TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

# İklim Değişikliği

İLKHABER-Gazetesi - İklim Değişikliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, İklim Değişikliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

AFAD Başkanı Okay Memiş: İklim değişikliğinin günlük hayata etkileri artıyor Haber

AFAD Başkanı Okay Memiş: İklim değişikliğinin günlük hayata etkileri artıyor

İklim değişikliğinin Türkiye'yi 2100 yılına kadar nasıl etkileyeceğinin ele alındığı İklim Değişikliği Afet Yönetimi (İDAY) projesinin kapanış programı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nda (AFAD) gerçekleştirildi. "2100’e Sözüm Var" projesini başarıyla tamamladıklarını aktaran AFAD Başkanı Okay Memiş, “Bu yararlı projemizin kapanışını da önemli bir projeksiyon ortaya koyarak yapıyoruz. 2100’e sözümüz var diyerek gelecek nesillere güzel bir miras bırakmak istiyoruz. İklim ve hava ile ilgili afetlerin sayısı 1960 ile 1990 yılları arasında neredeyse yüzde 35 arttı. Bu sürede bilim insanlarının uyarılarıyla dikkatler iklim değişikliğine yöneldi. 2000’li yıllarda tüm olayların yüzde 76’sı iklim ve aşırı hava olaylarıyla ilişkiliyken, bu oran 2010’larda yüzde 83’e yükseldi. Bu hızlı yükselişler iklim değişikliğini dünyanın birincil gündemi haline getirdi. Bir süredir buna ilişkin çözüm çabaları ortaya koyuluyor. Birçok iklim modeli önemli ölçekte iklimsel değişiklik ve buna bağlı hidrometeorolojik afetlerle karşılaşılacağını öngörüyor. Yapılan analizler neredeyse tüm emisyon senaryolarına göre küresel sıcaklık artışının 100 yıl sonuna doğru devam edeceğini gösteriyor" dedi. 2023 yılında sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin yaklaşık bir buçuk derece üzerinde seyrettiğini aktaran AFAD Başkanı Memiş, iklim değişikliğinin etkilerinin kendini günlük hayatta dahi ciddi biçimde hissettirmeye başladığını kaydetti.

Çevre Bakanlığı, iklim değişikliği ile mücadelede yeni yol haritasını açıkladı Haber

Çevre Bakanlığı, iklim değişikliği ile mücadelede yeni yol haritasını açıkladı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, iklim değişikliği ile mücadelede 6 yıllık stratejilerini belirledi. İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından ‘2024-2030 İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı’ ile ‘İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı’ hazırlandı. Hazırlanan eylem planları ile enerjiden ulaştırmaya, tarımdan sanayiye birçok alanda önemli adımlar planlanıyor. “Politikalarımızı adım adım belirliyoruz” Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, hazırlanan yeni strateji ve eylem planlarına ilişkin yaptığı açıklamada, “İklim değişikliği, bugünün dünyasında karşılaştığımız en büyük çevresel tehditlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu evrensel sorun, sadece bireyleri, ülkeleri değil, dünyamızı olumsuz etkiliyor. Güncel çalışmalar, sanayi öncesi döneme göre küresel sıcaklık artışının 2023 yılında 1,45 dereceye ulaştığını ortaya koyuyor. Diğer taraftan bu kritik noktada, iklim değişikliğine sebep olan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik kararlı bir duruş sergiliyoruz. Politikalarımızı adım adım belirliyor ve kararlılıkla ülkemizi geleceğe hazırlıyoruz” ifadelerini kullandı. “İklim değişikliği ile mücadelede kararlılığımızı ortaya koyduk” Bakan Özhaseki açıklamasını şöyle sürdürdü: “İklim değişikliği ile etkin mücadele edilebilmesi için ülkemiz, 2021 yılında Paris Anlaşması’na taraf oldu ve 2053 yılına yönelik ‘Net Sıfır Emisyon’ hedefini açıkladık. Bu gelişmelerin akabinde Türkiye, 2015 yılında Birleşmiş Milletlere sunduğu Niyet Edilmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı (NDC) güncelledi ve referans senaryoya göre yüzde 21 olan emisyon azaltım hedefini, yüzde 41’e çıkardı. Bu gelişmeler, ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelede kararlılığını ortaya koyuyor.” “Tüm paydaşlarımız planlara katkı verdi” Stratejilerin; 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi, 12. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve Ulusal Katkı Beyanı’nın dikkate alınarak hazırlandığını belirten Bakan Özhaseki, “Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki iklim değişikliğiyle kapsamında yürütülecek faaliyetleri tasarlamak amacıyla yeni bir iklim değişikliği stratejisi ve eylem planının hazırlanmasına karar verdik. Bu çerçevede, İklim Değişikliği Başkanlığımız koordinasyonunda, kamu, özel sektör, akademi ve STK’lardan oluşan paydaşlarımızın katkılarıyla planları hazırladık” değerlendirmesini yaptı. “Oluşturulan planlar bilimsel temellere dayanıyor” Bakan Mehmet Özhaseki, oluşturulan planların bilimsel temellere dayandığını ve kurumsal politikaları, uzman görüşleri, sera gazı azaltımı noktasındaki ihtiyaçları bir araya getirerek kapsamlı bir yaklaşım sunduğunu vurguladı. Bakan Özhaseki, “Emisyon azaltımına yönelik Strateji ve Eylem Planımız, enerji, sanayi, binalar, ulaştırma, atık, tarım ile ’Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (AKAKDO) sektörleri ile karbon fiyatlandırma mekanizmaları ve adil geçiş konularında 49 strateji ve 260 eylemi içeriyor. Bu strateji ve eylem planı, ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadelesinde bir dönüm noktası olarak görülmeli, kamu, özel sektör, sivil toplum ve bireyler arasında güçlü iş birliği ile uygulanmalı. Bu belge ile iklim değişikliğiyle mücadelede ortak vizyon etrafında birleşmeyi, sürdürülebilir bir geleceği beraber inşa etmeyi amaçlıyoruz” dedi. “Eylem planımızı iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en aza indirmek için hazırladık” Son 174 yıllık gözlem verilerine göre, 2023 yılının kaydedilen en sıcak yıl olduğunu belirten Bakan Özhaseki, “Uyum alanına ilişkin olan diğer önemli strateji ve eylem planımızı iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en aza indirmek için hazırladık. Bu kapsamda öncelikle gelecek dönemde öngörülen iklim tehlikelerini ülkemiz özelinde analiz ettik, her bir sektörümüz için etkilenebilirlik ve risk analizleri yaptık” ifadelerini kullandı. “Şehirlerimizi, iklim değişikliğine karşı dirençli hale getireceğiz” Bakan Mehmet Özhaseki, “40 strateji ve 129 eylemin belirlendiği uyum planı ile tarım ve gıda güvenliği, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri, su kaynakları yönetimi, turizm, sanayi, sosyal kalkınma, halk sağlığı, ulaşım ve iletişim, enerji konularına yönelik 2030 yılına kadar neler yapılacağına karar verilerek her eylemden sorumlu kurum ve kuruluşlar belirlendi. Hazırladığımız strateji ve planlarla, şehirlerimizi, ekonomimizi iklim değişikliğine karşı dirençli hale getireceğiz” ifadelerini kullandı.

