir başka ifade ile kolesterolde sınır değer kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Buna bireyselleştirilmiş değerlendirme diyoruz.” Kolesterol ilacı kullanılmalı mı? Doç. Dr. Alıcı, “Kolesterol tedavisi bireysel bir tedavidir. Kişideki mevcut hastalıklar, risk durumu ve kolesterol seviyesine göre tedavi farklılık gösterir. Normal bir bireyde ilaç tedavisi gerektirmeyen yüksek kolesterol düzeyi kalp hastalığı varlığında tedavi gerektirebilir. Buna rağmen kolesterol ilacının önemini anlatmakta çok sıkıntı yaşıyoruz. Çünkü manipüle edilen bir konu. Günde 60 ya da 70 hasta bakıyoruz. Bu yoğunlukta her hastayı ayrı ayrı anlatarak ikna etmek mümkün olmayabiliyor” ifadelerine yer verdi. Alıcı, bilimsel gerçeklere aykırı bilgiler yüzünden hastalarının ilacı bırakmak yada hiç başlamak istemediklerine sıklıkla tanık olduklarını, bu nedenle alanında uzmanlığı olmayan kişilerin açıklamalarına itibar edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Uzmanından ağız kokusunu gidermek için "dilinizi de fırçalayın" önerisi Haber

Uzmanından ağız kokusunu gidermek için "dilinizi de fırçalayın" önerisi

Hastaneden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen  Dr. Öğr. Üyesi Kübra Güler, ağız kokusunu kişinin karşısındakini rahatsız edecek kadar ağzından koku gelmesi olarak tanımlandığını ifade etti. Kişinin bunu kendinin fark edebileceği gibi başkaları tarafından da uyarılabileceğini aktaran Güler, "Temeldeki durum ağız içidir. Birikim yüzeyi dildir. Ağız kokusu olan kişilerde ilk tavsiyemiz dilin fırçalanmasıdır." açıklamasında bulundu. Güler, satılan dil kazıyıcı temizleme ürünleriyle dilin arkadan öne doğru kazınacağını kaydederek, "Bunun dışında ağızda bulunan protezler, uyumsuz dolgular varsa bunlarda da mikroorganizma birikintisi olabilir. Ağızda bulunan bu kısımların temizliğinin yapılması gerekir. Her gün düzenli ağız temizliği yapan kişilerde ağız kokusu geçer." ifadelerini kullandı. "Kokusunun yüzde 90'ı ağız kaynaklı" Ağız kokusunun yüzde 90 ağız kaynaklı olduğunu belirten Güler, kalan yüzde 10'luk kısmı ise reflü, karaciğer sorunu ve geniz problemleri gibi ağız dışı kaynakların oluşturduğu bilgisini paylaştı. Güler, ağız içi tüm bakımlar düzenli olarak yapıldıktan sonra koku devam ediyorsa ekstra oral bir durumdan şüphelenilebileceğine işaret ederek, "Bunun için de gaz kromatografisi dediğimiz cihazlar vardır ölçümler yapılarak ağız kokusunun sebebi anlaşılır." değerlendirmesinde bulundu. Ağızda yemek yemeyle birlikte diş yüzeyinde dental plak denilen bir yüzey oluştuğunu diş problemlerine bu plakların sebep olduğunu kaydeden Güler, "Bu plağın ağız içinden eliminasyonunu sağladıktan sonra günlük ağız bakımının önemli bir kısmını yapmış oluruz. Ağız kokusunun kronikleşmesi durumu iyileşmeyeceği anlamına gelmez. Ağız temizliğinin sağlanması sonrasında ağız kokusu gider." açıklamasında bulundu. Güler, ağız içerisindeki plakların günlük oluştuğuna dikkati çekerek, bunun temizliğinin hastanın görevi olduğunu ve kişinin her gün ağız bakımını gerçekleştirdiği sürece temiz bir ağızla hayatına devam edeceğini aktardı. Bazı insanların tükürük yapısıyla ilgili olarak plak üzerinde çok hızlı mineraller biriktiğini vurgulayan Güler, şunları kaydetti: "Bu mineraller sonucunda diş taşı birikimi olur. Yine hastanın ağız içi mikroorganizma dengesine bağlı olarak bazı diş eti enfeksiyonları hızlı bir şekilde ilerleyebilir. Hasta kök yüzeyi ve diş taşı rahatsızlıklarının temizliği kendisi yapamaz. Bunlar için diş eti hastalıkları uzmanı tarafından tedavi edilmesi gerekir. Burada detertgraj ve kretergraj dediğimiz diş eti üstü, diş eti altı temizliği yapıldıktan sonra hasta kendi günlük bakımına devam edebilir."

