İklim Kanunu, afet yönetimi ve ekolojik dönüşüm için hangi önlemleri alacak?
Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesini hukuki bir çerçeveye oturtmayı hedefleyen İklim Kanunu teklifi, geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunuldu. 20 madde, 2 geçici madde ve 3 farklı kanunda değişiklik içeren düzenleme, İklim Değişikliği Başkanlığı’nın yetkilerini belirlemeyi, emisyon ticaret sistemi kurulmasını, yerel eylem planlarının hazırlanmasını ve temiz teknoloji kullanımının teşvik edilmesini öngörüyor. Yaşar Gökoğlu konu hakkında yaptığı açıklamada, kanunun halkın ihtiyaçlarını gözeterek hazırlanması gerektiğini belirtti.
“Dönüşümün bedeli emekçilerin sırtına yüklenmemeli”
Yaşar Gökoğlu, İklim Kanunu'nun halkın ihtiyaçlarını gözeterek hazırlanması gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Halkın İklim Kanunu, bilimsel verilere dayanarak öncelikli kömür olmak üzere fosil yakıtlardan çıkışı net tarihler vererek hedeflemeli, bu geçişi adil ve güvenceli olacak şekilde planlamalıdır. Halkın İklim Kanununda işçiler ve bu sektörlerin yoğun olduğu bölgelerde yaşayan toplulukları koruyacak adil bir geçiş mekanizmasının kurulması gerekmektedir. Toplumcu ekonomik programlar ve bütçeler, yeni iş olanakları ve sosyal güvence ile bu dönüşümün bedelinin emekçilerin sırtına yüklenmesi engellenmelidir. Fosil yakıtların yarattığı ekolojik ve sağlık sorunlarının, tahrip edilen ekosistemlerin onarılması için programlar hayata geçirilmelidir.”
“İklim Kanunu, enerji ve sanayide ekolojik dönüşümü kapsamalı”
Gökoğlu, kanunun yalnızca emisyon ticareti gibi piyasa mekanizmalarına değil, ekosistemi koruyacak somut önlemlere odaklanması gerektiğini ifade ederek, “İklim kanununda ekosistem sağlığını onaracak ve koruyacak önlemler alınmalı, insan sağlığını etkileyen çevresel faktörleri göz ardı edilmemelidir. İklim krizi yüzünden artacak kronik hastalıklar, salgınlar, sıcak dalgaları ve afetler yüzünden artacak diğer sağlık sorunlarına müdahale edebilecek iklim krizine dayanıklı bir sağlık sistemi oluşturulmalıdır. Bu sağlık sistemi başta emekçiler, işsizler, yoksullar, çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve engelliler gibi toplumun en çok ezilenleri olmak üzere tüm toplumun ayrımsız ve ücretsiz ulaşabileceği toplumcu bir sistem olmalıdır. Halkın İklim Kanunu, arazi kullanım planlamasının, enerji, sanayi ve madencilik faaliyetlerinin, endüstriyel tarım ve hayvancılığın, kentsel tasarımların ve yapılaşmanın, üretim-tüketim biçimlerinin ve ekonomik modellemelerin ekosistem üzerindeki baskısını tümden ele almalı ve en aza indirecek önlemler içermelidir” dedi.
“İklim Kanunu, afet yönetimi ve uyum politikalarını kapsamalı”
Yaşar Gökoğlu, “Kanun teklifi, kuraklık, sel, yangın, sıcak dalgaları gibi iklim krizinin mevcutta yaşanan ve gelecekte sıklığı ve şiddeti artarak yaşanacağı öngörülen afet etkileri konusunda uyum politikalarına değinmemektedir. Tespit, önleme, hazırlık ve yönetim gibi bir dizi süreçle planlanması gereken afet yönetimi sürecinin güçlendirilmesi gerekliliği açıktır. Halkın İklim Kanununda yaşam alanlarımızı ve doğayı yıkıcı afet etkilerinden koruyacak mekanizmaların bağlayıcı olarak ortaya koyulması gerekmektedir. İklim krizine dirençli, yerel ve doğa ile uyumlu üretimi destekleyecek tarım politikaları geliştirilmeli, olası gıda krizlerine ve açlığa karşı toplumun tüm kesimlerini koruyacak önlemler alınmalıdır. Su varlıkları sermayenin denetimsiz büyümesi için metalaştırılmamalı; enerji, sanayi, madencilik, kentleşme, endüstriye tarım ve hayvancılık sektörlerinin baskılarından korunmalıdır. Halkın İklim Kanunu katılımcılığa açık olmalı ve toplumun tüm kesimlerinin fikirlerini içermelidir” şeklinde konuştu.
“Denetimler arttırılmalı, iklim suçları cezasız kalmamalı”
Kanunun katılımcılığa açık olması ve toplumun tüm kesimlerinin fikirlerini içermesi gerektiğini vurgulayan Gökoğlu, şirketlere yönelik denetimlerin artırılması gerektiğini belirtti. “Kanun, ihlalleri tespit edebilecek güçlü bir denetim mekanizmasını içermeli ve bağlayıcı, caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. İklim suçları asla cezasız kalmamalıdır” ifadelerini kullandı.