Akdeniz'de kasırga ihtimali Haber

Akdeniz'de kasırga ihtimali

Uzmanlar, Akdeniz'deki deniz suyu sıcaklıklarının rekor seviyelere ulaştığı ve bu durumun okyanuslardaki kasırgalara benzer şiddetli hava olaylarına neden olabileceği konusunda uyarıda bulundu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Akdeniz'in iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölge olduğunu söyledi. İklim değişikliğinin Akdeniz'in yüzey suyu sıcaklıklarındaki etkisine değinen Salihoğlu, "Son 40 yılda Mersin Körfezi, İskenderun Körfezi gibi bölgelerde 2 derecenin üzerinde bir artış gözlemliyoruz. Bu, ülkemiz denizleri için ciddi bir sıcaklık artışı olarak öne çıkıyor. Akdeniz'deki sıcaklık artışı ortalama 1,5 dereceyi buluyor. Antalya Körfezi'nin açıklarında da benzer şekilde 1,5 derece sıcaklık artışları yaşanıyor." dedi. Aralık ayı ortasında deniz yüzey suyu sıcaklığının Mersin Körfezi'nde 22, İskenderun ve Antalya Körfezi'nde ise 21,5 derece ölçüldüğü bilgisini veren Salihoğlu, bu değerlerin, bu dönemde ölçülen en yüksek rakamlar olduğunu vurguladı. Ocak ayı içinde de rekor değerler ölçüldüğünü belirten Salihoğlu, "Bu yıl ocak ayında İskenderun, Mersin ve Antalya körfezlerinde 19 derece olması gereken sıcaklık ortalaması 20 dereceye yükseldi. Bu rakamlar söz konusu körfezler için tüm zamanların en sıcak ocak ayı deniz yüzey suyu sıcaklıkları oldu. İskenderun ve Mersin Körfezi'nde kasım ayı ortalaması 23 dereceyken geçen yıl kasımda 25 dereceyi, ortalaması 22 derece olması gereken Antalya ise yine kasımda hiç görmediğimiz 24,5 dereceyi gördü." diye konuştu. Artan sıcaklıkların deniz canlılarına etkisi Yüzeyde artan tuzlulukla yoğunlaşan suyun batarak derinlerde de etki oluşturduğunu anlatan Salihoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Derin deniz genelde dengeli bir yapıya sahip, küçük sıcaklık değişimleri bile tüm yapıyı etkiliyor ve küçük değişimlerin büyük etkileri olabiliyor. Daha da korkutucusu, dünyadaki büyük akıntı sistemlerindeki genel döngüler gibi Akdeniz'de de döngüler var ve bu döngüler artan sıcaklıklarla giderek değişecek. O zaman durum ekosistem açısından daha da tehlikeli bir boyuta ulaşacak çünkü artan sıcaklıklar canlıların yaşam alanlarını değiştirmeleriyle sonuçlanabiliyor." Salihoğlu, iklim değişikliğinin denizde asitlenmeye yol açtığını, bunun da özellikle bünyesinde kalsiyum içeren türlerin ya yapılarını değiştirmelerine ya da ölümlerine neden olduğunu, hatta balıkların göçlerini, üreme alışkanlıklarını değiştirdiğini aktardı. Salihoğlu, şu önerilerde bulundu: "İklim değişikliğinin denizler üzerindeki fiziksel etkisine bir çözümümüz yok, sıcaklıklar arttı, okyanus asitlendi. En iyi senaryoda, sıcaklık artışlarını 1,5-2 derecede durdursak bile artış bir süre daha devam edecek. Burada deniz ekosistemini güçlendirmemiz gerekiyor ve bunun tek yolu diğer baskıları azaltmak. Kirlilik, avcılık, yapılaşma gibi baskıları azaltmak, biyoçeşitliliği ve ekosistem direncini artırmak gerekiyor. Bunun yollarından biri de koruma alanlarını artırmak. Biz, 'Mevcudu koruyalım.' değil, 'Mevcudu daha sağlıklı hale getirelim.' diyoruz, çünkü mevcut sağlıksız." "Akdeniz'de 2040 yılında 2,2 derecelik artış öngörülüyor" Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Turan