Dr. Tuncel Ziylan Açıkladı: Kolajen Nedir? Faydaları Nelerdir? Kolajen Alırken Bunlara Dikkat Haber

Dr. Tuncel Ziylan Açıkladı: Kolajen Nedir? Faydaları Nelerdir? Kolajen Alırken Bunlara Dikkat

Kolajenin yapıştırıcı özelliği sayesinde cildin esnekliğini artırırken, aynı zamanda eklemlerin sağlığını, kasların ve kemiklerin dayanıklılığını desteklediğini belirten İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Tuncel Ziylan kemiklerin dayanıklılığını sağlayan kolajenin 28 çeşit tipi bulunduğunu söyledi.  Başlıca bilinen beş tipi şunlardır: Tip 1: Vücuttaki toplam kolajenin yaklaşık yüzde 90'ını oluşturan bu tip, cildin yanı sıra kemiklerin ve tendonların sağlığına destek olur. Tip 2: Eklemlerin kayganlığını artırarak daha sağlıklı hareket etmelerini sağlar. Tip 3: Atardamar organlarının sağlığına olumlu katkı sağlar. Tip 4: Cildin sağlığı üzerinde etkilidir. Tip 5: Gözlerde ve saçlarda sağlıklı bir yapı oluşturarak etkilidir. Kolajen Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Kolajen'in Faydaları Nelerdir? Uzm. Dr. Tuncel Ziylan'a göre, yaş ilerledikçe kolajenin parçalanmasının ve vücudun yeni kolajen üretiminin zorlaşmasının bir sonucu olarak, belli bir yaştan sonra dışarıdan kolajen takviyesi gerekebilir. Kolajen eksikliğinin başlıca belirtileri arasında ciltte gerginliğin azalması, kırışıklıkların artması, genel vücut yorgunluğu, kaslarda güçsüzlük ve eklem ağrıları bulunmaktadır. Proteinden zengin ve bol taze sebze ve meyve tüketiminin doğal kolajen üretimine destek olduğu bilinse de, eksiklik belirtilerinin görüldüğü durumlarda dışarıdan kolajen desteğinin önemli olduğunu vurgulamaktadır. Bu noktada, Tip 1, 2, 3 karışımının tercih edildiği ve günlük 1-3 gram olarak alındığında, ortalama sekiz haftalık bir destek sürecinin sonucunda daha gergin bir cilt, daha güçlü ve hareketli bir kas/iskelet sistemi gözlenebilir. Bu düzenli destek, kolajen eksikliğinin etkilerini azaltmaya ve vücudun sağlıklı işleyişini desteklemeye yardımcı olabilir. Kolajenin Faydaları ve Çeşitleri Protein Yapısı: Kolajen, vücut proteininin %30'unu oluşturan ve cilde, kaslara, tendonlara yapışan bir çeşit protein. Kolajen Takviyesi ve Eksikliği Eksiklik Belirtileri: Yaş ilerledikçe kolajen eksikliği görülür. Eksiklik belirtileri şunlardır: ciltte gerginlik azalması ve kırışıklık artışı, vücutta yorgunluk, kas güçsüzlüğü ve eklem ağrıları. Takviye Önerisi: Beslenme yoluyla alınan kolajen desteklenmeli. Özellikle tip 1, 2, 3 karışımı tercih edilmeli ve günlük 1-3 gram alınmalıdır. Kolajen Ürünleri ve Kullanımı Kolajen ve Cilt Sağlığı: Kolajen cildin elastikiyetini artırır, sağlıklı ve parlak görünmesini sağlar. Ürün Seçimi: Ürün alırken eczane, klinik veya güvenilir ecza siteleri tercih edilmeli, ürün takip sistemi kontrol edilmelidir. Kolajen Tedavileri ve Uygulamaları Ciltte Kullanımı: Cilde uygulanan kolajen enjeksiyonları cildi doğrudan besler ve gençleştirir. Diğer Kullanım Alanları: Saç, tırnak, kas ve eklem sağlığı için de kolajen takviyeleri önerilir.