Beşiktepe, denizler ve okyanusların yerküre iklim sisteminin çok önemli bir parçası olduğunu ve iklim düzenleyici rolleri bulunduğunu kaydetti. İnsan faaliyetleriyle üretilen ısının yaklaşık yüzde 90'ının denizler tarafından emilerek akıntılar yoluyla dağıtıldığını ifade eden Beşiktepe, ısının bir kısmının atmosfere geri salındığı, geri kalanının denizin derin katmanlarına doğru taşındığı, bütün bu sürecin iklim sisteminin dengesinin korunması için hayati anlam taşıdığı tespitinde bulundu. Bu süreç içinde yaşanan birtakım dengesizliklerin denizlere zarar verdiğine dikkati çeken Beşiktepe, "Sanayi öncesi döneme göre atmosfer sıcaklığı 1,1 derece daha fazlayken Akdeniz'de bu değer 1,5 derece. Bu eğilim devam ettiği sürece 2040 yılında 2,2 dereceye ulaşacağı öngörülüyor. Akdeniz'in batısı son 10 yılda 0,35 derece, Doğu Akdeniz ise 0,5 derece ısındı, Atlantik Okyanusu'nda ise 0,25 derece bir ısınma var. Küresel ısınmayla birlikte denizdeki buharlaşma artıyor, bu da buluttaki su miktarını ve yağışları artırıyor. Ancak Akdeniz bu genel durum içerisinde bir istisna teşkil ediyor ve Akdeniz'in genelinde özellikle kış yağışlarında azalma olacağı tahmin ediliyor." değerlendirmesini paylaştı. Akdeniz'i, aşırı hava ve deniz olaylarının daha fazla olduğu batı ve daha çok ısınan doğu olarak ikiye ayırdıklarını bildiren Beşiktepe, şunları söyledi: "Batı Akdeniz'de Afrika'dan gelen sıcak ve kuzeyden gelen soğuk hava kütlesi etkileşim halinde olduğu için aşırı hava olayları görülüyor ve bunun denize etkisi çok şiddetli oluyor. Bu nedenle Akdeniz'de daha önce gözlenmeyen kasırgaları gözlemlemeye başladık, okyanustakine benzer şekilde oluyorlar. Bunlar zaman içerisinde bize daha güçlü hale gelecek çünkü deniz suyu sıcaklığı arttıkça siklon şeklinde olan kasırganın şiddeti de artıyor. Akdeniz'de 150-160 kilometre hızında kasırgalar sürpriz olmayacak, Batı Akdeniz'de görmeye başladık, yakında bizim kapımızı çalacak. Şu anda bizde görülmemesinin sebebi kıyıdaki dağların dağılımıyla alakalı." Doğu Akdeniz tropikleşme süreci yaşıyor Denizdeki aşırı ısınmanın balıkların yumurtlama mevsimlerini ve stoklarını etkileyeceği, mercan kayalıklarının ve deniz çayırlarının bozulmasıyla kıyılarda su kalitelerinin bozulacağı uyarısında bulunan Beşiktepe, "Doğu Akdeniz, batıya göre daha fazla ısındığı için bir tropikleşme süreci yaşıyor. Burada yaşayan mercan kayalıkları 'soğuk su mercan kayalıkları' diye adlandırılıyor ve deniz suyu 26-27 derecenin üzerinde çıktığı zaman uyum sağlayamayarak ölmeye başlıyorlar. Akdeniz'e özgü mercan kayalıklarının önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde yok olacağı tahmin ediliyor. Bu da bütün ekosistemi tümüyle mahvedecek." ifadelerini kullandı. Fırtınalar ve denizdeki taşkınlara karşı kıyılardaki yapıların ve altyapıların elden geçirilmesi gerektiğinin altını çizen Beşiktepe, sözlerini şöyle tamamladı: "Küresel ısınmayı durduramadığımız sürece çok ciddi dönemler yaşayacağız, buna karşı bireysel ya da ülke olarak önlem almamız çok zor. Tek yapabileceğimiz hava olaylarına karşı tahmin mekanizmasını geliştirmek. Bunlarla yaşamayı öğrenmeliyiz, yaşam şartlarımızı düzenlememiz lazım. Doğayla baş etmemiz mümkün değil, ancak ona uygun yaşarsak hayatta kalacağız."

İklim değişikliği Akdeniz'deki toplu pina ölümlerini tetikledi Haber

İklim değişikliği Akdeniz'deki toplu pina ölümlerini tetikledi

İSTANBUL (AA) - BİRİZ ÖZBAKIR - Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklıklarındaki artışın Akdeniz'deki pinaların toplu ölümünde asıl faktör olduğunu, Marmara Denizi'nin özel yapısının pinaları koruduğunu kaydetti.Akdeniz havzasına özgü endemik bir kabuklu midye türü olan pinalar, kıyıdan 60 metre derinliğe kadar dağılım gösteriyor. Ortalama ömürleri 50 yıl olan ve boyları 120 santimetreye kadar ulaşabilen pinalar, saatte 6 litre deniz suyunu filtre ederek arıtılamayan atıkları temizleme özellikleri sayesinde deniz ekosisteminin doğal filtresi olarak nitelendiriliyor.İklim değişikliğinin pina popülasyonu üzerindeki etkileriyle ilgili AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Sarı, canlı pina popülasyonunun sadece Marmara Denizi'nde kaldığını söyledi.İspanya kıyılarında 2016'da başlayan toplu pina ölümlerinin 2019'a gelindiğinde Çanakkale Boğazı'na kadar ulaştığını aktaran Sarı, "Biz bugün itibarıyla Çanakkale Boğazı ile Cebelitarık Boğazı arasında kalan Akdeniz'in bütün bölgelerindeki pina popülasyonlarını kaybettik." dedi.Sarı, pina ölümlerinin nedenlerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:"Pinaların toplu ölümünde esas itibarıyla etkili olan faktör; iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklıklarındaki artış. Bu artış tuzluluğu da beraberinde getirdi ve buna bağlı başka zamanlarda, başka yerlerde toplu ölümlere neden olmayan bir parazit pinalara bulaşarak toplu ölümlere neden oldu. Bu parazitin bulaşmasıyla pinanın bağışıklık sistemi zayıflıyor. Bağışıklık sistemi zayıfladığında ortamda bulunan diğer organizmalar devreye giriyorlar, bakteriler, virüsler gibi. Eğer suda kirlilik ve plastik atıklar da mevcutsa ölüm oranı daha da hızlanıyor ve artıyor. Yani 3 yıl içerisinde bütün pinaları topluca kaybetmiş olmamızda bu çoklu etkinin mutlaka payı var. Lakin tetikleyicilerin en başında iklim değişikliği geldiğini vurgulayalım."- "Deniz çayırlarının sökülmesi popülasyonu etkiliyor"Akdeniz havzasındaki deniz suyu sıcaklıklarının 50 yıllık ortalamadan 2 derece daha yüksek olduğu bilgisini paylaşan Sarı, suların enerji ve ısı depolama kapasitelerinin topraktan 5 kat fazla olduğunu, bu nedenle deniz sularının toprak gibi hızlı soğuyamadığını ve birikme etkisinin zamanla artarak pinaları olumsuz etkilediğini anlattı.Pinaların doğal yaşam alanı deniz çayırlarının sökülmesinin pina popülasyonunun azalmasına yol açan önemli sorunlardan biri olduğunu belirten Sarı, kıyıların yanlış kullanımı ve doldurulması, deniz dibini kazıyan balıkçı ağları ve demirleme faaliyetlerinin de pina popülasyonunun azalmasına neden olduğunu bildirdi.Prof. Dr. Sarı, "Şu anda pinaya en büyük tehdit insandan geliyor. Pinalar, iklim değişikliğine bağlı toplu ölümlerle karşılaştı ama Marmara Denizi'nin özel yapısı onu korudu. Şimdilik Marmara'da canlılığını koruyor, gayet sağlıklı şekilde popülasyon devam ediyor ama biz kıyıları tahrip etmeye devam edersek pinanın yaşayacak yeri kalmayacak." değerlendirmesinde bulundu.Marmara Denizi'nin etrafında yaşayan 25 milyon kişinin evsel atıklarının sadece yarısının arıtılabildiğine, geri kalan kısmının ise arıtılmadan doğrudan denize boşaltıldığına dikkati çeken Sarı, bu kirliliğin de pinaları olumsuz etkileyebileceği öngörüsünde bulundu.Sadece Marmara Denizi'nde kalan pinna nobilis türünün Akdeniz'de 20 milyon yıl boyunca yaşadığından bahseden Sarı, Marmara Denizi'nde pinaların yok olması durumunda daha kirli bir denizle karşı karşıya kalınacağı uyarısında bulundu.- "Müsilajsız Marmara istiyorsak pina bizim umudumuz"Pinaların deniz suyundaki plankton denilen mikroskobik bitkisel ve hayvansal organizmaları süzerek beslendiğinden ve bu esnada bulunduğu bölgelerde suyu berraklaştırdığından bahseden Sarı, "Marmara'nın kirlilik yükünü azaltmada pinalar bize yardımcı, suları filtre ediyor. Pinanın son sığınağı Marmara Denizi, diğer taraftan da biz müsilajsız Marmara istiyorsak pina bizim umudumuz." ifadelerini kullandı.Erdek Körfezi'nde 100 metrekarede 70'in üzerinde pina popülasyonu bulunduğunu ve pinalara zarar verilmesi durumunda 16 bin 561 TL para cezası kesildiğini belirten Sarı, pinaların korunması için yapılması gerekenlerle ilgili şu tavsiyelerde bulundu:"Denizel kıyıları kullanırken, bizim hiç önem vermediğimiz o sığ kıyısal alanın, pina başta olmak üzere bir sürü deniz canlısı için hayati önemde olduğunun farkına varıp doldurmaktan vazgeçmeliyiz. Tabii ki turizm faaliyetleri başta olmak üzere hiçbir nedenle deniz çayırlarını sökmemeliyiz, zarar vermemeliyiz. Denizi, kirletmediğimiz gibi var olan kirliliği azaltacak unsurları ortadan kaldırmamalıyız ve tabii ki yanlış avcılık tekniklerinden, kıyıdaki pinaya zarar verecek demirleme ve dalış faaliyetlerinden de olabildiği kadar uzak durmamız gerekiyor."Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, pina popülasyonunun devamlılığını sağlamak için bir koruma stratejisine ihtiyaç olduğunu ve bu konuda atılacak adımlar için kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışmaları gerektiğini vurguladı.

İklim değişikliği araştırması: Dünya 2023'te "bilinmeyen bir bölgeye" girdi Haber