Gece uykusunun önemi: 7 saatten az uyuyan bireylerin  hastalık oranı 3 kat artıyor Haber

Gece uykusunun önemi: 7 saatten az uyuyan bireylerin hastalık oranı 3 kat artıyor

İnfluenza, koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, nezle gibi enfeksiyon hastalıklarının yaygın olduğu şu günlerde, kaliteli uyku büyük önem taşıyor. Özellikle gece uykusunun, hastalık öncesi ve tedavi süreçlerinde bireylerin bağışıklık sistemine doğrudan etkisinin bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, uyku süresinin günde 7 saatin altında düşmemesi konusunda uyarıda bulunuyor. Günde 7 saatten az uyuyan kişilerin, 3 kata kadar daha fazla hasta olma ihtimali bulunduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan, “Yurt dışında da yapılan çatışmalarda, 7 saatin altında uyuyan kişilerin, hastalığa yakalanma ihtimali 3 kat daha fazladır” dedi. “7 saatten az uyuyan kişilerin vücut dirençleri düşüyor” Sağlıklı uyku ile bireylerin hastalıklardan korunabileceğini ve tedavi sürecini hızlandırabileceğini belirten Prof. Dr. Vural Fidan, “Pandemi döneminde çok büyük bir tecrübe kazandık. Tedavisi konusunda zorlandığımız bazı hastalıklar, özellikle viral hastalıklar konusunda bizim yapmamız gereken vücut sağlığımızı yani immün sistemimizi korumak. Bu immün sistemi korumak için beslenmenin yanı sıra uyku düzeni de çok önemlidir. Yurt dışında da yapılan çatışmalarda da belirtilmiştir, 7 saatin altında uyuyan kişilerin immün sistemleri yani vücut dirençleriyle ilgili çok ciddi bir azalma oluyor. Aynı mikroplara maruz kalsalar bile uyku süresi ne kadar kısalırsa 3 kat daha fazla hasta olmaları mümkün. Tabii bu bir kısır döngü. Solunum yolu enfeksiyonları, hava yolu tıkanmasıyla beraber hastanın gece boyunca uykusunun bölünmesine ve uykuyu devam ettirmede zorluklara yol açıyor. Bu da hastaların derin uykuya geçememelerine yol açıyor. Ne yazık ki immün sistemin regülasyonu yani vücut direncinin organizasyonu aşamalarını kişi göremiyor. Burun tıkanıklığı veya hava yol tıkanıklığı arttıkça uykusu bozuluyor. Uykusu bozuldukça vücut direnci düşüyor. Tabii bunu kırabilmek için veya bir düzene sokabilmek için mutlaka kişilerin üst hava yollarını açık tutmalarını tavsiye ediyoruz. Yatmadan önce burun temizliği çok önemli bir aşaması. Çünkü hava yolumuzu burnumuzdan almış olduğumuz nefesi ağzımızdan vererek kullanmamız gerekiyor normalde. Bunu da sağlayabilmeleri için mutlaka burun açılması ve açık tutulması gerekiyor” dedi. “Birçok hormon gece uykusu esnasında salgılanıyor” Günlük 7 saat uykunun gece saatlerinde olmasının da büyük önem taşıdığını fakat mecburiyet durumlarında gündüz de tamamlanabileceğini belirten Prof. Dr. Fidan, şu ifadeleri kullandı: “Uyku dediğimiz süreç, normal bireylerde gece yaşanan bir süreçtir. Ancak gece çalışması gereken veya gece uyuyamayan kişilerin bu uykularını gündüz tamamlamaları mümkündür. Fakat gündüz uykusunun hiçbir zaman gece uykusu gibi olmadığını bilmemiz gerekiyor. Çünkü vücudumuzun çalışma prensibi ,homeostatik sistemimizin çalışma prensibi gece bunun aktif olmasını sağlıyor. Yani vücudumuzun hem büyüme hormonu, hem mutluluk hormonu dediğimiz farklı hormonlar ve vücut direncimizin sağlanmasını sağlayacak kortizon hormonları gibi çeşitli hormonların gece yarısında sabaha doğru salgılandığını biliyoruz. Gündüz uykusu gece uykusunun aslında yerine geçmez. Ama mecbur kalırsak tabii ki gece uykusunu gündüz kapatmamız mümkün olur.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.