İklim değişikliği araştırması: Dünya 2023'te "bilinmeyen bir bölgeye" girdi

Oregon Üniversitesi öğretim üyesi Dr. William J. Ripple, 2023'ün, iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırılıkların dünyanın çeşitli yerlerinde kayda geçtiği bir yıl olduğuna dikkati çekerek, küresel ortalama sıcaklıklardaki her 0,1 derecelik artışın milyonlarca insanın ölümüne yol açabileceği uyarısında bulundu. İklim değişikliği ve küresel ısınmanın geldiği boyut, ABD'deki Oregon Üniversitesi liderliğinde dünyanın çeşitli üniversitelerinden bilim insanlarının hazırladığı "2023’te İklim Değişikliğinin Durumu: Bilinmeyen Topraklara Giriş" raporunda ele alındı. BioScience dergisinde yayımlanan çalışmayı yürüten uzmanlar, dünyanın iklim değişikliğinin ablukası altında olduğunu ve bilim insanlarının on yıllardır uyarılarda bulunduğu konuların artık gözle görülmeye başlandığını, yeni dönemde daha önce hiç kimsenin tecrübe etmediği koşullarla karşılaşılabileceğini vurguladı. Raporda 2023'ün, iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırılıkların dünyanın çeşitli yerlerinde kayda geçtiği bir yıl olduğu belirtilerek, rekor sıcaklıklar, okyanusların ısınmaya devam etmesi, Kuzey Atlantik deniz suyu yüzeyinin sıcaklığındaki artış ve Antarktika’daki buzul seviyesinin eşi benzeri görülmemiş şekilde düşük oranlara gerilemesi bu aşırılıklardan bazıları olarak sıralandı. Raporda, Haziran-Ağustos 2023'ün şimdiye kadar kayda geçen en sıcak dönem olduğu, dünyanın temmuz ayı başlarında, şimdiye kadarki en yüksek küresel günlük ortalama yüzey sıcaklığını gördüğü ve 12 Eylül itibarıyla, sıcaklığın, sanayi öncesi döneme göre 1,5 derecenin üzerinde olduğu 38 günün yaşandığı bilgisine yer verildi. Bilim insanları, sıcaklıklardaki artışı dünyanın tehlikeli bir istikrarsızlığa doğru gitmesinin işareti olarak nitelendirirken insanlığın artık "bilinmeyen bir iklim bölgesine" girdiği tespitinde bulundu. - Yenilenebilir enerji kullanımı fosil yakıt kullanımından 15 kat daha düşük Antarktika'da 7 Temmuz'da yapılan ölçümlere göre deniz buzullarının, 1991-2023 ortalamasının 2,67 milyon kilometrekare altına gerileyerek bilinen en düşük seviyeye indiği ve Grönland'daki buzul kütlesinde rekor seviyelerde düşüş yaşandığı aktarılan raporda, bu yıl okyanuslardaki asitlenmenin de arttığı bildirildi. Raporda, okyanuslardaki ısınmanın deniz canlılarının ölümüne, mercan resiflerinin kaybına ve geniş çaplı tropik fırtınaların artmasına yol açtığı ifade edildi. Kovid-19 salgını sonrasında yaşanan iyileşmenin geride kaldığına ve karbon emisyonlarının yeniden arttığına dikkat çekilen raporda, yıllık küresel kömür tüketiminin 2022'de tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 161,5 exajoule'e ulaştığı, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında 2021-2022 döneminde yüzde 17’lik artış yaşanmasına rağmen bu oranın, fosil yakıt kullanımıyla karşılaştırıldığında 15 kat daha düşük olduğu kaydedildi. Küresel ağaç örtüsü kaybının yine 2021-2022 döneminde yüzde 9,7 düşüşle 22,8 milyon hektara, Brezilya'daki Amazon ormanlarındaki kaybın da yüzde 11,3 düşüşle 1,16 milyon hektara gerilemesinin olumlu bir gelişme olarak değerlendirildiği raporda, buna karşın insanlığın, 2030'a kadar ormansızlaşmayı sona erdirecek veya tersine çevirecek bir yolda olmadığı görüşü paylaşıldı. Raporda, ABD'de orman yangınından etkilenen alan miktarının, 2022'de bir önceki yıla göre 2,88 milyon hektardan 3,07 milyon hektara yükselerek yüzde 6,3 arttığı belirtilerek, temmuz ayında Kentucky ve Missouri eyaletlerinde yaşanan sel felaketlerininse 1 milyar dolarlık yıkıma yol açtığı vurgulandı. Libya’da 2023'te yaşanan sel felaketinin binlerce kişinin ölümüne ve en az 2 milyar dolarlık hasara neden olduğu anımsatılan raporda, iklim değişikliği etkisiyle şiddetlenen muson yağmurları sonucu meydana gelen sel ve toprak kaymalarında Hindistan'ın kuzeyinde 100'den fazla kişinin hayatını kaybettiği hatırlatıldı. Çin'in başkenti Pekin'de 147 bin evin hasar gördüğü son 140 yılın en şiddetli yağışları sonucu yaşanan sel felaketi ve Myanmar'da 145 kişinin yaşamını yitirdiği Tropikal Mocha Kasırgası da iklim krizi kaynaklı afetlere örnek gösterildi. - "Fosil yakıtların kullanımının azaltılması en üst seviyede önceliğimiz olmalı" Raporun başyazarı, Oregon Üniversitesi Orman Ekosistemleri ve Toplum Bölümü Öğretim Üyesi Ripple, çalışmayı AA muhabirine değerlendirdi. Bilim insanı olarak insanlığı, yıkıcı tehditlere karşı uyarmanın görev olduğuna inandığı için bu çalışmayı gerçekleştirdiğini belirten Ripple, çalışmanın, iklim değişikliğinin şiddeti konusunda toplumu ve karar vericileri eğiterek daha geniş çaplı aksiyonlar alınmasına katkı sağlamayı amaçladığını dile getirdi. İklim değişikliğinde ciddi bir noktaya gelindiğine ve kısa sürede iyileşmenin mümkün görünmediğine işaret eden Ripple, "Bununla birlikte her 0,1 derecelik ısınma milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanabilir. Bu nedenle gelecekte yaşanabilecek sıcaklık artışlarının önlenmesi çok önemli." diye konuştu. Ripple, iklim değişikliği konusunda atılması gereken en acil adımları ise şöyle sıraladı: "Fosil yakıtların kullanımının azaltılması en üst seviyede önceliğimiz olmalı. Bu nedenle fosil yakıt kullanımının kademe kademe azaltılarak durdurulması, kömür kullanımının ortadan kaldırılması ve fosil yakıtların yayılmasının önüne geçilmesi konularında dünya liderlerine çağrıda bulunuyoruz. Ayrıca ormanları koruyacak ve iyileştirecek politikalara ihtiyacımız var. Son olarak, şu anda gördüğümüz felaket niteliğindeki iklim etkileri göz önüne alındığında, zararları ve can kaybını en aza indirmek için adil iklim adaptasyonlarına yönelik finansmana ihtiyaç duyuluyor."

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan Antalya’da konut arsası Video Galeri

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan Antalya’da konut arsası

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, Antalya’nın Konyaaltı ilçesinde 409 konut arsası 31 Temmuz 2023 tarihinde açık artırma ile satışa sunuluyor. Antalya’nın en gözde merkezlerinden birisi olan Konyaaltı’nın yüksek tepelerinden Çağlarca’da, yayla havasını yaşamak, rahat nefes almak isteyenler için bakanlık, hem yatırım fırsatı hem de kendi konutunu inşa etme fırsatı sunuyor. 31 Temmuz 2023 tarihinde saat 10:30 Antalya Kepez ve Ankara’da düzenlenecek olan açık artırmaya online katılım imkanı da sağlıyor. Ayrıca internetten üzerinden www.emlakmuzayede.com.tr de teklif verilebilecek. “Arsalar KDV’den muaf” Arsalar; yüzde 40 peşinat, 24 ay vade imkanıyla satışa sunulurken, KDV ve tapu masrafından muaf olması kendi evini yapmak isteyen yatırımcıya kolaylık sağlıyor. Detaylı bilgiye www.emlakmuzayede.com.tr veya 0212 608 15 00’den ulaşabileceği bildirildi. “Peşin ödemede net yüzde 20 indirim” Yatırım için sunulan Antalya Konyaaltı, Çağlarca’da 500 bin TL’den başlayan farklı metrekarelerdeki konut arsalarında, peşin ödemelerde yüzde 20 indirim yapılacak. Açık artırma toplantısına katılacak olan gerçek veya tüzel kişiler katılım teminatı olarak toplantı öncesinde; Emlak Yönetim Hizmetleri ve Ticaret A.Ş’nin Halk Bankası Halkalı Şubesi IBAN TR81 0001 2009 8780 0010 2612 24 numaralı TL hesabına talip olunan her taşınmaz için katılım teminatı ödemek zorunda olduğu belirtildi. 31 Temmuz 2023’deki Antalya Konyaaltı’ndaki konut arsası satışı için Antalya ve Ankara’da düzenlenecek olan açık artırma hakkında detaylı bilgiye www.emlakmuzayede.com.tr veya 0212 608 15 00’den ulaşabileceği duyuruldu. “İyi bir yatırım aracı” İhaleye çıkarılan bölge hakkında açıklamalarda bulunan Gayrimenkul Değerlendirme Uzmanı Emrah Kaya, Çağlarca özelinde yapılan genel ihalede çok büyük bir alanın imarlı konut yerlerin satışa çıkarılması anlamına geldiğini belirtti. Çağlarca bölgesinin denizden yüksekliğinin 820 metre olduğunu dile getiren Kaya, “ Bu yükseklik beraberinde nemin minimize olması anlamına geliyor. Çağlarca 3 bölümden oluşuyor. Antalya Limanı’na bakan yamaç, ormana bakan yamaç ve en yukarı da yayla bölümleri var. 409 üzerinde parsel ihaleyle satılacak. Yabancıların mülk edinmede iştahlı olduğu dönemde ihaleye katılanlar için önemli bir yatırımdır. Bu parseller iyi bir yatırım aracı olarak görünüyor” dedi. “Küçük bir İsviçre gibi” Çağlarca’dan maksimum yarım saat gibi bir sürede denize ulaşmanın mümkün olduğunu işaret eden Kaya, “ Parsellerin ölçüleri 380 ile 550 metrekare arasında değişiyor. Bitişik 2 tane parsel alıp, daha büyük bir parsel haline getirebilirsiniz. Alt yapısı müsait, hem Konyaltı hem Antalya Büyükşehir Belediyesi hizmet veriyor. 31 Temmuz’da ihale yapılacak. O bölgenin gelecekte daha da değerleneceğini öngörüyoruz. Şuan hakettiği değerde değil. Çağlarca ve Geyikbayırı bölgesi küçük bir İsviçre gibi. Şehre bu kadar yakın olup, değişik bir iklime sakin bir noktaya gitme şansınız var. Yatırım yapmak isteyenler ilgi göstereceklerdir” açıklamalarında bulundu.

Bitmeyen yaz İstanbul barajlarındaki su seviyesini olumsuz etkiliyor Haber

Bitmeyen yaz İstanbul barajlarındaki su seviyesini olumsuz etkiliyor

Avrupa Komisyonu'na bağlı Kopernik İklim Değişikliği Servisi verilerine göre küresel hava sıcaklığı bu yıl haziran, temmuz ve ağustos aylarını kapsayan yaz mevsiminde, 1991-2020 yaz mevsimleri ortalamasının 0,66 derece üzerine çıkarak 16,77 dereceyle rekor kırdı ve dünya en sıcak yaz mevsimini yaşadı. Yaz mevsimi geride kalsa da sıcaklıklar eylül ayında rekor kırmaya devam etti. Eylül ayı küresel ortalama sıcaklık ortalaması, 1991-2020 yılları arasında 15,45 derece olarak hesaplanırken, bu yıl sıcaklığın 16,38 derece ölçüldüğü eylül ayı tarihin en sıcak eylülü, tüm aylar içinde de tarihteki en sıcak 18. ay oldu. Ortalamanın üzerindeki 0,93 derecelik fark, şu ana kadar tüm aylar içinde görülen en büyük sapma olarak kayıtlara geçti. Eylül ayında rekor kıran sıcaklıklar, kuraklık başta olmak üzere birçok sorunu beraberinde getirirken barajlardaki su seviyesini de olumsuz etkiledi. İSKİ verilerine göre ağustos sonunda yüzde 29,22 olan İstanbul barajlarındaki doluluk oranı, eylül sonunda yaklaşık 6,5 puan azalarak yüzde 22,7'ye geriledi. Sıcaklıkların eylül sonrasında da ortalamanın üzerinde devam etmesinin etkisiyle 6 Kasım itibarıyla doluluk oranı yüzde 17,31'e düştü. Bu rakam, geçmiş yılların aynı tarihiyle kıyaslandığında son 10 yılın en düşük doluluk oranı olurken, sıcaklıkların normalden yüksek seyretmesi, eylül ayındaki günlük ortalama su tüketiminin, yaz mevsimi ortalamasının üzerinde gerçekleşmesine neden oldu. İstanbul'da haziran ayında 3,15, temmuzda 3,35, ağustosta 3,34, yaz mevsimi ortalamasında ise 3,28 milyon metreküp olan günlük tüketim, eylülde 3,29 milyon metreküp olarak gerçekleşti. AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim değişikliğinin en fazla etkileyeceği bölgenin Akdeniz Havzası olduğunu, bu bölgede bulunan Türkiye'de de dünyadaki hava olaylarının yansımasının görüldüğünü söyledi. - "Yaz bir türlü bitmiyor" El Nino'nun iklim kriziyle birleştiğini ve eylül ayının, beklentilerin üzerinde sıcak geçmesine yol açtığını kaydeden Kurnaz, "Tarihte eylül ayı kadar açık bir fark yok. Normalden çok daha sıcak bir ekim yaşadık, bütün dünyada ekim ayı her gün bir rekor kırdı ancak eylüldeki rekorlar daha da açık farklı rekorlardı." dedi. Son yıllarda yaz mevsiminin önceki yıllara kıyasla daha uzun ve sıcak geçmesi, kış mevsiminin daha geç başlaması ve sonbahar ile ilkbaharın yavaş yavaş kaybolmasıyla yaz ve kış dönemlerinden oluşan iki mevsimli dönemlere geçiş yapıldığını anlatan Kurnaz, kış mevsiminin yaz mevsimine göre daha fazla ısındığının altını çizdi. Kasım ayına girilmesine karşın sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesinin anormal koşullar oluşturduğunu vurgulayan Kurnaz, "Kasım ayına geldik ve yaz bir türlü bitmiyor. Anormal olan bu, yaz çok genişledi." ifadelerini kullandı. İklim değişikliğine bağlı olarak hem Türkiye'yi hem de dünyayı vuran kuraklık dalgasının tarım sektörünü ciddi boyutlarda etkilediğine değinen Kurnaz, şunları söyledi: "Türkiye'de tarım, artık gökten düşecek yağış, hava sıcaklığı gibi faktörleri dikkate alarak yaşamak zorunda. Orta Anadolu'da biliyorsunuz çok sayıda obruk oluşmaya başladı. Bunun arkasındaki temel sebep gökten düşen suya bakmadan yer altı suyunu çekerek tarım yapmaya başlamamız. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız gerek. Bir haber geldi, Rusya 2024 yılı için buğday ihracatını durduruyormuş, bizim de önemli miktarda buğday kaynağımız orası olduğu ciddi bir sorun yaşayacağız. Kendi buğdayımızı kendimizin yetiştirmesi gerekiyor." İstanbul'daki barajların doluluk oranlarının alarm verdiğini dile getiren Kurnaz, belediyelerin, devletin ve vatandaşların suyun daha verimli kullanılması için birlikte hareket etmesi gerektiği değerlendirmesini yaptı. - "Suyun yüzde 4,5'i, nüfusun yüzde 25'i Marmara'da" İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, İstanbul barajlarındaki doluluk oranlarının yüzde 18'in altına gerilediğini hatırlatarak Marmara havzasında Türkiye'nin suyunun yüzde 4,5'inin bulunduğunu buna karşılık bölgenin, toplam nüfusun yüzde 25'ini barındırdığını belirtti. Albay, "Trakya'dan, Melen'den su getiriyoruz, yetmeyecek. İstanbul'da barajların tamamı dolu olsa bile 800 milyon metreküpün üzerinde su eder. Burada Türkiye'nin en büyük şehrinden bahsediyoruz ki yılda 1,3 milyar metreküp su kullanıyor yani neredeyse 2 katı su lazım." dedi. Yağış yetersizliği nedeniyle barajlarda su tutmanın zorlaştığına işaret eden Albay, bu nedenle yolda suyun kaybolmaması için barajların daha yüksek rakımlı bölgelere inşa edilmesi gerektiği görüşünü paylaştı. Kasım sonundan itibaren ciddi bir şekilde yağmur yağmaması ve ocak-şubat aylarında kar yağışı gerçekleşmemesi durumunda büyük bir sıkıntı yaşanacağı uyarısında bulunan Albay, şöyle devam etti: "Kuraklıkla beraber İstanbul için herkes Melen Çayı'na güveniyor ama debisi düşecek ve İstanbul daha sıkıntılı günler yaşayacak gibi görünüyor. Baraj havzalardaki sıkıntılar iklim değişikliğiyle birlikte daha da artacağı için İstanbul gibi büyük şehirlerde nüfus planlaması ile su planlamasını birlikte yapmamız gerekiyor. Sadece yağmura güvenmeyelim çünkü kar yağmazsa devasa bir sorun bizi bekliyor. Bunu sürdürmek mümkün değil. Su bitti mi, her şey bitti demektir, bunu anlamamız lazım." Halk arasında su tasarrufu konusunda hala bir bilinç oluşturulamadığı ve suyun çok ölçüsüzce kullanıldığı eleştirisinde bulunan Albay, alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı: "Geri dönüşüme muhtacız. Suyun arıtılarak tarımda, bahçelerde, evde kullanılması mümkün. En önemlisi tasarruf olan bireysel tasarruf, büyük bir şehirde 2-3 barajın yeniden kullanılması demektir. Çok küçümseniyor ama ben özellikle diş fırçalarken, yüz yıkarken, tıraş olurken, bulaşık yıkarken, temizlik yaparken, gereksiz tüketimden kaçınarak tasarruf edebileceğimizi düşünüyorum."

İklim değişikliği tarımda hasat tarihini erkene çekebilir Haber

İklim değişikliği tarımda hasat tarihini erkene çekebilir

İSTANBUL (AA) - BİRİZ ÖZBAKIR - Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmet Başer, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle Türkiye'de yetiştirilen ürünlerin ekiminin ve hasat tarihinin erkene çekilebileceğini bildirdi.İklim değişikliğinin Türkiye'deki tarım takvimine etkisiyle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Başer, dünyada 4,8 milyar hektar tarım alanı bulunduğunu ve bunun 1,5 milyar hektarında tarım yapıldığını söyledi. Türkiye'de çayır ve meralar da dahil tarım alanı olabilecek alanların yaklaşık 382 milyon hektar olduğunu ve bunun 23,5 milyon hektarlık bölümünde tarım yapıldığını belirten Başer, iklim değişikliği ve tarım yapılan alanların hızlıca diğer alanlara kayması nedeniyle tarım alanlarının giderek azaldığını vurguladı.Bu azalmanın önüne geçebilmek için değişen iklime uygun şekilde tarım yapılması gerektiğini kaydeden Başer, "İklim değişikliği Türkiye'de gelecekte ürünsel değişimlere neden olacak ve eğer sıcaklar böyle giderse özellikle yazlık ekilen bitkilerin ekimlerini erkene çekeceğimiz için hasat tarihimiz de en az bir ay öne gelecek." dedi. İklim değişikliğinin aynı hızla devam etmesi durumunda sulama yapılan alanlarda özellikle çeltik, mısır, pancar ve yonca gibi ürünlere kısıtlamalar gelebileceği tahminini paylaşan Başer, özellikle yazlık ürünlerin deseninin, hatta türlerinin değişebileceğini aktardı.Başer, şöyle devam etti:"Örnek vereyim; ayçiçeği. Eğer bu yılki gibi giderse gelecek yıllarda belki Trakya bölgesinde ayçiçeği kısıtlanacak. Belki de diğer bölgelere kayma ihtimali var. İklim değişikliği Trakya'da daha çok yazlık ürünleri etkilemekte. Erkenci çeşitlere yönelmek gerekiyor ve çok geç kalmadan ekim yapmak gerekiyor. Eskiden biz hastalık korkumuz nedeniyle çiftçiye 'Geç ekin' diyorduk ama bu kuraklık bizi çok geç ekmemeye zorladı. Gelecekte Trakya'da ya da kuraklığın aşırı olduğu bölgelerde 3-5 yıl sonra kuraklığa daha dayanıklı bitkiler o bölgenin üretim deseninde yer almalı. Örneğin sorgum bitkisi artık Afrika'da diğer bölgelerde hatta Türkiye'nin değişik yerlerinde yetiştirilen bir bitki. Biliyoruz ki kuraklığa dayanıklı."- "Son 5 yıldır özellikle tarlada yetiştirilen ana ürünlerde verim kaybı yaşadık"Geçen yılla kıyaslandığında yağış toplamının aynı kaldığı fakat yağış dağılımlarının değiştiğini kaydeden Başer, Trakya, Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesi'nin ani ve beklenenin üzerinde yağış aldığının ve iklim değişikliğinin etkilerinin en çok görüldüğü bölgeler olduğunun altını çizdi.Başer, iklim değişikliğinin verime etkileriyle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:"Buğdayın 20 milyon ton üretimi var. Mesela 2019'da özellikle Orta ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde meydana gelen kuraklık nedeniyle buğday rekoltemiz 17,5 milyon hektara düştü. Geçen yıl yine Trakya'da meydana gelen özellikle düşük sıcaklık ve ani sıcaklık düşüşleri nedeniyle özellikle makarnalık buğdayda önemli kayıplar oldu. Bu yıl ise yine Trakya bölgesi bazında yazlık ürünlerde önemli kuraklık zararı yaşadık. Sadece ayçiçeğinde resmi rakamlara göre yüzde 40'a yakın bir verim kaybı oldu. Son 5 yıldır özellikle tarlada yetiştirilen ana ürünlerde, başta Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Trakya, Ege ve Akdeniz bölgelerinde olmak üzere birçok üründe verim kaybı yaşadık."- "Kuraklığa dayanıklı tür ve çeşitler de teşvik edilmeli"İklim değişikliğiyle mücadelede toprak kalitesinin artırılması kadar bölgeye uygun bitki türlerinin seçilmesinin de önemli olduğunu ifade eden Başer, iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki baskısının azaltılması için şu önerilerde bulundu:"Birincisi tarımda planlama yapmamız lazım. Bölgelere yönelik bir ürün deseni çıkarmamız lazım. İkincisi toprak yapısının uygun olduğu alanlarda Güneydoğu ve Orta Anadolu'dan başlayarak hatta Trakya'nın bir kısmında artık doğrudan ekim ya da minimum toprak işlemeyle tarlalarımızı ekmemiz lazım. Bunun dışında kuraklığın problem olabileceği, toprak yapısı biraz daha kumsal ya da daha hafif bünyeli alanlarda yazlık ekimden çok kışlık ekimlere yönelmeliyiz. Belki iklim bizi zorlayacak ama biz burayı kışlık ekime yönlendirmeliyiz. Kuraklığa dayanıklı tür ve çeşitler de teşvik edilmeli. Bu saydığım bölgelerde bir diğer sorun aşırı toprak işleme. Aşırı toprak işlemeden kaçınmalıyız."Kuraklık, sıcaklık ve nem gibi parametreleri ölçümleyebilen teknolojik altyapıların tarımda kullanımının yaygınlaştırılması gerektiğini bildiren Başer, kuraklığın etkilerinin şiddetli görüldüğü bölgelerin toprak yapısına dair haritalar hazırlanarak ekilecek doğru ürünlerin belirlenebileceğini dile getirdi.Başer, sözlerini, "Biyoçeşitlilik çok önemli, çok yararlı ama kullanmıyorsanız hele tarımsal üretimde kullanmıyorsanız sadece övünürüz. Deriz ki 'Çeşit bazında Türkiye çok zengin.' Ben yeterli kullanamadığımız kanısındayım. Küresel iklim değişikliğinde elinde en büyük koz olan ülkeyiz. Gerek ıslahta gerek bitki türlerinin seçiminde bunlardan muhakkak yararlanmalıyız." diye tamamladı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.